YENİ KASETLER YOLDA
10.05.2010
Hayatımız kifayetsiz insanların sinsi tırmanış ve trajik düşüş hikayelerini izlemekle geçiyor, işte izlediniz ortalığa dökülen bağırsaklarını..
İnsan çaresiz çakılı kaldığı dar ve çıkışsız yerde en uzak denizleri bir an olsun hayal edebilmeli, yoksa her ahlaksız belayı göze alabilecek çürümüşlük kokusundan kendini kurtaramaz..
Rüyalarım da hep çıkar, kabus gibiydi, uyandım, rüyamda Amerikan uçakları Ankara’nın üstüne bombalar atıyordu, içimden Allah’ım gerçekten atıyorlar, korkum kabusa döndü, çünkü rüyalarım çıkar, uyandım, Allah’ım neler oluyor benim rüyalarım hep çıkar, şimdi yarın Amerika Ankara’nın büyük kurumlarını mı bombalayacak, ne saçma..
Rüyamı en yakınıma bile anlatmadım ama iki gün sonra ART’daki proğramıma hazırlanıyorum. Dedim ki, nasılsa benim rüyalarım hep çıkmıştır, biraz da fantastik eğlenceli küçücük bir espri olur, ekranda, rüyalarım hep çıkar ve rüyamda Amerika Ankara’daki büyük binaların üstüne bombalar atıyordu diye birkaç cümle geçiriver...
Her insan da böyle bir dürtü vardır, falan maçın sonunu bilirim gibi, bana malum oldu gibi.. Akşama kadar bekledim, hiçbir olağanüstü olay yok, nerdeyse 53 yıllık hayatımda hiç şaşmayan rüyalarım nihayet sonuçsuz foss çıkmış demeye hazırlanıyordum, kendimle eğlendim, ertesi gün ikindi sonrası ART’ye proğram için yola çıktım.
Akşam oluyordu, bak dedim, artık şu Amerikan bombalarını kafandan at, unut, birazdan program başlayacak, zihninden konuşmalarını toparlamaya çalış. Diyordum ki, editörümüz Ertunç koşarak geldi, ağbi, duydun mu, nee? Baykal’ın kasetleri… Hızla internete daldık. Ali Kırca benzeri vakalarda da bu tür kasetleri asla tık’lamadım, ne olursa olsun içine girmem, başkalarını mağdur resimlerle görmeye hiç meraklı değilim, tiksinti verici ve çocukluğumdan beri hiç denemedim, ne bileyim, dayak yiyen insanı, işkence edilen insanı, aşağılanan insanı görmeye bakmaya izlemeye hiç alıştıramadım kendimi.. Böyle anlarda insan kendini mi bedenini mi beynini mi korumak istiyor, pislik bulaşır korkusu mu var, oysa bahçe kapısına kadar geldiğimiz CHP’de oluyordu bunlar.
AMERİKAN BOMBASI ANKARA’YA DÜŞMÜŞTÜ
Sağı solu güvendiğim kim varsa sorguladım, inciğine cinciğine kadar bir fikir edindim…Amerikan bombası Ankara’ya düşmüştü ama en çok benim başıma düştü.. Kehanetim çıktığına göre artık içimden geçen her şeyi rahatlıkla olmuş gerçekler gibi rahatlıkla bu sütunda medyumvari sallayabilirim. Amerika’ya karşı en kahraman Rıdvan savaşı verdiğime göre, Amerikan bombası herkesten önce gece rüyamda benim başıma düşmüştü, kardeşler, bu bir ağrı sızı değil bu bir ‘korku bombası’ ‘kokutma bombası’ ‘çürütme bombası’… Bu savaş bittiğinde içimizde soylu ve temiz tek bir insan kalmayacak, vücudu güzel kokan tek kadın, beyni sağlıklı işleyen tek adam bulamayacağız.. Başladı işte bombalar, artık çiçekler hiçbir kimsenin bahçesinde fazla yaşamaz..
HEP DELİ MANYAK OLUYOR
İşin tuhafı rüyayı gördüğüm gün Baykal’la görüşmem vardı, birkaç şey söyleyecektim, içimde yine kışkırtıcı o medyum duygusu, ciddi konular içine sıkıştırıp rüyanı anlat diye sıkıştırıyor beni.. Baykal’la onbeş dakikalık görüşmemiz sırasında aklıma geldi gitti, yine de Amerikan bombası rüyasını anlatamadım. Gerçekle hikaye arasında tuhaf çatışma vardır, gün boyu beyninizde dolaşan hikayeleri erkek gibi aleni söylemeye çekinirsiniz, tuhaflıkla suçlanmak korkusu mu, peki taşıyamayacağınız, gün yüzüne çıkartamayacağınız tuhaf saçma hikayeleri gün boyu kafanızda ileri geri niye yorarsanız, neden hep gerçekten yana tavır koyarsınız. Olanı bileni görüneni daha çok ciddiye alan bir sosyal eğitimden geliyoruz. Hikaye denilen uydurulmuş kurgu fantastik şeyler de hayatın içinde geziniyor ve belki rüyalarda ortaya çıkıyor, hadi gel de anlat, içinden bir ses yahu sırası mı, adam bu yazarlar da hep deli manyak tuhaf oluyor diyecek… Kimseyi kendine güldürmemek için mi susarsınız, hayır, rüyaların kapısını hakikat dünyasına bir kez olsun açarsak cümbür cemaat hepimiz topluca ortaçağ’a rücu ederiz korkusu mu taşırız?
Bundan birkaç ay evvel de yine benzer ciddi simalarla yan yana muhabbet içindeyiz ve bu ciddi suratlar bildiğiniz sıkıcı gündemden başlıklarla sanki TV’ye demeç verir gibi konuşuyor. Koltuğumda bir daraldım iki sıkıldım üç gerildim dört dayanamadım, bakın size bir fıkra anlatayım dedim, ciddi ve sıkıcı konuşmalara katlanmaya çalışırken hem kendini güzel bulmam hem isyan moduna otomatik girerim.. Ciddi genel başkan ve gazeteciler ve milletvekilleri şaşkınlıkla bana dönüp, nasıl oluyor da ‘lafı bölüyor’ gibisinden yüzüme bakmıştı. Biraz da göz uçlarıyla uyarır gibi, olsun, şimdiye kadar ne zaman lafa gireceğimi onlardan mı öğrendim, deyip patlayan havai fişekler gibi anlattım. Belki de bu nezih ciddi orta boy kalabalıkta kendime yakın bir insan bulabilmek için. Belki de yaşanan bir kasvet değil bir ‘yabancı dil’ uzaklığı, birkaç espriyle bu sinir bozucu karamsar ortamın bizi hepimizi insanlığı günümüzü çirkinleştirmesine karşı çıkmak için.
RÜYA
Birkaç dakika sonra şiddetli bir müstehcen fıkrayla hiç değilse kendimi eğlendirmiştim. Gençliğimde ciddi sergi açılışlarına girip iğrenç kokulu yumurtaları nükleer bomba atıyormuş neşesiyle attığım günlerin heyecanıyla..
Boşluğu boşluklarımıza sarımsak kokusuyla sızan o pis modası geçmiş ağırbaşlılığı dağıtmaya dönük içimdeki bu vahşi isyancı çocuktan hala kurtulamadığım için. Belki de sırf bu yüzden milletvekilliği gibi tekliflere hiç sıcak bakamıyorum. Beni bu havalar mahvetti değil, bizi büyüten neyse hepimizi aptallaştırmasıyla uyuşturan içi boş bu ağırbaşlılığa karşı direnişimiz sürüyor..İçimizde her türlü aptallaştırmayı bize sorumlu ciddiyetlik diye satmaya çalışanlara karşı vahşi, acayip, şaşırtıcı bir kimyamız var Allah’a şükür. Ortaçağ’dan kalma ne kadar kale varsa karşısına geçip çok seyrettim kale bedenlerini, sımsıkı ve yüksek heybetli burçları ama siz ‘gizli bir tünel var mı?’ dersiniz, tanımadığınız insanlar arasında zamansız şakalar ‘gizli tünel’ arayışıdır, içeri birlikte sızacağınız kafadar..
Ne anlatıyordum, evet rüya, programdan hangi gün önceydi karıştı galiba, programdan iki gün önce ve rüyayı gördükten sonra, yedi-sekiz Anadolu şehrinde konuşmalar yapmıştım, Deniz Baykal, ‘nedir durum? Benzeri bir soru sordu, cebimden cep telefonumu çıkarttım, ‘Genel Başkanım’ dedim. (Aslında, birçok karşılaşmada nasıl hitap edileceğini bilmiyordum, Sayın Baykal mı desem Deniz Bey mi desem, baktım etrafta herkes sayın Genel Başkan diyor, ben de sorun yok, ağzımı Genel Başkan diye alıştırayım demiştim..) Cep telefonumu kaldırıp, sayın Genel Başkanım, bu tlf var ya, bu gizli dinleme korkusu, bu seçimde işte bu dinlenme korkusu CHP’ye fazladan beş puan getirecek, bakın, tek bir puanın dahi ne olduğunu çok iyi bilen biri olarak yüzde beş diyorum, çünkü, Anadolu’nun en ücra köyünde kadınlar dahi, dinlenme korkusuyla zınk diye kalmışlar. Alt tarafı komşusuna telefon edip gelinini çekiştirecek, artık korkuyor, ya da en mahrem karanlık dar aile içlerinde nefes bulamayan milyonlarca insan, ya da hiç beklemediğiniz annemiz halamız teyzemiz gibi insanların dahi bakkalla eski bir arkadaşıyla rahat konuşmaları vardır, her türlü yorumlayabilirsiniz, işte büyük panik burada.. Bu milyonlarca insan binde bir ölçeğinde dahi dinlenme olabilir korkusunu gerçekten bir küçük ihtimal olabilir diye yüz binle çarpıp gereğinden çok fazla korkmuş tırsmış kaskatı kalmış durumdalar. Aslında o dar alandaki insanların bir telefon konuşmasının deşifresiyle yaşayacakları trajik rezaletlerle bir özel görüşmenin ınternete sızdırılmasıyla bizim yaşayacağımız feci durum arasında kepazelik ölçeğinde hiç fark yok.
CHP HALKIMIZA GÜVEN VERMELİ
Başka şeyler de konuştuk, niyeyse en çok bunları konuştuk.. Sonunda şu düşünceyi birlikte dile getirdik, ‘sosyal demokrat proje’ halkımızı bu korkudan kurtarmalı, seçim vaatleri arasında en sert tedbirlerin dinlenme kaset olaylarına karşı alınacağını CHP sert bir ifadeyle halkımıza güven vermeli..
Sağcı solcu İslamcı liberal tüm çeşitli kesimlerden yazarların tek ortak noktası, ‘danışmanlık’ hastalığıdır. Önemli yerlere ciddi mesajlar vermek ağırbaşlı sahici görünümlü analizlerde bulunmak, ne yapalım biz de bu boklu tarlada büyüdük.. Buz kesmiş bir yıldız gibi çok uzaktan konuşmayı kaldırabilecek kadar neşeden uzak kalamadım, insan sesinin tatlı sözlerle ulaşabileceği mesafesinde belki de hepimiz işte neşeyi hep laflayarak ararız..
Yazarlığımı bilmeyenlere bir ön hatırlatma yapmak durumundayım, okuyucuya hiçbir ön açıklama yapmadan kurgu trafiğine dair hiçbir uyarıcı işaret kelimeleri kullanmadan aniden Jüpiter’e yola çıkarım..
BENİM VERGİLERİMLE BENİ DİNLİYOR
Yanarım yanarım şuna yanarım, devlet benden vergi alıyor ve benim vergilerimle beni dinliyor ve dinlediği bu bilgileri Amerika istihbaratına veriyor, ya da Amerikan istihbarat değerlendirmesi ya da projesi doğrultusunda bana karşı ‘yokedici’ saldırı düzenliyor..
Şimdi beni dinleyen Tayyip mi, Fethullah mı, istihbarat mı, kimse, benim özel görüşmelerime dair bilgileri lütfen Amerikalılar’a ve İsrailliler’e vermesin.. Ben devletten maaş almıyorum ama devlet benden vergi alıyor, hatta, konuşmalarım yazılarım işine gelmeyenler canımı yaka yaka ağır tazminatlar alıyor..
Ayrıca serbest rekabet diye bir şey var, siz benim yazarlığımla ilgili özel bilgileri alıp yandaşlarınıza veriyor olabilirsiniz, diyelim ben yandaş yazarlara karşı nasıl taktikler geliştirdiğimi telefonda arkadaşlarıma anlatıyorum, onların önceden al haberi, devlet desteğiyle olursa, bu ‘serbest rekabet yasası’na göre suçtur, (hani insan haklarından anlamıyor bu liberal faşistler, belki serbest piyasaya saygı duyup inanıyor olabilirler diye onları kendi silahıyla vurmaya çalışıyorum, yani enişte..)
BAŞKA KASETLER DE GELECEK
Baykal kasetlerinin peşi çeşitlenerek gelecek diyorlar, başka kasetler de gelecek. TV’de kaset olayını yorumlarken, tam anlamıyla bu vahşi kaset olayına tavır almışım, beynimden dilimin ucuna kadar şu cümleler geliverdi, ‘ya Baykal hiç değilse bir kadınla yakalandı, göreceğiz AKP’nin kasetlerine orda ‘kadınlar’ hiç yok..
Yani inanılmaz bir iftira beynimden dilimin ucuna geldi, bir insan bu kadar ağır iftirayı bir an olsun nasıl düşünebilir diye kendimden korktum, buydu işte yapmak istedikleri, öfkemizi kontrolsüzleştirip kendilerine benzetmek..İftirayı insanın kendi beyni düzenleyince insan kendinden tiksiniyor, işte buydu yapmak istedikleri, ah kardeşlerim, zihninizden böyle sahipsiz mesnetsiz üç dört iftira daha geçtiğinizde insan olmanın parlaklığını ebediyyen yitiriverirsiniz..
ÇÜŞŞŞŞ
Aslında ‘onların kasetlerinde kadın hiç yok’ iftirasını bas bas bağıracak kadar sinirle dolmuştum ama bir Karadenizli’nin en sinirli anı onun en aklı başında anıdır, çünkü insan yüksek sesle konuşmaya başladığında kendini daha erkek daha soylu hisseder, sözleriniz de yağmur bulut gibi dünyayı dolaşır ve içinizde bir duygu doğduğunuz memleketin suyunda sütünde hesaplaşmasında sizi Maçka’da buluşturur, hiçbir konuşma sonrası yüzümü ellerime kapatmadım.. Bu yüzden başkaları sallayarak suçlayıp gözü kararmış iftiralar atınca yüksek sesle ‘çüşşş’ diyorum, bu günler de ne çok ‘çüüşş’ dedik.. İftiraları karambolde sallayıp durursak bu topraklarda ‘çüüşş’ diyecek kimse kalır mı, bugünlerde bu toprakların en güzel çiçekleri ‘çüüşş’ diyenlerdir..
BEŞLİ LİDER KADROSU
Kurultay’da CHP’yi kurtaracak şey, beşli bir lider kadrosu, seçim sonrasına kadar taşıyıcı yeni bir liderlik formülünün kurulması şarttır, şöyle, Kemal Kılıçdaroğlu, Onur Öymen, Önder Sav, Deniz Baykal ve diyelim Atilla Kart gibi..
Baykal, bir siyasi lider olarak değil ‘insanlık’ adına, hataları kabullenen bir insan olarak evrensel bir açıklama yapmalı, insan olmanın zaafları. Allah niye bedenimizi zaaflarla tıka basa doldurdu. James Joyce mu anlatıyordu, Şekspir gibi ya da Dante… dünyayı durduran ama erkekliğin acısıyla kerhane kapısında trajik ve belki çok komik sıra olmuş bekleyen o büyük insanların sahnelerini düşünmek, ya da kötü romancılar gibi konuşalım, Allah bu dünyayı hepimizden intikam almak için yarattı, Allah bu dünyayı cinselliğimizle her birimizi her birimize rezil kepaze etmek için mi yarattı..
Yıldızlara yürüyen insanların nur’dan en saydam berrak su’dan yaratıldığını sanırız, yıldızlara yürüyeceğiz ama Allah hepimizin içini zaaf çukurlarıyla delik deşik yarattı, bedenimize yalan söylersek güneş ışığından tiksinir hale geliriz.. Bambaşka bir dünyada bu sorunu bu kadar elimize yüzümüze bulaştırmadan çözmek umuduyla.. Ahlaksızlığın en bozuk piyasası siyasetin köpürerek çürüdüğü bu günlerde ideal, fikir, kurum, düşünce, parti, dava, inanmış olmak, söz vermek, aklınıza gelen her şeyi sil baştan tartışacak elmas bıçaklarımız olmalı.. Tek bir günün ‘ağır ciddi’ yorgunluk baskısı evliyadan nur’dan insanların dahi yolunu şaşırtır, ama bizler en çok yolunu şaşırmış tuzağa düşmüş aldanmış kendine yenilmiş insanları severiz, insan oldukları için, yani bu ahlaksızlık yarasının en derininde ‘insan’ var ama tuhaf olan çıktığımız yolda ‘sosyal ahlak’ var, yani başkalarına bağlanmış sosyal bir parti, başkalarına söz verilmiş ortak bir parti ve başkalarının ‘ar ve namus’ ölçülerini kendi şahsında yücelten bir liderlik yapısı..
Liderin ahlakla zaaflarla zayıflıklarla ilgili bir ön açıklama kesin gerekli..
CHP’Yİ AYAKTA CHP’Lİ OLMAYANLAR TUTUYOR
CHP bugüne kolay gelmedi. Bugün CHP’yi ayakta, hayatında hiç CHP’li olmamış kitleler tutuyor. Ve hepsi CHP’yi geçici bir süre yani seçimlerde AKP’yi devirmek için kullanmak istiyor, Türkiye’nin başka da şansı yok.. Kırk.yıl sonra çölde nihayet vahayı suyu bulduk derken bir kum fırtınasının içinde boğulmaya başladık.
Kimse CHP’li değil ama, hepimiz seçime kadar AKP’yi bitirene kadar CHP’liyiz. CHP tarihinde ilk defa bu kadar arzulandı, bu kadar iktidara yakın oldu, bu kadar ‘pürüzsüz, hizipsiz, kurultay kavgaları olmadan’ seçime girerken, tuzağa düşürüldü..
HEPİMİZ TUZAĞIN İÇİNDEYİZ
Aslında tüm Türkiye hepimiz gafil avlandık. Telefon dinlemeleri kasetler kameralara karşı hepimiz iki üç yıldır uyanık ve dikkatliyiz. Bu ülkede vergilerimizle maaş alanlar onlarca yıl önceden hepimizi çekmiş kayıtlamış kıstırmış tuzaklamış ve arşivlemiş. Kim siyasi sahnede öne fırlarsa kullanılacak. İçimizden hiç kimse siyasetin bu kadar laçkalaşıp ajanvari tuzakların içine çekileceğini hayatının hiçbir döneminde düşünmedi.. Sağcıyız solcuyuz liberaliz belki ama hepimizin içinde ortak ve büyük bir hazine vardı ‘bu kadar da değil, bu kadarı da olmaz’ diyen…
Artık o kadarı bu kadarı gibi bir ölçü kalmadı, artık hepimiz tuzağın içindeyiz ve akıl almaz bu vahşi şantaj ve ajan savaşlarına karşı her türlü rezilliği kepazeliği kendimizi anlatamamayı her şeyi ama her şeyi göze alacağız.. Hiçbirimiz mermerden kahramanlar değiliz ama ülkemizin otunun çiçeğinin güzelliği hala gözlerimizi yaşartıp boylarına poslarına duruşlarına türküler ağıtlar yaktırır parlaklıkta.. Bağımsızlığımız kuşatma altında. Aşk’tan söz edenlerin hepsi ya kodeste ya toprak altında..
İNSANIN AKLINA GELİYOR
Baykal kaseti ortaya çıkınca, bir metre yakın daireme girmiş tüm dişi cinslerle ne yaptım neler oldu her şeyi bütün konferans kitap imzalamalar karşılaşmalar yolda yürümeler aklınıza gelen her şeyi insan ister istemez tartıyor.. İşte kurulmak istenen bu, ortaçağın gerçek engizisyonu toplumda yaşayan herkesi ‘suçlu, ahlaksız’ şüphesi ithamıyla kendi içinde boğuvermek. Hedefleri en büyük siyasi amaçları ‘hayatın önünü kesmek’..’sosyal hayatın’ insanın en normal en sıradan karşılaşma ve görüşmelerinde bombayı patlatıyor ve herkesi korkudan ‘taş’a çevirmek istiyorlar.. Olsun yoğun ateş altında cephede kımıldamadan siper olmuş askerin başını kaldıramadığı o an, gibi de yaşarız, yaşıyoruz.. Olsun ‘taş da’ oluruz, taşın içinde ‘alevler’ ve için için sıcaklığımızı taş zindanın içinde gizlenerek de yaşarız..
CHP kadrolarını sevin sevmeyin, kırk yılın üstünde hergün ama hergün uğraşılarak binbir badire, tehlikelerden dehlizlerden yılanlardan böceklerden kahpe tuzaklardan geçilerek bugüne gelindi. Bir lider hatasıyla bu kadar çaba sıfıra mı inecek, CHP, ‘sosyal demokrat’ bir partidir, yani ‘fikirleri’ partidir, liderler taşıyıcıdır ve bu fikirleri bu topraklarda onurla soylulukla taşıyacak çok güzel insanlar fazlasıyla vardır. Tehlike şudur, yepyeni yani yeni bir genel başkan olsun diyenler çok, ama yeni genel başkan bu partiyi, hiç değilse bu kadar sırtlanın ve dünyada en çok hırslı iç muhalefi olan bir partide birkaç yıl olsun bir arada dağılmadan bölünmeden tutabilir mi? Bu yüzden CHP’ye bir ‘taşıyıcı, geçiş’ yönetimi şart.
Bir parti genel başkanı için affedilmez bir günahla karşı karşıyayız, halkımız, hiçbirimiz hiçbir zaman affetmeyeceğiz, ama ‘hırsızın hiç mi suçu yok’, üstelik hırsız, Amerika, faşist liberaller, cemaat, istihbarat dümenleri, yani bu ülkeye kastedenler..
Ve bugünlerde AKP ‘nin yeni bir iktidarı tam anlamıyla yüzde yüz bir kesinlikle ham bir hayaldir, AKP’nin işi bitmiştir ve tüm Türkiye seçimleri beklemektedir, AKP’nin tek şansı kalmıştır o da CHP’nin infilak ettirilmesidir.
Öyle bir yol bulmalıyız ki, hem hiçbir ahlaksızlığı affetmemeliyiz hem de AKP oyunları, şantajlar, cemaat ve istihbaratın saldırılarını başarısız kılmalıyız.
Unutmayalım, CHP’yi kırk yıl aradan sonra yeniden umut yapan şey, AKP’nin ülkemiz için felaketlerle dolu bela yapan siyasi iktidarıdır. Felaket günlerinde merkez partiler ülke bekasıyla ilgili kaçınılmaz misyonlar edinir. Hiç birimiz CHP’li değiliz, ama gün, CHP’yi AKP’den kurtulmak için korumaktan başka şansımız yok, vardır diyenler söylesin…
CHP’nin tarihine iyi bakın, doksan yılda üç kere umut oldu, ilki ‘kurtuluş sonrası’, ikincisi 12 eylül öncesi anarşi kardeş savaşı yıllarında, üçüncüsü yine ülkenin bekasından en çok kaygı duyulan bugünlerde..
TARİHİN MEZARLIĞINA ATILAMAZ
CHP’nin gövdesini eğebilirler, dallarını kırabilirler ama CHP’yi hiç kimse tarihin mezarlığına atamayacaktır, çünkü artık seçime kadar Türkiye’nin var olma yok olma kaderi CHP’nin kaderiyle özdeşleşmiştir..
Ve unutmayalım bu karanlık günlerde en önde savaşan yine CHP’dir, en önde savaşanlar kardeşlerini arkadaşlarını sevdiklerini ‘kurban vere vere bugünlere geldi’. Saldırıya geçen Amerika, cemaat, faşist liberaller ajan yandaş medya ve istihbarat oyunlarıyla istedikleri kadar çok ‘zayiat’ versinler, ‘kurban’ vererek bitmeyeceğimize yılmayacağımıza asla durmayacağımıza önümüzdeki aylar ‘şahit’ olacak..
Nihat Genç
Odatv.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder