EDP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EDP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ekim 2010

Zorunlu Din Dersi Kaldırılsın! Eylemimize Bekliyoruz.

Zorunlu Din Dersi Kaldırılsın!
Eylemimize Bekliyoruz.

EvcioğluHaber- Zorunlu din derslerinin kaldırılmasına yönelik ; PSAKD tarafından yarın; 09.10.2010 cumartesi saat; 12 de başlayıp pazar günü saat:12 de bitecek olan 24 saatlik oturma eylemine katılmanızı ve katkı vermenizi beklemekte ve bu tarihsel soruna, başta Aleviler olmak üzere, tüm devrimci, demokrat ve aydınların katkılarının beklendiği ifade edilmektedir..

08.10.2010






























Zorla okutulan Zorunlu din derslerine karşı; Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin yaptığı bir günlük oturma eylemine ve bu eyleme desteğini açıklayan başta siyasi parti, EDP Ank. il örgütü olmak üzere, Alevi Bektaşi Federasyonu ve demokratik kitle örgütlerine, bizzat eyleme katılarak vereceğiniz desteği esirgememeniz istenmektedir..

EvcioğluHaber- 08.10.2010

13 Eylül 2010

Darbecilere Suç Duyuruları Devam Ediyor

Darbecilere Suç Duyuruları Devam Ediyor

Sandıktan 'Evet' Çıkmasının Ardından Darbecilerin Yargılanması İçin Suç Duyurularına Devam Ediyor.



13.09.2010- pazartesi

Anayasa değişiklik paketi için yapılan referandumda sandıktan 'evet' çıkmasının ardından
darbecilerin yargılanmasıyla birlikte aralarında milletvekili, yazar, gazeteci ve sanatçıların da bulunduğu bir grup, 12 Eylül darbesini yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Son Olarak BDP'li vekil Hasip Kaplan da suç başvurusunda bulunanlar arasında.

Genç Siivillerden Basın Açıklaması

Genç Siviller, 12 Eylül darbesini yapanlar hakkında Bursa Adliyesi'nde suç duyurusunda bulundu.

Sabah saatlerinde Bursa Adliye Sarayı önünde toplanan Genç Siviller adına açıklama yapan Emin İleri, 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştiren dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve kuvvet komutanları hakkında 'Darbe yapmak, anayasayı değiştirmek, hükumeti yıkmak, sistemli bir şekilde planlayarak ve tasarlayarak adam öldürmek, kasten yaralama, işkence yapmak, eziyet etmek, hürriyetten yoksun bırakmak, cinsel saldırıda bulunmak' iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Hazırladıkları şikayet dilekçesinde Evren ile dönemin kuvvet komutanları Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer, Sedat Celasun, Bedrettin Demirel, Ali Haydar Saltık, Eski Başbakan Bülend Ulusu'nun yanı sıra dönemin vali, bürokrat, kaymakam ve emniyet müdürlerinin yargı karşısına çıkması gerektiğini isteyen Genç Siviller, Anayasa'nın geçici 15. maddesinin kaldırıldığına işaret etti. Darbeyi gerçekleştiren dönemin komutanlarının hapis cezasıyla cezalandırılmasını isteyen Emin İleri, şüpheliler hakkında soruşturma açılması gerektiğine vurgu yaptı. Açıklamanın ardından Emin İleri ve arkadaşları hazırladıkları dilekçeleri Cumhuriyet Başsavcılığına verdi.

MAZLUMDER-DER, İHD ve Emek Plaformu, darbecilerinin yargılanması için suç duyurusunda bulundular.

MAZLUMDER-DER, İHD ve Emek Plaformu, darbecilerinin yargılanmasını engelleyen geçici 15. maddenin iptal edildiği Anayasa paketinin referandumla kabul edilmesininin ardından, 12 Eylül askeri darbesini gerçekleştiren dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve dönemin kuvvet komutanları ile dönemin Danışma Meclisi'nin yanı sıra dönemin Başbakanı Bülent Uluslu'nun yargılanması için Ankara'da savcılığa başvurdu.

Yetmez Ama Evet Grubundan Basın Açıklaması

'Yetmez ama evet platformu' adlı grubun yaptığı açıklamada, "12 Eylül 2010 günü millet devlete el koymak zorunda kaldı." denildi.

Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne gelen yaklaşık 50 kişi, adliye önünde basın açıklaması yaptı. Grup, 'Yetmez! yeni Anayasa istiyoruz' ve 'Darbeci Evren 12 Eylül'ün hesabını vereceksin' yazılı pankart açtı. Grup adına basın açıklamasını okuyan Yıldız Önen, "12 Eylül 2010 günü millet devlete el koymak zorunda kaldı. 50 yıllık darbeler tarihinin sonuna gelindi. 30 sene sonra, 12 Eylül'le hesaplaşmak için büyük fırsatımız doğdu." dedi.

Milletvekili Ufuk Uras da referandumda 'evet' çıkmasıyla ilgili şunları söyledi, "Bu bizim açımızdan çifte bayram. Bir yandan sandıktan demokrasi çıktı. Diğer yandan da Kürt demokrasi hareketi 'Biz buradayız.' dedi. 'Yeni bir anayasa yapacaksan beraber yapalım.' dediler. Batı ile doğu arasında köprü kuracağız. Biz 30 yıldır bunu bekliyorduk. Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanması için bir zemin oluştu. Çocuklarımıza vereceğimiz en büyük hediye de budur. Kenan Evren'in gönüllü avukatları yanılıyor.''

Şikayetçi olan 80 kişi arasında milletvekili Ufuk Uras, yazarlar Nihal Bengisu Karaca, Ferhat Kentel, Yasemin Çongar, Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can, Sacit Kayasu, eski İstanbul Baro Başkanı Yücel Sayman ve sanatçı Zeynep Tanbay da bulunuyor.

Şüpheliler ise Kenan Evren ile birlikte dönemin kuvvet komutanları Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer, Sedat Celasun, eski komutanlardan Bedrettin Demirel, Ali Haydar Saltık, eski Başbakan Bülend Ulusu ile diğer bakan, bürokrat, vali, kaymakam, emniyet müdürü, asker, amir ve memurlar olarak gösterildi.

Darbe sonrasında yaşanan gelişmelerin hatırlatıldığı dilekçede, asılanlar, öldürülenler, gözaltına alınan, fişlenenler olduğu kaydedildi.

Dilekçede, "İzah edildiği üzere şüphelilerin hapis cezasıyla tecziyeleri için haklarında kovuşturma yapılarak kamu davası açılmasını arz ve talep ederiz." denildi.

EDP'den Evren'e Suç Duyurusu

Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) İzmir İl Yönetimi, ''12 Eylül darbesini yapanlar'' hakkında suç duyurusunda bulundu. EDP İzmir İl Başkanı Arif Ali Cangı, İzmir Adliyesi önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, dünkü halk oylamasıyla kabul edilen anayasa değişikliğinin, Anayasanın geçici 15.maddesini yürürlükten kaldırdığını ifade etti.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nden Suç Duyurusu

Ezilenlerin Sosyalist Partisi'ne üye bir grup da 12 Eylül 1980 darbesini yapan generallerin yargılanması için Kadıköy Adliyesi'ne dilekçe verdi.
Saat 11.00 sıralarında Bahariye'deki Kadıköy Adliyesi'ne gelen grup sloganlar eşliğinde açıklama yaptı. "Darbe suçluları yargılansın; Kenan Evren Cezalandırılsın" pankartı taşıyan grup sık sık slogan attı.

BDP'den Suç Duyurusu

BARIŞ ve Demokrasi Partisi (BDP) Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Referandum'dan, "Evet" çıkmasından sonra İdil Cumhuriyet Savcılığına giderek 12 Eylül darbesini gerçekleştiren Kenan Evren ve arkadaşları hakkında suç duyurusunda bulundu. Adliye çıkışında konuşan Kaplan, 12 Eylül'ün bir mağduru olarak dilekçesini Cumhuriyet Başsavcılığna verdiğini ifade ederek, "Başta Kenan Evren olmak üzere dönemin generalleri hakkında suç duyurusunda bulundum"dedi.

Terzi Fikri'nin Ailesi Evren'den Davacı Oluyor

Türkiye solunun simge isimlerinden, Terzi Fikri adıyla bilinen Ordu Fatsa'nın eski belediye başkanı Fikri Sönmez'in ilçesinde, doğup büyüdüğü köy Kabakdağı'nda ve kendi elleri ile açtıktan sonra Kenan Evren'in kendi adını verdiği caddesinin bağlı olduğu mahallede 'evet' oyu çıktı.

Naci Sönmez, sandıklardan evet oyu çıkması üzerine yaptığı açıklamada, Kenan Evren'in yargılanması için cumhuriyet savcılığına başvuruda bulunacaklarını ve dava açacaklarını söyledi

BDP'li Bengi de Suç Duyurusunda Bulundu

Anayasa Değişikliği Referandumuyla, Anayasa'nın Geçici 15'nci Maddesi Kaldırılırken, Bdp Grup Başkanvekili ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Kenan Evren ve Darbecilerin Yargılanması İçin Batman Cumhuriyet Başsavcılığı'na Suç Duyurusunda Bulundu.

78'liler Girişiminden Suç Duyurusu

Anayasa Değişiklik Paketi Referandum Oylamasında 'Evet' Sonucunun Çıkması, Sivil Toplum Kuruluşlarının Harekete Geçirdi. Kendilerini 78'liler Girişimi Olarak Tanımlayan Bir Grup Sultanahmet Adliyesi'ne Gelerek 1980 Darbesini Yapan Üst Düzey Askeri Yetkili ve Diğer İlgililer Hakkında Suç Duyurusunda Bulundu.

http://www.haberler.com/darbecilere-suc-duyurulari-

31 Ağustos 2010

Kazım Genç: AKP Alevi toplumunda güven yaratmadı

Kazım Genç: AKP Alevi toplumunda güven yaratmadı


Kazım Genç: AKP Alevi toplumunda güven yaratmadı
Ankara, 28 Ağustos (AKnews) - Türkiye’de geçtiğimiz mart ayında çeşitli sol çevreler ve bazı Alevi örgütlerinin bir araya gelerek kurdukları Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) Genel Başkan Yardımcısı Av. Kazım Genç, referandum için, hükümetin hazırladığı anayasa değişiklik paketini 12 Eylül Anayasası’yla karşılaştırarak, demokratik teamüllere uygun şekilde kendi özgür iradeleriyle “evet” yönünde görüş oluşturduklarını söyledi.

Genç, bir dönem genel sekreteri olduğu ve EDP’nin kuruluşuna destek veren Alevi Bektaşi Federasyonu’nun, referandumda “hayır” oyu verme kararını demokratik teamüllere göre değil, genel başkanın baskısıyla aldığını belirtti.

Kürt sorununun ancak muhataplarıyla görüşülerek çözülebileceğini, bunun için PKK ve Öcalan’la da görüşülmesi gerektiğini kaydeden Genç, “Ben sizinle kavga ediyorsam sizinle görüşmek zorundayım. Yani sorun kiminse onunla görüşeceksiniz, Kürtler'in sorununu Kürtlerle, Aleviler'in sorununu Aleviler'le görüşeceksiniz” dedi.

AK Parti’nin Alevi açılımını “kandırmaca” olarak niteleyen Genç, hükümetin bugüne kadar Aleviler’in ortaklaştığı temel taleplerinin hiç birini karşılanmadığına işaret etti.

Genç, AKnews’in referandum, Kürt sorunu ve Alevi açılımına ilişkin sorularını yanıtladı.

12 Eylül’de yapılacak anayasa değişiklik referandumuna destek veren ender sol partilerden birisiniz, bu tutumunuzdan dolayı diğer sol çevrelerde eleştirildiniz, referandumu neden destekliyorsunuz?

Anayasa değişikliği örgütlerimizde enine boyuna tartışıldı, Merkez Yürütme Kurulu’nda ele aldık ve sonunda Parti Meclisi’nde Alevi kesimden arkadaşların muhalefetine rağmen “evet” lehine karar çıktı. Karar alma prosedürü demokratik teamüller uygun oldu. Neden “evet” dediğimize gelince, Türkiye’de siyaset iki partinin görüşleri arasına sıkıştırılıyor. Türkiye’nin temel konularında olan çalışmalarda da durum aynı. Anayasa değişikliği Meclis’te görüşülürken, o zaman CHP’nin genel başkanı olan Deniz Baykal, ‘3 maddeyi çıkarın gerisini biz destek verelim, referanduma gerek olmadan çıkaralım’ dedi. Bu üç madde siyasi partilerin kapatılması, Anayasa Mahkemesi’nin düzenlenmesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) düzenlenmesiyle ilgili maddelerdi. Israrla “hayır”ı savunan ana muhalefet partisi bu metnin geriye kalan 23 maddesine tartışmasız “evet” diyor. Bu 3 maddeden siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili madde 330’un altında oy aldığı için kadük oldu. Geriye kalan 2 maddeyle ilgili CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu, mahkeme işi esastan inceledi, rötuşlar yaptı ve bir yargı kararı çıktı.

Geriye “hayır” demeyi gerektirecek bir şey kalmadı. “Hayır”ı savunanların en büyük argümanı bu değişiklik paketinde birçok şeyin eksik kaldığıdır, doğru eksiktir. Veya AKP’nin işine yarayacağı, bu da doğaldır, iktidarda olan bir siyasal parti, siyasi partiler her ne kadar ülke için deseler de yaptıkları şeyler özünde kendilerine de yarar. ‘Hayır’cıların savunmaları gereken en önemli argüman, “Siz 26 soru soruyorsunuz tek bir cevap istiyorsunuz”dur. Bunun dışında hukuki, demokratik, çağdaş bir gerekçe göremiyorum.

Bu nedenle EDP değişiklik metinlerini 12 Eylül anayasasıyla karşılaştırarak, kendi özgür iradesiyle evet yönünde görüş oluşturdu.

Parti içindeki Alevi kesimin muhalefetine rağmen dediniz, hangi gerekçelerle karşı çıktı Aleviler?

Bir, Alevi kamuoyunda yoğun bir kanaat olan AKP’nin şeriatçı bir parti olduğu, Alevilere hayat hakkı tanımayacağı, dolayısıyla yaptığı her şeye karşı çıkmak gerektiği; ikincisi, Alevi Çalıştayının göz boyama olduğunun görülmesi nedeniyle sükut - u hayal yaratması; üçüncüsü, Alevi Çalıştayları sırasında görüldü ki Alevi örgütlerinin katılmasına ve 5 temel konuda uzlaşma sağladıkları halde AKP hükümetinin bir buçuk yıl geçmesine rağmen hiçbir şey yapmaması.

Bu görüşlerinde haklılar mı?

Evet, haklı görüyorum. AKP duruşuyla, çalışmasıyla, verdiği sözlerle Alevi toplumunda güven yaratmadı. Aleviler böyle düşünmekte haksız değiller.

Geçmişte genel sekreterliğini yaptığınız Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) “hayır” diyeceğini açıkladı. Sizin “evet” demeniz partinizin kuruluş çalışmalarında da yer alan bu kesimde bir kırgınlığa yol açtı mı?

Bu sorunun muhatabı elbette ki ABF’nin mevcut yöneticileridir. Ancak şunu söyleyeyim 15 ağustosta Hacı Bektaş etkinlikleri öncesinde Hacıbektaş’ta Alevi Bektaşi Danışma Kurulu toplantısı yaptık, eski genel sekreter olmam nedeniyle doğal üye olarak ben de katıldım. Federasyona üye 30 örgütten 13-14’ü katıldı. Orada gelen yöneticiler arasında “yönetimi topladık hayır yönünde görüş oluşturduk” diye bir söylem dolaşınca ben bir örgüt başkanı arkadaşa “biri arayıp bir şey mi dedi de böyle toplanıp karar aldınız” dedim. “Evet” dedi “genel başkan ve genel sekreter üzerinden arandık, toplanıp görüş oluşturun, genel başkanımız zaten 30 Mayısta yapılan federasyon genel kurulunda biz hayır diyeceğiz demişti, o yönde görüş oluşturuldu”.

Alınan kararın doğru ya da yanlışlığını söylemek bana düşmez ama alınan karar demokratik usullere göre değil genel başkanının dayatmasıyla alındı.

Az önce AKP’nin yaptığı her şeye karşı çıkma anlayışının bir örneği…

Aynen, “Allah bir bile dese şüphe ederim” anlayışından başka bir şey değil. Demokratik teamülleri işleterek karar almadılar, çalışma usullerindeki bir eksikliktir, ifade etmek lazım. Oradaki en büyük örgütlerden Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin bu usullere ve bu karara sempatiyle bakmadığını biliyorum.

PKK 20 Eylüle kadar eylemsizlik kararı aldı, partiniz bunun barış için bir fırsat olduğu belirtilerek siyasi partilere sorumluluk çağrısı yaptı, kalıcı barış için ne yapılmalı?

EDP solda siyaset yapan, barışı, demokrasiyi, özgürlükleri, hepsinden önemlisi eşit yurttaşlık ve gönüllü yurttaşlığı savunan bir partidir. Kan ve gözyaşı üzerinden siyaset yapılmasına karşı, her dile, her dine, her inanca eşit haklar isteyen, birlikte yaşama zorunluluğunun altını çizen bir partiyiz. Kürtlerin 30 yıldır verdikleri hak mücadelesinde şiddeti sonlandıran ateşkes ilan etmeleri ve bunu sürdürmeleri bizim en temel taleplerimizden biridir. Bu ateşkes geçmişte yapılan ateşkesler gibi sonuçsuz kalırsa çok büyük üzüntü duyarız. PKK referandum sürecine ya da referandum sonucuna müdahale etmemek için ilan etmiş olabilir ama bundan ziyade sorunların muhataplarıyla görüşülerek çözüleceği ve herkesin bu ülkenin eşit yurttaşı olarak yaşayabileceği bir ülkeye olan inançla sürdürmelidir.

Muhataplarıyla görüşülmeli dediniz, hükümetin Öcalan’la görüştüğü tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz, Öcalan ve PKK ile de görüşülmeli mi?

Ben sizinle kavga ediyorsam sizinle görüşmek zorundayım. Yani sorun kiminse onunla görüşeceksiniz, Kürtler’in sorununu Kürtler’le, Aleviler’in sorununu Aleviler’le, Ermeniler’in sorununu Ermeniler’le, Müslümanlar’ın sorununu Müslümanlar’la görüşeceksiniz. Türbanı bana sorarsanız, ben “benim öyle bir sorunum yok” derim, sorunu olanla görüşmek zorundasınız.

Sorunun çözümü için BDP ve hükümet neler yapmalı?

Bence BDP’nin daha büyük sorumluluk alması gerekiyor. BDP yoğunlukla Kürtler’in oyunu almış ve parlamentoda grupla temsil edilen bir partidir. BDP’nin, kapatılmadan önce de DTP’nin muhatap İmralı’dır, tam olarak biz değiliz söylemini sorunu çözücü olarak görmüyorum. BDP çok açık ve net halkın oylarıyla seçildiğini, halkı temsil ettiğini söylemektedir, bu da doğrudur. Ben diğer muhatapları dışlasın, yok saysın demiyorum ama Kürt sorunun çözümünde de resmi muhatabın kendisi olduğunu ve bu konuda irade göstermesi gerektiğine inanıyorum.

Hükümet neler yapabilir?

Hükümet Türkiye’deki her meseleyi çözmek iddiasında olan ve bunun için oy talep ederek çoğunluk sağlamış olan siyasi partiden oluşan bir organizmadır. Madem iktidardır, çözmesi lazım. Önce Kürt açılımı diyen, kamuoyunda gelen tepkiler üzerine demokratik açılıma çeviren hükümetin bu sorunun çözümünde niye BDP ile görüşmediğini ben anlamıyorum. BDP kendini resmi muhatap olarak almalıdır dedim ama BDP’yi de resmi muhatap olarak kabul edecek bir iktidara ihtiyaç vardır.

Ne yazık ki AKP iktidarı BDP ile aynı fotoğraf karesinde yer almak istememektedir. Bunu ağababaları olan ABD başkanı Türkiye’ye gelirken BDP’yle görüşerek “ben görüşüyorum sen de görüş” mesajını vermesine rağmen yapıyor. O zaman bir görüşme oldu bir daha olmadı veya gayrı resmi oluyor. Görüşmeler olmalıdır, görüşmezseniz, konuşmazsanız sorunu tüm detaylarıyla öğrenemezsiniz, öğrenemeyince de sağlıklı çözümler bulmazsınız.

Niye görüşmekten kaçınıyor?

Kamuoyundan, tabanının tepkisinden. Bu soruyu herkese sormak lazım. BDP niye muhatap biziz diyememektedir. Kandil ve Mahmur kamplarından gelişlerde Kürt halkının “yaşasın artık şiddet bitiyor” heyecanıyla Habur’da yaptığı karşılamadan sonra Avrupa’daki heyet niye gelemedi? İşte bu baskıdır AKP’nin BDP’yle aynı fotoğrafta gözükmesine engel olan, bu baskıdır Avrupa’da geleceklerin gelmesine ve BDP’nin sorumluluk almasına engel olan. Sivil toplumda çalışmış şimdi siyasette olan bir insan olarak dışarıdan görerek yaptığım bir gözlem: Şüphe yok ki bu işin çok daha ince detayları, önemli olguları vardır, hem hükümet hem BDP bu detay ve olguları iyi bilmektedir. Çözüm yollarını bu bilgilerle üretmek durumundadırlar. Çözümsüzlüğün kimseye bir faydası yok, 30 yıl bunu gösterdi. Başbakan geçen gün bu mesele 450 milyar dolara mal olmuştur diyor, hepimiz biliyoruz 40 bin insanın canına mal olmuştur ama sorun hala duruyor. Biz aldığımız silahları ülkemizin dağlarına taşlarına atıyoruz ve bu ülkenin insanlarını öldürüyoruz. Bunu bitirmek lazım.

Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa geçmesiyle birlikte CHP’de bir değişim beklentisi oluştu, şu ana kadarki gözlemlerinize göre, CHP’de bir değişim görüyor musunuz?

Başka parti hakkında söz söylemeyi etik görmüyorum ama bir gerçeklik var, Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geldikten sonra sosyal demokrat kesimde bir heyecan yarattı. Bekleyip, gözlemleyip görmek lazım.

Kılıçdaroğlu, “silahların susması koşuluyla genel af da çıkabilir, Öcalan’la da görüşülebilir” dedi. Bunlar CHP’nin Kürt politikasında bir değişimin ipuçları olarak değerlendirilebilir mi?

CHP’yi Kürt sorununda MHP’nin sağına atan söylemlerden sosyal demokrat çizgiye dönmesi gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Tunceli’de söyledikleri önemlidir. Ama bunu sadece Tunceli’de değil Ankara’da da, İstanbul’da da, Batman’da da söylemek gerekir.

Hükümet’in “Alevi açılımı” konusunda ne düşünüyorsunuz?

AKP’nin Alevi açılımı bir kandırmacadır. Aleviler yan yana gelmez, anlaşamazlar denmesine rağmen Alevi örgütleri 2009’da Bilkent Oteli’nde toplanmış ve 5 temel konuda anlaşmışlardır. Bir, zorunlu din dersi kaldırılmalı; iki, Alevi köylerine cami yapılmamalı, imam atanmamalıdır; üç, asimilasyon ve ayırımcılık politikalarından vazgeçilmelidir; dört, Madımak müze olmalıdır; beş, cemevleri ibadethane statüsüne alınmalıdır. Bunların hiç biri yapılmadığı gibi 7’inci Alevi çalıştayına Alevilere yönelik Maraş katliamının bir numaralı sanığı davet edilmiştir. Alevi kamuoyunun karşı çıkması üzerine yanlıştan geri adım atılmış ama meseleye ne kadar yanlış baktıkları ortaya çıkmıştır.

Yapılan çalıştaylar sonucu Alevi örgütlerinin birinci çalıştayda aldığı kararların tem tersi bir rapor hazırlanmıştır. AKP bir şeyler yapıyor görünüp göz boyama dışında bir şey yapmamaktadır. En önemli çalışması kendi Alevi’sini yaratmaya çalışmaktır, Kürt sorununda da aynısını yapıyor, Kendi Kürt’ünü yaratmaya çalışıyor. Ama kendi Alevi’sini yaratarak Alevilerin sorunlarını, kendi Kürt’ünü yaratarak Kürtlerin sorunlarını çözemez.

Kendi Alevi’sini yaratma da başarılı oldu mu?

Hayır, olmadı. Başbakan 2008 Ocak ayında Alevi iftarı vereceğim dedi, 300 Alevi örgütünü davet etmelerine rağmen, 2 Alevi örgütü ile bir Alevi örgütünün yarı yöneticisi, yani 2 buçuk Alevi örgütü katıldı. O yemekte başbakan, 9 bakan ve iktidar partisinden 50 milletvekili vardı. Alevi örgütleri o zaman gerçekten de Pir Sultanca bir duruş sergiledi.

PORTRE / KAZIM GENÇ

Kazım Genç 10 Ocak 1956’da Tunceli’nin Nazimiye ilçesine bağlı Ramazan köyünde doğdu. Diyarbakır Dicle Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. Öğretmenlik yaparken Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı ve 1993 yılında mezun oldu. Çok sayıda sivil toplum örgütünde kurucu ve yöneticilik yaptı. Zorunlu din dersine yönelik vermiş olduğu hukuk mücadelesi ve AİHM’de kazandığı dava nedeniyle SODEV’in 2007 yılı “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü”ne layık görüldü. Son olarak Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanlığı ve Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreterliği görevinde bulunan Genç, daha sonra siyasete atıldı. Şu anda EDP Genel Başkan Yardımcılığı yapan Genç, evli ve 2 çocuk babası.


Kemal Avcı / AKnews

http://www.edp.org.tr/

11 Haziran 2010

EDP’den kurtulma planı...

EDP’den kurtulma planı...


09 Haziran 2010 Çarşamba

Baykal’ın istifası ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasıyla birlikte soldaki bütün arayışların üzerinde ciddi bir basınç oluştu. ‘Yeni’ CHP’nin bütün arayışları gereksiz ve geçersiz kıldığı, herkesin CHP’de toplanması gerektiği yönündeki fikirler sadece büyük medyada değil, toplumun bir çok kesiminde dillendirilmeye başlandı. AKP karşısında tek seçenek olarak sunulan Kılıçdaroğlu CHP’sine katılmamak neredeyse bir suç gibi sunulmaya başlandı.

Bu kampanyanın doğrudan hedefi olan siyasal arayışların başında EDP geliyor.
Sadece Kılıçdaroğlu yandaşları değil, solun daha radikal kesimleri de EDP’nin CHP’ye katılması konusunda ciddi beklentiler taşıyor, hatta tuhaf ama, teşvik edici bir tutum içine bile giriyor.

EDP gibi henüz örgütlenme aşamasında olan, toplumsal ve siyasal etkileri hayli sınırlı bir partiye bu derece ‘önem’ atfetmek, ‘kargaya yavrusu şahin gözükür’ özdeyişini hatırlatsa da, gerçek hayli farklı.


Bu kampanyayı sürdüren kesimlerin EDP’yi algılayışlarında önemli farklılıklar olmakla birlikte, subjektif olarak hepsi aynı niyette buluşuyor.
Varlığı ile yerleşik siyasal ezberleri bozma potansiyeli taşıyan bir örgütten kurtulmak arzusu hepsini aynı noktaya taşıyor.

Bu durumu doğru tahlil edebilmek için EDP’yi ortaya çıkaran süreci hatırlamak ve yeniden değerlendirmek gerekiyor.


EDP neden kuruldu?


Hatırlanacağı gibi EDP farklı siyasal kulvarlardan gelen hareketlerin, kendi tarihlerindeki arayışlarının çakıştığı noktada ortaya çıkan bir parti olarak doğdu. Yeni Sol, SHP ve Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz? siyasal akımları, arayışlarının ortak hedeflere yöneldiğini saptadılar ve EDP’yi oluşturdular.

Bu kolay bir süreç olmadı. Her üç küme de kendi içinde yarılmalarla karşılaştı, yola birlikte çıktığı birçok arkadaşıyla ayrışmak zorunda kaldı. Bu, farklı siyasal tarihlerin insanlarda oluşturduğu algılar, umutlar ve korkular sonucunda ortaya çıkan ve sürecin doğasına denk düşen bir durumdu.


Yürüyüşten erken kopanlar bir yana bırakılırsa, son dönemlere kadar aynı rotada yürüyüp de kopanların önemli bir bölümünün gerekçeleri benzerlikler taşımaktaydı. Kendi siyasal tarihi içinde biriktirdikleri deneyimlerin ve bu deneyimlerden çıkarılan sonuçların, yeni yol arkadaşları tarafından hemen kabul görmesi beklentisi olarak özetlenebilecek olan bu gerekçe, kopmadaki benzerliğin ana unsurunu oluşturdu.


Oysa, siyasal mücadelenin böyle bir kolaycılığa olanak tanımayacak kadar karmaşık olan doğası dikkate alındığında, bu beklentilerin tümüyle gerçekçilikten uzak olduğu açıkça görülmesi gereken bir durumdu. Dahası EDP’yi doğuran sürecin temel kabullerinden birisi olan, kendi dışındaki güçlerle bir araya gelme, onların taleplerini özümseme ve ortak mücadele içinde birlikte dönüşmeyi kabullenme anlayışının tümden yadsınması anlamını taşıyordu.


Kopuşlar sonrasında içerden yapılan eleştiriler, sürecin ilk günlerinden itibaren dışarıdan yapılan eleştirilerle benzeşmeye başladı. Projenin başarılı olamayacağı, birlikte yürüyecek olanların “kimyasının tutmadığı” vb. fikirler uçuşmaya başladı.


Bunlar en azından yolculuğa ÖSH olarak başlayanların yabancısı olmadığı hususlardı.
‘Tarihsel Buluşmaya Çağrı’ metninin ortaya çıkmasıyla birlikte sosyal demokratların ve Kürtler’in kendi siyasal adresleri olduğu, Aleviler’in CHP’den kopmayacağı, dolayısıyla sosyalistlerin kendi dünyalarında yaşamaktan başka şansları olmadığı yönünde bir dizi eleştiri gündeme gelmiş, bütün bunlara rağmen yürüyüşe devam edilmişti.

Bu eleştirileri yapanların ve bugün Kılıçdaroğlu CHP’sine gidileceğini iddia edenlerin fark etmediği, daha doğrusu bilinçli olarak görmezden geldiği iki temel nokta vardı.


‘Solda Yenilenme’
fikrine yapılan vurgu neredeyse yokmuş gibi davranılırken, ‘Tarihsel Buluşma’ çağrısı Kürt ve Alevi muhalefetiyle, hatta sadece Kürt muhalefetiyle basit bir örgütsel birlikteliğe indirgenerek eleştirildi. Oysa bu iki fikir de solun içinde bulunduğu açmazdan kurtulabilmek için yol arayışıydı ve iki önemli tespite dayanıyordu.

Solda tıkanmanın nedenleri


Birinci tespit,
solun 60’lı yıllarda ortaya çıkan ideolojik politik çizgisinde günün ihtiyaçlarına cevap verebilecek radikal bir dönüşümü sağlayamaması; ikinci tespit ise, buna bağlı olarak toplumsal tabanıyla olan bağlarının zayıflaması hatta büyük ölçüde yok olmasıydı.

Solun tüm renklerine baktığımızda, anti-emperyalist ve anti-kapitalist olmak, sınıf temelli siyaset yapmak gibi tarihin her döneminde solun temel ayrıştırıcıları olan kavramların hemen herkes tarafından kullanıldığını görürüz. Bunlar solcu olmanın vazgeçilmezleri olmakla beraber, solu başarıya taşımak için yeterli değildir. Bu siyasal hattın güncel stratejilerini belirlemek, emekçilerin güncel taleplerini saptayarak, onları bu talepler etrafında siyasetin öznesi haline getirmenin yollarını bulmak gerekmektedir. Bunu başaramayan bir solun lafta ve eylemde radikal olması hiçbir anlam ifade etmemektedir.


Ne var ki, küreselleşme sürecinin ortaya çıkardığı dünya tek başına bu kavramlarla izah edilemeyecek kadar karmaşıklaşmış, yeni sorunlar ve ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Bir yandan anti emperyalist ve sınıfsal perspektifle bulunan eski çözümler geçersiz hale gelirken, diğer yandan ve daha da önemlisi bu perspektifin dışında kalan ve özetle ‘kimliğe dayalı’ şeklinde tanımlanabilecek talepler siyasal ve toplumsal gündemin baş sıralarını işgal etmeye başlamıştır.


Cinsel, etnik, dini vb. her türlü ayrımcılık karşısında, bu ayrımcılıkların mağdurlarının mücadelesi yükselmiştir. Anti emperyalist, anti faşist ve anti kapitalist olmakla tanımlanabilecek olan sol siyasal akımların önemli bir bölümü bu gelişmeyi ya gözden kaçırmış ya da kendi ‘doğru’ hatlarına insan kazanmayla sınırlı bir düzeyde ele almışlardır.


Bu durum tıkanmayı ve tarihsel kitle bağlarının aşınmasını doğurmuştur.


Bütün bu süreç içinde her türden ayrımcılığın mağdurları kendi politik yönelimlerini ve örgütlenmelerini geliştirmiş, ancak onlar açısından da bir ‘değişken denge’ durumu ortaya çıkarak, sorunların gerçek çözümlerine kavuşturulması mümkün olmamıştır. Bugün dünyanın farklı kesimlerine baktığımız zaman, gerek sol gerekse mağdurlar açısından bu durumu doğrulayacak onlarca örnek bulmak mümkün gözükmektedir.


Ne var ki, diğer yandan dünyanın farklı köşelerinde süren mücadelelerde ortaya çıkan gelişmeler, solda bir yenilenmeyi sağlamanın, dünyayı değiştirebilecek bir toplumsal gücü ortaya çıkarabilmenin yolunun
sınıfsal eksenli taleplerle kimliğe bağlı talepleri organik bir bütünlük içinde ele almayı başarabilmekten geçtiğini gösteren kuvvetli ipuçlarını ortaya koymaktadır.

EDP ile diğer tüm sosyal demokrat veya sosyalist parti ve hareketler arasındaki önemli ayrım noktalarından birisi, belki de en önemlisi budur.


Türkiye Solu’nda neler oldu?


Bu dönüşümlerin Türkiye üzerinde de derin ve sarsıcı etkileri oldu. 12 Eylül sonrasında insan hakları hareketleri, feminizm, Kürt hareketi ve mütedeyyin insanların talepleri doruk noktalarına ulaşıp politik ve örgütsel süreklilik kazanırken, emek hareketinin konjoktürel çıkışları sarsıcı etkiler doğurdu.


Sürecin başlangıcında geleneksel yapısı içinde sessiz kalan Aleviler de taleplerini giderek daha radikal biçimde dile getirmeye başladılar. Bu tablo derin bir rejim krizi ve sert bir iktidar savaşına yol açtı.


Solun büyük bir kesimi bu sürece seyirci kaldı; 12 Eylül’ün baskıları ve kendi iç dünyasında yaşadığı hesaplaşmaların yarattığı dağılmanın etkileriyle izah edilemeyecek kadar güçsüzleşti.


Farklı kulvarlarda ayakta kalmaya çalışan sol kesimler yeniden güçlenebilmek için ilk olarak bir araya gelmeyi denediler. Gerek sosyal demokrat kesimde gerekse sosyalist kesimde birlik partileri ardı ardına kurulurken, arızi vakalar dışında güçlü bir hareket yaratılamadı. Bu durum soldaki yarılmayı tetikledi ve derinleştirdi.


Kimi kesimler geçmişin güçlü günlerine dönebilmenin yolunu militan mücadelede, kimileri anti emperyalist ve anti kapitalist söylemde aramaya başladılar.


Solda küreselleşme eleştirilerinin hakim olduğu ideolojik ortam, ülkede farklı nedenlerle tırmanan milliyetçi ideolojinin de etkisiyle, giderek bir yanıyla ulusalcı diğer yanıyla ekonomist bir çizgiye doğru savrulmaya başladı.


Bunun tam tersi bir çizgi ise, özellikle demokratik adımların atılabilmesi bakımından umutlarını kendi dışındaki güçlere bağlamaya başladı. Özal ile başlayan bu süreç, giderek sertleşen iktidar kavgalarının ve statükonun müdahalelerinin de etkisiyle liberalleşmeye yöneldi.


Dönüştürücü, değiştirici bir programı hayata geçirebilmek amacıyla mücadele etmek yerine, iktidardan tekil taleplerde bulunmak her iki ucun ortak özelliklerinden birisi haline geldi. İşin tuhaf tarafı, her iki kesim de bunu aynı şekilde, güçler dengesinin etkileriyle gerekçelendirdi. Kimileri AKP’yi teşvik ederken, kimileri de yaşananları sanki kendi dışında görüp, filler kapışırken ezilecek çimen olma korkusuyla yaşanan süreçlere seyirci kaldı.


Sosyal demokrat sol ise fikri zeminin müsaitliği nedeniyle uç noktalar arasında gidip gelen savrulmalar yaşadı. Bir gün ‘Üçüncü Yol’cu, öbür gün derin devletçi olan sosyal demokrasinin bir numaralı temsilcisi, sonunda statüko savunuculuğunda karar kıldı.


Küreselleşmenin ve onun bir parçası olarak AB ile ilişkilerin derin bir biçimde etkilediği bu süreçte Türkiye çok önemli değişiklikler yaşadı. 30 yıl süren kirli savaşın etkileri sonucunda, güçlü bir Kürt toplumsal ve siyasal hareketi ortaya çıktı. Hareketin gücü ve kalıcı niteliği, bugün kendisinin politik temsilcisi olan örgütlerin yedikleri darbelere rağmen varlığını sürdürmesiyle açıkça görülür oldu.


Diğer yandan toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan Sünni Müslümanların önemli bir kesimi rejimin kendilerine tanıdığı sınırların dışına çıktılar. Öte yandan Hrant Dink gibi isimlerin etkisiyle yılların suskun azınlıkları haklarını istemeye başladı. En son olarak da Aleviler kendi taleplerini elde etmenin politik yollarını aramaya başladılar.


Eski rejimin bütün dengeleri bozulmaya, payandaları çatırdamaya başladı. Ülkemizde yaşanan bu süreç boyunca Baykal CHP’si statükonun siyasal temsilcisi görevini yerine getirirken, yeni düzenin savunuculuğunu ise AKP gerçekleştirdi.


İşte EDP’nin kuruluşu böyle bir süreçte şekillendi. Böyle bir ihtiyaçtan kaynaklandı.


CHP’deki kadro değişikliği neyi temsil ediyor?


Bugün geldiğimiz noktada rejimin eskisi gibi sürdürülmesinin mümkün olmadığı ortadadır. Ne var ki, özgürleşen dinamiklerin basit bir restorasyonla yetinmeyecekleri de açıkça görülmektedir.


Diğer yandan statükoyu savunan güçlerin ve 30 yıl süren kirli savaşın etkileri kapsamlı dönüşümün önündeki en önemli engel konumundadır. Yaşam tarzı savunuculuğu üzerinde kurulu statükocu muhalefet, AKP eliyle gündeme getirilen her türlü değişim karşısında derin bir toplumsal kuşku doğması sonucunu elde etmiş gözükürken, AKP ideolojik ve politik kökeni ve programı nedeniyle bu kuşkuların üzerine körükle gider bir konumdadır.


Değişim dönemlerindeki alt üst oluşların belirleyici özelliklerinden birisi de yönetilmesinin zorluğudur. Sürecin dinamikleri kendi akışları içinde gelişir, güçlenir ve kimi zaman başlangıç hedeflerinden kopsalar da, tarihsel olarak ileriye doğru yol alırlar.


Bu durum sadece rejimi alt üst etmekle kalmaz, çoğu durumda sistemi de tehdit eden bir konum kazanır. İşte günümüz Türkiye’sinin önündeki tehlike de budur. On yıllardır iki ana akımın arasına sıkışıp kalmış olan toplumsal muhalefet, etrafına kurulan barajları yıkma potansiyelini kazanma yoluna girmiştir.


CHP içindeki değişiklik tam da bu aşamada gerçekleşmiştir.


Bir gecede bütün bir politik hattın değiştiği görüntüsünü veren haber ve yorum bombardımanın toz dumanı arasında çok fark edilmemekle birlikte,
değişimin esas hedefi merkezkaç etkisindeki muhalif dinamikleri merkezde konsolide etmektir.

EDP ise merkezkaç etkisindeki muhalif dinamiklerin önemli bir odağı olmaya adaydır.


İşte yazının başında değindiğimiz, farklı çevrelerden EDP’ye yönelen baskıların anlamı ve arka planı budur. Bu gerçeklik doğru kavranırsa, baskılara karşı anlamlı bir politik hattın ve kararlı bir mücadelenin sürdürülmesi mümkün olacaktır.


Yazar:Ahmet Asena /Turnusol

15 Mayıs 2010

EDP örgütleri açılıyor...

EDP örgütleri açılıyor...


Solda büyük buluşmayı gerçekleştiren EDP, il ve ilçe örgütlerini birbirinin ardına açıyor. Geniş katılımla gerçekleşen açılışlar, kitlesel etkinliklerle birleştiriliyor. Bazı açılışlara Genel Başkan Ziya Halis de katılıyor. Bugün ve hafta sonu Giresun'da dayanışma gecesi, İzmir ve Beykoz'da açılış, İzmir'de basınla buluşma var.
14 Mayıs 2010 Cuma
EDP örgütleri açılıyor...
Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) İzmir İl Merkezi'nin bugün yapılacak açılış törenine Genel Başkan Ziya Halis de katılacak.

EDP İzmir İl Başkanı Av. Arif Ali Cangı, açılış için yaptığı davette şöyle dedi:

'Barışçı, özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik bir yaşamı yaratma yolunda yürüyüşüne başlayan EDP İzmir İl Merkezi'nin açılışında aramızda olmanız bizi onurlandıracaktır'

Tarih : 14 Mayıs Cuma, Saat : 18.30 - 20.30
Adres: 1337 Sokak As Han No:16 Kat:1/103- Çankaya - Konak/İZMİR (Batı Dersanesi karşısı, EMO İzmir Şubesinin bulunduğu işhanı 1. kat)
Tel : 0232 - 446 46 56 e-mail: edpizmir@gmail.com

CANGI: 'ALSANCAK TALAN EDİLEMEZ'

İl Merkezinin açılışını duyururken bir basın açıklaması da yayınlayan EDP İzmir İl Başkanı Av. Arif Ali Cangı, Alsancak Limanı’nın, çevresi düzenlenmiş, raylı sisteme ağırlık verilen, kent halkı ile bütünleşmiş bir liman olmasının sağlanması gerektiğini vurguladı.

Düzenleme adına yıllardır yapılan yanlışları eleştiren ve ortaya çıkan uyumsuzluğa dikkat çeken Cangı şöyle dedi:

'Viyadüklerin limana indirilmesi kaçınılmaz olarak görünmektedir, ancak Liman ile Kordon bütünlüğünü bozan liman sahasından sonraki viyadük ayakları bir an önce sökülmeli, limana yapılması zorunlu olan kamu yatırımları artırılarak, yeni ekipman alımı ve personel istihdamına gidilerek liman işlevli hale getirilmeli, kamuya ait varlıkların talanı niteliğindeki özelleştirme ısrarından vazgeçilmelidir'...

BASINLA KAHVALTI

EDP Genel Başkanı Ziya Halis, 15.Mayıs Cumartesi günü İzmir Basını temsilcileri ile kahvaltıda buluşacak. 09.30-11.30 saatleri arasında yapılacak toplantı, ZMO Eğitim Tesisindeki Ekin Restoran'da gerçekleşecek.

GİRESUN'DA DAYANIŞMA GECESİ

Bu akşam Giresun'da EDP'nin dayanışma yemeği yapılacak. Geniş bir katılımın beklendiği etkinliğe EDP Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç da katılacak

BEYKOZ'DA AÇILIŞ...


İstanbul'un emekçi semtlerinden Beykoz'da örgütlenmesini tamamlayan EDP, 16 Mayıs Pazar günü Beykoz ilçe örgütümüzün açılışını gerçekleştiriyor. İl, ilçe ve genel merkez yöneticileri ile EDP gönüllülerinin buluşacağı kahvaltı etkinliğinin ardından yapılacak açılış töreni, Saat: 12.30'da başlayacak.

EDP Beykoz İlçe Yönetim Kurulu

Birgül Hakan'ın başkanlığında oluşan EDP Beykoz İlçe Yönetim Kurulu şöyle: Elif Kandemir (İlçe Sekreteri), Kemal Ofluoğlu (İlçe Saymanı), Saniye Korkmaz, Gülizar Halis, Atilla Şayır, Cüneyt Akalın, Mustafa Kandemir, Serhad Kara, Uğur Tecimen ve Timuçin Kuru...

'HERKESE EŞİTLİK, HER YERDE DEMOKRASİ'

EDP Beykoz İlçe Başkanı Birgül Hakan, Beykozluları açılışa davet için yayınladığı mesajda şöyle dedi:

"Herkese eşitlik, her yerde demokrasi isteyenler olarak EDP'de buluştuk. Adaletsizlik karşısında adalet, eşitsizlik karşısında eşitlik için yola çıktık. Yoksulluğu yok etmek, kardeşliğimizi büyütmek için geliyoruz. Özgür, adil, müreffeh bir ülke yaratacağımıza yürekten inanıyoruz...

Bütün Türkiye'de olduğu gibi, İstanbul'da ve Beykoz'da yoksulların, çalışanların, işsizlerin, doğanın, kadınların, erkeklerin, çocukların, engellilerin, ötekilerin, mağdurların, kimsesizlerin sesi olmaya kararlıyız. Bu amaçla başlattığımız büyük buluşmada, eşitlik ve demokrasiye gönül verenler ve dostlarımızla 16 Mayıs Pazar günü Beykoz ilçe örgütümüzün açılışını gerçekleştiriyoruz.

Bütün EDP ilçe örgütlerimizi, üyelerimizi, parti dostlarımızı coşkumuzu paylaşmaya, umudumuzu büyütmeye, gücümüze güç katmaya davet ediyoruz."

Program:
Tarih: 16 Mayıs Pazar
Saat: 10.00- 12.00 Kahvaltı (Paşabahçe İskele Meydanı Tekel Fabrikası Yanı)
12.30 Beykoz İlçe Örgütü açılışı ( Beyaz Erguvan Caddesi Aksun İşhanı)
İrtibat: Birgül Hakan: 0507 349 7968

Fotoğraflar: Cankut Özkazanç
İstanbul Sultangazi ilçesi 9 Mayıs'ta Ziya Halis'in de katıldığı coşkulu bir şenlikle açıldı.






Muhabir:Turnusol Haber

7 Mayıs 2010

Unutulmadılar: Deniz, Yusuf, Hüseyin...


Unutulmadılar: Deniz, Yusuf, Hüseyin...

06.05.2010

Unutulmadılar: Deniz, Yusuf, Hüseyin...
12 Mart darbecileri tarafından haklarında verilen ölüm cezası 6 Mayıs 1972'de infaz edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, Ankara Karşıyaka'daki mezarları başında anıldı. BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak da törene katıldı. Yıldönümü nedeniyle açıklama yapan EDP Genel Başkanı Ziya Halis “Bugün Deniz olmalı, Yusuf olmalı, Hüseyin olmalı” dedi.
06 Mayıs 2010 Perşembe
68 kuşağının devrimci gençlik liderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, idam edilişlerinin 38'inci yılında Ankara Karşıyaka'daki mezarlarının başında binlerce kişi tarafından anıldı. Düzenlenen anma törenine Deniz'lerin 68'li mücadele arkadaşları, gençlik grupları, demokratik kitle örgütleri ve bazı siyasi partilerin temsilcileri katıldı.

HALİT ÇELENK: 'ÜÇ FİDAN HER DİRENİŞTE BİR KEZ DAHA YEŞERİYOR'


İnfazlarda da hazır bulunan ve anılarında yazan, Deniz Gezmiş'in avukatı Halit Çelenk'in mesajını eşi Şekibe Çelenk okudu. Halit Çelenk, “Denizseverler, Yusufseverler, Hüseyinseverler” diye başladığı mesajında, bacağının kırık olması nedeniyle, çok istediği halde anmaya katılamadığını belirterek, “Oysa infazlardan bu yana her 6 Mayıs sabahı oraya gelir, sevgili dostlarımla ve sizlerle birlikte olurdum. Bu kez bu beraberlikten yoksun kaldığım için çok üzgünüm. Onların onurlu duruşları, dünya görüşleri, inançları ve sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için verdikleri mücadele, aradan bunca yıl geçmesine rağmen sermaye sınıfı ve onun temsilcisi siyasal iktidarları korkutmaktadır. Ve yine bu nedenle Denizler, Türkiye emekçi sınıfının yükselen bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinde bayrak olmaya ve her yeni direnişte bir kez daha yeşermeye devam ediyorlar. Deniz'i, Yusuf'u, Hüseyin'i kucaklarken sizlere de en içten sevgilerimi sunuyorum” dedi.

GÜLTEN KIŞANAK: 'ONLARIN HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN BİRLEŞELİM'

Törene katılan BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak ise Denizler'in mücadelesinin takipçisi olacaklarını, devrim, sosyalizm, barış ve kardeşlik mücadelesinin boyunlarının borcu olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Bizler bu ülkede sıkıyönetim, darbeler, darağaçları, işkence tezgahları görerek buraya geldik. Ama bu işkence tezgahları mücadelemizi engelleyemeyecek. Bugün faşistlerin, derin devletin bütün provokasyonlarına, kışkırtmalarına rağmen halkların kardeşliği zedelenmedi, zedelenemeyecek. Denizlerin hayalini gerçekleştirmek için güçlerimizi ortaklaştırmak günümüz devrimcisinin görevidir.”

SON SÖZLERİ OKUNDU

Konuşmaların ardından, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmelerinden önce söyledikleri son sözleri hep bir ağızdan okundu. Anma törenine katılanlar, Gezmiş ve arkadaşlarının mezarına kırmızı karafiller ve yarısı içilmiş sigaralar bıraktı. Deniz'lerin 68'li arkadaşlarından hüzünlenip ağlayanlar oldu. Türkçe ve Kürtçe ‘Devrim şehitleri ölümsüzdür’ sloganları atıldı.

ZİYA HALİS: 'BUGÜN DENİZ, YUSUF, HÜSEYİN OLUNMALI'

Ankara Karşıyaka Mezarlığındaki anma törenine solun yeni partisi EDP de sarı-mor renkli flamalarıyla katıldı.

Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) Genel Başkanı Ziya Halis, 1972 yılının 6 Mayıs günü Ankara’da idam edilen sol öğrenci liderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı “bağımsız, özgür ve eşit bir Türkiye” özlemiyle andı.

Eşitlik ve Demokrasi Partisi Basın Bürosundan verilen bilgiye göre, EDP Genel Başkanı Ziya Halis, 6 Mayıs 1972 yılında idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın anısına bir mesaj yayınladı. Denizlerin bağımsız özgür ve eşit bir Türkiye özlemiyle yola çıktığını vurgulayan Ziya Halis mesajında şöyle dedi:

“Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişlerinin 38. yılında onları saygı ve sevgiyle anıyoruz. Denizlerin idam edilişlerinin 38. yılında henüz onların istediği bağımsız, özgür ve eşit bir Türkiye’yi yaratamadık biliyoruz. Denizlerin idam edilişlerinin 38. yılında henüz onların istediği halkların kardeşliğini de başaramadık bunu da biliyoruz.

Ancak görüyoruz ki 38 yıl aradan sonra, bugün hala onları unutmadık. 1 Mayıs’ta yüz binlerce insanın alanlara çıkması, darbe ve darbecilerin isimleri silinirken, Denizlerin isimlerinin giderek yaygınlaşması onların istediği ve bizlerin de yıllardır özlemini duyduğu bağımsız, laik ve demokratik bir Türkiye hayalinin çok da uzaklarda olmadığını gösteriyor.

Bunun bilinciyle onları, idam edilişlerinin yıl dönümlerinde saygıyla anıyoruz. “


İSTANBUL'DA YÜRÜYÜŞ

İstanbul'da 'Emek Gençliği'nin çağrısıyla, Deniz, Yusuf ve Hüseyin'i katledilişlerinin 38. yılında anmak üzere Taksim'den Dolmabahçe'ye saat 18.00'de bir yürüyüş yapılacak.

Emek Partisi Genel Başkanı Levent Tüzel'in de katılarak bir konuşma yapacağı Dolmabahçe'deki anmada, aydınlar, yazarlar, öğrenci ve işçi temsilcileri konuşmalarıyla katkı sunacaklar.

İZMİR'DE KİTLESEL ANMA

'Üç Fidan' bu yıl İzmir'de gerçekleştirilen kitlesel yürüyüşle anıldı.Yürüyüşe çeşitli parti, demokratik kitle örgütü ve sendikalara üye 500'den fazla kişi katıldı.

Konak Eski Sümerbank önünden başlayan yürüyüş boyunca "Yusuf, Hüseyin, Deniz, sürüyor, sürecek mücadeleniz", "Deniz, İbo, Çayan, savaşa devam", "Adınız onur, gün olur hesap sorulur" gibi sloganlar atılırken, yürüyüşe katılanlar "Atina'da düşene, dövüşene bin selam" sloganıyla da hükümetin hazırladığı ekonomik kısıtlama paketine karşı sokaklara dökülen Yunanistan halkına desteklerini gösterdiler.

Cumhuriyet Meydanı'na gelindiğinde saygı duruşunun ardından katılımcılar adına hazırlanan basın açıklaması Türkçe ve Kürtçe olarak okundu. Açıklamada, Gezmiş, Aslan ve İnan'ın gençliğin ve ezilenlerin yüreğinde yaşamaya devam ettikleri vurgulanarak, kendilerine yönelik hiçbir karalama çabasının tutmayacağı ifade edildi. Bugünün Türkiye'sinin en önemli ihtiyacının Kürt ve Türk emekçilerin mücadelesinin birleştirilmesi olduğunun dile getirildiği açıklamada, "Denizleri anmak, emekçilerin başta yaşam hakkı olmak üzere eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, barınma, çalışma haklarını savunmak demektir" denildi. Eylem, basın açıklamasının Kürtçe okunması ile sona erdi. (yurtsuz.net)


Fotoğraflar: Haydar Ata - ANKARA -
Özgür Martin - İZMİR

Yukardan aşağıya: 1, 2, 3 Ankara Karşıyaka Mezarlığı; 4, 5, 6, 7 İzmir













Muhabir:Turnusol Haber

3 Mayıs 2010

1 MAYIS KUTLAMALARI İÇİN “EDP” TAKSİM'DE İDİ

1 MAYIS KUTLAMALARI İÇİN “EDP” TAKSİM'DE İDİ

1978 den bu yana ilk defa Taksim’de yapılan 1 Mayıs kutlamalarında “Eşitlik ve Demokrasi Partisi” nin flamaları ve pankartlarıyla bu muhteşem görüntüleri..


Bu görüntüleri bize ulaştıran değerli arkadaşımız Necla Türemen’e (
pltfrm@googlegroups.com) teşekkür ediyoruz.

01.04.2010-cumartesi-İSTANBUL


-"EDP" DE FLAMALARIYLA 1 MAYIS ALANLARINDAYDI- Haber

-"EDP" 1 MAYIS ALANLARINDAYDI- Fotoğraflar-1
-"EDP" 1 MAYIS ALANLARINDAYDI- Fotoğraflar-2
-"EDP" 1 MAYIS ALANLARINDAYDI-Fotoğraflar-3



BURASI DA İZMİR "EDP" 1 MAYIS ALANI









EvcioğluHaber