Adalet Bakanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Adalet Bakanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2010

"HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU.!" 19 ARALIK 2000 DE OLMUŞTU?

"HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU.!" 19 ARALIK 2000 DE OLMUŞTU?

EvcioğluHaber- Tam 10 önce, cezaevlerinde yaşanan, 32 kişinin öldüğü ve yüzlerce kişinin yaralandığı ve sakat kaldığı operasyonun 10. yıl dönümü...
Diğer yaşanan katliamlar gibi;
Hala sorumlular ve katillerden mahkeme karşısına çıkartılıp; hesap sorulmadı..
Dönemin Adalet Bakanı H. Sami TÜRK ise;
"İçeriden Kalaşinkof ile ateş edildi" diye açıklama yapmıştı..


Dönemin iktidar Adalet Bakanı Hikmet Sami TÜARK'ün talimatıyla, Cezaevlerinde uygulamaya konulan F tipi hücre sistemine geçişi engellemek amacıyla, 20 Ekim'de başlattıkları açlık grevlerini, 19 Kasım tarihinde ölüm orucuna dönüştürmeleri üzerine, 19 Aralık 2000 tarihinde, 20 cezaevine birden yapılan, 2'si asker 30'u tutuklu 32 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı, yaklaşık 10000 güvenlik görevlisi tarafından gerçekleştirilen operasyonlara verilen addır.

OPERASYON

Bu operasyon sırasında Ümraniye Kapalı Cezaevi'nde Uzman Çavuş Nurettin Kurt ile Çanakkale Kapalı Cezaevi'nde Mustafa Mutlu adlı iki asker de yaşamlarını yitirmişti. İlk olarak, Nurettin Kurt’un, teslim ol çağrılarına ateşle karşılık veren mahkumlarca vurulduğu açıklanmıştı.
Ancak Kurt’a yapılan otopside ölüme yol açan yaralanmaya “yüksek kinetik enerjili bir silahın” sebep olduğu belirlendi.

Ümraniye Cezaevi’nden çıkarıldığı iddia edilen beş adet tabancanın içinde “yüksek kinetik enerjili silah” olarak kabul edilen uzun namlulu silahlar yoktu.

Ayrıca silahın mahkûmlarda olmayan uzun namlulu bir silah olduğu belirlendi[1] ve Kurt'un ölümüne yol açan silahın mahkûmlardan elde edildiği öne sürülen silahlar olmadığı belirtildi.

Raporda, ölüme yol açan silahın sadece AK-47 ya da G-3 piyade tüfeği olabileceği belirtildi ve Kurt'un askerlerin silahıyla öldüğü kesinleşti[2].

Resmi makamların operasyonla ilgili dile getirdikleri açıklamaların ve basında çıkan birçok haberin de yalan ve sahte olduğu ortaya çıkmıştı.
Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün "ayrıca askerin öldürdüğü tutukluların askerle çatışmaya girdiğini" demeci ve bazı ölümlerin tutuklular arasındaki çatışmadan çıktığını iddiası ortaya atmıştı.
öldürücü dozun üzerinde gaz bombası kullanılmıştı.

Adli Tıp uzmanlarının raporlarına göre, Bayrampaşa Cezaevi'ne yapılan operasyon hakkında söylediği "Kalaşnikofla ateş ettiler" diyen bakan Türk'ün demeçlerinin asılsız olduğunu ortaya koymuştu. Rapor'a göre, Koğuşlardan ateş edilmemiş, Bayrampaşa Kapalı Cezaevi'ndeki C-1 koğuşundaki kadın tutukluların güvenlik görevlilerinin kullandığı göz yaşartıcı, gaz ve sinir bombalarının çıkardığı yangında öldükleri belirlendi.

Adli tıp uzmanlarının raporunda, yanarak ölen kadınların giysi parçaları ve ciltlerinde yanıcı olan solventtoluen, xylene ve metanol saptandığı kaydedildi.

Nilüfer Alcan adlı tutuklunun ise gaz zehirlenmesi sonucu öldüğü tespit edildi. Raporda, operasyonda kullanılan bombaların etkin maddesinin 20 gramının 38 dakikada insanı öldürdüğü vurgulanarak, "C-1 koğuşunda 35 gram bomba maddesi bulundu" denildi.
Yine aynı koğuşunda patlayan onlarca gaz bombasının yanında patlamamış 45 adet bomba bulunmuştu. C-14 ve C-15 koğuşlarına da ateş açıldığı ve içeri, üzerinde "Kapalı yerlerde kullanmayın" ve "Bombayı insan ve yanan madde olmayan sahaya fırlat" yazılarının bulunduğu çok sayıda göz yaşartıcı bomba ile gaz bombasının atıldığı kaydedildi.
Tutukluların silahla birbirlerini öldürdüğü iddiası da, tutukluların uzun mesafeden açılan ateş sonrası öldüğünü belirleyen adli tıp raporuyla çürütülüyordu[4][5][6]. Rapor ayrıca, kimi delillerin karartıldığını ve jandarma tutanağınındaki verilerindeki bazı çelişkileri de ortaya çıkartmıştı[7].
maddelerinin bulunduğunun tespit edildiği vurgulandı. Yine Adli tıp raporuna göre silahlı bir direniş olmamıştı. Kömüre dönmüş koğuşlarda yapılan aramalarda silaha da rastlanmamıştı. Bilirkişi raporunda ayrıca mahkûmların bulunduğu taraftan güvenlik görevlilerinin bulunduğu yöne doğru ateş açılmadığı, atışların dışarıdan içeriye doğru yapıldığı kaydedildi Raporda, 12 kişinin hayatını kaybettiği C-1 koğuşunda 6 kadın tutukludan 5'inin yanarak 1'inin ise gazdan zehirlenerek öldüğü yazıldı. C-1 koğuşunda hayatını kaybeden Yazgülü Güler Öztürk, Seyhan Doğan, Özlem Ercan, Şefinur Tezgel ve Gülser Tuzcu'nun cesetlerine yapılan otepsilerde elbise parçaları ile saç, doku ve cilt örneklerinde, tinerde bulunan organit solventlerden

Operasyonla ilgili (sonuçlanan) tek tazminat davası, T Bayrampaşa Cezaevi'nde askerlerin öldürdüğü Murat Ördekçi'nin ailesinin İçişleri ve Adalet Bakanlığı aleyhine açtığı dava idi. İstanbul 2. İdare Mahkemesi, toplam 109 milyar lira tazminat cezasına hükmetmişti ve operasyonlarıyla ilgili ilk yargı kararı: “Yaşam hakkı ihlal edildi. Ölen hükümlünün ailesine 109 milyar ödenmeli” olmuştu, diğer cezaevlerindeki operasyonlarla ilgili de bugüne kadar sonuçlanan dava yok.


Operasyonun ardından 154 hükümlü hakkında da, faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek, isyan ve intihara azmettirmek suçlarından ömür boyu hapis istemiyle dava açılmıştı. 154 hükümlü hakkında açılan davada, 2005'te Ağır Ceza Mahkemesi delil durumlarını dikkate alarak, tutuklu yargılanan yedi hükümlü'nun tahliye kararı onaylanmıştı.

'Hayata Dönüş' operasyonunun Adli Tıp raporlarını yayınladığı için Radikal Gazetesi'ne dava açılmıştı ve İstanbul 5 No'lu DGM'de görülen duruşmada Radikal Gazetesi Sorumlu Yazı işleri Müdürü Hasan Çakkalkurt ile avukatı Köksal Bayraktar beraat etmişlerdi.

Operasyonda görev alanlar hakkında açılan ve halen süren birçok dava bulunuyor

F tipi cezaevlerinin mimarlarından olan ve Operasyon sırasında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan ve Ali Suat Ertosun'a 2004 yılında AKP hükümeti kararıyla Devlet Bakanı Cemil Çiçek tarafından 'Devlet Üstün Hizmet Madalyası' verilmişti.

Yaşamını yitirenler

‘Hayata Dönüş’ Operasyonu’nda yaşamını yitiren tutukluların listesi ise şöyle:

1. Ahmet İbili. Ateşli silah yaralanması ve yüzeysel yanıklar. Ümraniye.
2. Ali Ateş. Ateşli silah yaralanması. Bayrampaşa.
3. Ali İhsan Özkan. Bursa.
4. Alp Ata Akçayüz. Ateşli silah yaralanması. Ümraniye
5. Aşur Korkmaz. Ateşli silah yaralanması. Bayrampaşa.
6. Berrin Bıçkılar. Yanık ve ölüm orucu sonucu ölüm. Uşak.
7. Cengiz Çalıkoparan. Ateşli silah yaralanması. Bayrampaşa.
8. Ercan Polat. Karın alt kısmında ateşli silah yarası. Ümraniye.
9. Fahri Sarı. Kurşunla ölüm. Çanakkale.
10. Fırat Tavuk. Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa.
11. Fidan Kalşen. Kurşun ve yanma sonucu ölüm. Çanakkale.
12. Gülser Tuzcu. Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa.
13. İlker Babacan. Çanakkale.
14. İrfan Ortakçı. Çankırı.
15. Murat Ördekçi. Ateşli silah yaralanması. Bayrampaşa.
16. Murat Özdemir. Bursa.
17. Mustafa Yılmaz. Ateşli silah yaralanması. Bayrampaşa.
18. Nilüfer Alcan. Yüzü ve elleri 1. derecede yanık, duman zehirlenmesi. Bayrampaşa.
19. Özlem Ercan. Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa.
20. Seyhan Doğan. Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa.
21. Sultan Sarı. Çanakkale.
22. Şefinur Tezgel. Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa
23. Ünsal Gedik. Kafasında ekimoz var. Karbonmonoksit zehirlenmesi olabilir. Ümraniye.
24. Yasemin Cancı. Uşak.
25. Yazgülü Güder Öztürk. Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa.
26. Halil Önder. Ceyhan.
27. Hasan Güngörmez. Ölüm Oruçcusu. Sincan.
28. Rıza Poyraz. Ateşli silah yaralanması, künt kafa travması. Ümraniye.
29. Kimliği Belirsiz. Ateşli silah yaralanması ve yüzeysel yanıklar sonucu tanınmaz durumda. Ümraniye.
30. Kimliği Belirsiz. Ateşli silah yaralanması ve yüzeysel yanıklar sonucu tanınmaz durumda. Ümraniye.

‘Hayata Dönüş’ Operasyonu'nun 2000 - 2001 Bilançosu

Kaynak; wikipedia.org

EvcioğluHaber-19.12.2010

6 Temmuz 2010

Madımak

Madımak

Daha sonra İstanbul Başsavcılığı’nda ifadesine başvurulan Aziz Nesin, şöyle demişti: “Başsavcı soruyor bana; kimden şikâyetçisin? Şöyle yanıt bekliyor benden: Efendim, itfaiye merdivenlerinden inerken beni döven itfaiye erinden şikâyetçiyim. Başka? Beni yere atıp sürükleyen, başımdan yaralayan ve bindirdikleri arabada döven polisten... Başka? Beni döven encümen üyesi o sakallı adamdan. Böylece figüranlık oyunu tamamlanmış, oynanan oyun bitmiş ve perde kapanmış olacak. Ama benim derdim, bu kanlı senaryoyu yazmış olanlarla. Bu senaryoyu kim yazdı?”
2 Temmuz 1993 günü, 35 kişinin Sivas’taki Pir Sultan Şenliği’ne 35 şair-yazar-müzisyen, kaldıkları Madımak oteli, önünde toplanan göstericiler tarafından tekbirler eşliğinde ateşe verilerek öldürülmüştü. Günün anılması, gösterilerle hatırlanıp hatırlatılması kimilerini rahatsız ediyor. Sivas’ın artık bu kara lekeden arındırılması, katliamıyla anılarak ekonomisinin baltalanmasına izin verilmemesi çağrıları yanı sıra “Kaşımayın, tesis edilmiş barış ortamını bulandırmayın” çizgisinde çok alışılmış uyarılarla da tembih ediliyoruz. Oysa Sivas katliamının üstünden geçen 17 yıl içinde böyle bir katliamın yeniden yaşanmaması için toplum olarak bir adım atabilmiş miyiz? Katliamcıların yüce Türk adaletiyle sınavına bir bakalım. Gazeteci Belma Akçura, çok güzel özetlemişti: “Olaylarla ilgili olarak 124 sanık hakkında dava açıldı. Sekiz yıl süren hukuk mücadelesinden sonra dava 2001’de sonuçlandı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin onadığı karar uyarınca, ‘Cumhuriyete karşı örgütlü kalkışma’ girişiminde bulunan sanıklardan 33’ü TCY’nin 146/1. maddesine göre idam cezası aldı. Bu müebbet ağırlaştırılmış hapse çevrildi, geri kalan sanıklar değişik cezalara çarptırıldı. 13 yılda içeride kalan sanık sayısı beraat ve tahliyelerle 33’e düştü. 8 sanık ise Yargıtay’ın 1997’deki bozma kararından bu yana firarda. Tutuklama kararı bulunan sanıklardan, başta Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak olmak üzere sekiz kişinin Almanya ve Suudi Arabistan’a sığındıkları öğrenildi. Davada kilit isim Cafer Erçakmak hiç yakalanamadı. Sivas katliamı sanığı Muhammed Nuh Kılıç’ın yıllardır Almanya’da Mannheim’da eşi adına açtığı dönerci dükkânını işlettiği ortaya çıktı”.
Vahşilerin cezalandırılmalarının ağrılı bir süreç olduğu, yargının da bu konuda biraz hevessiz davrandığını düşünmüyor musunuz? Bir sonraki hükümetin Adalet Bakanı, gelmiş geçmiş en ürkütücü Adalet bakanlarından Şevket Kazan, sanıkların avukatlığını üstlenmekle kalmamış, bakanlığı sırasında da onları hapisanede ziyaret etmişti. Ama o kadarla kalsa, Şevket beyin, öncesinde ve sonrasında hiçbir siyaside rastlamadığımız gözükaralığına verir, işin içinden çıkardık. Oysa, o vahşetin hemen ertesinde muktedirlerin ve kanaat liderlerinin hatırı sayılır bir bölümü, açıkça, imayla ya da sadece kaş kaldırarak suçluyu bulmuş işaret ediyordu: Aziz Nesin. Sözgelimi marifetleri yanına kâr kalmış emekli darbeci ressam Kenan Evren, elbette hiç çekinmeden Sivas katliamı ile ilgili fikirlerini dile getiriyordu: “Gereksiz bir konuşma sonunda çıkan olay, solcularla dinciler arasındaki çekişmeye dönüşüyor. Bunu önlemek lazım. İnsan dinsiz olabilir. Ama bunu ilan etmenin gereği yok.” hayatımızda en iyi bildiğimiz, Türk halkının tahrik-tahriş-tahrip üçgenine provokatör, yani tahrik eden, kışkırtan olarak yazılan isim, gerçekten de oydu. sistemin yine tıknefes olduğu, hoyratça vites değiştirmeye çalıştığı şu dönemde laik Türk evlatları olarak yeniden gündeme gelen siyasetçi eskilerinin tepkilerini hatırlıyoruz kaçınılmaz olarak.
Baba hayaleti olarak ufkumuza gerilmiş Süleyman Demirel, dönemin Cumhurbaşkanı’ydı. Tahrik olmuş katliamcı halkına sahip çıkıyor, “Halkla polisi karşı karşıya getirmeyin” uyarısında bulunuyordu. Daha sonra da “Olayda ağır tahrik var. Çatışma yok. Otel yangınında can kaybı var” diyordu. şimdilerde neredeyse şefkatle anılan Susurluk baronesi Tansu Çiller, dönemin Başbakanı idi. Onun açıklaması da tarihe geçecek nitelikteydi. Halkın kaygılarına su serpiyordu: “Otelin etrafını saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır. Ölenler de çıkan yangın sonucu boğularak ölmüştür.”
Muhalefet lideri Mesut Yılmaz’ın katliam sonrası demeci de gerek insan gerek siyasetçi olarak tıynetini yansıtıyordu. Olayın büyütülmesini doğru bulmayan Yılmaz, “Bir futbol maçında da bu kadar insan ölebilirdi” deyivermişti. kim karşı? Katliamını hatırlanmasını, bu vahşetin anılmasını toplumsal barışa darbe vuracak bir eylem olarak görenler karşısında kimsenin şaşırmamasının sırrı, işte yukarıda andığım demeçlerde açıkça kendini aşikâr ediyordu. Orada halk olarak, vatandaş olarak görülen, kışkırtılmış, ‘talihsiz’ açıklamalarla tahrik edilmiş katliamcı güruhtur. Onlara verilecek destek hiçbir zaman yadırganmayacak, onlara anlayışla yaklaşıp başlarını okşayıp sırtlarını sıvazlamak siyasetin tartışılmaz gerekliliği olarak algılanacaktır.
Sivas katliamını anmanın, unutulmasın diye emek vermenin büyük önemi vardır.
Çünkü bu memleket bir türlü linç ikliminden çıkamamakta, asla korunmayacakların listesi her daim el altında hazır tutulmaktadır. 2 Temmuz 1993 günü askerin ve polisin gözleri önünde binlerce kişi bir olup bir oteli kundaklamış, şeytan taşlamış gibi ruh huzuru içinde evlerine dönmüşlerdir. Polis ve askeri güçlerin bu vahşeti engelleme konusundaki isteksizliği, yine polis ve itfaiyecilerin kurtarmaları gereken insanlara yönelik nefreti unutulmamalıdır. İkide bir TAYAD üyesi gençleri linçe yeltenen ve oranın tarafından sırtları okşanan Türk-İslâm sentezi de günün birinde amacına nail olduğunda dizimizi dövmedik mi? Üniversitelerde polisin gözleri önünde dışarıdan gelen yine aynı marka yiğitler tarafından öldüresiyle dövülen solcu gençlerin hayatını yeterince umursadık mı?
Hayatın her alanında lince giden bir ayrımcılık damarını besleyen karşı uyanık olmak zorundayız. Maraş’ta, Malatya’da, Çorum’da aynı tezgâhı kurup aynı yoldan kan döken güçlerin desteklendiğini, birçok muktedirin gözünde halk gibi durduğunu biliyoruz. Referans alarak politika yapan hükümet partisi ve yandaşlarının ‘demokrasi mücadelesi’nin bir anlam kazanabilmesi için Aleviler konusundaki ayrımcı yaklaşımlarına bir son vermeleri şarttır.

Birkaç yıl önce Ahmet İnsel, bir zamanlar hayatımızın ve insanlığımızın sığınaklarından gördüğümüz Mazlum-Der’in o zamanki başkanı Ayhan Bilgen’in Düzel söyleşisinden yola çıkarak durumu mükemmel özetlemişti.
Tekrar okumakta yarar var: “Ayhan Bilgen cemevleri konusunda Sünnilerin, Alevilerin cemevi talebini kıskandığını açıkça belirtiyor... Sünniler cemevlerine de para verilecek, Diyanet İşleri Bakanlığı’ndaki tekelci konumlarını kaybedecekler diye korkuyorlar. Size Türkiye’de Müslüman çoğunluğun demokrat bilinci. Sünni çevrelerin, Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri hiçbir zaman kendilerini gayrimüslimlerle, Alevilerle, ‘ötekilerle’ eşit olarak görmemiş olmaları üzerine de düşünmeleri gerekiyor. Bununla yüzleşmeden, bu zihniyetle, bu zihniyetten türeyen pratikleri teşhir etmeden, bunları karşınıza almadan Türkiye’de ucuz bir mağduriyet söylemi üzerinden demokrat gömleği giyemezsiniz.”
Ama giydiler işte.
Bu yıl orayı ziyaret edip karanfil bırakan Bakan Çelik ‘ayrımcılığa karşı’ çıkıyor aklısıra. Orası 5 katlıymış. Müze olur muymuş? Yoksa her yeri müze yaptırmak gerekirmiş.
Bir Alevi şenliği için Sivas’ta toplanmış barışçı insanlardan bir kitle tarafından katledilmiş olmasının artık unutulmasını isteyenleri iyi tanıyoruz.
Onlar, örtbas edilmiş, unutturulmuş, hesabı sorulması imkânsız kılınmış katliamlar üstüne inşa etmeye çalışırlar toplumsal barış dediklerini. Linç tehdidiyle sürdürdükleri sıkıyönetimin adıdır, barış.
Haydi tekrarlayalım: Biz katliamcıyla, işkenceciyle, darbeciyle barışmak istemiyoruz.


http://www.radikal.com.tr/

11 Haziran 2010

Seyfi Oktay'dan 'Alevi' isyanı!


Seyfi Oktay'dan 'Alevi' isyanı!

10.06.2010 Perşembe

Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay, bir kısım medya tarafından kendisine yönelik linç uygulaması yapıldığını öne sürdü


’Bir kısım medya’nın hakkında linç uyguladığını ileri süren eski Adalet Bakanlarından Oktay, “Bu çevreler geçmişte de bir Alevi’nin Adalet Bakanı olmasını hazmedememişti” dedi.

ANKARA - Ergenekon soruşturmasında hakkında çıkan gözaltı kararı rahatsızlanarak hastaneye yatırılması nedeniyle uygulanamayan eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay, hakkında çıkan haberlerle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Halen İbni Sina Hastanesi’nde tedavi gören Oktay, “Onulmaz, tedavi edilmez, hastalık derecesindeki bir husumetle saldırılara maruz kalıyorum” ifadesini kullandı.

Soruşturmanın gizli evraklarının fütursuzca gazete manşetlerine ve televizyon ekranlarına taşındığını ve yargısız infaz yapıldığını belirten Oktay, “Bu linç hareketini bakanlığım döneminde de aynı çevrelerden yaşamıştım. O zaman bu kadar cüretkar değillerdi. Demek ki bugün kendilerini çok daha güçlü görüyorlar” dedi.

Bakanlıktan 16 yıl, siyasetten de 10 yıl önce ayrıldığına dikkat çeken Oktay “Bu nasıl bir kindir ki, bu kadar yıl sonra bu kinleri kusmaktadırlar” dedi. Oktay, “Hiçbir erk ve yetkisi olmayan bir kişinin nasıl olur da kurumlara baskı yapması söz konusu olabilir?” diye sorduğu açıklamasında şunları kaydetti:

Mezhebimden rahatsızlar


“Bakanlığım döneminde demokratik, laik ve hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne, özgürlükçü sisteme ve özellike yargı bağımsızlığına, adil yargılanma hakkına yaptığım ve yapmaya çalıştığım katkılar, tarihe mal oldu. Sistemin demokratik değişim ve dönüşümünü o zaman da kabullenememişlerdi. Bu çevreler geçmişte de mezhebimden rahatsız olduklarını açıkça belirtiyorlardı.

Bir Alevi’nin Adalet Bakanlığına atanmasını şaşkınlıkla karşılamışlar ve asla hazmedememişlerdi. Hele hele Alevi inançlı bir gencin hakkıyla hakim veya savcı olmasını dünyanın sonu gelmiş gibi değerlendiriyorlardı. Yıllar önce TBMM kürsüsünden de belirttiğim gibi bu zihniyetin sahipleri Alevi inançlı insanların bu ülkede var oluşlarını kabullenememektedirler.”

Oktay açıklamasında yargıya baskı yaptığı iddialarını da reddederek, “Kimselerle görüşmeden Robinson gibi mi yaşamalıydım? Bana ulaşan bazı istemleri yedi kişiden oluşan HSYK’nın bir üyesine iletmekle yargı baskı altına mı alınmaktadır?” diye sordu.

http://www9.gazetevatan.com/

2 Haziran 2010

Eski Bakan Gözaltında





Eski Bakan Gözaltında
***************************

Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara ve İstanbul'da 15 adrese operasyon düzenlendi

************************************************


Operasyon kapsamında Ankara'da 5 kişi için gözaltı kararı çıktı. Adalet eski Bakanı Seyfi Oktay'ın yanı sıra, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz, emekli albay Cafer Balçık ve Avukat Tülay Beker ile avukat Ali Hadi Emre için gözaltı kararı çıktı.

'Ergenekon' soruşturması kapsamında eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın evinde de arama yapıldı.


OKTAY, POLİS OTOSUNA BİNDİRİLDİĞİNDE DIŞARDA BEKLEYEN YAKINLARI POLİSE TEPKİ GÖSTERDİ. OKTAY'IN BİNDİRİLDİĞİ ARACIN ÖNÜNÜ KESEN GRUP, TEKME VE YUMRUKLARLA ARACIN CAMINI PARÇALADI



KAMER GENÇ: DEFOLUP GİTSİNLER

ADALET eski Bakanı Seyfi Oktay'ın evinde `Ergenekon operasyonu' kapsamında yapılan arama sürüyor.
Evde polisin araması sürerken, dışarıda toplanan grup alkışlarla bu durumu protesto etti. Bilgi almak için Oktay'ın evine gelen Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç ise, opearsyonun gündemi değiştirmek için yapıldığını öne sürerek, "Başbakan iç savaş için elinden geleni yapıyor. Haksız yere insanları içeri alıyor. Artık çizmeyi aştılar. Derhal defolup gitmeliler" diye konuştu.

Adalet eski Bakanı Seyfi Oktay'ın Ankara'nın Keçiören ilçesi, İncirli semtinde bulunan evinde yapılan arama devam ediyor. Polis, Ergenekon Operasyonu kapsamında Oktay'ın evinde arama yaparken, dışarıda toplanan çok sayıda vatandaş ise alkışlarla bu durumu protesto etti. Oktay'ın evinin bulunduğu binanın girişine ve camlarına vatandaşların Türk bayrağı asması dikkat çekti. Bu arada Tunceli Bağımsız milletvekili Kamer Genç ise bilgi almak için Oktay'ın evine geldi.

Genç, girişte yaptığı açıklamada, bu operasyonun gündemi değiştirmeye yönelik yapıldığını savunurken, "Başbakan iç savaş için elinden geleni yapıyor. Haksız yere insanları içeri alıyor. Korku alemi yaratmaya çalışıyorlar. Artık çizmeyi aştılar. Derhal defolup gitmeliler" diye konuştu.



EŞ ZAMANLI OPERASYON


Ergenekon soruşturması kapsamında sabah erken saatlerde Ankara ve İstanbul'da tespit edilen 15 adrese eş zamanlı operasyon düzenlendi. Baskınlarda Ankara'da 2, İstanbul'da 3 Antalya'da 1 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların arasında eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve 4 avukatın bulunduğu öğrenildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alınan bu kişilerin sorgulanmak için Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne getirilmeleri bekleniyor.

Gözaltına alınanların isimleri şöyle: İstanbul'da Avukat Kutbettin K., Avukat Hülya K., ve Avukat Ali Hadi E., Ankara'da eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay, avukat Tülay B., Antalya'da İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet


http://fotograf.gazetevatan.com/

22 Mayıs 2010

'Öykü'nün balonu hukukla bağdaşmaz'


'Öykü'nün balonu hukukla bağdaşmaz'

http://www.mersincicekcim.com/images/Renkli_Balonlar_9.99.jpg

22/05/2010 10:11

5 yaşındaki kızın mahkûmlara gönderdiği balonlar Adalet Bakanlığı'nı karıştırdı. Balonlara izin veren cezaevi yetkilileri uyarılırken Adalet Bakanı 'Hukuk devletiyle bağdaşmaz' dedi


RİFAT BAŞARAN


ANKARA - Öykü isimli küçük kız, anne ve babasının başlattığı cezaevindeki siyasi mahkûmlarla mektuplaşma kampanyasına katılarak, sevdiği balonları onlara hediye olarak gönderince, Adalet Bakanlığı’nı karıştırdı.
İki yıl önce Adil ve Tülin O. adlı kişilerin siyasi tutuklu ve hükümlülerle başlattığı mektuplaşma kampanyasına 5 yaşındaki küçük kızları Öykü de katıldı. Balonları çok seven minik Öykü mektuplarının arasında hediye olarak balon koydu. Bazı cezaevi yönetimleri balonları tutuklu ve hükümlülere verirken, bazıları ‘tehlikeli ve sakıncalı’, bazıları da ‘mevzuata aykırı’ olduğu gerekçesiyle teslim etmedi.

Balon mevzuata aykırı

BDP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi vererek, cezaevine balon alınmasının ne gibi sakıncasının olduğunu Meclis gündemine taşıdı. Bakan Sadullah Ergin, hükümlü ve tutukluların yılbaşı, sadece doğum günü ve dini bayramlarda dışarıdan gönderilen ve kurum güvenliği için tehlikeli olmayan hediyeyi kabul etme hakkına sahip olduğunu, hediye olarak da ancak ‘kitap ve giyim eşyasının’ kabul edebileceğini belirtti.
Balonların cezaevine alınması halinde arkasından bir sürü eşyanın girmesinin önüne geçemeyeceklerini belirten Ergin, şu açıklamayı yaptı:
“Cezaevleri, haklarında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü ve tutuklama kararı bulunan kişilerin barındırıldığı kurumlar olup, etkin ve verimli idare edilebilmeleri güvenlik ve disipline bağlıdır. Bu unsurlar ceza infaz kurumları kadar, hükümlü ve tutuklular için de vazgeçilmez öneme sahiptir. Aktif güvenlik bağlamında güvenlik ve disiplin ise önceden yetkili irade tarafından konulmuş kural ve kaidelerle sağlanır. Bu usul ve kurallara uymak hukuk devleti ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Söz konusu balonların hükümlülere verilmemesi, balonların sakıncalı veya tehlikeli olduğundan değil, kurum işleyişini düzenleyen kurallara uymak gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Aksi bir düşünce, kullanılması ve bulundurulması yasak olmayan balon gibi daha bir çok eşya ve maddenin ceza infaz kurumlarına serbestçe ve sınırsızca sokulmasına olanarak tanır ki, bu durum yukarıda anılan tüm hukuksal düzenlemeleri anlamsız kılar ve hukuk devleti ilkesiyle asla bağdaşmaz.”

Cezaevlerine balon uyarısı

Ergin, bazı cezaevi yönetimlerinin gönderilen balonları tutuklu ve hükümlülere teslim ettikleri için uyarıldığını mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle cezaevlerine balonun girmeyeceğini kaydetti. Cezaevi yönetimlerinden mevzuata aykırı davranış beklenilmemesi gerektiğini kaydeden Ergin, bugüne kadar keyfi uygulamanın sözkonusu olmadığını savundu.

Balonlar tahliye bekliyor

Ergin, bugüne kadar cezaevlerine gönderilen balonların akıbeti konusunda ise, “Mektuplarla gönderilen balonlar hükümlülerden tutanak karşılığında, hükümlünün ceza infaz kurumundan tahliyesi sırasında ya da istedikleri taktirde ziyaretçilerine verilmek üzere kurum emanet eşya deposuna alınmıştır” açıklamasını yaptı.

http://www.radikal.com.tr

16 Nisan 2010

Kanada'dan 64 yıl sonra gelen 'ırkçılık' özrü

Kanada'dan 64 yıl sonra gelen 'ırkçılık' özrü


16.04.2010

T24 - Kanada, 1946 yılında bir tiyatroda beyazlara ayrılan yere oturduğu için 20 Kanada Doları para ve 30 gün hapis cezası verilen Viola Desmond isimli zenci kadından resmen özür ve bağışlanma diledi.



Kanada'nın Nova Scotia eyaletinin başkenti Halifax'ta eyalet parlamentosunda düzenlenen törende konuşan Eyalet Başbakanı Darrell Dexter, ''Viola Desmond'dan, ailesi ve yakınları ile eyaletimizdeki tüm zencilerden, kendilerine geçmişte uygulanan ayrımcılık için özür ve bağışlanma diliyorum. Aslında olanlar, sadece Desmond ve ailesini değil eyaletteki tüm zencileri etkilemiştir. Tüm bunlar, eyalet tarihimizde, acı ve kabul edilemez anılar olarak yerini koruyacaktır'' dedi.



1965 yılında ölen Viola Desmond'ın hayattaki kız kardeşi 83 yaşındaki Wanda Robson ve yakınlarının katıldığı töreni çok sayıda zenci de izledi.
Nova Scotia Eyaleti Adalet Bakanı Ross Landry de, ''Bugün 65 yıllık bir yanlışı düzelttik'' diye konuştu.


http://www.t24.com.tr/content/newsdetail.aspx?cat=27&newscode=75353

20 Şubat 2009

Adli Tıp Kurumu Başkanı "Keramettin Kurt" Görevden alındı

Adli Tıp Kurumu Başkanı Keramettin Kurt, Görevden Alındı


İstanbul- Adli Tıp Kurumu Başkanı Keramettin Kurt döneminde Adli Tıp, çok sayıda tartışmalı karara imza attı. Kurum, 'sürekli hasta' raporuyla Susurluk Davası hükümlüsü eski Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'e 'af yolu'nu açtı.

İşkence gören gençlere 'sağlam' raporu düzenledi. Cinsel istismarla yargılanan gazeteci Hüseyin Üzmez,
davasındaki 'mağdurun fizikî ve ruhî zarar görmediği' şeklindeki raporuyla tartışmalara sebep oldu. Adli Tıp, 3. İhtisas Dairesi Başkanı Nur Birgen'in Susurluk Davası hükümlüsü eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'e verdiği 'sürekli hasta' raporuyla da tartışıldı. İşkence gören gençlere 'sağlam' raporu verdiği için meslekten men cezası alan Birgen, 2003'teki raporuyla İbrahim Şahin'e af yolunu açmıştı.

Aynı kurulun üyelerinden Prof. Dr. Erbil Gözükırmızı'nın ise İşçi Partisi'nin üyesi olduğu ortaya çıkmıştı. Gözükırmızı, İP tarafından 22 Temmuz genel seçimlerinden önce 'müstakbel gençlik ve spor bakanı' olarak ilan edilmişti.

Adalet Bakanı, Hüseyin Üzmez'in tahliyesine sebep olan raporu veren 6. İhtisas Kurulu'nun başkan ve 2 üyesini değiştirerek Adli Tıp'ta ilk operasyonu yapmıştı. En son Fahri Kasırga'nın genel seçimler nedeniyle adalet bakanı olduğu 2007 yılı Haziran ayında 4 yıllığına başkanlığa yeniden atanmıştı. Kurt, ilk olarak Cemil Çiçek'in adalet bakanı olduğu 2003 yılı Ocak ayında başkanlığa getirildi. Bakan Şahin, Üzmez kararında imzası bulunan 6. İhtisas Kurulu'nun başkan ve 2 üyesini değiştirerek Adli Tıp'a ilk neşteri vurdu. Son operasyonda görevden alınan Keramettin Kurt, 2003 yılından bu yana kurumun başındaydı.

Cumhuriyet-20 Şubat 2009