1 Kasım 2009

Hasankeyf'e Sadakat


Hasankeyf'e Sadakat

Özcan Yüksek


Geçmişi inkar edebilirsiniz. Geçmişe karşı da çıkabilirsiniz. Ama geçmişi yok edemezsiniz. Çünkü ortak geçmiş, bizim de geçmişimizdir.

Güzel bir yaşam, geçmiş ve geleceği birbirine bağlı bir çevrede kurulur. İnsanlar, Çatalhöyük'de olduğu gibi, zaten, geçmişlerini, hafızalarını korumak için yerleşik hayata geçmişlerdir.
Aslında geçmişi yok etme gayreti beyhudedir. Geçmişi inkar da öyle. Çünkü insan, geçmişi anımsadığı ölçüde vardır ve geleceğe koşabilir, daha da önemlisi geçmişe bakarak nereye koşabileceğini bilebilir.

Geçmişi yok ederek yapılan her eylem, gün gelir, geçmişin hayaletleri tarafından geri püskürtülür. Bu, tarih ve kültür için de böyledir. Doğa için de. Doğanın kendi belleği de canlı türleriyle devam eder. Yok edilen her tür, doğanın belleğinde bir boşluk yaratır. Bu boşluk, yeri doldurulamaz bir boşluktur, milyonlarca yıl geriye gidebilen bir boşluk. Doğa, bu boşluklarla aylakta durmakta güçlük çeker. Çünkü her türün diğer türe ihtiyacı vardır. Doğanın geleceği, geçmişinin devam etmesine bağlıdır.

Geçmişi yok edersen, geleceksiz kalırsın. Hasankeyf'i ikiye bölen Dicle, bir doğa harikasıdır aynı zamanda. Sayısız kuş, hayvan ve bitkinin yaşam suyudur. Hasankeyf kayalıklarında üreyen alaca yalıçapkını, küçük kerkenez, tavşancıl, kızıl akbaba, boz kiraz kuşunun örneğin, yurdudur. Mutlaka yaşatılması gereken bir nehirdir.

Hasankeyf'i feda edersek eğer, Ilısu Barajı'nın yılda 3.8 milyar kilovat saat enerji üreteceği hesap ediliyor. Bu enerjiye bu ülkenin ihtiyacı var deniyor.
Bu ülkenin enerjiye ihtiyacı var. Hatta bu ülkenin en çok ihtiyacı olan şey, o enerjidir. Ama bu enerji barajın meydana getireceği elektrik enerjisi değildir, Hasankeyf'in enerjisidir.

Hasankeyf'i sular altına gömen bir ülkenin, şu kadar kilovat saat enerji için bunu yapan bir ülkenin, böyle bir ülkenin, geleceğini, elde edeceği elektrik aydınlatamaz.


Hasankeyf, Hesna de Kepha, Hısn Keyfâ, Cepha, Kastron Piskephas... Bu isimleri almış tarih boyunca. Biz de, Hasankeyf'i sonsuza kadar yok ediyoruz. Artık yeni bir isme gerek yok. Ne keyif ama!

Hasankeyf'in tarihinin Asur ve Urartu'ya kadar indiğini tahmin ediliyor. Daha kim bilir ne sırlar saklıyordur kalesi. Hasankeyf'in bugünkü adının kökeni Asurca ''kipani''den (kaya) geldiğini biliyoruz. Bu ad daha sonra `kaya kalesi' olarak Arapça söylenişiyle günümüze kadar gelmiş. Günümüze kadar.

Hısn Keyfâ melikesi kentini, fethe gelen Halid bin Velid'in eline hiç savaşmadan teslim etmiş, böylece kenti yıkımdan kurtarmıştı. İkinci Dünya Savaşı'nda sivillerin üzerlerine bombalar yağdıran ölüm makineleri bile, anıtsal yapıları ve kültürel kıymetleri yıkmamaya özen göstermişti.

En son 1260'daki Moğol istilası sırasında yakıp yıkılan kentti Hasankeyf, Osmanlılar zamanında da ticari bir kavşaktı, ama bir daha o eski ihtişamına kavuşamadı. Son darbeyi indirmek bize kaldı.
Roma'nın olmuş, Bizanslıların olmuştu, sonra Artuklu, Eyyübi ve Akkoyunlu sahip çıkmış, yaşatmış ve yüceltmişti. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti, Hasankeyf'i bitirecek mi? Türkiye Cumhuriyeti, kendi tarihini, kültürel tarihini, doğa tarihini, geriye doğru silerek mi yazıyor?
Halfeti, Zeugma, Allonoi ve diğerleri...

Hasankeyf'in kalesi bu kadar dirençsiz mi?


Bize, Hasankeyf'i korumak yok etmekten daha fazla enerji verir.


http://hasankeyfesadakat.kesfetmekicinbak.com/sadakat_cagrisi/00005/

Hiç yorum yok: