22 Temmuz 2010

Evet, masumdu


Can Dündar Ada
can.dundar@e-kolay.net

‘Evet, masumdu!’

22 Temmuz 2010

Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu... 12 Eylül’ün darağacındaki ilk iki isim...
İkisi de 1958 doğumlu...
Darbede ikisi de henüz 22’sindeydi yani...
Farklı kamptaydılar.
İkisi de “karşı yaka”dakinin kahvehanesini kurşunlamakla suçlandı.
İkisi de “Masumum” dedi.
İkisi de idam cezası aldı.
İkisinin infaz kararında da aynı hâkimin imzası vardı.
O hâkimin gözetiminde aynı gece peş peşe asıldılar.
Karşıyaka” mezarlığında birbirine yakın yerlere gömüldüler.
Onları darağacına gönderen hâkim, daha sonra Askeri Yargıtay “onursal üyesi” oldu.
* * *
Bu iki isim, son olarak Erdoğan’ın nutkunda buluştu:
“Ülkücü Pehlivanoğlu ile solcu Adalı, sağ-sol dengesi kurmak için haksız yere asıldı” dedi Başbakan...
Anne Pehlivanoğlu’nun 30 yılda dinmeyen feryadını Vakit’te okumuştum:
“Oğlumu suçsuz yere astılar” diyordu:
“O dönem Mamak’ta Cezaevi Komiseri Dürüst Oktay’ın önünü kesmiştim. O da bana ‘Bir şey olmaz. Bir tek ruhsatsız silah bulundurma suçu var. Onun cezası da az’ demişti.”
* * *
Gerçekten öyle miydi?
Pehlivanoğlu’nu Kütahya’da yakalayan ve bir helikopterle Ankara’ya getiren o dönemin solcu, efsane polis şefi Dürüst Oktay’a bir ortak dostumuz aracılığıyla sordum.
Şu cevap geldi:
“Annesiyle görüştüğümü hatırlamıyorum, ama Sıkıyönetim Savcısı da ben de Mustafa’yı kurtarmak için çok uğraştık; fakat gücümüz yetmedi.”
Pehlivanoğlu, kahvehane baskınına İsa Armağan’ın zoruyla katılmış. Eline silah vermişler, ateş edememiş.
Oktay, delilleri inceleyip Pehlivanoğlu’nu da tanıdıktan sonra suçsuzluğuna ikna olunca, savcıya “Bu çocuğu kurtaralım” demiş.
O ara Pehlivanoğlu ile asıl fail İsa Armağan, askeri cezaevinden kaçırılmış. Oktay ve ekibi, onları kaçıran siyah Renault’yu İran sınırına kadar kovalamışlar. Yakalayamamışlar.
Dönemin Emniyet yetkilileri bu siyah Renault’nun Abdullah Çatlı’nın kaçırılmasında da kullanıldığını belirlemişler.
Mustafa’nın ailesine göre kahvehane baskınlarında sağcı ve solcuların elindeki silahların da aynı olduğu belirlenmiş.
Kim veriyordu ki o silahları 20’lik gençlerin eline?
Suçluları kaçırırken, masumları yem yapan siyah Renault kimindi?
Sonra nasıl oldu da katiller “kahraman”, masumlar “hain” ilan edildi; suçsuzları darağacına gönderenler terfi ettirildi?
* * *
Kim ne derse desin; bir başbakanın o gençler için gözyaşı dökmesi iyidir.
Toplumsal duyarlılık çağrısı sayılmalıdır.
Ama Erdoğan, “referandumun 12 Eylül’le hesaplaşma anlamı taşıdığını” söylüyor ki, işte buna inanmıyorum.
Paketin 25. maddesi, 12 Eylül yöneticilerinin yargılanmasını önleyen geçici maddeyi kaldırsa da zaman aşımı nedeniyle bunun yapılamayacağı malum...
O madde görüşülürken Meclis’teydim.
CHP ve BDP’liler, hükümetin samimiyetini ölçmek için; “’İnsanlığa karşı suçlarda zaman aşımı uygulanmaz’ ifadesini ekleyin; biz de oy verelim” dediler.
Önerge, AKP oylarıyla reddedildi.
12 Eylül yönetimi, anayasa referandumuyla kendisini kurtaracak maddeleri de kabul ettirmiş oluyordu.
Bugün yapılmak istenen, bundan farklı değil.

http://www.milliyet.com.tr/

Hiç yorum yok: