"Bakanlığın gönderdiği müfettişe, suçlamaların asılsız olduğunu ispatlamak için ‘bekâret raporu’ almak zorunda kaldım. En ağırıma giden, onurumu kıran ve beni ömür boyu hiç kurtulamayacağım bir bunalıma sürükleyen de bu oldu. O tarihe kadar hakkımda hiçbir disiplin soruşturması açılmamıştı. Sicili tertemiz, hukuk fakültesini başarıyla tamamlamış genç bir hâkim için kurul, direkt uyarı, ikaz veya kınama kararı vermeden ihraç kararı aldı. İddiaları değerlendiren Kurul’un o dönemki Başkanı, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Başkanvekili ise Alâeddin İsaoğlu’ydu. Durumumun görüşüldüğü toplantıya Cemil Çiçek katılmamış, İsaoğlu ise karara muhalefet şerhi koymuş. Ancak çıkan karar dörde karşı beş oyla ‘ihraç’ olmuş. İhraç kararının ardından hukuk büroları ve çeşitli yerlere iş başvurusunda bulundum. Ancak her kapı yüzüme kapandı. Düşünsenize, HSYK gibi bir kurum sizin ‘namussuz’ olduğunuza ‘karar’ vermiş, ‘şerefsizlikle’ suçlamış. Gittiğim her yerde ‘iyi biri olsa atılmazdı’ düşüncesiyle iş vermediler. AİHM tarafından önceki gün açıklanan kararda, Özpınar’ın özel yaşam tarzı gerekçe gösterilerek meslekten ihraç edilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “özel hayatın ve aile hayatının korunması”yla ilgili maddesine aykırı olduğuna hükmedildi.
Başı açık Hakime,
Bekaret kontrolü ve AİHM'e Yol
Taraf gazetesinin haberinde şöyle diyor. "Hakkımdaki iddiaların asılsız olduğunu ispatlamak için bekâret raporu aldım" diyor.
Ancak; yinede kendisini aklayamayan Kadın Hakim; HSYK'nın kararıyla, meslekten ihraç ediliyor..
HSYK tarafından meslekten atılınca, AİHM’e açtığı davayla kendisine haksızlık yapıldığını tesbit ettirerek Türkiye'yi mahkûm ettiriyor..
Ancak ! Sormak lazım değilmi? Bu isimsiz ihbar mektupları nasıl bir etkili yerden geliyorki: yüzünü bile görmediğiniz herhangi birilerinin sizi karalamak için devletin bir kurumuna isimsiz ve asılsız gönderdiği kağıt parçasıyla yargılanıp cezalandırılıyorsunuz..
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni ikincilikle bitiren ve hakimlik mesleğini inanarak yapan bir Kadın Hakimin sadece meslek hayatını değil bütün yaşamını bitiriyorsunuz.
Sosyal, kültürel, aile, çevre ve psikolojik yaşamını..
Bu kadar basitmi?
Bir iftira mektubuyla bir insan yargılanabilirmi?
Bu isimiz ihbar mektublarına itibar ederek müfettiş gönderen devlet adamları, gelen müfettişin ahlak polisi gibi davranarak, Hakim kadına bekaret konrolü yaptırmasını..! Ve sonuç hakimlikten kişilik haklarına saldırarak el çektirme.. Hangi ahlak ve vicdan sahibi insan onaylayabilir? Bu durum, bu gün Anayasa ve yasalara bile aykırıdır.. İnsan Hak ve Özgürlüklerine tecavüz edilmektedir..
Tamda, kadınların inançları gereği, başlarını kapatmalırının önünün açılması bir özgürlük meselesi iken ve o dönemde Adalet bakanı olduğu bildirilen Sn: Çiçek bir çözüm üretecektir muhtemelen..
HSYK'da bu kararı verenler, acaba kaç kez düşünmüş ve hangi kanunun maddesine dayandırmışlardır.. Şimdilerde; kendilerine ait olduğu ileri sürülen asılsız ihbar mektupları ve ses kayıtları basında yer almaktadır.. Çoğunluğunun düzmece olma ihtimali yükse olan bu belgelere dayanılarak bir işlem yapılabilinirmi?
Değilse; Kadın Hakime nasıl ve neden , dayanaktan yoksun bilgiler doğru kabul edilerek hayatın en büyük cezası verildi.. ?
Birde bu şahıs, Hakim.. Acaba; bu haksızlığa uğrayan sade bir vatandaş olsa ne yapılırdı..?
Kadın hakime, en azından bir özür dilenmelidir..! Yapılanın büyük bir haksızlık olduğu kamuoyu önünde açıklanmalıdır..
Hiç kimsenin vucut dokunulmazlığı ihlal edilmemelidir.. Adalet müfettişi tarafından bekaret kontrolü yaptırılması; 'Vücut dokunulmazlığının ihlali' niteliğindedir. Bir Hakime; sen kızmısın? Kadınmısın? diye rapor alınması.! 'Özel hayatın gizliliğine' müdahale değilmidir.. İçler acısı bir durum...
2003’ten beri hiçbir yerde iş bulamayan Özpınar, şu an geçen yıl kaybettiği babasından kalan öksüz maaşı ile geçinmeye çalışıyor.
Dedikodu ve isimsiz ihbar mektuplarıyla meslekten atılan, avukatlık bile yaptırılmadığı bildirilen Arzu Özpınar yaşadıklarını Taraf’da şöyle ifade etmektedir..
Gülnar’da HSYK’ya şikâyet edilmesiyle başladı. Bir davada bazı polisler hakkında mahkûmiyet kararı vermesinin ardından Bakanlığa “Milliyetçi polisler”, “Adliye çalışanları” ve “bir vatandaş” gibi imzalarla gönderilen ihbar mektuplarında Özpınar’ın ‘fazla ruj sürdüğü’, ‘mini etek giydiği’, ‘odasına bir avukatı alıp kapıyı kapattığı’, ‘farklı erkeklerle yemek yediği’ iddia ediliyordu.
Şikâyetler üzerine Adalet Bakanlığı’nın, Özpınar’ın meslek hayatındaki ilk soruşturmayı başlatarak görevlendirdiği müfettiş ‘ihraç’ talebiyle hazırladığı raporu HSYK’ya gönderdi.
Hakim Arzu Özpınar "Ben savcı bir babanın kızıydım ve onun gibi aktif görev yapmak istiyordum. Annem ve babam boşanmıştı. Annem ve kardeşlerime ben bakıyordum. Bir erkek kardeşim ODTÜ’de okuyordu. 27 yaşında olan her genç kız gibi giyimime kendime özen gösteriyor, makyaj da yapıyordum." diyorİntihar etmek istedim
Umuyoruzki; İnsan Hakları sözde değil özde gelişmişlik kaydeder..
İnsanlarımız, haklarını artık AİHM'de aramaz..
Umuyoruz ki; hiç bir kadın bekaret kontrolü gibi onur kırıcı bir tutumla karşı karşıya bırakılmaz..
Vucut dokunulmazlığı korunmuş olur..
Özgürlükler, kişinin giyim, kuşam ve inançlarına göre değişiklik arz etmez.. Herkese ve her inanca ve kültürel yaşama olanak tanrınır ve hak ettiği bir saygıyla karşılanır ise özgür bir toplumda yaşama olanağı bulunabilir....
Yoksa; kızlarımızın başını kapatarak üniversiteye girmesini savunurken; başı açık bir kadına bekaret kontrolu yaptırmak özgürlük değildir...!
EvcioğluHaber-24.10.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder