Hukuk Fakültesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hukuk Fakültesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ekim 2010

Hukuk Fakültesi öğrencisi hırsızlıktan tutuklandı

Hukuk Fakültesi öğrencisi
Hırsızlıktan tutuklandı

EvcioğluHaber - Bir ülke düşünün.! Kişi başı Milli Gelir 10.000-Dolar olsun..! refah içinde ve huzur içinde gününü geçiren insanların yaşadığı bir yer..!
Ama; böyle bir yerde, ne kötü insanlarda yaşasın..! Değilmi? Böyle bir yerde insanlar hırsızlık gibi yüz kızartıcı, en kötü suçların yapılıyor ve yaşanıyor olması ne garip bir şey değilmi? Hele birde, bu suçu refah içerisinde yaşayarak Hukuk okuyan bir öğrencinin "Okul masraflarını karşılayamadığı için yapması ve yapmak mecburiyetinde kalması"
ne kadar iğrenç ve inandırıcı gelmiyor değilmi? ne dersiniz.?

Gerçekten kişi başı milli gelirin 10.000- dolar olduğu bir yerde hırsızlık gibi ve hemde Hukuk öğrencisi? çok garip değilmi?
Evet.!
Marmara Üniversitesi öğrencisi Mehmet
Ç.'nin, okul masraflarını karşılamak için hırsızlık yaptığı öğrenildi.. Aynı zamanda tutuklandı....?
Haber-Türk'ün haberine göre: Hukuk fakültesi 4.sınıfta okuyan ve ailesinin ekonomik durumu kötü olan öğrenci; okul masraflarını karşılamak için bakır çalıp satmış... !


08 Ekim 2010 Cuma, 12:24:17
Hukuk Fakültesi öğrencisi hırsızlıktan tutuklandı

Ümraniye'de, bir iş yerinden bakır çaldıkları gerekçesiyle gözaltına alınan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Mehmet Ç. (21) tutuklandı. Zanlı öğrencinin, okul masraflarını karşılamak için hırsızlık yaptığını söylediği öğrenildi.

İhbar üzerine Esenşehir Mahallesi Kürkçüler Caddesi Songül Sokak Numara 7'ye giden Ümraniye Asayiş Büro Amirliği ekipleri, 3 kişiyle karşılaştı. Polis ekiplerini karşılarında gören Mehmet Ç., Olcay G. (19) ve İ.B (14), bir kiralık 34 VN 5807 plakalı otomobil ile kaçmak istedi. Kiralık araç ile olay yerinden kaçan zanlılar ile polis arasında uzun süre kovalamaca yaşandı. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Mehmet Ç.'nin kullandığı araçla izini kaybettirmek isteyen zanlılar, Dudullu'da kendilerini takip eden resmi polis aracına çarpınca yakayı ele verdi. Gözaltına alınan zanlılar Asayiş Büro Amirliği'ne götürüldü.

Burada zanlıların kullandığı araçta yapılan aramalarda, 6 çuval içine konulmuş bakır bulundu. Şahısların "Tekin Makine" isimli iş yerinden çaldıkları bakırları hurdacılara sattıkları belirtildi. Hukuk fakültesi öğrencisi Mehmet Ç., ifadesinde, ailesinin ekonomik durumunun yeterli olmadığını, okul masraflarını karşılamak için hırsızlık yaptığını söylediği öğrenildi.
Emniyette ifadeleri tamamlanan 3 zanlı, daha sonra Ümraniye Adliyesi'ne çıkartıldı. Mahkemede tutuklanan Mehmet Ç. ve Olcay G., Maltepe Cezaevi'ne gönderildi. Yaşı küçük olan İ.B. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

CHA


31 Ağustos 2010

Kazım Genç: AKP Alevi toplumunda güven yaratmadı

Kazım Genç: AKP Alevi toplumunda güven yaratmadı


Kazım Genç: AKP Alevi toplumunda güven yaratmadı
Ankara, 28 Ağustos (AKnews) - Türkiye’de geçtiğimiz mart ayında çeşitli sol çevreler ve bazı Alevi örgütlerinin bir araya gelerek kurdukları Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) Genel Başkan Yardımcısı Av. Kazım Genç, referandum için, hükümetin hazırladığı anayasa değişiklik paketini 12 Eylül Anayasası’yla karşılaştırarak, demokratik teamüllere uygun şekilde kendi özgür iradeleriyle “evet” yönünde görüş oluşturduklarını söyledi.

Genç, bir dönem genel sekreteri olduğu ve EDP’nin kuruluşuna destek veren Alevi Bektaşi Federasyonu’nun, referandumda “hayır” oyu verme kararını demokratik teamüllere göre değil, genel başkanın baskısıyla aldığını belirtti.

Kürt sorununun ancak muhataplarıyla görüşülerek çözülebileceğini, bunun için PKK ve Öcalan’la da görüşülmesi gerektiğini kaydeden Genç, “Ben sizinle kavga ediyorsam sizinle görüşmek zorundayım. Yani sorun kiminse onunla görüşeceksiniz, Kürtler'in sorununu Kürtlerle, Aleviler'in sorununu Aleviler'le görüşeceksiniz” dedi.

AK Parti’nin Alevi açılımını “kandırmaca” olarak niteleyen Genç, hükümetin bugüne kadar Aleviler’in ortaklaştığı temel taleplerinin hiç birini karşılanmadığına işaret etti.

Genç, AKnews’in referandum, Kürt sorunu ve Alevi açılımına ilişkin sorularını yanıtladı.

12 Eylül’de yapılacak anayasa değişiklik referandumuna destek veren ender sol partilerden birisiniz, bu tutumunuzdan dolayı diğer sol çevrelerde eleştirildiniz, referandumu neden destekliyorsunuz?

Anayasa değişikliği örgütlerimizde enine boyuna tartışıldı, Merkez Yürütme Kurulu’nda ele aldık ve sonunda Parti Meclisi’nde Alevi kesimden arkadaşların muhalefetine rağmen “evet” lehine karar çıktı. Karar alma prosedürü demokratik teamüller uygun oldu. Neden “evet” dediğimize gelince, Türkiye’de siyaset iki partinin görüşleri arasına sıkıştırılıyor. Türkiye’nin temel konularında olan çalışmalarda da durum aynı. Anayasa değişikliği Meclis’te görüşülürken, o zaman CHP’nin genel başkanı olan Deniz Baykal, ‘3 maddeyi çıkarın gerisini biz destek verelim, referanduma gerek olmadan çıkaralım’ dedi. Bu üç madde siyasi partilerin kapatılması, Anayasa Mahkemesi’nin düzenlenmesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) düzenlenmesiyle ilgili maddelerdi. Israrla “hayır”ı savunan ana muhalefet partisi bu metnin geriye kalan 23 maddesine tartışmasız “evet” diyor. Bu 3 maddeden siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili madde 330’un altında oy aldığı için kadük oldu. Geriye kalan 2 maddeyle ilgili CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu, mahkeme işi esastan inceledi, rötuşlar yaptı ve bir yargı kararı çıktı.

Geriye “hayır” demeyi gerektirecek bir şey kalmadı. “Hayır”ı savunanların en büyük argümanı bu değişiklik paketinde birçok şeyin eksik kaldığıdır, doğru eksiktir. Veya AKP’nin işine yarayacağı, bu da doğaldır, iktidarda olan bir siyasal parti, siyasi partiler her ne kadar ülke için deseler de yaptıkları şeyler özünde kendilerine de yarar. ‘Hayır’cıların savunmaları gereken en önemli argüman, “Siz 26 soru soruyorsunuz tek bir cevap istiyorsunuz”dur. Bunun dışında hukuki, demokratik, çağdaş bir gerekçe göremiyorum.

Bu nedenle EDP değişiklik metinlerini 12 Eylül anayasasıyla karşılaştırarak, kendi özgür iradesiyle evet yönünde görüş oluşturdu.

Parti içindeki Alevi kesimin muhalefetine rağmen dediniz, hangi gerekçelerle karşı çıktı Aleviler?

Bir, Alevi kamuoyunda yoğun bir kanaat olan AKP’nin şeriatçı bir parti olduğu, Alevilere hayat hakkı tanımayacağı, dolayısıyla yaptığı her şeye karşı çıkmak gerektiği; ikincisi, Alevi Çalıştayının göz boyama olduğunun görülmesi nedeniyle sükut - u hayal yaratması; üçüncüsü, Alevi Çalıştayları sırasında görüldü ki Alevi örgütlerinin katılmasına ve 5 temel konuda uzlaşma sağladıkları halde AKP hükümetinin bir buçuk yıl geçmesine rağmen hiçbir şey yapmaması.

Bu görüşlerinde haklılar mı?

Evet, haklı görüyorum. AKP duruşuyla, çalışmasıyla, verdiği sözlerle Alevi toplumunda güven yaratmadı. Aleviler böyle düşünmekte haksız değiller.

Geçmişte genel sekreterliğini yaptığınız Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) “hayır” diyeceğini açıkladı. Sizin “evet” demeniz partinizin kuruluş çalışmalarında da yer alan bu kesimde bir kırgınlığa yol açtı mı?

Bu sorunun muhatabı elbette ki ABF’nin mevcut yöneticileridir. Ancak şunu söyleyeyim 15 ağustosta Hacı Bektaş etkinlikleri öncesinde Hacıbektaş’ta Alevi Bektaşi Danışma Kurulu toplantısı yaptık, eski genel sekreter olmam nedeniyle doğal üye olarak ben de katıldım. Federasyona üye 30 örgütten 13-14’ü katıldı. Orada gelen yöneticiler arasında “yönetimi topladık hayır yönünde görüş oluşturduk” diye bir söylem dolaşınca ben bir örgüt başkanı arkadaşa “biri arayıp bir şey mi dedi de böyle toplanıp karar aldınız” dedim. “Evet” dedi “genel başkan ve genel sekreter üzerinden arandık, toplanıp görüş oluşturun, genel başkanımız zaten 30 Mayısta yapılan federasyon genel kurulunda biz hayır diyeceğiz demişti, o yönde görüş oluşturuldu”.

Alınan kararın doğru ya da yanlışlığını söylemek bana düşmez ama alınan karar demokratik usullere göre değil genel başkanının dayatmasıyla alındı.

Az önce AKP’nin yaptığı her şeye karşı çıkma anlayışının bir örneği…

Aynen, “Allah bir bile dese şüphe ederim” anlayışından başka bir şey değil. Demokratik teamülleri işleterek karar almadılar, çalışma usullerindeki bir eksikliktir, ifade etmek lazım. Oradaki en büyük örgütlerden Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin bu usullere ve bu karara sempatiyle bakmadığını biliyorum.

PKK 20 Eylüle kadar eylemsizlik kararı aldı, partiniz bunun barış için bir fırsat olduğu belirtilerek siyasi partilere sorumluluk çağrısı yaptı, kalıcı barış için ne yapılmalı?

EDP solda siyaset yapan, barışı, demokrasiyi, özgürlükleri, hepsinden önemlisi eşit yurttaşlık ve gönüllü yurttaşlığı savunan bir partidir. Kan ve gözyaşı üzerinden siyaset yapılmasına karşı, her dile, her dine, her inanca eşit haklar isteyen, birlikte yaşama zorunluluğunun altını çizen bir partiyiz. Kürtlerin 30 yıldır verdikleri hak mücadelesinde şiddeti sonlandıran ateşkes ilan etmeleri ve bunu sürdürmeleri bizim en temel taleplerimizden biridir. Bu ateşkes geçmişte yapılan ateşkesler gibi sonuçsuz kalırsa çok büyük üzüntü duyarız. PKK referandum sürecine ya da referandum sonucuna müdahale etmemek için ilan etmiş olabilir ama bundan ziyade sorunların muhataplarıyla görüşülerek çözüleceği ve herkesin bu ülkenin eşit yurttaşı olarak yaşayabileceği bir ülkeye olan inançla sürdürmelidir.

Muhataplarıyla görüşülmeli dediniz, hükümetin Öcalan’la görüştüğü tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz, Öcalan ve PKK ile de görüşülmeli mi?

Ben sizinle kavga ediyorsam sizinle görüşmek zorundayım. Yani sorun kiminse onunla görüşeceksiniz, Kürtler’in sorununu Kürtler’le, Aleviler’in sorununu Aleviler’le, Ermeniler’in sorununu Ermeniler’le, Müslümanlar’ın sorununu Müslümanlar’la görüşeceksiniz. Türbanı bana sorarsanız, ben “benim öyle bir sorunum yok” derim, sorunu olanla görüşmek zorundasınız.

Sorunun çözümü için BDP ve hükümet neler yapmalı?

Bence BDP’nin daha büyük sorumluluk alması gerekiyor. BDP yoğunlukla Kürtler’in oyunu almış ve parlamentoda grupla temsil edilen bir partidir. BDP’nin, kapatılmadan önce de DTP’nin muhatap İmralı’dır, tam olarak biz değiliz söylemini sorunu çözücü olarak görmüyorum. BDP çok açık ve net halkın oylarıyla seçildiğini, halkı temsil ettiğini söylemektedir, bu da doğrudur. Ben diğer muhatapları dışlasın, yok saysın demiyorum ama Kürt sorunun çözümünde de resmi muhatabın kendisi olduğunu ve bu konuda irade göstermesi gerektiğine inanıyorum.

Hükümet neler yapabilir?

Hükümet Türkiye’deki her meseleyi çözmek iddiasında olan ve bunun için oy talep ederek çoğunluk sağlamış olan siyasi partiden oluşan bir organizmadır. Madem iktidardır, çözmesi lazım. Önce Kürt açılımı diyen, kamuoyunda gelen tepkiler üzerine demokratik açılıma çeviren hükümetin bu sorunun çözümünde niye BDP ile görüşmediğini ben anlamıyorum. BDP kendini resmi muhatap olarak almalıdır dedim ama BDP’yi de resmi muhatap olarak kabul edecek bir iktidara ihtiyaç vardır.

Ne yazık ki AKP iktidarı BDP ile aynı fotoğraf karesinde yer almak istememektedir. Bunu ağababaları olan ABD başkanı Türkiye’ye gelirken BDP’yle görüşerek “ben görüşüyorum sen de görüş” mesajını vermesine rağmen yapıyor. O zaman bir görüşme oldu bir daha olmadı veya gayrı resmi oluyor. Görüşmeler olmalıdır, görüşmezseniz, konuşmazsanız sorunu tüm detaylarıyla öğrenemezsiniz, öğrenemeyince de sağlıklı çözümler bulmazsınız.

Niye görüşmekten kaçınıyor?

Kamuoyundan, tabanının tepkisinden. Bu soruyu herkese sormak lazım. BDP niye muhatap biziz diyememektedir. Kandil ve Mahmur kamplarından gelişlerde Kürt halkının “yaşasın artık şiddet bitiyor” heyecanıyla Habur’da yaptığı karşılamadan sonra Avrupa’daki heyet niye gelemedi? İşte bu baskıdır AKP’nin BDP’yle aynı fotoğrafta gözükmesine engel olan, bu baskıdır Avrupa’da geleceklerin gelmesine ve BDP’nin sorumluluk almasına engel olan. Sivil toplumda çalışmış şimdi siyasette olan bir insan olarak dışarıdan görerek yaptığım bir gözlem: Şüphe yok ki bu işin çok daha ince detayları, önemli olguları vardır, hem hükümet hem BDP bu detay ve olguları iyi bilmektedir. Çözüm yollarını bu bilgilerle üretmek durumundadırlar. Çözümsüzlüğün kimseye bir faydası yok, 30 yıl bunu gösterdi. Başbakan geçen gün bu mesele 450 milyar dolara mal olmuştur diyor, hepimiz biliyoruz 40 bin insanın canına mal olmuştur ama sorun hala duruyor. Biz aldığımız silahları ülkemizin dağlarına taşlarına atıyoruz ve bu ülkenin insanlarını öldürüyoruz. Bunu bitirmek lazım.

Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa geçmesiyle birlikte CHP’de bir değişim beklentisi oluştu, şu ana kadarki gözlemlerinize göre, CHP’de bir değişim görüyor musunuz?

Başka parti hakkında söz söylemeyi etik görmüyorum ama bir gerçeklik var, Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geldikten sonra sosyal demokrat kesimde bir heyecan yarattı. Bekleyip, gözlemleyip görmek lazım.

Kılıçdaroğlu, “silahların susması koşuluyla genel af da çıkabilir, Öcalan’la da görüşülebilir” dedi. Bunlar CHP’nin Kürt politikasında bir değişimin ipuçları olarak değerlendirilebilir mi?

CHP’yi Kürt sorununda MHP’nin sağına atan söylemlerden sosyal demokrat çizgiye dönmesi gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Tunceli’de söyledikleri önemlidir. Ama bunu sadece Tunceli’de değil Ankara’da da, İstanbul’da da, Batman’da da söylemek gerekir.

Hükümet’in “Alevi açılımı” konusunda ne düşünüyorsunuz?

AKP’nin Alevi açılımı bir kandırmacadır. Aleviler yan yana gelmez, anlaşamazlar denmesine rağmen Alevi örgütleri 2009’da Bilkent Oteli’nde toplanmış ve 5 temel konuda anlaşmışlardır. Bir, zorunlu din dersi kaldırılmalı; iki, Alevi köylerine cami yapılmamalı, imam atanmamalıdır; üç, asimilasyon ve ayırımcılık politikalarından vazgeçilmelidir; dört, Madımak müze olmalıdır; beş, cemevleri ibadethane statüsüne alınmalıdır. Bunların hiç biri yapılmadığı gibi 7’inci Alevi çalıştayına Alevilere yönelik Maraş katliamının bir numaralı sanığı davet edilmiştir. Alevi kamuoyunun karşı çıkması üzerine yanlıştan geri adım atılmış ama meseleye ne kadar yanlış baktıkları ortaya çıkmıştır.

Yapılan çalıştaylar sonucu Alevi örgütlerinin birinci çalıştayda aldığı kararların tem tersi bir rapor hazırlanmıştır. AKP bir şeyler yapıyor görünüp göz boyama dışında bir şey yapmamaktadır. En önemli çalışması kendi Alevi’sini yaratmaya çalışmaktır, Kürt sorununda da aynısını yapıyor, Kendi Kürt’ünü yaratmaya çalışıyor. Ama kendi Alevi’sini yaratarak Alevilerin sorunlarını, kendi Kürt’ünü yaratarak Kürtlerin sorunlarını çözemez.

Kendi Alevi’sini yaratma da başarılı oldu mu?

Hayır, olmadı. Başbakan 2008 Ocak ayında Alevi iftarı vereceğim dedi, 300 Alevi örgütünü davet etmelerine rağmen, 2 Alevi örgütü ile bir Alevi örgütünün yarı yöneticisi, yani 2 buçuk Alevi örgütü katıldı. O yemekte başbakan, 9 bakan ve iktidar partisinden 50 milletvekili vardı. Alevi örgütleri o zaman gerçekten de Pir Sultanca bir duruş sergiledi.

PORTRE / KAZIM GENÇ

Kazım Genç 10 Ocak 1956’da Tunceli’nin Nazimiye ilçesine bağlı Ramazan köyünde doğdu. Diyarbakır Dicle Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. Öğretmenlik yaparken Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı ve 1993 yılında mezun oldu. Çok sayıda sivil toplum örgütünde kurucu ve yöneticilik yaptı. Zorunlu din dersine yönelik vermiş olduğu hukuk mücadelesi ve AİHM’de kazandığı dava nedeniyle SODEV’in 2007 yılı “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü”ne layık görüldü. Son olarak Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanlığı ve Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreterliği görevinde bulunan Genç, daha sonra siyasete atıldı. Şu anda EDP Genel Başkan Yardımcılığı yapan Genç, evli ve 2 çocuk babası.


Kemal Avcı / AKnews

http://www.edp.org.tr/

26 Nisan 2010

Özdemir Özok hayata veda etti

Özdemir Özok hayata veda etti

25/04/2010 09:36

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, 6 aydır kanser tedavisi gördüğü ABD'de hayatını kaybetti.

Houston'daki MD Anderson Hastanesinde cilt kanseri tedavisi gören Özok, yerel saatle 17.30'da (TSİ 01.30'da) vefat etti.

Doğum gönünde vefat ettiği belirtilen Özok'un cenazesinin, resmi işlemlerin tamamlanmasından sonra, gelecek hafta Türkiye'ye gönderilmesi bekleniyor.
Özok'un ailesi de Huston'da bulunuyor.

ÖZDEMİR ÖZOK KİMDİR

Özdemir Özok, 1945 yılında Kahramanmaraş'ta doğdu. 1970 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu.

1978 – 1980 yılları arasında Ankara Barosu Başkan Yardımcılığı, 1982 – 1987 yılları arasında Türk Hukuk Kurumu Sayman Üyeliği, 1990 – 1992 yılları arasında Ankara Barosu Başkanlığı, 1993 – 1997 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu Üyeliği, 1997 – 2001 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreterliği yaptı.

13 Mayıs 2001 tarihinden beri Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı görevini yürüten Özok, 22 Mayıs 2009’da gerçekleştirilen Türkiye Barolar Birliği 28. Genel Kurulu'nda 353 delegeden 214'nin oyunu alarak yeniden göreve gelmişti.

http://www.radikal.com.tr/

//////////***********/////

Özok'un cenaze töreni perşembe günü yapılacak

ABD’de tedavi görürken vefat eden Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Özdemir Özok’un cenazesi 29 Nisan Perşembe günü Ankara’da toprağa verilecek.

15:29 | 26 Nisan 2010

TBB’den yapılan yazılı açıklamaya göre, Özdemir Özok için 29 Nisan Perşembe günü saat 11.00’de Türkiye Barolar Birliği’nde anma toplantısı düzenlenecek. Açıklamada, Özok’un Kocatepe Camisi’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verileceği belirtilerek, şöyle denildi.

"Yaşamı boyunca hukukun üstünlüğünü vazgeçilmez en yüksek ilke olarak kabul eden, Türk devrimi ve laik Cumhuriyetin kazanımlarından ödün vermeyen Atatürkçü bir anlayışla, ülkemizde demokrasinin eksiksiz uygulanması, insan haklarına saygının yerleşmesi, hukuk devletinin işlerlik kazanması ve onun olmazsa olmazı yargı bağımsızlığının ve savunma özgürlüğünün sağlanması için yılmadan mücadele eden, barıştan, adaletten, eşitlikten, halktan, emekten, kardeşlikten yana kararlı duruşunu örnek aldığımız, savunmanın temsilcisi ve yürekli sözcüsü, yiğit insan, eşsiz dost, unutulmaz Başkanımız Avukat Özdemir Özok’u sevgi ve saygıyla uğurluyoruz."

http://www.milliyet.com.tr/

11 Mart 2010

Virüslü sınav!

Virüslü sınav!

Melih Aşık- Açık Pencere

11 Mart Perşembe 2010

Mahir Demir, Tuncelili genç bir yurttaşımız. 2005 Ankara Adalet Bakanlığı tarafından mülakata alındı. Bu defa soruları torbadan çekti. Çıkan sorular şunlardı:
- Osmanlı, ilk dış borcu hangi tarihte kimden aldı?
- Avrupa Yatırım Bankası ne zaman, nerede, hangi anlaşmayla kurulmuştur?
- İlk Türk sopranosu kimdir? Ne zaman, nerede doğmuştur? Kısaca hayatını anlatır mısınız?
- İlk devlet sanatçımız kimdir? Ne zaman nerede doğmuştur? Eserlerinden birkaçını söyleyiniz.
- Kaç çeşit virüs vardır? İsimlerini sayar mısınız?”
Mahir Demir soruları yanıtlayabilmiş mi?
“Tabii ki yanıtlayamadım. Şimdi de bu mülakatla ilgili dava açacağım. Ancak davayı kazansam da benim hâkimlik veya savcılık hayallerim bitti. 30 yaşına geldiğim için hâkim veya savcı olmam mümkün değil.” Hukuk Fakültesi mezunu. En büyük ideali hâkim veya savcı olmak. 2007’den bu yana açılan dört sınava girdi, dördünde de yazılı bölümünü iyi derecelerle kazandı, ancak mülakatlarda hep kaybetti. Bunun üzerine, girdiği son üç mülakatın objektif ölçülere dayanılarak yapılmadığı iddiasıyla dava açtı. Kazandı.

Özürlü tasarruf
İstanbul Anakent Belediyesi haftada 7 gün uygulanan “ALO 153 Özürlü ve Yaşlı Ulaşım Hizmeti”ni 5 güne düşürdü. Gerekçe: Tasarruf...
CHP’li meclis üyeleri Nihat Arıcan ve Naci Candaş bir önergeyle, hizmetin tekrar 7 güne çıkarılmasını istediler. İBB’de paralar suyunu çekti... Bakın tasarrufa nereden başlıyorlar...
Acaba özürlü vatardaşlar bu işe ne diyor?

Obama, Yunanistan Bağımsızlık Günü nedeniyle verilen resepsiyonda Osmanlı’ya hakaret etmiş.
O da bizim dönek liberaller gibi... Kiminle beraberse ona yağ çekiyor...
Haldun Ertem

Oscar ’ı kazanan yönetmen Bigelow ödülünü “Irak’taki Amerikan askerlerine” adadı.
El âlem işgalci ordusunu savunur, bizimkiler ülkesini savunan ordusundan utanır...
Gülhan Elmas

Mahallenin utancı
Mahallenin hırsızı ikide bir “Hırsız vaaar” diye bağırırmış ki kendisinin hırsız olduğu anlaşılmasın. Bizim medya, Mesut Yılmaz’a gazetecilerin önünde “Sizin yağdanlığınız olmak istiyorum” dediğini Yalçın Doğan yazmıştı...
Ömrü her gelen iktidarı yağlamakla geçti. Yazarlık yaptığı gazeteye bile iktidar tarafından atandı. Şimdi başkalarını utanç testinden geçiriyor.
Ben utanıyor muyum? Evet... Bu sütunda bu yağdanlığa üç satır yer harcadığım için ister istemez utanıyorum... mahallesinin en utanmazı da ikide bir ona buna “Utanmıyor musunuz?” diye soruyor ki temizlensin.

Resime ilgi var!
Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde, ressam Hoca Ali Rıza’ya ait 13 adet karakalem eskizinin sahteleriyle değiştirildiği ortaya çıkmış.
Müzeden 1997’de de 31 eser çalınmış...
Ama anlaşılan yeni hırsızlıklara karşı önlem alınmamış.
Üstelik Ankara’nın en nitelikli hırsızların yaşam alanı olduğu biline biline.
Emekli Müze Müdürü, yazar Ali Kılıçkaya bu konuda pek üzerinde durulmayan bir noktaya işaret ediyor:
- Basına yansıyan haberlere göre, Resim ve Heykel Müzesi’nde olması gereken yaklaşık 350 kadar eser bugün başkent Ankara’da değişik bakanlıkların elinde bulunmaktadır.
Bu bağlamda hemen şu soru akla geliyor. Acaba bakanlıklarda bulunan bu eserler yerlerinde duruyorlar mı? Uçup gitmiş olabilirler mi? Veya bu eserler kopyalarıyla (sahteleriyle) yer değiştirmiş olabilirler mi?
İşte size Ankara’da kulak arkası edilecek birkaç soru... O resimleri ara ki bulasın...

Dr. Rana Beşe...
Kadıköylü ve çoluk çocuk sahibi olup doktor Rana Beşe’yi tanımayan var mıdır? Varsa da azdır... Rana Hanım Kadıköylü çocukların doktorudur. Meslek hayatı boyunca paralı parasız ayırt etmemiş, çoğu zaman dar gelirli ailelerin ücretsiz doktorluğunu yapmıştır. Şimdilerde 83 yaşında... Hâlâ gönüllü hekimlik yapıyor... Kadıköy Belediyesi bu fedâkarlık abidesi hekime bir jest yaptı... Kuyubaşı Eğitim Mahallesi’nde açılan polikliniğe “Dr. Rana Beşe Sağlık Polikliniği” adını verdi. Bugün yapılacak açılışta Dr. Rana Beşe’ye Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk bir de plaket vererek, hizmetlerinden dolayı teşekkür edecek.
Dr. Rana Beşe Polikliniği’nde Göz Hastalıkları, Dahiliye, Kadın Hastalıkları, Çocuk Hastalıkları, Nöroloji, Ağız ve Diş Sağlığı, Radyoloji (ultrason, doppler, mamografi, biyopsi, kemik yoğunluğu) gibi bölümler yanında tüm laboratuvar hizmetleri de sunuluyor. Nice yıllara Rana Hanım...

http://www.milliyet.com.tr/viruslu-sinav-/

"