13 Mayıs 2010

'Kaset gerçek mi' diye soran riyakardır!

'Kaset gerçek mi' diye soran riyakardır!
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAr7X_4oU7IUcYzktuJrbwRm45gW37UHdahm69-7rCxjJmfnuPhIRSGQXyRB9WEPlDKrBjt0wFbnE7EfkuD5FnQRM2X1L2wM3EZfgIk3s1LEVFbYPfA8aR9TT-29AgdCzsc6RGWOqzhY8/s320/gil-joker.png

12.05.2010 Çarşamba

Baykal'ın istifasıyla sonuçlanan 'gizli kamera skandalının' siyasi etkileri kadar 'ahlaki' yanı da tartışma konusu..
En temel insani haklarının çiğnendiği, özel hayatın, mahremin didiklenerek komplo üretildiği bir rezalet sözkonusuyken 'Eşini aldattıysa siyasi sonuçlarına katlanır" demek ne kadar ahlaki?

İşte kadın köşe yazarlarının görüşleri


Elif Şafak:

Farkında mısınız? İki kadın mağdur edildi, ediliyor. Biri Deniz Baykal'ın hayat arkadaşı Olcay Hanım, diğeri Nesrin Hanım. Eminim ki her ikisi de özel hayatlarının üzerine titreyen insanlardır. Eminim ki her ikisi de her şeyden evvel yuvalarını, çocuklarını, ailelerini korumak istiyorlar.
Politikaya atılmak dünyanın en zor kararlarından biri. Özellikle bir kadın için. Bilhassa siyasetin "erkek işi" olduğu Türkiye'de. Ben Nesrin Hanım'ı tanımıyorum. Siyasi çizgisini yakın bulurum bulmam, apayrı mesele. Ama onun gibi çalışkan, azimli, kararlı kadınlara Türk siyasetinin çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.


Gülay Göktürk: Topluca riyakarlık içindeyiz
Siyasetçilere kurulan seks komplolarını boşa çıkarmanın
tek yolu var: Etkisiz kılmak... Etkisiz kılmanın yolu ise -duruma göre- "sana ne" ya da "bana ne" deyip yürüyüp gitmek. Komplocuyu elinde tuzağıyla öylece orta yerde bırakıp yoluna devam etmek...
"İyi ama siyasetçinin böyle bir olaydan sonra istifa etmemesi mümkün mü; partisi ve seçmeni nezdinde güvenilirliğini kaybeden bir siyasetçi nasıl olur da görevine devam edebilir" denilecektir.
Doğrusu bu konuda topluca bir riyakârlık içinde olduğumuzu; üstelik çifte standart uyguladığımızı düşünüyorum.
Çifte standart dediğim şudur: Hangimiz, doktorumuzun eşine ihanet ettiğini öğrenince ona karşı olan güvenimizi kaybediyor ve doktor değiştiriyor; aynı şeyi yapan bakkalımızla alışverişi kesiyor ya da apartman yöneticimizi değiştiriyoruz?
Hiçbirimiz...Böyle durumlarda suçun bize karşı değil, eşe karşı işlendiğini; ihanet eden kişinin bizimle olan ilişkisini etkileyecek bir durum olmadığını düşünüyorsak, aynı şeyi neden politikacı için düşünemiyoruz? İhanet doktorumuzun işini iyi yapmasına engel olmuyorsa politikacının işini iyi yapmasına neden engel olsun?
Kamuoyuna mal olmuş kişilerin durumunun farklı olduğu, onların özel hayatlarını düzgün tutmak zorunda oldukları söyleniyor ki işte bu noktada yukarıda sözünü ettiğim "toplu riyakârlık" meselesine geliyoruz.
Zira yukarıdaki bu "masum" cümlenin dobraca ifadesi şudur: Toplum olarak ihanete batmış olsak da, her iki erkekten biri karısını aldatsa da, toplumun vitrinini temiz tutmalıyız! Toplumun erdemli imajını koruma yükünü vitrindekilerin sırtına yıktık mı, geri kalanların yalan ve riya ile iç içe yaşamasında bir sakınca görmüyoruz.

Fatma K. Barbarosoğlu: Ahlaktan yana mıyız?

Kaset'in tek muhatabı Deniz Baykal ve Nesrin Baytok'un aileleridir. Onların dışındaki hiç kimsenin kaset hakkında söz söyleme hakkı olmadığını düşünüyorum. Kamuoyu olarak özel hayatın sınırlarına riayet etmek zorundayız.
Yıllar önce Menderes Yassı adada yargılanırken bebek davası köpek davası diye süren davaların Menderes'e inanları ne kadar üzdüğünü hatırlayalım....

"Özel hayat takibi" bu defa CHP üzerinden yürütülüyor. Bir rövanş algısı hâkim. Oysa siyasi hesaplaşmalara ahlaki ilkeler peşkeş çekildiğinde yaralanan taşıyla toprağıyla içindeki her fikirden insanıyla ülkemiz oluyor.
Deniz Baykal üzerinden fikir yürütenler "kaset gerçek ise" diye bir cümleye başlıyor.

Kaset gerçek ise...
Lütfen bu cümlenin anlamına kilitlenelim.
Kaset gerçek ise diyoruz.
Oysa İslami olarak da seküler ahlak kodlarıyla da kasetin gerçek olup olmadığı ile bile ilgilenmemek zorundayız.

Kasetin gerçek olup olmadığı tarafların yakınlarını doğrudan ilgilendirir. Kamuoyunu ne zaman ilgilendir? Mekânın kamuya ait olduğu durumlarda. Tıpkı Beyaz Saray oval ofis skandalında gibi. Ya da haksız kazanç dolayısıyla izi sürülen gayri meşru ilişkilerde kamuoyu doğrudan taraftır. Olay kişileri ve aileleri değil bütün kamuoyunu ilgilendirir. İSKİ skandalında olduğu gibi.
Deniz Baykal'ın olayında ise kamuoyunu ilgilendirmesi gereken husus ama gerçek ama kurgu bir kasetin "zorlayıcı" etkisi olmalı. Nitekim Deniz Baykal pazartesi günü sıcağı sıcağına istifasını vererek "zorlayıcı" duruma boyun eğmeyeceğini ortaya koymuş oldu. Baykal'ın bu tavrını hem siyasi hem de insanı açıdan son derece önemli buluyorum.
Bu tavır "sizi ısıran köpeğe ısırarak cevap veremeyeceğinize göre sonuna kadar insan kalmaktan vazgeçmeyin tavrıdır.
Baykal istifa ederek kendi sınavını verdi. Şimdi kamuoyu olarak bizler ahlaktan yana mıyız yoksa ahlakçı mıyız onu ortaya koymuş olacağız.

Ayşe Arman: Kadını parçaladılar

GELDİĞİMİZ nokta çok feci...Acı bile değil. Feci.
Bu kasetin detaylarını didikleyenler, ayrıntılarına girenler de iki yüzlü.
Çünkü onu destekliyormuş gibi duruyorlar ama detay anlatıyorlar.
Görüntüler gerçek mi, değil mi?
Aralarında ilişki var mı, yok mu?
Kaset eski mi, yeni mi?
Montaj mı, değil mi?
Bizim bunları tartışmaya hakkımız bile yok.
O yüzden Baykal çok klastı.
"Ben bu konuda konuşmam" dedi.
"Bu konuyu kimsenin diline düşürmem" dedi.
Ve dediğini yaptı.
Çok öğretici bir hayat dersiydi.
BU arada Nesrin Baytok da en az Baykal kadar bu olayın mağduru. Baykal'ı harcamak için onu da parçaladılar. Kadınların kaderi bu. O da korkunç bir saldırıyla karşı karşıya kaldı. Doğru, yalan, yanlış, her ne ise bizi ilgilendirmeyen bir şey yüzünden hayatı sarsıldı. Onun için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Geçmiş olsun diyorum. İnşallah üstesinden gelir.


Balçiçek Pamir: Nasıl erkeksi, nasıl duygudan, nasıl sağduyudan uzak...

MÜTHİŞ bir maço tavırdır gidiyor... Deniz Baykal-Nesrin Baytok hadisesinden bahsediyorum. Nasıl erkeksi, nasıl duygudan, nasıl sağduyudan uzak...

“O kadın” diye bahsediliyor Nesrin Baytok’tan... CHP’liler, AKP’liler bütün erkekler toplanmış Baykal’ın onurunu kurtarmaya çalışıyorlar. Muhafazakâr medyanın erkek mensupları daha da komik... Ağızlarında bir “beyefendi” lafıdır gidiyor. Kim bu beyefendi? Nesrin Baytok’un muhterem eşi. Baykal bitti, şimdi eşin namusu üzerinden konuşmalar son hızla devam ediyor. Onun da mağdur olduğunu kabul ediyorum. Kuşkusuz en ağır bedeli ödeyen isimlerdendir ama nedir bu erkek bakış açısı Allah aşkına?

Gazetemiz yazarı Mutlu Tönbekici: Kadın değil mi parçalayın gitsin

Nedir çizilen portre? Çıkarı için her şeyi yapabilecek alçak adi üstelik vekil olmak için yetersiz bir kadın!

Bir parti bu kadar mı hızla sırt çevirir bir vekiline? Bu kadar mı hızlı harcar? Ne kadar da sevmezlermiş kadını.. Ne kadar da kötü gözle bakarlarmış...

http://www9.gazetevatan.com/

Hiç yorum yok: