17 Mart 2009

DERKENAR: ‘KANLI BİR GÖMLEKTİ OMUZLARINDA MART GÜNEŞİ…’

DERKENAR: ‘KANLI BİR GÖMLEKTİ OMUZLARINDA MART GÜNEŞİ…’
13:29 12 Mart 2009

“Çizmesi ayağından çıkmış bir ölü başında sessiz duran arkadaşları, insana sadece keder değil hürmet de telkin eden görünüşler. Ne olmuş da ateş edilmiştir? Ateş emrini kim vermiştir? (...) Film hâlâ kopuktur.”....

Yakın tarihimize “Kozlu Olayları” ya da “Zonguldak İşçi Olayları” olarak geçen, Zonguldak Kozlu Maden işçilerinin 12 Mart 1965’te gerçekleştirdikleri direnişin 44. yılında hayatını kaybeden Mehmet Çavdar ve Satılmış Tepe’yi saygıyla anıyoruz…
10-12 Mart 1965’de Zonguldak’ta maden işçilerinin başlattığı ve iki işçinin ölümüyle sonuçlanan direniş, Türkiye işçi hareketinin dönüm noktalarından biri olarak geçer tarihe. Özellikle o yıllarda Türk-İş ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) arasındaki gerilimi tırmandırarak yarılmaya neden olmuş ve Türk-İş içinde de ciddi çatlaklar meydana getirmiştir.
Direnişin nedenlerini ve hükümetin direnişi bastırmaya çalışırken meydana gelen olayları anlatmadan önce, maden işçilerinin o günlerdeki yaşam koşullarını anlatan bir rapordan, Maden İşçileri Federasyonu’nun 14 Mart 1965’te Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan raporundan birkaç satır aktaralım: “Maden işletmelerinin ihmali ve yeterince tedbir almamaları yüzünden, son üç yıl içinde 42 bin maden işçisi iş kazasına uğramış, 1721 işçi meslek hastalığına yakalanmış, 2537 işçi çalışamaz hale gelmiş ve 619 işçi iş kazasında ölmüştür.”
Evet, maden işçilerinin “kaderi” hiç değişmemekte! Göçük altında kalan, grizu patlamalarında hayatlarını yitiren, daha orta yaşlarına bile gelmeden “meslek hastalıklarına” yakalanan ama bir türlü emeklerinin karşılığını alamayan maden işçileri…

1965’e geri dönelim… Maden işçilerinin çalışma koşulları ağırdır, günde 16–18 saat arası çalışan işçilere fazla mesai ücreti ödenmediği gibi işçiler, adeta köle gibi çalıştırılıp, hakarete uğramaktadırlar. Bunun karşılığında aldıkları ücret yerüstünde çalışanlar için günde 10 ile 10,5 lira, yeraltında çalışanlar için ise günde 11 ile 13 arasındadır.
Zonguldak kömür havzasında Kozlu Maden Ocağı’nda işletme karından dağıtılacak 6 milyon liralık liyakat zammının sadece işverence seçilmiş çalışanlara değil her işçiye eşit olarak dağıtılması talebi ile başlar maden işlerinin direnişi. Gelik, Karadon, Kilimli ve Çaydamar bölgelerinde 10 Mart’ta başlayan grevler 11 Mart 1965 tarihinde Kozlu bölgesine sıçrar.
‘Havaya açIlan ateŞ sonucu…’
Dimitır Şişmanov’un “Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi” isimli kitabından direnişin nedenlerinin anlatıldığı satırları birlikte okuyalım: “27 Mayıs 1960’tan sonra Türkiye’de en büyük işçi grevi, Mart 1965 de, 40 binden fazla işçinin çalıştığı Zonguldak kömür havzasında patlak verir. Grev 9 Mart’ta Kozlu maden ocağında başlar, oradan Kadron, Kilimli ve diğer ocaklara sıçrar. 12 Mart’ta altı bin işçi, ücretlerinin azlığını ve kendilerine ayrılan altı milyon liralık primin yüksek memurlar arasında paylaşılmasını protesto etmek için büyük bir gösteri yaparlar. Hükümet Karabük ve Adapazarı askeri birliklerinden getirttiği askeri birlikleri, ağır topçu taburunu ayaklanan maden işçilerinin üzerine salar, çıkan çatışmada iki maden işçisi ölür, 10 işçi yaralanır. İlerici, demokrat basında çıkan haberlere göre, çatışma yerinde daha sonra 2000 mermi kovanı bulunmuş, askeri ve jandarma birliklerinin
saldırısı, askeri uçaklar tarafından desteklenmişti.” [1]
Direniş 11 Mart gece yarısı olmadan başlar. Saatler gece yarısını gösterdiğinde binlerce maden işçisi direnişe geçmiştir. Zonguldak Valisi Donanma’dan deniz erlerinin bölgeye sevkini ister. Barikatlar kurulmuştur. Vali ve yetkililer konuşmaya geldiğinde işçilerin sert tepkileriyle karşılaşırlar. İçlerinden birini gözaltına almaya kalkınca da olaylar başlar. Askerler önce havaya ateş açarlar, olaylar büyümeye başlar, işçilerin direnişi sürmektedir. Askerler yine “havaya ateş açarlar”… Direnişçi maden işçilerinden ikisi yerde yatmaktadır. İşçi Mehmet Çavdar hemen orada ölür. Satılmış Tepe isimli işçi ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılırken, yolda hayatını kaybeder. İşçilerden ve askerlerden yaralılar vardır…
Hayat dergisi 18 Mart tarihli sayısında olayı şu satırlarla anlatır: “Grevci işçileri dağıtmak için olay yerine askeri birlikler sevkedilmiş. Askere havaya ateş aç emri verilmiş ve çıkan arbede ve açılan ateş sonucunda Satılmış Tepe ve Mehmet Çavdar adlı iki işçi ölmüş 10 işçi ve 12 er yaralanmıştır. Bakanlar Kurulu Bolu’dan askeri bir birliği bölgeye kaydırmış ve işçilerin üzerinden jetler uçurulmuştur. Olaylardan sonra 100’e yakın işçi tutuklanmıştır.” [2]

Yİne komünİstler suçlu!
Başbakan Suat Hayri Ürgüplü, Başbakan Yardımcısı Süleyman Demirel, Çalışma Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’dir. Olaylar daha büyümeden hükümet işçilerin isteklerini haklı bulur ve görüşmeleri sürdürmek üzere13 Mart sabahı bakanlar Zonguldak’a gelirler. Direnişçi işçilerle sürdürülen pazarlıklar sonucunda işçiler işbaşı yapmayı kabul edeler.
Olaylar sırasında hayatını kaybeden, yeni doğan kızını göremeden ölen işçi Mehmet Çavdar’ın cenazesi arkadaşlarının sırtında beş saat uzaklıktaki köyünde toprağa verilir…
Olayların ardından gerek hükümet gerekse de antikomünist tutumlarıyla bilinen Türk-İş yöneticileri olayların sorumlusu olarak işçiler arasında örgütlenen TİP’i gösterirler.
TİP Genel Sekreteri Rıza Kuas bütün bu iddialara 21 Nisan 1965’de yaptığı basın açıklamasında yanıt verir: “Türkiye İşçi Partisinin ihtilalcı metotlarla çalıştığını ve işçiyi ordu ile çarpışmaya tahrik ve teşvik ettiği yalanını söyleyen Halil Tunç’ları Seyfi Demirsoyları Türk adaletinin pençesine vereceğiz”… [3]
Direnişe geçen işçilerden Mehmet Çavdar ve Satılmış Tepe’nin nasıl “havaya ateş açılması sonucunda” öldüğü sorununu yanıtı olayın ardından Nisan ayında yayınlanan Sosyal Adalet dergisinde: “Olay işletme kârından dağıtılacak 6 milyon liralık liyakat zammının sadece kıdemli işçilere değil her işçiye eşit olarak dağıtılması talebinden çıkmıştır. Bu talepleri kabul edilmeyen işçiler topluca işi bırakmışlardır. Resmî makamlar ve basın tarafından bu güne kadar yapılan açıklamalarda film burada kopmakta, tekrar başlayınca ortada iki maden işçisinin ölüleri görünmektedir. Çizmesi ayağından çıkmış bir ölü başında sessiz duran arkadaşları, insana sadece keder değil hürmette telkin eden görünüşler. Ne olmuş da ateş edilmiştir? Ateş emrini kim vermiştir? Bugüne kadar bunları anlamak imkân olmamıştır. Film hâlâ kopuktur.” satırlarıyla aranır. Ancak bu sorunun yanıtı bugüne dek henüz verilmiş değildir. Sosyal Adalet dergisinin deyimi ile “film hâlâ kopuktur”.

[1] Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi, Dimitır Şişmanov, Belge Yayınları, 1978.
[2] Hayat dergisi, Sayı 12, 18 Mart 1965.
[3] Sosyal Adalet dergisi, Sayı 14, Mayıs 1965.

***
SENDİKA VE ÖĞRENCİ DERNEKLERİNDEN ANKARA’DA “SESSİZ YÜRÜYÜŞ”

Zonguldak, Kozlu’da maden işçilerinin direnişi sırasında Mehmet Çavdar ve Satılmış Tepe yaşamını kaybetti. Siyasal Bilgiler Fikir Kulübü, olayı protesto için 17 Mart 1965’te çeşitli öğrenci derneklerinin ve işçi sendikalarının katılımıyla Ankara’da “sessiz bir yürüyüş” düzenledi.

Aynı gün mitinge katılan demokratik kitle örgütleri aşağıdaki ortak bir basın bültenini yayınladı…

***
İşçi-Üniversiteli Ortak Bildirisi

İnsanca yaşamak hakkı hiçbir kişinin hiçbir sınıfın tekelinde değildir. Çalışan ve üreten herkes mutlu olmak hakkına sahiptir. Köleler ve onların efendileri devri, insan aklının ve ahlâkının zayıf çağları olarak her gün biraz daha geride kalmıştır, kalmaktadır ve kalacaktır. Türkiye büyük meselelerle karşı karşıyadır.
Milli gelir dağılışındaki adaletsizlikle, okuma yazma bilenlerin azlığıyla, hastalık, ölüm, pahalılık ve işsizlik oranlarıyla çağdaş dünyanın en geri kalmış ülkelerinden biridir. Türk insanı yoksulluğun ve çaresizliğin bunalımıyla kıvranmakta. Türkiye iktisadi ve ahlaki bir buhran içinde bulunmaktadır.
İşçileri kurşunlayarak hiçbir şey halledilemez. Hiçbir meseleye çözüm getirilemez. Ancak içinde yaşadığımız buhran artırılır. Haklarını arayan insanları kurşunlamak hiçbir demokratik düşünceyle bağdaşamaz. İkide bir, birtakım esrarengiz tahriklerden bahsetmek, oyunların temelinde yatan derin gerçekleri kavramamak demektir. Türk işçisi vatanseverdir. Yıllar yılı savaşlarda onun kanı akmıştır. Gözümüzün gördüğü her şeyi; yolları, evleri, fabrikaları, yediğimiz içtiğimiz her şeyi onun akan terine ve kanına borçluyuz.
Kendi maaşlarına bir çırpıda zam yapıveren efendiler, toprağın derinliklerinde kan ter içinde çalışan, ciğerleri kömür tozuyla dolu insanın, bir günde üç çocuğu birden kızamıktan ölen ananın, iş bulamayan sapasağlam işsiz delikanlının acısını ve çaresizliğini anlamak zorundadırlar. Görevleri bu acılara ve çaresizliklere çözüm getirmektir.
Türk halkı her şeye rağmen uyanmakta, meselelerine çözüm istemektedir. Tarihi uyanış kurşunla durdurulamaz.
Türkiye Petrol İşçi Sendikaları Federasyonu Başkan Mehmet Kılınç
Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulübü adına Ümit Hassan
S.S.F.Talebe Cemiyeti Başkanı Ömür Sezgin
Türkiye Basın-İş Sendikası Genel Sekreteri Hüseyin Korkmazgil
Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği II. Başkanı Erol Ertuğrul
Türkiye Yapı-İş Federasyonu Başkanı Tahir Öztürk
Pancar-İş Sendikası Genel Başkanı Hilmi Kasım
Türkiye Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Fatih Kuzudişli
Türkiye Motor-İş Sendikası Başkanı Fikri Altay

***

Tutanak

kanlı bir gömlekti omuzlarında Mart güneşi düşünüyordu ozan
plâstik yerküreyi bir çocukbaşı gibi okşıyarak
bir başka şafağın irkiltisiyle çoğul
düşünüyordu ozan
vietnamı kongoyu ve kendi ülkesini
bir çocukbaşı gibi okşıyarak 1965 sularında
ellerinde çiğdemçiçekleriyle çocuklar
demirin kömürün petrolün kahrından uzak
işyerlerinde grev
gazetelerde kürk ve kadın
ve kadillak
evcil bir güvercin gibi sokulgan
sıcak
1965 sularında yoksulluk


Hasan Hüseyin Korkmazgil
Sosyal Adalet dergisi, Nisan 1965.

Birgün Gazetesi/ Pazar Eki-12.03.2009

Hiç yorum yok: