2 Şubat 2009

METİN KAYA: ANLATILAN YÜZ BİNLERİN HİKâYESİDİR

METİN KAYA: ANLATILAN
YÜZ BİNLERİN HİKâYESİDİR
22 OCAK 2009
AHMET ÖZTÜRK


Aklı fikri sinemada olan Zonguldaklı bir fotoğrafçı Metin Kaya. Uzun yıllar belgesel fotoğrafla ilgilenmiş.

Bir yandan yaşadığı kentin olanaksızlıkları, diğer yandan birlikte çalışabileceği ekibi bir türlü oluşturamaması, sinema düşlerini erteletmiş yıllarca. Daha sonra kendisi gibi sinema heveskârı birkaç arkadaş bulunca, kısa film denemeleri yapmış. Ortaya çıkan ürünleri şimdi pek beğenmese de bu denemeler iyi bir pratik olmuş onun için. Son olarak çektiği “100 Bin Kişiydiler” belgeselinde Zonguldaklı madencilerin 4 Ocak 1991’de Ankara’ya doğru başlattığı büyük yürüyüşü anlatmış. Enis Rıza’nın danışmanlığını, Ahmet Özer’inse müziklerini yaptığı 68 dakikalık belgesel, 120 kişiyle yapılan yaklaşık 60 saatlik çekimin sonrasında çıkmış ortaya.

“Bu belgeselle yüz binlerin hikâyesini anlattım. Örgütlü güce bir kez daha iman ettim” diyen Metin Kaya ile tüm bu serüveni konuştuk…

»Böyle bir belgesel fikri nasıl çıktı ortaya?

Zonguldak’ta yaşıyorum. Yürüyüşün en başından sonuna kadar içindeydim. 90 – 91 grevi ve sonrasında yapılan Ankara yürüyüşü, bu ülkede gerçekleşmiş en önemli işçi hareketlerinden biriydi. Yalnızca bir grev değil, yaşlı genç, çoluk çocuk, kadın erkek, işçi memur demeden bütün bir kentin topyekûn eyleme geçtiği bir halk hareketiydi de aynı zamanda. Ancak sonrasındaki gerilemeyle ilgili ne kapsamlı bir muhasebe yapılabildi, ne de geleceğe yönelik dersler çıkarılabildi. Gönlüm bu duruma asla razı olamazdı. Ben bu belgeselle bir anlamda bu muhasebeyi yapmak istedim.


»Peki, nasıl bir insandı Şemsi Denizer?

Genel Maden İşçileri Sendikası’na grev öncesinde henüz genel başkan olmuştu. Birden yönetim anlayışını değiştirmiş sendikanın kapısını herkese açarak, baş döndürücü bir gelişme yaşatmıştı kentte. Hepimiz bir şeylerin değiştiğini gözlemliyorduk. Umut doluyduk. Öte yandan, Denizer de, herkes gibi bir insandı; korkuları vardı, vehimleri vardı, yanlışları ve doğruları vardı. Bunları hep tartışılabiliriz. Ama tartışamayacağımız tek şey liderlik vasfıdır. Bu eylemin gözü kara lideridir o.


»Biraz da belgeseli hazırlama sürecinden söz eder misiniz?

Dünya üzerinde çok fazla örneği olan bir eylem değildi madenci grevi. Madenciler büyük bir coşku ve kararlılıkla yürüyorlardı. O günlerde devrim yaptığımızı zannediyorduk. Dikkat edin o günden bugüne bu boyutta başka bir başkaldırı yok ülkede. Dolayısıyla grev sürecini içinde dersler bulunan bir öğreti olarak tanımlayabilirim rahatlıkla. Bu yüzden çalışmayı sıkı tuttuk. Greve katılan birçok insanla röportaj yaptık. Yaklaşık 16 aylık çalışmada, 120 kişiyle görüştük. 60 saatlik çekim yaptık onlarla. Röportajlar, Yazar Osman Günay ile Tiyatrocu – Yazar Fahri Bozbaş tarafından yapıldı. Ben hep kameranın arkasındaydım. Herhangi bir kişi, kurum veya kuruluştan hiçbir yardım almadan da bitirdik.

»Başlangıçta böyle bir niyetinizin olmadığın biliyorum. Sıradan insanların, yürüyüşün adsız kahramanlarının dilinden anlatmak istiyordunuz grevi. Ancak belgeselde gördük ki, dönemin üst düzey yöneticileri ve politikacılarına da çevirmişsiniz kameranızı. Bu rota değişikliği neden?

Herkes aynı öyküyü anlatıyordu ama bütününden, bir büyük cümle çıkarmaktı amacımız. Ülke genelinde 100 bin kişilik yürüyüş biliniyor ama yürüyüş öncesinde 36 gün kentin içinde yapılan yürüyüşleri kimse anımsamıyor neredeyse. Neresinden bakarsınız bakın çok boyutlu bir olay var karşımızda. Başlarken belgeseli Zonguldak’ta bitirebileceğimi zannediyordum. Aynen sorduğun gibi, bu zamana değin politikacılar, yöneticiler çok konuştu. Bunları çok dinledik de, o yürüyüşün içindeki yüz binler ne düşünüyordu acaba? Çalıştıkça önyargılarımı yıkarak grevle ilgili tüm değerlendirmeleri sildim kafamdan. Röportajlar ilerledikçe öykünün kendisi beni yönlendirmeye başladı. ‘Nereye uzanacaksa, oraya gitmeliyim’ dedim kendi kendime. Zamanın başbakanı Yıldırım Akbulut, DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, Çalışma Bakanı İmren Aykut gibi üst düzey yönetici ve politikacılar da dahil oldular çalışmaya. Sendika başkanları, eylemi kapsamlı bir şekilde izleyen gazetecilere de ulaşarak bütünlüklü bir grev belgeseli çıkardık ortaya.


»Dönemin en önemli aktörlerinden biri olan GMİS yöneticileri çok az yer almış belgeselde.


Evet. Bir bölümü konuşmak istemedi. Bir bölümüyse kişiselleştirmeye çalıştı olayı. Ben eylemin kendisine taraftım. Örgütlü hayata çok inanıyordum. Bu dinamizmin nasıl oluştuğunu, bu kadar insanın nasıl bir araya gelip, aynı duyguda birleştiğini anlamak ve analiz etmek istiyordum. Onun için kişiselleşen görüşlere, elden geldiğince yer vermemeye çalıştım.


»Enis Rıza neresinde katıldı çalışmanın?

60 saat çekim yaptık. Tüm bunların deşifre edilmesi gerekiyordu. Ayrıca montajının yapılması için ciddi bir stüdyoya ihtiyaç vardı. Yaşadığım kentte tüm bunları yapmam mümkün değildi. Yazılarını takip ettiğim, bu alandaki bilgisine ve belgeselci ahlakına güvendiğim Enis Rıza’yı arayarak kendisinden yardım istedim. Bu projede bana danışmanlık yapmakla kalmadı, stüdyosunun ve ekibini kapısını sonuna kadar açtı. Filmin sinematografik açıdan bu kadar düzgün, görselliğin bu kadar yüksek olmasında gerçekten payı çoktur Enis Hoca’nın. O açıdan kendisine ne kadar teşekkür etsem az.

»İlk gösterimini yürüyüşün 18. yılında Zonguldak’ta yaptınız. Başka nerede gösterilecek?

Evet, ilk gösterimini 4 Ocak’ta Zonguldak’ta yaptık. Şimdiki hedefimiz 1 Mayıs İşçi Filmleri Festivali. Konjonktüre de çok uygun düşeceğine inanıyorum. Ekonomik krizin faturasının tümüyle emekçilere ödetilip, yüz binlercesinin işsiz bırakıldığı bir ortamda, bu direnişin belgeseli birçok dersle dolu çünkü. Bence tüm sol partilerin, sendikaların mutlaka izleyip, çözümlemeler yapması gereken bir film bu. Dünyanın her yerinde madenci grevleri ürküten eylemlerdir. Son derece yıkıcı sonuçlar doğurur. Şiddet madencinin doğasında vardır çünkü. Bu eylemdeyse, kalp krizi ve trafik kazasında ölen iki kişiyi saymazsak, bir kişinin burnu bile kanamadı. Tüm bunlar sosyolojik açıdan da ele alınması gereken bir konu. Belgesel bu alanda çalışmak isteyenler açsından son derece zengin bir kaynak sunuyor.

»Röportajların yanında ciddi bir görsel malzeme de var filmde. Bunlara ulaşmak zor oldu mu?

Hem de nasıl! Yalnızca bizim değil, tüm belgeselcilerin ortak derdi bu. Türkiye’de düzenli arşiv tutulmuyor maalesef. Kimi meraklı, tarihe karşı kendini sorumlu hisseden arkadaşlarımız da olmasa neredeyse hiç görüntü olmayacaktı elimizde. Birol Üzmez, Alaatin Kara, Mehmet Özer, Mustafa Eyriboyun’dan fotoğraf; Ülkü Özen ve GMİS’ten de görüntü aldık. Şaşarak gördük ki, GMİS’in elinde grev sonrasında yaptırdıkları belgesel dışında hiçbir görüntü yok. Toplumsal hafızamızın neden bu kadar zayıf olduğunu bundan daha iyi açıklayan bir örnek olamaz bence.

»Grev günlerindeki Zonguldak’tan söz eder misiniz biraz da?

Belgeselde de göreceksiniz Süleyman Demirel ‘O vakit Zonguldak’ta devlet yoktu. Madenci her şeye hakimdi’ diyor. Gerçekten yasaların rafa kaldırıldığı bir kentti Zonguldak. Madenci hiçbir şeyi kırıp dökmeden işine ve kentine sahip çıkıyordu. Grev bittikten sonra Zonguldak Emniyeti’nin neredeyse tamamı başka illere tayin edildi. O zamanın valisi Saim Çotur, süreci çok iyi yönetti. Konuştuğumuz herkes hakkını teslim ediyor Saim Bey’in. Bu tarafından baktığınızda, böylesi toplumsal olaylara nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda bir devlet dersi de var o büyük yürüyüşte.

»Söyleşi için teşekkür ediyorum. Eklemek istediğiniz şeyler varsa onu da almak isterim.

Son olarak şunu söylemek isterim. Kitlesini Mengen barikatından geri çeviren Denizer, sözleşmeyi bitirmek için müzakereler yapmak üzere Ankara’ya gitti. Mengen dağında dünyanın her yerinden kendine muhatap bulan, Başbakan’ı ayağına getiren bir işçi lideri, Ankara’da, 20 gün boyunca hiçbir muhatap bulamadı kendine. Bundan çıkarılacak sonuç sudur. Her şey örgütlü güce bağlıdır ve seni sen yapan arkandaki kitledir. Arkanda örgütlü bir güç yoksa sen de yoksun demektir. Denizer’i yok eden kapitalist kültürün yarattığı yozlaşmadır. Kapitalizmle mücadeleyi başat yapmayan her eylem, kimi kazanımlar elde etse de son tahlilde yenilmeye mahkûmdur.



Birgün Gazetesi

Hiç yorum yok: