20 Mayıs 2010

Bu sapıklık değil, kadınlara karşı ortak bir tutum




Bu sapıklık değil, kadınlara karşı ortak bir tutum

http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/262405.jpg

11 Mayıs 2010

Tecavüz vakalarının organize olması, uzun yıllar sürmesi, tecavüz kurbanlarının planlı bir şekilde öldürülmesi gibi ayrıntılar gösteriyor ki; ortada kadınlara karşı ortak bir tutum söz konusu.

OZANSER UĞURLU (Arşivi)

Türkiye’nin dört bir yanında gelen tecavüz haberlerinin ardından söyleyecek söz bulmak, insanın insanlığından utandığı böylesi anlarda sakin kalabilmek çok zor.

Kızıyor insanlar, kahroluyorlar, içlerinden “asmak kesmek” geçiyor biliyorum; ama insan kötülüğü kötülükle yenemez. Yaşananları anlamak anlamlandırmak çoğumuz için zor hatta imkansız; ancak toplumlar sorunlarını düşünerek ve harekete geçerek çözebilirler; o nedenle işi etraflıca incelemeli ve bu tip davranışların altında yatan dinamikleri iyi tespit etmeliyiz; ki neyi nasıl düzelteceğimize karar verebilelim.
Her şeyden önce yaşananların sapıklık ya da patolojik bir sorunla ilgili olmadığının altını çizmek gerekiyor. Eğer bu işin failleri bir ya da iki kişi olsalardı ve yaşananlar birkaç kez olup bitseydi neyse. Ancak tecavüz vakalarının organize olması, uzun yıllar sürmesi, tecavüz kurbanlarının planlı bir şekilde öldürülmesi gibi ayrıntılar gösteriyor ki; ortada kadınlara karşı ortak bir tutum söz konusu.
Özellikle olayların ortaya çıkışının ardından yapılan “yaşananlar bir oyundur” gibi bazı açıklamalar gösteriyor ki; kadına karşı takınılan ortak tavır kadına sadece bir oyuncak ya da bir nesneden öteye geçmeyen bir rol biçmektedir. Hal böyle olunca kadının değersiz, alınıp satılabilecek, zorla sahip olunup gerekirse öldürülebilecek bir varlık olarak algılandığı bir ortamda müdahaleyi doğru noktalara yapmak ve kadının neden bu şekilde algılandığını anlayarak işe başlamak gerekir.


İyi kızlar cennete, kötü kızlar her yere....
Erkeklerin sık kullandıkları bir cümle vardır; “ana bir bacı iki gerisine salla ...” derler. Bu mantığın altında yatan dinamik erkekler için kadınların namuslarına doğrudan bağlı olanlar ile olmayanlar şeklinde ikiye ayrıldığı gerçeğidir. Evdeki kadınlar kutsalken dışarıdaki kadınlar eğer açıktaysalar rahatlıkla üzerine atlanabilecek hedefler olarak görülür. Kendileri için kutsal olanları bir kenara ayırıp geri kalana saldırmak bu yüzden bazı erkekler için mübahdır. Çünkü o erkekler için kadın ancak kendilerine namus üzerinden bağlı olduğunda değerlenir, öteki türlü kadının adı da yoktur değeri de.
Kadının Türkiye toplumunda yeri hangi erkeğe nasıl ve ne şekilde bağlı olduğu üzerinden belirlenmektedir. Bu nedenle de; kadın için öngörülen yaşam bir erkeğin koruması altına girmesi gerektiği aksi taktirde diğer erkeklerin kurbanı olmaktan kurtulamayacağı yönündedir. İşin ilginç olan yanı ise; bu inanışın sadece belirli bir kesime özgü olmayışıdır. Kadınlar hakkında muhafazakarlar da, dindarlar da, laikler de, demokratlar da aynı şekilde düşünmekte ve aynı tutumları sergileyebilmektedirler.
Bu açıdan bakıldığında iyi kız, kötü kız ayrımı kadının ülkemizdeki varoluş açmazına çok iyi bir örnektir: İyi kadın evinde oturur, erkeğinin gölgesinin dibinden ayrılmazken, kötü kadınlar ise her yere giderler. Böylece kadın başına sokaklara düşen, erkeğinin gölgesinden ayrılan kadın kurda kuşa yem olabilecek potansiyel bir “mal” gibi görülür. İşte değiştirilmesi gereken anlayış bu anlayıştır; ki kadınlar yaşadıkları zulümden kurtulabilsin ve toplumda yer ve söz sahibi birer birey haline dönüşebilsinler.

Öncelik Erkek Egemen Yapıda

Bugün manşetlere düşen vahşetin ülkenin dindar ve muhafazakar kesimlerinden yükselmiş olması kadınlara karşı tutumların değiştirilmesi için önceliğin muhafazakarlık ve dindarlık sorunsalında olduğuna dair yanlış bir anlayışı işaret etmiştir. Çünkü kadına karşı tutumların değişmesi için en başta erkek egemen yapının kırılması, kadının erkekle eşit konuma yükselmesi gerekir. Çünkü erkek egemen yapı sosyolojik ve psikolojik olarak değiştirilmeye en uygun olgudur. Öteki türlü meseleyi temele inerek çözmeye kalkışıp muhafazakarlık ve dini inançların üzerine yürümek işi yokuşa sürmekten başka bir anlama gelmeyecektir. Çünkü kadına karşı olumsuz tutumlar pek çok farklı sebepten ötürü ortaya çıkar; sorunu sadece muhafazakarlığın yarattığı kapalılık ve dini baskı unsurlarının yarattığı cahillik olarak algılamak tavuk mu yumurtadan çıkmıştır, yumurta mı tavuktan sorunsalından bile daha çözümsüz bir sürece girmemize yol açacaktır.
Türkiye’de kadının toplumsal yerini ve değerini arttırmadan, kadının erkek egemen güç odakları karşısında toplumsal pozisyonunu güçlendirmeden bu yaşananları ve kadına karşı zulmü durduramayız. Hele hele kadınları daha çok saklayıp, cinselliğe dair her tür ipucunu ortadan kaldırarak kadınların tecavüze, tacize kurban gitmelerini engellemek mümkün olmayacaktır. Çünkü insanlar kafalarında kadını kategorileştirmeyi bırakmadıkları ve kadını erkeğin altına koymaktan vazgeçmedikleri sürece kadını bir nesne olmaktan kurtarmanın ve kadının bir isim sahibi olmasını sağlamanın imkanı olmayacaktır.
O nedenle; erkek egemen yapıyı deşifre etmek, erkekliğin kutusunu açmak ve içindekileri ortaya dökmek; erkek egemenliğin toplumdaki her zihnin içerisine sinmiş izlerini tespit etmek ve onları değiştirmek gerekiyor. O yüzden; bugünün Türkiye’sinde üzerinde çalışılması gereken asıl sorun erkek egemen yapı ve bu yapının kadının önüne çektiği engellerdir. Çünkü ancak erkek egemen yapı kırılırsa kadın özgürleşecek ve toplumda hakkettiği yeri birilerinin anası, bacısı, kardeşi, eşi ya da kızı olduğu için değil kendisi olduğu için elde edebilecektir.
Yaşananlar bir daha yaşanmasın istiyorsak; toplum olarak kadına karşı tutumlarımızı değiştirmek zorundayız. Çünkü biliyoruz ki; Cumhuriyetin ilanından bu yana Türkiye’de kadınların yaşamında gerçekleşen değişim bir yerden sonra tıkanmıştır. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı vermek, onları çarşafın esaretinden kurtarmak, başlarını açmak, dört kadın bir adama eş olmasın diye kanunları değiştirmek kadının bir noktaya kadar ilerleme sağlamasına yaramıştır. İş sonunda gelip erkek egemenliğin kapılarına dayandığında ne yazık ki Cumhuriyetin kızları; Anadolu’nun kadınlar için yazılmış makus talihin kurbanı olmaya devam etmişlerdir. Sorunu çözmek için kadının Cumhuriyetle başlayan özgürleşme sürecini devam ettirmemiz gerekiyor. Yoksa kadınlarımız sadece analarımız, bacılarımız olarak kalacak ve pek çoğu erkeklerin elinin kiri olmaktan kurtulamayacaklar.

Dr. Ozanser Uğurlu: Psikolog


http://www.radikal.com.tr/

Hiç yorum yok: