8 Haziran 2010

Ses verin!


NURAY MERT

Ses verin!

08/06/2010

Son durum tahlilleri ve Ortadoğu analizlerinden önce, bir Türkiye vatandaşı olarak en temel hakkımı kullanmak, en doğal talebimi ifade etmek istiyorum.

Kimse benim adıma ‘savaş’ veya ‘gaza’ ilan etmesin!


Gördüğüm kadarıyla, düne kadar, askerlik hizmeti konusunda ‘vicdani ret’cileri destekleyenler bile, son günlerde ortalığı kaplamış olan, savaş diline yeterince ses çıkarmıyor. Çıkaramıyor da denebilir, zira, sonunda olan oldu, düşünce özgürlüğü ‘İsrail destekçiliği’ yaftasının tehdidi altına girdi.
Demokratik bir ülkede, kimse ne geleneksel Türk dış politikasının çizgisini, ne resmi dış politikaları onaylamak durumunda değil. Dış politika konularında da, insani, vicdani telakkilerimizi ifade etmek konusunda özgür olmalıyız. Ben bu özgürlüğü kullanmanın ötesinde, demokratik çerçevede örgütlemek adına, epey çaba sarf etmiş biriyim. Irak işgaline karşı, Küresel Barış Koalisyonu’na yıllarca destek verdim. Bölgede yeni işgal ve savaş tehditlerine karşı, ‘Doğu Konferansı’ adı altında elimizden geleni yapmaya çalıştık. Ne ‘Suriye ajan’lığımız kaldı, ne ‘Hizbullahçı’, ‘İrancı’ suçlaması, hepsine maruz kaldık.
Oysa, o zaman söylediklerimiz netti; ABD dış politikası peşinde gitmek adına oluşan, yeni işgal ve savaş tehditlerine karşı çıkmak! Aramızda kimse, düşünceleri adına, savaş dili kullanmıyor, ‘gaza’ya gider gibi yola çıkmıyordu, çıkamazdı! Zira, mesele sadece ‘barışçı’ olmamız değil, başkaları adına kimseye savaş ilan etme hakkımız olmamasıydı.
Oysa son olayda, Gazze’ye giden yardım filosuna katılanların bir kısmının ‘şehit’ olmayı göze almış olduğunu öğreniyoruz! Bu, en başta, diğer aktivistler adına ‘risk’ almak gibi son derece sorumsuz ve hakkaniyetsiz bir durumdur.
Dahası, Türkiye’de yaşayan hepimizi bir savaş halinin içine çekmek sorumluluğu da söz konusudur. İsrail’in iyice haydut devlet haline gelmesi ve bunun sonucu yaşanan vahşet bu durumu göz ardı etmeyi gerektirmez.


Bu gerekçeye sığınanlar, düpedüz çarpıtma yapıyor.
Biz, Doğu Konferansı günlerinde, bırakın Türkiye’de yaşayan herkesi, sadece kendimiz adına konuşmak ve davranmak konusunda ve bu çerçevede muhalefet ettiğimiz hükümeti bile zor duruma sokmamak için aşırı özen göstermiştik. İktidar partisi mensubu olanlar başta olmak üzere, bu çabamızın pek çok şahidi var.
Filistin sorunu bugün çıkmış veya Gazze olayı ile başlamış değildir. 60 yılı aşkın çok acı bir tarihi vardır. Buna karşın, Türkiye’nin aniden kendini bu meselenin içinde bulması izaha muhtaç bir durumdur. Bu izah, ‘insani yardım’ olamaz!

Lübnan’da sadece dört yıl önce yaşanan İsrail saldırısı sonunda çıkan savaşa karşı çıkmayı, ‘Hizbullah’ı ve dolaylı yoldan İran’ı desteklemek olarak gören/gösterenlerin, son olayları sorgulayanları İsrail yanlılığı ile suçlamaları, ‘kan dava’larından söz etmeleri de izaha muhtaç bir durumdur.

Şimdilik özetle şunu söyleyeyim;, bu işler ciddi işler! Bu konuda yeterince kafa yormayıp, emek harcamadan, mevcut atmosferi körüklemek, en hafif deyimle, vebali çok büyük, çok ciddi bir sorumsuzluk!

Gazze’de, Irak’da, Afganistan’da olanlara karşı çıkmak, ses vermek, her şey bir yana, sıradan insan olmanın gereği! Yıllardır, insan olmanın gereğini yapmayanları eleştiriyorum! Ama kimse de, birdenbire Gazze adına ortaya çıkıp, gaza veya savaş körükleme hakkına sahip değil. İktidarın, bu konuda her türlü sorgulamayı ‘Tel Aviv ağzıyla konuşmak’ diye, sindirmek suretiyle bu macerayı bize kader diye dayatması da tam bir felaket olur!
ABD, İsrail’e baskı yapma konusundaki başarısızlığı ardından, işi bize yıkmaya çalışıyor gözüküyor. Anlaşılan, gaza gelip kendini ateşe atmaya hevesli de çok insan var. İşe bir de iç siyasi hesaplar girince durum daha da vahimleşiyor. Lütfen herkes kendine gelsin, göz göre göre, bir alamete binip, kıyamete gitmenin bedeli çok ağır olur.

Türkiye’de yaşayıp, bu gidişten rahatsız olan herkese sesleniyorum; ses verin, kimse bizim adımıza sonu belli olmayan maceralara girişmeyi düşünmesin, bunun üzerinden hesap yapmasın!


http://www.radikal.com.tr/

Hiç yorum yok: