“Aleviliğin, Hazreti Ali ve Kerbela’da yaşanan olayla herhangi bir ilgisi yok. Kerbela’da mazlumun zalime boyun eğmemesi diye adlandırabileceğimiz bir olay yaşanmadı. Sivas, Çorum, Maraş ve Gazi Mahallesi cinayetlerinin failleri aramızda dolaşırken, Alevilerin başkalarının acıları için ağlamasına bir anlam vermek mümkün değil”
Alevi yol, Alevi toplum yaşamının bütün alanlarına müdahale eden, kendi bireylerinin sosyal yaşamlarını sevgi ve barış temeli üzerinde biçimlendiren geniş tabanlı bir sosyal örgütlenmedir. Alevilik, ‘ikrarına sadık canlar’ın oluşturduğu bir ‘yeminli yurttaşlar topluluğu’dur. Alevi yolu aynı zaman da ulaşılmaz derinliklerinde kadim sırlar saklayan ve bu sırları, kendi kurumsal yapısı içinde yetiştirdiği ‘İnsan-ı Kamil’ler aracılığı ile sonraki kuşaklara aktaran bir gizem okuludur. Bir sırlar öğretisidir. Erenler bu öğretiyi ‘Alevi ince yolu’ olarak adlandırır. Bir kişinin Alevi olabilmesi için önce kendi kararlarını verebilecek olgunluğa gelmesi gerekir. Kendi kararlarını kendi verebilecek yaşa gelen kişi, önce bir yol kardeşi, yani musahip seçer. Yol kardeşleri eşleri ile birlikte bir rehber eşliğinde düzenlenen ‘ikrar cemi’ adı verilen bir yemin töreninde yemin edip ikrar verdikten sonra Alevi yoluna kabul edilirler. Alevi sosyal hayatının bir parçası olurlar.
DÖRT KAPI, KIRK MAKAM
Bu açıdan bakıldığında Alevilik ruhani bir gücün kutsal otoritesine bağlanmış, sevgi ve barış içinde yaşamayı taahhüt etmiş, yeminli yurttaşlar topluluğu olarak nitelenebilir. Bu üç mühürlü ve çok şahitli toplum sözleşmesine uyma hali Alevi terminolojisinde, ‘diline,eline ve beline sahip olma’ adı altında özetlenir. Alevi yolu, Alevi toplumunun sosyal yaşamını düzenlemekle yetinmez. Alevi erkânının asıl misyonu ve varlık sebebi, insanlığın uzun geçmişinde biriktirdiği, kim bilir belki de başka bir kaynaktan insanlığa aktarılmış olan kadim bilgileri, yani insanlığın gizli sırlarını, semboller içine gizleyerek, iyi yetişmiş, yetkin, donanımlı ve erdemli bireyler aracılığı ile sonraki kuşaklara aktarılmasını temin etmektir.
Alevi erkânı mensuplarının ömürlerini adayarak, büyük bir gizlilik içinde sonraki kuşaklara aktardıkları bilgiler, sıradan basit bilgiler ve batıl dogmalar değil, evrenin ve yeryüzünün uzak geçmişi ve insanlığın, bu gezegen üzerindeki serüveni ile ilgili çok önemli ve kaybolmaları durumunda bir daha ulaşılmaları mümkün olmayan sırlardır. Alevi toplumu içinde gizli sırlar kuşaktan kuşağa olgun insanlar (insan-ı kamiller) tarafından aktarılır. Olgun insan olmak, Alevi insanı için yaşamın ütopyasıdır. Alevilikte cehennem korkusu ya da cennet özlemi yoktur. Alevi insanı için üstün amaç, yaşarken erdemli olabilmektir. Alevi gizem okulu dört sınıflı ve kırk dereceli bir kardeşlik örgütlenmesidir. Alevi terminolojisi içinde bu okul ‘Dört Kap, Kırk Makam’ adı ile tanımlanır.
VARLIĞIN BİRLİĞİ VE DEVRİYE
Alevilikte inanılır ki; Varoluşun kaynağı bir ulu nurdur, ışıktır. Alemde bulunan her nesne varlığını kendi heybetini taşıyamayan ve bu nedenle yayılıp dağılan ulu bir nurdan-ışıktan almıştır. Yaradılmışların içinde büyük ve küçük yoktur. Yaratan, yaratılmış olanın içinde tüm nitelikleri ile, zaten vardır. İnsan da tüm diğer yaşam biçimleri gibi kosmosun içinde, kosmosun tüm niteliklerini içinde barındıran bir mikro kosmostur. Alevi inanışında yaratan yaratılmışların dışında her şeyi denetleyen, yargılayan, ödüllendiren ve cezalandıran bir üstün irade değildir. Varlık birdir ve varlığın esası sevgidir. Varlığı yaratan ve yaratılanlar olarak ikiye bölmek ve bir parçayı diğer parçaların tamamına üstün tutmak ve amir saymak, yaratılışın esasını, onu ayakta tutan sebebi, hikmeti anlamamaktır. Alevilikte insanın vücut bulmuş bir enerji olduğuna inanılır. Bu vücut bulmuş enerjiye Alevi terminolojisi içinde ‘can’ adı verilir. Ve inanılır ki; Can geldiği kudret kaynağına geri dönünceye kadar kesintisiz bir devinim içinde bin bir değişik formda kendisine yeni yaşam alanları bulur ve yeniden doğuş döngüsü içinde, sürekli bir bedenden diğer bir bedene transfer olur. Alevi terminolojisinde bu; ‘Bin bir donda baş göstermek’ özdeyişi ile özetlenmiştir. Alevi yolunda insan ruhunun asıl kaynağı olan o ulu nurdan ayrılıp, tekrar ona dönünceye kadar geçirdiği o çok uzun maceraya “devriye” adı verilir. Alevi yolu içinde İslamiyet’in tanımladığı biçimiyle ‘Allah’ a da, ‘Cennet ve Cehennem’e de inanılmaz.
ALEVİLİK; İSLAM VE KERBELA
Aleviliğin İslamın özü olduğu yolundaki söylemleri çok tekrar edildikleri için doğru olarak kabul edemeyiz. Yalanlar çok tekrar edilmekle doğru olmazlar. Doğrular da inkar edilmekle ortadan kalkmazlar. Aleviliğin temel taşları olan; Ayin-i Cem, On iki hizmetli, Kırklar meclisi, Varlığın birliği, Semah, Nefes, bağlama, Dört kapı kırk makam, Alevi ocak sistemi ve dedelik kurumu, Dem alma, Musahiplik ve Düşkünlük İslam’da yoktur
Aleviliğin temel taşları İslam’da olmadığı gibi, İslam’da olan da Alevilikte yoktur. Aleviliği İslamın dördüncü halifesi Hz. Ali’nin yolundan gitmekle özdeşleştiriyorlar. Ne büyük bir yalan bu. Hz.Ali’nin tüm yaşamı boyunca verdiği hutbeleri, emirleri, mektupları, hikmet ve vecizeleri yani Nec’ül Belaga ve kendi yazdığı divanı ortada. Hz. Ali’nin eserlerinde yukarıda zikredilenlerden iğne ucu kadar izi yok. Hz. Ali’nin yazdıklarında ve söylediklerinde Aleviliğin izi olmadığı gibi, ondan sonra gelen on bir imamın eserlerinde de yok. Bu temelsiz iddia başlangıçta saklanma, gizlenme amacı ile Aleviler tarafından ortaya atıldı. Aynı iddia bugün Aleviliğin asimilasyonunda görevli güruh tarafından kanıt olarak ortaya konulmaya çalışılıyor. Mantık ve izan süzgecinden geçirilmemiş, paralel kanıtları bulunmayan hurafelere itibar etme devri kapanalı çok oldu. Aleviliğin Kerbela olayı ile de bir ilgisi yok. Alevilerin Muharrem ayında tuttukları on iki günlük bu oruç bir matem orucu değil bir şükran orucudur. Kadim uygarlıklarda, yeryüzünün çok uzak bir geçmişte uzun bir süre karanlık ve kıtlık içinde kaldığına, karanlık günlerin sonunda ışığın karanlığa galip geldiğine ve yeryüzünün yeniden aydınlandığına ve tekrar bolluk günlerinin başladığına inanılırdı. Ön Asya halkları on bin yıldan bu yana insanlığın karanlıkta aç susuz kaldıkları günleri bedenleri üzerinde on iki günlük bir kısıtlama uygulayarak hatırlar.
TOPLUM KENDİNE YABANCILAŞTI
Bu orucun ortaya çıkışının, Kerbela Vakası'ndan sonra olduğu ve On İki İmamların yası için tutulduğu söyleniyor. Bu ne yaman bir tutarsızlıktır. Hz.Hüseyin üçüncü imamdır. Onun ölümü ile birlikte ondan sonra gelecek olan dokuz imamın da yası neden tutulmaya başlansın ki? Daha doğmamış kişilerin imam olacakları ve tirajik sonları iki yüz yıl öncesinden nasıl biliniyordu? Hz. Hüseyin, Kufe’ye doğru giderken yolda Yezit’in askerleri tarafından çevrildi. Hz.Hüseyin’in amacı Kufe’de Asker toplayıp, Yezit’i tahtından aşağı indirmekti. Yezit elini çabuk tutmasaydı, muhtemelen Hz. Hüseyin’in uğradığı sona kendisi uğrayacaktı. Bu açık bir iktidar kavgasıdır. Kerbela’da mazlumun zalime boyun eğmemesi diye adlandırabileceğimiz bir olay yaşanmadı. Bu söylem Acem abartı sanatının en seçkin örneğidir. Alevilerin çektikleri onca acı var. Malya Ovası'nda yitirdiklerimizin, Ortaklar’da, Bozburun’da boyunları vurulan Bedrettin yiğitlerinin, Edirne’de diri diri ateşe atılan Hurufilerin, Yavuz Selim’in katline kurban gitmiş on binlerin. Şahkulu, Nur Halife, Kalender Çelebi ve Seyit Rıza’nın yasları orta yerde dururken, daha dün gibi yakın bir tarihte işlenmiş Sivas, Çorum, Maraş ve Gazi Mahallesi cinayetlerinin failleri aramızda dolaşırlarken, Alevilerin başkalarının acıları için ağlamasına bir anlam vermek mümkün değil. Bir toplum bu kadar mı kendisine yabancılaşır? Bunca elemden, kederden sonra eğer Alevilerin gözlerinde dökecek bir damla gözyaşı kaldıysa bu gözyaşını kendileri için döksünler.
ALEVİLİĞİN ASİMİLASYONU
Devasa bir sistem Aleviliği bir başka bünyenin içinde eritip ortadan kaldırmak için var gücü ile çalışıyor. Bu amaç için seralar kurulmuş, buralarda sinsi misyonlar yetiştirilip ortalığa bırakılıyor. Alevi kimliğini olabildiğince karartabilmek için, Aleviliği kendi bilincinden ve asıl mecrasından mümkün olduğu kadar uzağa taşıyabilmek için Alevi kurumu görüntüsü altında dizayn edilmiş ikbal müesseseleri var. Bir uygarlık talan ediliyor. Tarih katlediliyor. İkbal müesseselerinden nemalanan Alevi esnafları insanların gözlerinin içine baka baka, aleni ve açık yalanlarla insanları geçmişlerinden koparıyor. Hangi gerekçe ile olursa olsun, hiç kimsenin başkalarının kimlik bilgilerini belirsiz hale getirmeye hakkı yoktur. Halkın aldatılması, bu toprakların geçmişinin karartılması açıkça suçtur. Bu suçun faillerine destek verenler ve onları el altından destekleyenler bu kirli suçun asıl failleridir. Uygar devlet farklılıkları korur ve onların gelişmelerine katkı sağlar. Alevilik bir İnsanlık mirasıdır. Alevilik bu ülkenin en büyük zenginliğidir. Alevilik bu ülkenin geçmişidir. Aleviliği ortadan
kaldırma çabası bir insanlık suçudur.
ALEVİ DEDESİ ERGÜL ŞANLI:
Alevi-Bektaşilik insanlık tarihi ile aynı yaşta
“Evrenin ve insanın yaratılışı, dünyanın geçirdiği felaketler ve insanlığın kayıp hafızası Alevi-Bektaşi cemlerinin içinde adeta kazınmıştır”
Her şeyden önce, Alevi -Bektaşi inancını tanımlamak ve tanımlayabilecek kişiyi bulmak oldukça zor bir iş. Binlerce yıldır gelmiş geçmiş iktidar erklerinin Alevî -Bektaşilere ve onların inanç merkezlerine karşı uyguladıkları zulüm ve asimilasyon politikalarına karşı, bu inancın uygulayıcıları yüzyıllarca direndi. Aleviler Cumhuriyet tarihinde ilk defa sayıları 150.000'leri bulan bir kalabalıkla, 9 Kasım 2008'de gerçekleştirdikleri "Eşit Yurttaşlık Mitingi" ile masum taleplerini dile getirdi. Bu masum talepler bile mevcut iktidar erklerini telaşlandırmaya yetmiştir. İşte bu telaşla mevcut iktidar bir yandan, Alevi açılımı, Alevi Çalıştayı, "Aleviliği en iyi kim yazar" gibi ciddiyetten yoksun projeleri ile yandaş basını aracı kullanıp ile kamuoyunu meşgul ederken, diğer yandan da "hangi Alevi iyidir, hangisini maaş teraneleri ile kandırabilirim, hangisi bize daha yakındır, hangisi uç fikirdedir" gibi politikalarla halkı oyalıyor.
SORUNUN ASIL SAHİPLERİ ÖTELENDİ
İktidar “Hangi Alevi’yi kontrol altında tutabilirim, hangisine don biçebilirim” tarzı arayışlar içerisine girmiştir. Ve sonunda aranılan kişi ve kurum, yani tam da aradıkları kişi ve kurum bulunmuştur. (9 Kasım Alevi mitingi öncesi felaket tellallığı yapanlar) İşte o kişi!.. Aleviliğin kitabını yazacak kişi!.. Görüş ve düşünceleri milyonlarca Alevi-Bektaşi yurtaşımız tarafından bilinen ama bir türlü kabul görmeyen, görülmesi de mümkün olmayan işte o saygı- değer kişi... Fakat hakkını yemeyelim o saygıdeğer kişinin yazacağı ders kitabı ancak ve ancak son günlerde reform arayışları içerisinde olan, Sünni inancına altlık oluşturabilir. İşin asıl sahipleri de hükümet tarafından ötelenmiştir.
ALEVİLİK SERÇEŞMEDİR
Cem Törenleri, aslında evreni doğuran mucizeden (büyük patlamadan) bu yana evrenin ve yaradılışın geçirdiği bütün evreleri zengin söz, müzik, semah ve ritüellerle anlatan olağanüstü bir törendir. Alevi-Bektaşi cemlerinde bir tarafta evrenin sırları, anlatımlar, semboller ve sır perdeleri ile anlatılırken, diğer taraftan da insanın yaratılışının geçirdiği tarihsel süreç ortaya konur. Aslında otantik Alevi cemlerinde yapılan anlatımlar, okunan deyişler ve uygulamalar bir bakıma Aleviliğin tanımını da oluşturur. Alevi-Bektaşi inancının tarihsel kaynağını, kökenlerini, aslında cem törenlerinde aramak en doğru yol olacaktır. Alevi-Bektaşi cem törenleri temel alınarak, Alevi tarihi incelendiğinde görülecektir ki; Alevi-Bektaşi inancı ve insanlık tarihi aynı yaştadır ve serçeşmedir. Buradan hareket edilirse hemen hemen yeryüzündeki bütün inanışları etkilemiş semavi dinlere de başlangıç oluşturmuş asıl kaynaktır. Yani serçeşmedir. Evrenin ve insanın yaratılışı, yeryüzünün ortaya çıkışı, dünyanın geçirdiği felaketler, insanlığın kayıp hafızası Alevi-Bektaşi cemlerinin ve ritüellerinin içerisine adeta kazınmıştır. Aleviliğin içerisinde kadimden bu yana var olan ve anlatıla gelen bilgilerin çok çok az bir kısmı bilim çevrelerince daha yeni yeni ortaya çıkarılmıştır. Alevi Bektaşi Yolu, doğruluktur. Temiz toplum yaratmaktır. Kamil insan yetiştirme okuludur. Eline, beline diline sahip olanların yoludur. Toplumsal barışa inananların yoludur. Sevgi dostluk, kardeşlik ve paylaşmayı bilenlerin yoludur. "Kendine ne sanırsan başkasına da onu san" diyenlerin yoludur. 72 millete bir nazarla bakanların yoludur.
Birgün Gazetesi- Yazı Dizisi
Devamı; -1 -2 -3 4- 5- 6- 7- 8-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder