20 Şubat 2009

Asitle kör edene kısasa kısas







Asitle kör edene kısasa kısas



İran'da evlilik teklifini reddeden kadının yüzüne asit atarak kör olmasına sebep olan adama şeriat usulünce ceza verilecek. Kadının isteğine göre, saldırgan asitle kör edilecek.

Eskiden arkadaşlarının büyük kahverengi gözlerini çok beğendiğini söyleyen Ameneh Bahrami'nin hayatı aşkına karşılık bulamayan bir adamın asitli saldırısıyla karardı.

Ameneh kendisini kör eden saldırıyı gerçekleştiren kişi olan Majid Mohavedi ile 2002 yılında üniversitede tanıştı. Ancak Mohavedi arkadaşlık değil evlilik istiyordu. Genç kadın bu talebi reddedince genç aşık çılgına döndü.

Bahrami, "Beni her gün arıyordu ve tartaklıyordu. Beni öldüreceğini söyledi. Bana onunla evlenmeyi kabul etmek zorunda olduğumu söyledi" dedi.

Reddedilen Mohavedi, Kasım 2004'te aşık olduğu kadının dünyasını karartan saldırıyı gerçekleştirdi, Amaneh'in yüzüne asit attı.
Ameneh'e yönelik saldırı ve sonrasındaki hukuk mücadelesi ülkede manşetlere taşındı, çünkü 31 yaşındaki kadın, kendi gözüne karşılık saldırıyı gerçekleştiren adamın gözlerinin asitle dağlanmasını istiyor.

Ameneh talebini şu sözlerle savunuyor: "Ben, Majid'in gözlerinin kör edilmesini intikam için istemiyorum. Bunu bir daha kimseye yapılmasın diye istiyorum"

Amaneh'in isteğine bazı insan hakları savunucuları şiddetle karşı çıkıyor. Halkın geneli ise Amaneh'e destek veriyor. Ancak internet blogunda Amaneh'i eleştirenler de yok değil. Bazıları Amaneh'in saldırganının kör edilmesini istemesini barbarca bir suç olarak nitelendiriyor.

Geçen yılın sonunda Tahran Mahkemesi kararını açıkladı. Karara göre, Amaneh'e asitle saldıran Majid'in her iki gözüne 5 kez asit damlatılacak. Saldırgan temyize başvurdu ancak mahkeme bu ayın başında kararı onadı.

Amaneh büyük kahverengi gözlerini kaybetmiş olsa da gülümsemeye devam ediyor ve adaletin yerine bulduğuna inanıyor.

Amaneh, "Eğer ben bu yapmazsam, asitle başka bir saldırı olacak. Yaşadığım sürece bana yapılanı asla affetmeyeceğim" diyor.

Vatan gazetesi

AVRUPA GERÇEĞİ "Chavez diktatörse..."



19/02/2009
AVRUPA GERÇEĞİ
YÜCEL ÖZDEMİR
Chavez diktatörse...
Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti’nde pazar günü yapılan referandumda, emperyalizme ve neoliberal politikalara karşı çıkan halk güçlerinin yeni bir zafer kazanması, en çok da Avrupa’daki gerici basını, partileri ve sözde düşünce kuruluşlarını öfkelendirmişe benziyor.
Hepsi ağız birliği etmişçesine “halkın askeri” Hugo Chavez’in, iki dönemden fazla devlet başkanı seçilmesinin önünü açan anayasa değişikliğini “diktatörlüğe gidiş” olarak değerlendiriyor. Her şeyden önce referandumda sadece Chavez değil, seçimle işbaşına gelen herkesin, halk tarafından seçilebildiği sürece görevini sürdürmesi onaylandı.
Aslında bu durum, Avrupa ülkelerinde, Venezuela’nın yaptığı değişiklik biçimiyle yıllardır işliyor. Örneğin Almanya’da belediye başkanlığı, eyalet başkanlığı, milletvekilliği, başbakanlık gibi mevkiler için herhangi bir süre/dönem sınırlaması bulunmuyor. Helmut Kohl 16 yıl aralıksız başbakanlık yaptı. 1998’deki seçimleri kaybetmemiş olsa idi bu süre 20 yıla çıkacaktı. Ama bu ülkede hiç kimse çıkıp, Kohl’ü “diktatörlükle” suçlamadı. Tersine, “halkın güvenini kazanmayı başaran büyük devlet adamı” ilan edildi.
Eski Cumhurbaşkanı Johannes Rau, 20 yıl boyunca Kuzey Ren Vestfalya eyaleti başbakanlığı, Norbert Burger 19 yıl Köln belediye başkanlığı yaptı.
Bunlara da kimse “diktatör”, “kral” demedi.
Yani; Avrupa’nın gerici basını ve çevreleri, kendi yasalarında çoktan yer alan bir uygulamanın Venezuela’da hayata geçirilmesine karşı çıkıyor ve halkçı lider Chavez’i “diktatörlük heveslisi” olmakla suçluyor. Aynı yaklaşım, Türkiye’deki egemen medyanın diline de hakim.
Tam bir ikiyüzlülük örneği.
Bununla kalmıyorlar, karşı devrimlerin örgütlenmesi için akıl veriyorlar. Kohl’ün partisine yakınlığıyla bilinen Konrad Adenauer Vakfı’nın Latin Amerika’da faşist diktatörlükleri, aşırı dinci Katolik kiliseleri desteklediği biliniyor.
Bu vakıf, Venezuela’daki referandum sonrasında yayınladığı değerlendirme raporunda, muhalefetin neden Chavez’e karşı etkili olamadığını tespit ederek, 2012’deki başkanlık seçimlerine şimdiden hazırlanması gerektiğini öneriyor. Chavez’in 2007’de kaybettiği referandumu örnek göstererek, öğrenci gençliğin büyük sorumluluklar üstlenmesini istiyor.
Sadece Almanya değil, başta ABD olmak üzere bütün emperyalist güçler, Venezuela’daki gelişmelerden rahatsız olduklarını defalarca ifade ettiler, halkçı yönetimi devirmek için ellerinden geleni yaptılar. Ama bugüne kadar hiçbirisi istediğine ulaşamadı. 15 Şubat’taki referandum da bu emellerine kısa bir süre içinde ulaşmayacaklarının önemli bir göstergesi oldu. Kaldı ki artık Venezuela yalnız değil. Bolivya ve Ekvator’da da halkçı anayasalar yürürlüğe konuldu, kazanılan mevziler güçlendirildi.
Latin Amerika ülkeleri son birkaç yıldır neoliberal politikalara, özelleştirmelere, sosyal kısıtlamalara ve en önemlisi de ABD emperyalizminin dayatmalarına karşı bağımsızlık yolunda önemli mesafeler kat ettiler.
Türkiye’de ABD emperyalizmine ve kapitalist sisteme karşı verilen devrimci mücadele ile Latin Amerika’daki mücadele arasında sürekli benzerlikler kuruldu, kuruluyor. ABD’nin desteğiyle gerçekleştirilen darbeler, işkenceler, kayıplar, kontrgerilla örgütlenmesi...neredeyse aynı.
Şiddetle dağıtılan devrimci örgütlerin yeniden toparlanması, bölünmesi, parçalanması da...
Ama Latin halkları, son on yıldır ABD’den çektikleri acıların hesabını, geniş halk cephe örgütlenmesiyle kurdukları halkçı iktidarlarla soruyorlar. Her referandum, her seçim, bölgede ABD emperyalizminin biraz daha sökülüp atılmasına, umudun ve sevicin büyümesine vesile oluyor.
Bu nedenle Türkiye’deki devrimcilerin, ilerici halk güçlerinin, yurtseverlerin, Latin halklarının kazanımlarından, mücadele deneyimlerinden ve biçimlerinden öğreneceği çok şey var elbette!..

Evrensel

EVRENİN İLK ANINA DOĞRU

EVRENİN İLK ANINA DOĞRU
19 Şubat 2009

Gökbilimciler önümüzdeki on yıl içerisinde genişleyen evren teorisi için en somut kanıtlar bulmayı hedefliyor.

Aranan kanıtın 13.7 milyar yıl önce evrenin ve zamanın başlangıcından kalan mikroskobik yoğunluktaki dalgaların ölçümlenebilmesi ile bulunacağı tahmin ediliyor. Bu aynı zamanda, evrenin oluştuğu ilk anın da anlaşılabilmesi ve gözlemlenebilmesini sağlayacak.

AJANDADAKİ EN ZOR TEST

Chicago Üniversitesi’nden John Carlstrom, dokuz farklı üniversiteden gelen bilim insanlarıyla birlikte, dünya üzerindeki en güçlü teleskoplardan biri olan Güney Kutbu Teleskopu ile evrenin başlangıcına ve evrimine ait kanıt arıyor.

Takımın ajandasında, genişleyen evren teorisinin tabii tutulacağı en zor test var. Bunun için, Einstein’ın genel görelilik teorisinin öngördüğü üzere, evrenin genişlemesi sonucu oluşması gereken çok zayıf çekim dalgalarının bulunması gerekiyor. Bu aynı zamanda genişleyen evren teorisinin çeşitli versiyonlarının da doğru olarak yeniden kurgulanmasını sağlayacak.

‘ÇEKİM DALGALARI’ ÇÖZECEK

Carlstrom bunu şöyle açıklıyor: “Eğer çekim dalgalarını bulabilirsek bu bize genişleyen evren hakkındaki her şeyi anlatacak. Şu anda bununla ilgili geçmişe oranla az olsa da farklı açıklamalar var. Ama bunların hiçbir bu kadar olağanüstü ve sıcak ‘Big Bang’in kuantum ölçeğindeki bir dalgalanma ile başladığını öngörmüyor.”

***

Karanlık enerjinin sırrı çözülebilecek

Güney Kutbu Teleskobu, ayrıca evrenin bir başka sırrı olan karanlık enerjiyi çözmek için de kullanılıyor. Karanlık enerji, evreni öteye itiyor ve çekim gücünü alt ediyor. Karanlık enerji esasında görünmez ama gökbilimciler etkilerini son birkaç milyar yılda şekil alan galaksi demetlerinde görüyor. Uzmanlar, “Büyük resmin parçalarına sahibiz ama hangi fizik yasalarının bunları oluşturduğunu henüz bilmiyoruz. Amacımız bu fizik yasalarını bulmak” diyor.


Birgün Gazetesi

Adli Tıp Kurumu Başkanı "Keramettin Kurt" Görevden alındı

Adli Tıp Kurumu Başkanı Keramettin Kurt, Görevden Alındı


İstanbul- Adli Tıp Kurumu Başkanı Keramettin Kurt döneminde Adli Tıp, çok sayıda tartışmalı karara imza attı. Kurum, 'sürekli hasta' raporuyla Susurluk Davası hükümlüsü eski Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'e 'af yolu'nu açtı.

İşkence gören gençlere 'sağlam' raporu düzenledi. Cinsel istismarla yargılanan gazeteci Hüseyin Üzmez,
davasındaki 'mağdurun fizikî ve ruhî zarar görmediği' şeklindeki raporuyla tartışmalara sebep oldu. Adli Tıp, 3. İhtisas Dairesi Başkanı Nur Birgen'in Susurluk Davası hükümlüsü eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'e verdiği 'sürekli hasta' raporuyla da tartışıldı. İşkence gören gençlere 'sağlam' raporu verdiği için meslekten men cezası alan Birgen, 2003'teki raporuyla İbrahim Şahin'e af yolunu açmıştı.

Aynı kurulun üyelerinden Prof. Dr. Erbil Gözükırmızı'nın ise İşçi Partisi'nin üyesi olduğu ortaya çıkmıştı. Gözükırmızı, İP tarafından 22 Temmuz genel seçimlerinden önce 'müstakbel gençlik ve spor bakanı' olarak ilan edilmişti.

Adalet Bakanı, Hüseyin Üzmez'in tahliyesine sebep olan raporu veren 6. İhtisas Kurulu'nun başkan ve 2 üyesini değiştirerek Adli Tıp'ta ilk operasyonu yapmıştı. En son Fahri Kasırga'nın genel seçimler nedeniyle adalet bakanı olduğu 2007 yılı Haziran ayında 4 yıllığına başkanlığa yeniden atanmıştı. Kurt, ilk olarak Cemil Çiçek'in adalet bakanı olduğu 2003 yılı Ocak ayında başkanlığa getirildi. Bakan Şahin, Üzmez kararında imzası bulunan 6. İhtisas Kurulu'nun başkan ve 2 üyesini değiştirerek Adli Tıp'a ilk neşteri vurdu. Son operasyonda görevden alınan Keramettin Kurt, 2003 yılından bu yana kurumun başındaydı.

Cumhuriyet-20 Şubat 2009

Biyoteknoloji nedir?

Biyoteknoloji nedir?

Biyoteknoloji Nedir?

Bitki, hayvan veya mikroorganizmaların tamamı yada bir barçası kullanılarak yeni bir organizma (bitki, hayvan yada mikroorganizma) elde etmek veya var olan bir organizmanın genetik yapısında arzu edilen yönde değişiklikler meydana getirmek amacı ile kullanılan yöntemlerin tamamına “Biyoteknoloji denmektedir.

Biyoteknoloji, insan, hayvan ve bitki hücrelerinin fonksiyonlarını anlamak ve değiştirmek amacıyla uygulanan çeşitli teknikleri ve işlemleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Canlıların iyileştirilmesi ya da endüstriyel kullanımına yönelik ürünler geliştirilmesini, modern teknolojinin doğa bilimlerine uygulanmasını kapsar.

  • Kanser, AIDS gibi bir çok hastalığın tedavisi ve önlenmesinde kullanılacak genetik ürünler elde edilmesi
  • Büyüme geriliği gibi sorunlara çare olacak ya da bulaşıcı hastalıklara karşı koyacak proteinlerin üretimi
  • Rekombinant ilaç ve aşıları sentezleyecek transgenik bitkilerin geliştirilmesi
  • Hasar görmüş beyin hücrelerinin ve omuriliğin onarımı
  • Organik atıkları metabolize edecek bakterilerin elde edilmesi

biyoteknoloji uygulamalarına verilebilecek örneklerdir.

Biyoteknoloji hakkında geniş ve akademik bir bilgiyi içeren Pdf bolum2.pdf yi bulacaksınız .


Türkbiyonik Formatik grup

Merkez Bankası faizi 1.5 puan indirdi

Merkez Bankası faizi 1.5 puan indirdi

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, gecelik borçlanma faiz oranını yüzde 13'ten yüzde 11,5'e, borç verme faiz oranını ise yüzde 15,5'ten yüzde 14'e düşürdü. Kurul faiz indiriminde, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın sürdüğü, toparlanmanın zaman alacağı ve enflasyondaki düşüşün hızlanacağı beklentisiyle hareket etti.

ANKA

Ankara- Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, gecelik borçlanma faiz oranını 1.5 puan daha düşürerek yüzde 11.5'e kadar indirdi. Kurul'un faiz indiriminde, yavaşlamaya devam eden iktisadi faaliyetteki toparlanmanın zaman alacağı, enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskıların süreceği ve enflasyon düşüşünün hızlanacağı öngörüsü etkili oldu.

Para Politikası Kurulu'nun bugün gerçekleştirilen Şubat ayı toplantısına Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz başkanlığında üyeler Erdem Başçı, Burhan Göklemez, M. İbrahim Turhan, Abdullah Yavaş ve Mehmet Yörükoğlu katıldı.

Toplantı sonrası yapılan açıklamada, gecelik borçlanma faiz oranının yüzde 13'ten yüzde 11.50'ye, borç verme faiz oranı da yüzde 15.50'den yüzde 14'e indirildiği bildirildi. Bu arada Geç Likidite Penceresi uygulaması çerçevesinde, Bankalar arası Para Piyasası'nda saat 16.00-17.00 arası gecelik vadede uygulanan Merkez Bankası borçlanma faiz oranı yüzde 9'dan yüzde 7.5'e, borç verme faiz oranı ise yüzde 18.50'den yüzde 17'ye düşürüldü. Açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcısı bankalara repo işlemleri yoluyla gecelik ve bir haftalık vadelerde tanınan borçlanma imkanı faiz oranı yüzde 14.50'den yüzde 13'e indirildi.

Dört ayda 5.25 puan indirildi

Kurul'un bugünkü 1.5 puanlık indirimiyle birlikte, son dört ayda gecelik borçlanma faiz oranındaki toplam indirim 5.25 puana ulaştı. Kurul, geçen yıl Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında 0.5'er puanlık artırımlarla gecelik borçlanma faiz oranını yüzde 16.75'e yükseltmiş, Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında bu düzeyde tutarken, Kasım ayından itibaren indirimlere başlamıştı. Kasım ayında 0.5 puan, Aralık'ta 1.25 puan ve bu yılın Ocak ayında 2 puan birden düşürülen gecelik faiz yüzde 13'e inmişti. Bugünkü indirimle birlikte gecelik borçlanma faizi yüzde 11.5'e kadar çekildi.

Ekonomide toparlanma gecikecek enflosyanda düşüş hızlanacak

Merkez Bankası açıklamasında, son dönem alınan verilerin ekonomik faaliyetteki yavaşlamanın sürdüğüne işaret ettiği, uluslar arası kredi piyasalarındaki ve küresel ekonomideki sorunların devam ettiği belirtildi. Bu çerçevede iktisadi faaliyetteki toparlanmanın zaman alacağı ve enflasyon üzerindeki aşağı yönlü baskıların süreceğinin düşünüldüğü ifade edildi.

Ayrıca, petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki birikimli düşüşlerin enflasyonu olumlu etkilediğine işaret edilen açıklamada, "Bu doğrultuda, önümüzdeki dönemde enflasyondaki düşüşün hızlanacağı ve yıl sonu hedefine öngörülenden daha önce ulaşılacağı tahmin edilmektedir" denildi. Kurul, son dönemde gerçekleştirilen faiz indirimlerine rağmen finansal koşullardaki ek sıkılığın kısmen devam ettiği değerlendirmesinde de bulundu.

Merkez Bankası'nın, fiyat istikrarını sağlama temel amacıyla çelişmemek kaydıyla, uluslar arası piyasalardaki sorunların ekonomi üzerindeki etkilerini sınırlamak için üzerine düşen tedbirleri almaya devam edeceği ifade edildi. Küresel finans piyasalarındaki sorunların reel ekonomi üzerindeki etkilerinin boyutuna ilişkin belirsizlikler halen yüksek düzeyde seyrettiği, bundan sonraki "olası faiz indirimi"nin miktarı ve zamanlaması enflasyon görünümünü etkileyen unsurlardaki gelişmelere bağlı olacağı belirtildi.

Kurul, finansal sistemdeki akışkanlığın ve kredi piyasalarının etkin bir şekilde çalışmasının önemi ve bu doğrultuda döviz likiditesiyle ilgili ek düzenlemelerin devreye sokulması konusunda üyelerin mutabık kaldığı bildirildi

Cumhuriyet-19 Şubat 2009

18 Şubat 2009

Karınca.!

|

"Karıncaya sormuşlar bir gün;
Nereye gidiyorsun diye..

Uzaktaki sevdiğime demiş karınca.
O küçük ayaklarınla nasıl varacaksın. demişler
Olsun, hiç olmasa da yolunda ölürüm. demiş. Karınca!.!"

17 Şubat 2009

Işıkara'dan ürküten deprem yorumu

Işıkara'dan ürküten deprem yorumu

Işıkara'dan ürküten deprem yorumu
Ahmet Mete Işıkara, "17 Nisan'a kadar 5 ve 5'in üzerinde bir veya iki deprem olursa bunun bizim için sürpriz olmaması lazım" dedi.


17 Şubat 2009 16:30

YALOVA'da konuşan Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü eski Müdürü Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, "Marmara depremine bir gün daha yaklaşıyoruz. 17 Nisan'a kadar 5 ve 5'in üzerinde bir veya iki deprem olursa bunun bizim için sürpriz olmaması lazım" dedi.

Türk Kızılayı ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ortaklaşa yürüttüğü 'Afet Zararlarını Azaltmada Toplum Liderlerinin Rolü' projesi kapsamında Yalova'daki eğitim seminerine katılan kamuoyunda 'deprem dede' olarak da bilinen Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, her geçen gün Marmara depremine biraz daha yaklaşıldığını açıkladı. Bu sabah Kütahya'nın Simav ilçesi'nde meydana gelen 5 büyüklüğüündeki depremle ilgili soruyu da yanıtlayan Prof. Dr. Işıkara, "Bu, ülkemizde olan deprem etkinliğidir. Ülkemiz bir deprem bölgesi. Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz" dedi.

'RAHATSIZLIK DUYUYORUM'

Konuşmasında, 5 ile 5,9 büyüklükleri arasında depremlerin iki ayda bir olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Işıkara, şunları söyledi:

"Yılda bir kere 5'in üzerinde 6 ile 6,9 büyüklüğünde deprem olurken, 1 Mayıs 2003'ten bu yana bu yaşanmadı. Bundan rahatsız oluyorum. 17 Ağustos öncesi de böyleydi. Deprem olacak gerçeğini kabul edip, hazırlıklı olmalıyız. Bu da bireyden başlar. Adım adım olur. İstanbul çok önemli bir şehir. Ülkemizin her yerinde 6 ve üzeri büyüklükte deprem olabilir. Her gün bir gün daha depreme yaklaşıyoruz. Zaman aralıkları farklı olasılıklar var."

'MARMARA DEPREMİ 2010- 2014 YILLARI ARASINDA OLABİLİR'

Marmara depreminin 2010 ile 2014 yılları arasında olma ihtimalinin yüksek olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Işıkara, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Tabii olmama olasılığı da söz konusu. İstanbul'da çok ciddi çalışmalar var. Bu depremi tabii Yalova da hissedecek. Adaların güney batısında deprem bekleniyor. Bu sefer İstanbul'un Avcılar kıyı şeridi yaşayacak depremi. Ama tabii yine kötü yapılaşma varsa. Her ne olursa olsun evim olsun anlayışından çıkalım. Küçük depremlerin kümeleştiği yerde büyük deprem olabiliyor. Güney kolla Gemlik Körfezi'nden Marmara'ya giren fay var. Burada da kümeleşme var. Artık Türkiye'nin depremle yaşamayı öğrenmesi gerekir. Deprem öldürmez, bina öldürür diye her zaman söylüyorum. Japonya'da insanlar nasıl yaşamayı öğrendiyse biz de öğrenmeliyiz. Deprem olduğunda onlar masa üstündeki bardağı tutuyor. Biliyor ki binaları sağlam. Biz de böyle olmalıyız."

(BG Editör: CG)
17.02.2009 16:30:25

İşkence merkezi insan haklarının hizmetinde

İşkence merkezi insan haklarının hizmetinde

Arjantin’de, ‘kirli savaş’ olarak tarihe geçen askeri diktatörlük döneminin gizli gözaltı ve işkence merkezinin bulunduğu yerde BM insan hakları merkezi kuruldu.




İnsan hakları merkezinin açılışı, Arjantin Devlet Başkanı Cristina Fernandez ile BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Başkanı Koichiro Matsuura tarafından yapıldı.

UNESCO Başkanı Matsuura, Arjantin’de, askeri diktatörlükler dönemi liderlerinin devam eden yargılanmalarına işaret ederek, açılan merkezin, Latin Amerika’nın küresel düzeyde insan haklarının geliştirilmesine katkısının sembolü olduğunu söyledi.

Diktatörlük döneminde siyasi tutukluların götürüldüğü, ESMA olarak bilinen gizli merkezde, işkenceden geçirilen 5 bin siyasi tutuklunun yaklaşık yüzde 90’ının da öldürüldüğü tahmin ediliyor. Kirli Savaş döneminde öldürülen ya da ‘kaybolanların’ sayısı resmi rakamlara göre 13 bini, insan hakları gruplarına göre 30 bini buluyor.

Arjantin'de, 'Kirli Savaş' sırasında özaltına alınan binlerce kişi 'kaybolmuştu'
ULUSAL ANIT OLACAK

Merkezinin kurulduğu 17 hektarlık alandaki yaklaşık 30 bina, insan hakları ihlallerine yönelik çalışmalara ve seminerlere ev sahipliği yapacak. İşkence merkezinin kendisinin ise ulusal anıt olarak ilan edildi.

NTVMSNBC-

645 BİN YENİ İŞSİZ




645 BİN YENİ İŞSİZ

17/02/2009


RESMİ RAKAMLARA GÖRE İŞSİZLER ORDUSUNA GEÇEN AYA GÖRE 265 BİN KİŞİ, GEÇEN YILA GÖRE İSE 645 BİN KİŞİ EKLENDİ

Ekonomik kriz fırtınası şiddeti artırıyor. Resmi rakamlara göre işsizler ordusuna yüz binlerce kişi katıldı. İşsiz sayısı üç milyona dayandı.
Küresel krizin etkisiyle geçen yılın son çeyreğinde hızla büyümeye başlayan işsizlik, kasımda ivme kazandı. Türkiye genelinde işsiz sayısı Kasım 2008 döneminde önceki yılın aynı dönemine göre 645 bin kişi artarak 2 milyon 995 bine ulaştı. İşsizlik oranı da 2.2 puanlık artışla yüzde 12.3’e yükseldi. Mevcut işsizlerin 524 bin kişi ile yüzde 17.5’ini bu dönemde işten ayrılanlar oluşturdu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNKS) göre ağırlıklandırılarak hesaplanan Hane Halkı İşgücü Anketi’nin Kasım 2008 sonuçlarını açıkladı.
Kasım 2008 döneminde istihdam edilenlerin sayısı, önceki yılın aynı dönemine göre 448 bin kişi artarak, 21 milyon 315 bin kişiye yükseldi. Bu dönemde tarım sektöründe çalışan sayısı 283 bin kişi, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 165 bin kişi arttı.

EN ÇOK İSTİHDAM TARIM SEKTÖRÜNDE
Kasım 2008 döneminde istihdam edilenlerin yüzde 25.8’i tarım, yüzde 19.8’i sanayi, yüzde 5.8’i inşaat, yüzde 48.6’sı ise hizmetler sektöründe çalışıyor. Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında, tarım sektörünün istihdam edilenler içindeki payının 0:8 puan, hizmetler sektörünün payının 0.2 puan arttığı, buna karşılık sanayi sektörünün payının 0.8 puan, inşaat sektörünün payının ise 0.2 puan azaldığı görüldü.

KENTLERDE İŞSİZLİK YOĞUN
Kentsel yerlerde işsizlik oranı 2.2 puanlık artışla yüzde 14.2, kırsal yerlerde ise 2.2 puanlık artışla yüzde 9.3 oldu.
Türkiye’de tarım dışı işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre 2.8 puanlık artışla yüzde 15.4’e ulaştı. Bu oran erkeklerde geçen yılın aynı dönemine göre 2.7 puanlık artışla yüzde 14.1, kadınlarda ise 3 puanlık artışla yüzde 20.5 oldu.
Bu dönemdeki işsizlerin; yüzde 72.6’sını erkek nüfus oluşturdu. Yüzde 59.4’ü lise altı eğitimli olan işsizlerin, yüzde 26.6’sının bir yıl ve daha uzun süredir iş beklediği belirlendi. İşsizlerin yüzde 29.8 oranıyla sıklıkla “eş-dost” aracılığıyla iş aradığı gözlendi. İşsizlerin 2 milyon 592 bin kişi ile yüzde 86.5’inin daha önce bir işte çalıştığı saptandı.
Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin yüzde 46.7’si ‘hizmet’, yüzde 25’i “sanayi”, yüzde 18.8’i “inşaat”, yüzde 9.5’i ise “tarım” sektöründe çalışmış. (EKONOMİ SERVİSİ)

İŞSİZLERİN PROFİLİ


* Yüzde 72.6’sı erkek nüfus
* Yüzde 59.4’ü lise altı eğitimli
*Yüzde 26.6’sı bir yıl ve daha uzun süredir iş arıyor
* Sıklıkla (yüzde 29.8) “eş-dost” vasıtasıyla iş arıyor
* Yüzde 86.5’i (2 milyon 592 bin kişi) daha önce bir işte çalışmış
* Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin yüzde 46.7’si hizmetler, yüzde 25’i sanayi, yüzde 18.8’i inşaat, yüzde 9.5’i ise tarım sektöründe çalışmış

Evrensel

"Deniz Feneri dosyası elimizde"

"Deniz Feneri dosyası elimizde"

'Deniz Feneri dosyası elimizde'

CHP MYK üyesi Ali Kılıç, hükümetin 150 gündür getiremediği Deniz Feneri dosyasını Almanya'dan getirdiklerini belirterek, "İsterlerse Adalet Bakanı'na veririz" dedi.

16 Şubat 2009 22:06

CHP MYK üyesi Ali Kılıç, hükümetin 150 gündür getiremediği Deniz Feneri dosyasını Almanya'dan getirdiklerini belirterek, "İsterlerse Adalet Bakanı'na veririz" dedi. Kılıç, dosyanın 100 trilyonluk bir soygunun belgesi olduğunu belirterek, "Almanya'daki Deniz Feneri Derneği olayı bireysel bir para toplama olayı değildir. Siyasi amaçla para kullanma aracıdır. Başında da sonunda da her aşamasında siyaset vardır" diye konuştu.

CHP'li Ali Kılıç, CHP Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi. Tolantıda Deniz Feneri Dosyası'nın 150 gündür Türkiye'ye getirilemediğine dikkat çeken Kılıç, 4 bin 500 sayfalık dosyanın ellerinde olduğunu, istenmesi durumunda başta Adalet Bakanı olmak üzere savcılığa verilebileceğini kaydetti.

Mahkeme dosyasındaki belgeye göre, kara para aklama ve uyuşturucu kaçakçılığının da sözkonusu olduğunu belirten Kılıç, dosya içindeki belgelerin yakın zamanda Leman isminde çıkacak bir yayında yer alacağını söyledi.

CHP'li Kılıç, Alman Makemesi'nin kayıtlarında RTÜK Başkanı Zahit Akman, aynı zamanda Erdoğan'ın akrabasıda olan Kanal 7'nin sahibi Zekeriya Karaman'ın isimlerinin bulunduğunu ifade ederek, her iki isimin de AKP yandaşı oldunun altını çizdi.

Kılıç, "Almanya'daki Deniz Feneri Derneği olayı bireysel bir para toplama olayı değildir. Siyasi amaçla para kullanma aracıdır. Başında da sonunda da, her aşamasında siyaset vardır" diye konuştu.

Kayıtlarda ismi geçen ASTEAM adlı şirketin daha sonra ASSPLAN şirketinin yüzde 50 hissesini aldığını anlatan Kılıç, RTÜK Başkanı Akman'ın bu şirkette 2005'ten 2006'ya kadar Genel Müdürlük görevinde bulunduğunu söyledi. ASTEAM'e 1 milyon 290 bin Euro'yu aktaran ve uyuşturucu kaçakçılığı,kara para aklama işi yaptığı iddia edilen Şükrü Gültekin'in kim olduğu sorusunu soran Kılıç, "Zahit Akman, Deniz Feneri'nden gelen paralarla kaç şirkete ortaktır. Şirketlerine 580 bin euro sermaye yatırıldı mı?" gibi sorular yöneltti.

Akman'ın Mehmet Gürhan isimli şahısa vekalet verdiğinin de kayıtlarda yer aldığını söyleyen Kılıç, vekalet verdiği kişilerin de Akman adına Almanya'da iş takibi yapıp yapmadığının bilinmesi gerektiğini kaydetti.

CHP'li Kılıç, Aynı zamanda Başbakan Erdoğan'ın akrabası da olan Kanal 7'nin sahibi Zekeriya Karaman'ın Deniz Feneri oluşumunda hiyerarşinin en üstüdeki isim olduğunu da vurguladı.

"Başbakan'ın oğlunun gemisi neyle ödendi?"

Ali Kılıç, Deniz Feneri yöneticilerinin Baltıc Khristina isimli gemiyi alabilmek için Vakıfbank Frankfurt Şubesi'nden kredi kullandıklarını, bakım onarım masrafı dahil olmak üzere maliyetin 1 milyon 300 bin euro olduğunu anlattı. Bankanın 1 milyon 700 bin euro kredi verdiğini belirten Kılıç, artan 400 bin euro'nun İstanbul'da bulunan Haliç LTD'ye aktarıldığını belirtti. Şirketin Karaman'ın oğlu Habib Karaman'a ait olduğunu ve Habib Karaman'ın da Burak Erdoğan ile bacanak olduğunu hatırlatan Kılıç, "Artan 400 bin euro ile Başbakanın oğlunun gemisi mi ödendi? Başbakanın oğlu bu yıllarda Almanya'daki Deniz Feneri Merkezi'ne gitti mi? Gittiyse yanında kırmızı pasaportlu biri mi vardı? Bunların cevaplarını öğrenmek istiyoruz" dedi.

Kılıç, kredi taksitlerinin kimler tarafından ödendiğini merak etiklerini de kaydetti.
Kayıtlarda sahte faturalar olduğu, boş makbuzlar bulunduğu gibi bilgilerin de dikkat çektiğini kaydeden Kılıç, "Soruşturma sürerken Başbakan Erdoğan ile Adalet Bakanı Şahin Alman Büyükelçiliğine konuyu özellikle de Kanal 7 bağını sormuş olması dikkat çekiciydi" şeklinde konuştu.

Deniz Feneri olayının AKP ile birlikte ortaya çıkan bir olay olduğunu da söyleyen Kılıç, soruşturma başladığından beri hükümetin telaş içinde olduğunu vurguladı.
Kılıç, "Bu tablo hiç kuşku yok ki bugükü iktidarın finansmanının niteliğini de ciddi ölçüde ortaya koymuştur" dedi.

Bakan Şahin, Dışişleri Bakanlığı'na yazı gönderdi

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği yazıda, Deniz Feneri Derneği davasına ilişkin dosyasının Alman makamlarınca CHP MYK Üyesi Ali Kılıç'a verilip verilmediğinin, verilmişse hangi amaçla verildiğinin araştırılmasını istedi.

Adalet Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından Dışişleri Bakanlığına gönderilen yazıda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine Deniz Feneri Derneği ile ilgili Almanya'da görülen davanın dosyasının gönderilmesine ilişkin Alman adli makamlarından talepte bulunulduğu anımsatıldı.

Yazıda, ''Bunun üzerine 18 Aralık 2008 tarihli yazınız ekinde alınan, Alman Federal Adalet Dairesinin 5 Aralık 2008 tarihli yazısında Frankfurt Savcılığı'nın talep edilen kapsamlı adli bilgi ve belgelerin 1 aylık süre zarfında ibraz edilebileceğinin bildirildiği görülmüştür. Ancak, aradan 2,5 aya yakın bir süre geçmesine rağmen söz konusu evrak Bakanlığımıza ulaşmadığı gibi akıbeti hakkında bir bilgi edinilmemiştir'' bilgisine yer verildi.

Adalet Bakanı Şahin'in Dışişleri Bakanlığına gönderdiği yazıda daha sonra şunlar kaydedildi: ''Söz konusu dava dosyasının Alman makamlarınca CHP MYK Üyesi Ali Kılıç'a verilip verilmediğinin, verilmişse hangi amaçla verildiğinin, aradan uzun bir zaman geçmesine karşılık, bahis konusu dosyanın -bir parti yetkilisinin elinde bulunduğu iddiasına rağmen- henüz Türkiye'ye gönderilmemiş olmasının sebebinin diplomatik yolla araştırılarak Bakanlığıma bilgi verilmesini ivedilikli arz ederim.''

Zahid Akman'ın Avukatı Ali Yıldız da yaptığı yazılı açıklamada, CHP MYK Üyesi Ali Kılıç'ın bugün yaptığı basın toplantısında müvekkili hakkında bazı açıklamalarda bulunduğunu belirterek şunları kaydetti: ''Müvekkilimin adı, tanımadığı birtakım kişilerle anılarak birçok suç isnat edilmiş, yeni iftiralar atılmaya devam edilmiştir. Bu mesnetsiz iddia ve iftiraların hangi sebeple ve hangi niyetle yapıldığını kamuoyu çok iyi bilmektedir.
Bugünkü basın toplantısındaki tüm iddia ve iftiraların mesnetsiz olduğunu, sahiplerinin de müfteri olduğunu bu kişilere karşı yasal yollara başvurulacağını kamuoyuna saygı ile duyururuz.''


(BG Editör: AT)
16.02.2009 22:06:29 Cumhuriyet

4483 sayılı KANUNA GÖRE KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI SÜRECİ

4483 Sayılı Kanuna Göre Kamu Görevlilerinin Yargılanma Süreci

ADALET HUKUK BÜROSU
Av.Şeref MALKOÇ Av.İsmail AYDOS Av.Serkan GÜÇLÜ,
Av.Abdulhamit GÜL Av.Mücahit KANPOLAT Av.Ahmet GÜNENÇ Av.Yavuz TUNCA

Oğuzlar Mah. 48. Sk. 5/4 Balgat / ANKARA Tel : 0312. 2840230 Faks : 0312.2840240

www.adalethb.com

MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİN YARGILANMASI HAKKINDA KANUN

Madde 3 - Soruşturma izni yetkisi;
a) İlçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında kaymakam,
b) İlde ve merkez ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında vali,
c) Bölge düzeyinde teşkilatlanan kurum ve kuruluşlarda görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında görev yaptıkları ilin valisi,
d) Başbakanlık ve bakanlıkların merkez ve bağlı veya ilgili kuruluşlarında görev yapan diğer memur ve kamu görevlileri hakkında o kuruluşun en üst idari amiri,
Madde 4 - Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler.
Diğer makam ve memurlarla kamu görevlileri de, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlendiğini ihbar, şikayet, bilgi, belge veya bulgulara dayanarak öğrendiklerinde durumu izin vermeye yetkili mercie iletirler.
(Değişik 3. fıkra: 5232 - 17.7.2004 / m.2) Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikayetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikayet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgah adresinin bulunması zorunludur.

Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikayetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikayette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgah adresinin doğruluğu şartı aranmaz. Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikayetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak zorundadır.

ÖN İNCELEME
Madde 5 - İzin vermeye yetkili merci, bu Kanun kapsamına giren bir suç işlendiğini bizzat veya yukarıdaki maddede yazılı şekilde öğrendiğinde bir ön inceleme başlatır.
Cumhuriyet başsavcılıkları ile izin vermeye yetkili merciler ihbar ve şikayetler konusunda daha önce sonuçlandırılmış bir ön inceleme olması halinde müracaatı işleme koymazlar. Ancak ihbar veya şikayet eden kişilerin konu ile ilgili olarak daha önceki ön incelemenin neticesini etkileyecek yeni belge sunması halinde müracaatı işleme koyabilirler.
Ön inceleme, izin vermeye yetkili merci tarafından bizzat yapılabileceği gibi, görevlendireceği bir veya birkaç denetim elemanı veya hakkında inceleme yapılanın üstü konumundaki memur ve kamu görevlilerinden biri veya birkaçı eliyle de yaptırılabilir. İnceleme yapacakların, izin vermeye yetkili merciin bulunduğu kamu kurum veya kuruluşunun içerisinden belirlenmesi esastır. İşin özelliğine göre bu merci, anılan incelemenin başka bir kamu kurum veya kuruluşunun elemanlarıyla yaptırılmasını da ilgili kuruluştan isteyebilir. Bu isteğin yerine getirilmesi, ilgili kuruluşun takdirine bağlıdır.
Ön inceleme yapanlar raporunu yetkili mercie verir. Merci bu rapor üzerine soruşturma izni verimesine ya da verilmemesine karar verir.
SÜRE
Madde 7 - Yetkili merci, soruşturma izni konusundaki kararını suçun öğrenilmesinden itibaren ön inceleme dahil en geç otuz gün içinde verir. Bu süre, zorunlu hallerde onbeş günü geçmemek üzere bir defa uzatılabilir.
Yetkili merci, herhalde yukarıdaki fıkrada belirtilen süreler içinde memur veya diğer kamu görevlisi hakkında soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi konusunda karar vermek zorundadır.
SORUŞTURMA İZNİNİN KAPSAMI
Madde 8 - Soruşturma izni, şikayet, ihbar veya iddia konusu olaylar ile bunlara bağlı olarak ileride soruşturma sırasında ortaya çıkabilecek konuları kapsar.
Soruşturma sırasında izin verilen olay ve konudan tamamen ayrı veya farklı bir suç olarak nitelendirilebilecek bir fiil ortaya çıktığında, yeniden izin alınması zorunludur.
Suçun hukuki niteliğinin değişmesi, yeniden izin alınmasını gerektirmez.
İTİRAZ
Madde 9 - Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.
İtiraza, bölge idare mahkemesi bakar.
İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir.
Soruşturma izninin gönderileceği merci
Madde 11 - Soruşturma izninin itiraz edilmeden veya itirazın reddi sonunda kesinleşmesi ya da soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı yapılan itirazın kabulü üzerine dosya, derhal yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir. İzin üzerine ilgili Cumhuriyet başsavcılığı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve diğer kanunlardaki yetkilerini kullanmak suretiyle hazırlık soruşturmasını yürütür ve sonuçlandırır.

CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINCA RE'SEN DAVA AÇILACAK HALLER
Madde 15 - Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikayetlerin "ihbar veya şikayet edileni mağdur etmek amacıyla ve" uydurma bir suç isnadı suretiyle yapıldığı hazırlık soruşturması sonucunda anlaşılır veya yargılama sonucunda sabit olursa haksız isnatta bulunanlar hakkında yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığınca re'sen soruşturmaya geçilir.

Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlarda kamu davası açılması için Cumhuriyet başsavcılığına başvurma ve haksız isnatta bulunanlar hakkında genel hükümlere göre tazminat davası açma hakları saklıdır.

4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'na Göre Sendikal Haklar

4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu'na Göre Sendikal Haklar
ADALET HUKUK BÜROSU Av.Şeref MALKOÇ Av.İsmail AYDOS Av.Serkan GÜÇLÜ, Av.Abdulhamit GÜL Av.Mücahit KANPOLAT Av.Ahmet GÜNENÇ Av.Yavuz TUNCA Oğuzlar Mah. 48. Sk. 5/4 Balgat / ANKARA Tel : 0312. 2840230 Faks : 0312.2840240 www.adalethb.com

4688'de düzenlenen güvenceler şunlardır: Sendika üyeliği: Sendikaya üye olmak da sendika üyeliğinden ayrılmak da serbesttir. Bunun sonucu olarak hiç kimse bir sendikaya üye olmaya zorlanamayacağı gibi sendikadan ayrılmaya da zorlanamaz. Aksi TCK'ya göre suçtur.

Sendikal faaliyetlere katılma hakkı: 4688 sayılı yasanın ilk fıkrası sendikal faaliyetlere katılma serbestiyetini düzenlemiştir. Buna göre kamu görevlileri iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez. Dolayısıyla üyelerin sendikanın yaptığı faaliyetlere katılmaları yasal haklarındandır. Bundan dolayı işyerinde farklı bir işleme tabi tutulması kanuna açıkça aykırı olacaktır.
Nitekim Danıştay sendikal nedenlerle bir gün işe gelmeyen memura disiplin cezası verilemeyeceğine karar vermiştir.
Olayda; davacının, üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak kamu görevlilerinin içinde bulunduğu mali sıkıntıların kısmen düzeltilmesi ve kamuoyunca bilinen bu sıkıntıları yine kamuoyuna anlatarak desteğinin sağlanması amacıyla 11.12.2003 tarihinde 1 gün göreve gelmemek eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmıştır. Bu durumda, sendikal faaliyet kapsamında bir gün göreve gelmemek fiilinin mazeret olarak kabulü gerektiğinden, 657 sayılı kanunun 125/C-b maddesinde öngörülen "özürsüz olarak bir gün göreve gelmemek" fiilinin sübuta ermediği sonuç ve kanaatine varıldığından, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis edilen aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.? (Danıştay 12. D.)

Sendika yöneticilerinin güvencesi: Kamu işvereni, işyeri sendika temsilcisi ile sendika ve sendika şube yöneticilerinin işyerini haklı bir sebep olmadıkça ve sebebini açık ve kesin şekilde belirtmedikçe değiştiremeyecektir. Uygulamada kamu işvereni sendikal faaliyetlerden dolayı yer değiştirme, disiplin cezası verme vb. işlemleri görülmektedir. Örneğin Adana'da bir öğretmenin sendika adına yerel televizyona açıklamada bulunduğu için görev yerinin değiştirilmesi üzerine memur işlemin iptali için dava açmış, mahkeme memurların sendikal faaliyette bulunmalarını yasaklayan kanunun bulunmadığı bu faaliyetlerden dolayı hizmetin de aksamadığı gerekçesiyle memurun bir başka yere atanmasını iptal etmiştir. Danıştay 5.Dairesi de mahkeme kararını dört yıl gibi uzun bir süre sonunda (ki bu arada 4688 sayılı yasa çıkmış, kamu görevlilerinin sendikal faaliyetleri iç hukukta da yasallaşmıştır) 25.02.2004 T., 2000/6348 E. ve 2004/731 K. sayılı kararıyla onaylamıştır. Basın açıklamasından dolayı soruşturma açılmaması yönünde Başbakanlık Genelgesi yayınlanmıştır.
Kanun üye olsun yönetici olsun bütün kamu görevlileri için sendika faaliyetlerine katılmaktan dolayı kamu işvereninin farklı işleme tabi tutulması ve görevlerine son verilmesini yasaklamaktadır.
Sendika veya konfederasyonu ilk genel kurula kadar sevk ve idare edecek yönetim kurulu üyeleri, genel kurulda yönetim kuruluna seçilenler ile sendika şube yönetim kurulu üyeleri istedikleri takdirde görevlerine devam edebilecek istedikleri takdirde de aylıksız izne ayrılabileceklerdir. Bu kişiler görevlerine devam ettikleri takdirde haftada bir gün kurumlarından izinli sayılacaklardır. Aylıksız izne ayrılan yöneticilerin sendikadaki görevleri sona erdiği tarihten itibaren bir ay içinde ayrıldığı kamu kurum ve kuruluşa başvurduğu takdirde kurum otuz gün içinde atama yapmak zorundadır. Sosyal haklarla ilgili olarak: Aylıksız izine ayrılan yöneticilerin bu süreleri, emekli kesenekleri ve karşılıklarının yöneticisi oldukları sendikaları tarafından her ay Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına ödenmesini kabul etmeleri koşuluyla kazanılmış hak aylığı ile emeklilik hizmetine sayılacaktır.
Aylıksız izne ayrılan sendika yöneticilerinin ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sağlık giderleri eski metinde mevcut değildi. Bu nedenle Sayıştay, sendika yöneticilerinin ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin tedavi giderlerinin kurumlarınca ödenmesini kabul etmiyordu. Yapılan son yasal düzenlemelerle kurumlarından aylıksız izinli sayılan sendika, konfederasyon ve şube yönetim kurulu üyeleri ile bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin sağlık giderlerinin kurumlarınca karşılanmasına devam edilecektir.
Siyasi haklarla ilgili olarak: Mahalli ve genel seçimlerde aday olanların, sendika ve konfederasyonun herhangi bir organındaki görevi adaylık süresince askıda kalmaktadır. Seçilmeleri halinde sendikadaki görevleri son bulacaktır. Seçilmedikleri takdirde sendikadaki görevlerine dönebilirler.
İşyeri temsilcileri bakımından: Kanunun 23. maddesine göre işyerinde kamu görevlilerinden en çok üye kaydetmiş sendikanın işyeri temsilcisi seçme hakkı vardır. Kanun işyeri sendika temsilcilerinin görevini sendikayla işveren arasında iletişimi sağlamak, üyelerinin işyeri ve işverenle ilgili sorunlarıyla ilgilenmek ve bunları ilgili yerlere iletmek şeklinde sıralamıştır.
Bu görevlerini işyeri temsilcileri haftada iki saat olmak üzere yerine getirirler.
Temsilciler bu süre zarfında kanunen izinli sayılırlar. Kanun temsilcilerin çalışma saatleri içinde ve dışında görevlerini yapabilmeleri için gerekli imkanı sağlaması için kamu işverenine sorumluluk yüklemiştir. Bu nedenle işyeri sendika temsilcilerinin sendikal faaliyetlerde bulunmaları kanuni hakları olup, kamu işverenleri bu faaliyetleri kısıtlayamaz, engelleyemez ve bundan dolayı disiplin cezası veremez.
Yine kanunun 22. maddesinde, işyeri temsilcilerinin yılda iki kez toplanan Kurum İdari Kurulları'na sendika adına katılarak kamu görevlilerinin çalışma koşulları ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması için görüş bildirebileceği, bu konulardaki aksaklıkları iletebileceği düzenlenmiştir.

100 BİNLİK UYARI "KRİZİN FATURASINI ÖDEMEYECEĞİZ"



100 BİNLİK UYARI

16/02/2009
TÜRK-İŞ, DİSK VE KESK’İN DÜZENLEDİĞİ MİTİNGE KATILAN ON BİNLER, KRİZİN FATURASINI ÖDEMEYECEKLERİNİ KADIKÖY’DEN HAYKIRDI!
İşsizliğe ve yoksulluğa karşı çıkan on binlerce emekçi, Kadıköy İskele Meydanı’nı doldurdu. Krizin faturasını halkın değil patronların ödemesini isteyen emekçiler, alanlarda ve işyerlerinde mücadeleyi büyüteceklerini haykırdılar.
Mitinge katılmak için 09.00’dan itibaren Numune Hastanesi, Tepe Nautilus ve Haydarpaşa Garı önünde toplanan işçi ve emekçiler, sloganlarla İskele Meydanı’na yürüdüler. Kortejin ön kısmı miting alanına girdiğinde, arka bölümlerde hâlâ yürüyüş sürüyordu. Siyasi partilerin de katıldığı mitingde, TMMOB ve TTB gibi meslek örgütleri de yerlerini aldı.
Türk-İş korteji Numune Hastanesi tarafından yürüdü. Türk Metal, Harb-İş, Kristal-İş, Tes-İş ve Petrol-İş kitlesellikleriyle dikkat çektiler. “Emeklilik yaşı 65, doğal gaz zammı 85, doğal gaz sayacı 250 dolar; bu halk seni sandıkta boğar”, “Kıdem tazminatıma dokunma”, “Anamı getiremedim öldü”, “Krizin bedelini ödemeyeceğim”, “İşten atmalar yasaklansın” yazılı dövizler taşıyan işçiler, “Ayaklar baş olsun kıyamet kopsun”, “İşçilerin birliği sermayeye yenecek”, “Genel grev genel direniş” sloganlarını attılar. Türk-İş kortejinin arkasında EMEP yürüdü.

TALEPLER PANKARTLARDA
DİSK ve KESK kortejinin bulunduğu Tepe Nautilus’ta ise Birleşik Metal-İş, Lastik-İş, Genel-İş, Eğitim Sen kitleselliği ile dikkat çekti. DİSK’in 3 metre uzunluğunda hazırladığı pankartları, tulum giyen işçiler taşıdı.
Eğitim Sen üyesi eğitim emekçileri de taleplerini taşıdıkları dövizlere ve pankartlara yansıttılar. Eğitim ve bilim emekçileri, “Güvenli iş, güvenli gelecek istiyoruz; 4/b, 4/c, 50/d, uzman istemiyoruz” pankartıyla kadro taleplerini dile getirdiler. Tüm Bel-Sen üyeleri “TİS hakkımız uygulansın”, Limter-İş “İş cinayetlerine son”, Sine-Sen “Setlerde ölmek istemiyoruz” pankartlarıyla alanda yerlerini aldılar.
DİSK ve KESK kortejinin arkasında ÖDP, TKP, Halk Cephesi, Feministler ve dergi çevreleri vardı.
Haydarpaşa Gar kolundanun en önünde yer alan Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu pankartının arkasında TMMOB, TTB ve Halkevleri yürüdü.
Hak-İş’e bağlı Çelik-İş Gebze Şube üyesi işçilerin kendi pankartlarıyla mitinge katılması dikkat çekti. Miting alanına pankartlarıyla birlikte girmelerine izin verilmeyen Çelik-İş üyeleri, tartışmaların ardından zorla da olsa alana girmeyi başardılar.
DİRENİŞÇİLER ALANDAYDI
Sendikal hakları için grevde ve direnişte olan işçi ve emekçiler de mitinge katılarak taleplerini dile getirdiler. Birleşik Metal-İş’e üye oldukları için işten atılan ve 60 gündür fabrika önünde direnen Sinter Metal ve Gürsaş işçileri mitingde yerlerini aldılar.
29 yıl aradan sonra basın sektöründeki ilk grevi gerçekleştiren TGS üyesi Sabah ve atv çalışanları, grev önlükleriyle yürüdüler. Grevciler “Medyada işçi kıyımına son” dövizlerini taşıdılar.Grevde olan Basın-İş üyesi E-Kart işçileri de mitinge katıldılar. Deri-İş üyesi Desa, Belediye-İş üyesi Çapa, Liman-İş üyesi Arkas, Tez Koop-İş üyesi IBM Türk işçileri sendikal direnişlerini alana taşıdılar.
Diğer kortejlerdeki işçiler de attıkları sloganlarla, direnişçi işçilerle dayanışma içinde olacaklarını bildirdiler. (İstanbul/EVRENSEL)

KRİZE KARŞI MÜCADELE SÜRECEK

MİTİNG alanında ilk konuşmayı yapan Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, kriz fırsatçılığı yapanlara, krizin emekçileri yüreğinden vurmasına sebep olanlara karşı birleştiklerini ifade etti. Patronların daha fazla kâr etmek için çocukların, gençlerin geleceğini kararttıklarını kaydeden Kumlu, hükümete seslendi: “Bugün hükmediyor olabilirsiniz ama güç bizde. Güç, emeği ile milyonlarca kadın ve erkekte; yani emekçi halkta, yani meydanlarda. Bunu unutmayın ve emekçilerin ekmeklerini kaybetmesine yol açan politikalardan vazgeçin!”

AKP’NİN CEHENNEMİ
“İşten çıkartacaklar, işyerlerini kapatacaklar, en temel ihtiyaçlara zam yapacaklar, TİS’leri ya imzalamaktan kaçacaklar ya da askıya alacaklar, ücretsiz toplu izinler verecekler, işten atmama karşılığında çalışanları daha az ücretle çalıştırmaya razı edecekler. Peki öyleyse, nedir yaptıkları bu işin adı? Bu işin adı cehennemdir” diyen DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, iktidara gelirken cennet vaat eden AKP’nin cehennemden başka bir şey yaratmadığını söyledi. Çelebi taleplerini şöyle sıraladı: “İşten atmalara, işsizliğe ve yoksulluğa, ücretlerin düşürülmesine hayır diyoruz; çalışma süreleri kısaltılmadır, sadaka değil tüm yoksullara eşit sosyal paket istiyoruz; sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasını, demokrasi ve barış istiyoruz.”

ASOSYAL BAŞBAKAN!
KESK Genel Başkanı Sami Evren ise kriz bahane edilerek kayıt dışı ekonominin teşvik edildiğini, kıdem tazminatını kaldırmanın yollarının arandığını, toplusözleşmelerde sıfır zam dayatıldığını, sendikasızlaştırmanın yayıldığını, örgütlenen işçilerin işten atıldığını kaydetti. Evren, “Binlerce işçi işten atılırsa, sağlık ve eğitim paralı olursa, yardımlar sadaka gibi dağıtılırsa, işkence olursa, farklı kimliklere tahammül edilmezse, o ülke sosyal olmaz. Başbakanı da asosyal olur” diye konuştu. “Bizi uslu sanmayın öfkemizi bilin, bizi korkak sanmayın cesaretimizi görün diye buradayız” diyen Evren, alanlarda olmaya devam edeceklerini kaydetti.

ERGENEKON GERGİNLİĞİ

MİTİNG alanında konuşmaların beklendiği sırada Türk Metal ve Birleşik Metal-İş arasında sözlü sataşmalar yaşandı. Birleşik Metal-İş Sendikası’nın, “Hain Mustafa Özbek işçilere hesap verecek” pankartı açmasının ardından Türk Metal yöneticileri bariyerleri aşarak pankartı yırtmak istediler. Artan gerginlik, platformdan yapılan uyarılara rağmen dindirilemedi. Medyanın ilgisini fırsat bilen Türk Metal yöneticileri, kavgayı daha da büyüttüler. Platformun önünde “Özbek nerede biz oradayız” ve “Özbek seninle ölüme de gideriz” sloganları atarak Birleşik Metal-İş’in üzerine yürüyen Türk Metal yöneticileri, miting görevlileri tarafından bariyerlerin dışına çıkartılmak istendi. Türk Metal yöneticisinin kürsüye çıkma isteği ise görevliler tarafından engellendi. Saldırgan tutumlarını sürdüren Türk Metal’e diğer sendika ve partilerden de tepki geldi. “Türk Metal dışarı!” sloganlarının atılmaya başlanması üzerine kitleye dönerek küfürlü sözler savuran Türk Metal yöneticileri, daha büyük bir arbedenin yaşanmasına sebep oldu. Pankart sopalarının kullanıldığı arbede güçlükle yatıştırıldı. Olayların ardından Türk Metal miting alanını terk etti.

Kadıköy miting alanından notlar...

* Miting nedeni ile Kadıköy’e çıkan tüm yollar trafiğe kapatılırken, polis yoğun güvenlik önlemi aldı. Arama noktalarında kısa süreli gerginlikler yaşandı.
* TEKSİF kortejinin en önünde, Uşak’ta sendikalarına üye olduktan sonra işten atılan ve bu nedenle intihar eden Yüksek Yalabık’ın resmi, kefen giyen işçiler tarafından taşındı.
* Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi aydın ve yazarlar da mitingdeki yerlerini aldılar.
* Kitleselliğiyle dikkat çeken Emek Partisi ‘Emperyalizme, kapitalime ve krize karşı mücadelede birleşelim’ pankartı arkasında yürüdü.
* Çağlayan Tekstil işçileri ile Kıraç İşçi Komitesi mitingdeki yerlerini aldılar.
* Bazı işçiler mitinge çocuklarıyla beraber katıldılar.
* Mitinge kendi pankartlarıyla katılan Eğitim-İş üyelerinin pankartlarıyla alana girmesi görevliler tarafından engellendi.
* Coşkularıyla mitinge renk katan Tuzla deri işçileri kortejinin en önünde Desa direnişçisi Emine Arslan yürüdü.
* Yürüyüş boyunca kortejlere giren davul ve zurnacıların çaldığı parçalar eşliğinden halay çeken, oyun oynayan işçi ve emekçiler mitinge ayrı bir renk kattılar.
* Tersane işçileri ‘Tersanelerde iş cinayetleri ve işçi kıyımına son’ pankartıyla mitinge katıldılar.
* Şemsiye, atkı, bere, eldiven ve yağmurluk satan seyyar satıcılar rağbet gördü.

Evrensel-

Nevşehir'de Alevilere seslendi


Nevşehir'de Alevilere seslendi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Nevşehir'de yurttaşlara seslendi. Erdoğan konuşmasında Hacı Bektaş Veli'den değişlere yer vererek alevi açılımını sürdürdü.

Başbakan "Alevinin, Sünninin nasıl kardeş olduğunu görmek isteyen gelsin Nevşehir'e baksın'' diyerek dostluğu bu topraklarda hakim olduğunu söyledi.

AA


Nevşehir- AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Biz şu anda (IMF ile) pazarlık yapıyoruz. Pazarlık tutarsa olur, tutmazsa olmaz. Olay bu kadar basit ve şu anda da iyi gidiyor. Bizler, Türkiye'nin menfaatine olmayan hiçbir metnin altına imza atmayız'' dedi.

Erdoğan, Türk Telekom binası önünde düzenlenen partisinin Nevşehir mitinginde yaptığı konuşmada, ''Nevşehir'in bir tarih, kültür, sevgi, hoşgörü, asil insanların, yiğit, mert insanların şehri'' olduğunu belirterek, İstanbul, Antalya gibi bir çok şehirle birlikte ''Türkiye'nin dünyaya açılan kapısı, gururu, kabına sığmayan, kabından taşan'' tüm Türkiye'ye, tüm dünyaya evrensel mesajlar veren bir şehir olduğunu vurguladı.

Başbakan Erdoğan, Nevşehir'e gelip de Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı, onun Anadolu'daki, Trakya'daki, İstanbul'daki camilerini, medreselerini, hanlarını, kervansaraylarını anmamanın olamayacağını belirtti. Nevşehir'e gelip de Hacı Bektaş Veli'yi anmamanın da olamayacağına işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:
''O Hacı Bektaş Veli ki bu topraklardan tüm dünyaya ses verdi. Bu topraklardan barışa, dostluğa, kardeşliğe çağrı yaptı. Ne diyor Hacı Bektaş Veli, 'Sevgi muhabbeti kaynar yanan ocağımızda, bülbüller şevke gelir gül açar bağımızda, Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda, Aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda' İşte bu topraklar, bu gönül insanları sayesinde yüzyıllar boyunca aslanla ceylanın dostluğuna, kardeşliğine şahit oldu.

Bu toprakların kitabında horlamak, dışlamak, küçük görmek, ayrımcılık yapmak yazmaz. Bu toprakların kitabında düşmanlık, husumet yazmaz. Bu toprakların mayasında, hamurunda zalimi yüceltmek, mazlumu hor görmek yazmaz. Bu topraklarda kardeşlik var, dostluk var, kucaklama var, sahiplenmek var. Zira bu ülke barışın, huzurun, güvenin, kardeşliğin yurdudur. Buna inanmayan mı var, bundan şüphesi olan mı var? Gelsin Nevşehir'e baksın. Müslümanın, Hıristiyanın, Musevinin bir arada, barış içinde, huzur içinde yaşadığını görmek isteyen, gelsin Nevşehir'e baksın. Alevinin, Sünninin nasıl kardeş olduğunu görmek isteyen gelsin Nevşehir'e baksın.''

''Kimse nifak tohumları ekemez"

Erdoğan, bu toprakların, bu coğrafyanın sevgi medeniyetinin, hoşgörü medeniyetinin, birlikte yaşama kültürünün doğduğu, yeşerdiği ve dünyaya örnek teşkil ettiği topraklar olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

''Bizler acıyı bal eylemesini bilmiş, birbirine kenetlenmiş bir milletiz. Kalplerimizi soğutmaya, senlik benlik davasıyla gönüllerimizi ayrıştırmaya çalışanlara asla izin vermeyiz. Kimse insanlarımız arasına nifak tohumları ekemez. Pir Sultan Abdal yüzyıllarca öncesinden evrensel bir mesajı kalplerimize yazıyor. Bak ne diyor, 'Koy sana kötü desinler, her ayıbına gülsünler, Her gün gıybetin kılsınlar, incinme gönül incinme' Bu anlayışla bu düsturla bu hoşgörüyle biz bugünlere ulaştık. Bakınız Mevlana ne diyor, ''Sevgiden acılıklar tatlılaşır, sevgiden bakırlar altın olur, sevgiden tortulu bulanık sular arı duru haline gelir, sevgiden dertler şifa bulur, sevgiden ölüler dirilir, sevgiden padişahlar kul olur'.

Bu özgür ülkede herkes kendi kimliğini, inancını dilediği gibi tanımlayabilir, dilediği gibi yaşayabilir. Bizler 71.5 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, birlik esasında daha güçlü bir millet olmanın sevdasındayız. Hizmet üretirken, hizmet götürürken asla ve asla ayrımcılık içinde olmadık, olamayız. Hangi etnik kökenden, mezhepten, meşrepten, bölgeden olursa olsun 'önce insan' dedik. Şeyh Edebali'nin diliyle 'İnsanı yücelt ki devlet yücelsin, insanı yaşat ki devlet yaşatsın' dedik. Ayrım gözetmeden tüm insanlara hizmet götürmenin gayreti içinde olduk.''

''Ön yargımız, ön kabulümüz yok"

Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) bir düzenleme yaparak Aleviliğin de öğretime dahil edilmesini sağladığını, şu anda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders kitabında 32 sayfa Alevilikle ilgili bölüm bulunduğunu belirterek, şunları kaydetti:

''Biz diyoruz ki eğer bunu Alevi vatandaşlarımız, entelektüel kesim beğenmiyorsa hazırlığını yapsın MEB'e sunsun. Ön yargımız yok, ön kabulümüz yok. Onu oraya koyarız. Yeter ki gönüller hoşnut olsun. Yine Diyanet İşleri Başkanlığımız Alevi konulu yayınlar yaptı. Anayasamızdaki tanımıyla demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimiz bütün inanç gruplarına, mezheplere, dini anlayışlara eşit mesafede durmak, hepsinin din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına almak durumundadır. Biz bunu yapıyoruz ve bu çerçevede çalışıyoruz. Bakın TRT, şu anda Alevilikle ilgili yayınlara girdi. Muharrem ayı boyunca bu yayınları yaptı. Bundan sonra da sürekli olarak belli aralıklarla bunu yapmak durumunda ve yapıyor. Hükümet olarak da parti olarak da birlik ve beraberlik anlayışımıza destek olacak her türlü adımı atıyoruz, atacağız.''

''Kuzey Kıbrıs bizim dönemimizde kişiliğini buldu"

Nevşehir'den yayılan bu birlik ve beraberlik, dostluk ve kardeşlik mesajlarının büyük önem taşıdığını ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

''İşte Kadeş Anlaşması. Tarihin bilinen en eski barış anlaşması burada imzalandı. BM HABİTAT kuruluşu, Nevşehir'i Dünya Barış Konferansı Merkezi olarak tescil etti. Onun için 'küresel barış' diyoruz, 'Medeniyetler İttifakı' diyoruz. Türkiye Medeniyetler İttifakına iktidarımızla girdik. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi'nin geçici üyeliğine 152 ülkenin desteğini alarak iktidarımızla girdi. Orta Doğu'da durumlara arabulucu olmada Türkiye etkin olmaya bu dönemde girdi. Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu Türkiye'nin girişimleriyle gerçekleşti. Azerbaycan-Ermenistan arasında, aynı şekilde Gürcistan-Rusya arasında çalışmalarda aktif rol oynadı. Bundan sonraki süreçte de bunlar devam edecek. AB'de daha etkin olduk. Bu dönemde müzakereci ülke durumuna geldik. Kıbrıs'ta aynı şekilde. Birileri çıkıyor diyor ki 'Kıbrıs'ı peşkeş çektiler...' elinize, dilinize dursun. Kuzey Kıbrıs bizim dönemimizde kişiliğini, kimliğini buldu. Artık bakıyorsun, Pakistan resmi kabul yaparak, KKTC Cumhurbaşkanı'nı kabul etti, kırmızı halıda yürüdü. Neredeydiniz bugüne kadar? Hanginiz oradaki Cumhurbaşkanımızı dünyada etkin hale getirdiniz. Şu anda 18 ülkede Kuzey Kıbrıs'ın ofisi var. Bugüne kadar niye yoktu? Bunlar şimdi oldu ve AB Parlamentosunda, değişik ülkelere gidip, orada Cumhurbaşkanımız kendini anlatma fırsatını buluyor.''

"Türkiye aslına dönüyor"

''Bizim tarihten gelen bir gücümüz var. Bu gücümüz bundan sonra da aynı şekilde AK Parti iktidarıyla devam edecek, çünkü Türkiye, ülkelerden bir ülke değil'' diyen Erdoğan, geçmişte Türkiye'de Batılı liderlerin karşısında el pençe divan duran liderler görüldüğünü söyledi. Ankara'ya mahkum olup, dışarıya çıkamayan liderlerin de görüldüğünü, artık bu dönemlerin geride kaldığını belirten Erdoğan, ''Şimdi artık dünyayı fellik fellik dolaşan bir iktidar iş başında. Bu aynı kararlılıkla devam edecek. Türkiye aslına dönüyor, aslına...'' dedi.

''Sandıklar selam duracak''

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunlar gidip IMF'den para dileniyorlardı. El pençe, divan 'emriniz başımız üstüne' diyorlardı. Diyorlardı ki 'ne diyorsanız onu yapalım, yeter ki bize verin'. Bakınız, biz göreve gelmeden önce Türkiye'nin MHP, DSP, ANAP iktidarında üçü birden 30 milyar dolar IMF'den borç aldılar. Bize 26.5 milyar dolar borçla bıraktılar. Şimdi IMF'ye Türkiye'nin borcu 8 milyar dolar.

Şimdi biz, IMF ile görüşünce bunlar kıyamet koparıyor, 'Niçin görüşüyorlar?' Sen görüşürken oldu da biz görüşürken niye olmuyor? Ama biz geçen mayıstan bu mayısa görüşüyoruz. Niye görüşüyoruz? Eğer benim ülkemin menfaatine olacaksa imzalarız, olmayacaksa imzalamayız. Bizim anlayışımız bu. Biz şu anda pazarlık yapıyoruz. Pazarlık tutarsa olur, tutmazsa olmaz. Olay bu kadar basit ve şu anda da iyi gidiyor. Bizler, Türkiye'nin menfaatine olmayan hiçbir metnin altına imza atmayız.
MHP'yi gördük. Vatandaş kendilerine dedi ki 'buyur arkadaş al' üçlü koalisyon kurdular... Türkiye'yi ne kadar idare edeceklerdi? 5 yıl... Ne kadar idare ettiler? 3.5 yıl... 3.5 yıl sonra ne dediler, 'Biz bu işin altından kalkamayacağız, Allahaısmarladık' dediler, bıraktılar, kaçtılar. Şimdi bunlar AK Parti'yi zannediyorlar, kendileri gibi. Hayır, biz aldığımız bayrağı yere düşürmeyiz, dikilmesi gereken yere dikeriz ve böyle götürürüz. Çalışmamızı aynı kararlılıkla yapıyoruz. Bunlar 22 Temmuz'da böyle bir oyuna girdiler, dediler ki 'illa seçim, illa seçim'. Biz erken seçim kararı almadık, onların bu kadar arzulu olduklarını görünce 'peki' dedik, 5 ay erkene aldık. Seçime gittik, bize yüzde 42 veren vatandaşımız, bu defa kalktı yüzde 47 verdi. Neden? Çünkü tokadı yediler, yanlış yapıyorlardı, haksızlık yapıyorlardı. Şimdi de aynı şeyi yapıyorlar. Şimdi de benim halkım 29 Mart'ta gereken tokadı yine atacaksınız. İşte bugün burada görülüyor, kar, bora, fırtına... Sandıklar selam duracak, ben bunu biliyorum. AK Parti'yi siz kurdunuz, milletin sesi, nefesi, yüreği oldu. Çünkü AK Parti bu ülkeyi Babıali'den yönetmedi, yandaş medyayla yönetmedi. Milletten aldığı iradeyle yönetti. Bütün bozulanlar bu dönemde toparlanıyor. Toparlanmaya da devam edecek.''

''Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri"

Nevşehirliler'e verdikleri sözü tutarak Nevşehir'e üniversite kurduklarını belirten Başbakan Erdoğan, ''sözlerinin eri'' olduklarını vurgulayarak, yola çıkarken ''ne aldatan, ne aldanan olacağız'' dediklerini hatırlattı. AKP'den önceki hükümetlerin, söz verdiklerini ancak sözlerinde durmadıklarını anlatan Erdoğan, ''Bizden öncekiler halkı hep aldattılar. Dürüst davranmadılar. Bizim kitabımızda aldatmak yok, yalan, talan yok'' dedi.

Konuşması sırasında AKP Nevşehir Belediye Başkan Adayı Hasan Ünver'i, konuşma yaptığı sahneye davet eden Başbakan Erdoğan, ''Hasan Ünver dünyaya örnek teşkil edecek bir performans ortaya koydu. Kısa sürede Nevşehir'in çehresi değişti. Yeni dönemde Hasan Ünver kardeşimle durmak yok, yola devam. Durmak yok, hizmete devam'' diyerek vatandaşlardan Ünver'e oy vermelerini istedi.

Yaptığı konuşmada, hizmetin önemine değinen Erdoğan, Ziya Paşa'nın ''eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri'' sözünü hatırlattı.


''İş bilenin, kılıç kuşananın"

Konuşmasında, Nevşehir'e yapılan hizmetlerden örnekler de veren Erdoğan, kongre merkezi, Şehitler Parkı ve otobüs terminalinin Nevşehir'e farklı bir çehre kazandıracağını söyledi.

Nevşehir'de 463 derslik bitirdiklerini ve 2 bin 370 bilgisayar gönderdiklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, okullara bilişim teknolojileri sınıflarını kurduklarını da ifade etti.
Türkiye genelinde, ilköğretime devam eden erkek öğrencilere 20 TL, kız öğrencilere 25 TL, ortaöğretimdeki erkek öğrencilere 35 TL, kız öğrencilere de 45 TL yardımda bulunduklarını belirten Erdoğan, meydanda bulunan bir kadının para alamadıklarını söylemesi üzerine, ''anacığım müracaat et, al'' dedi.

Bugüne kadar Nevşehir'de TOKİ'nin 1094 konutu hak sahiplerine teslim ettiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, bugün de 490 konutun anahtar teslim törenini gerçekleştireceklerini dile getirdi.

''İş bilenin, kılıç kuşananın'' diyen Erdoğan, duble yollarda Nevşehir'in birinci sırada olduğunu belirtti.

Sosyal yardımlara da değinen Başbakan Erdoğan, ''14 trilyon yardım yaptık. Kömür yardımları... Fakir, fukara, garip gurebanın evine kömürleri gönderdik mi? Gönderdik... Sobayı gönderdik mi? Gönderdik ve göndermeye de devam edeceğiz... Yani CHP şöyle diyor, bu böyle diyor, bizi ırgalamaz. Biz yola devam ediyoruz. Sosyal devlet ilkesiyle yola devam edeceğiz'' diye konuştu.


Cumhuriyet-16 Şubat 2009