EvcioğluHaber- Çernobil Nükleer Elektrik santralinde 25 yıl önce yaşanan, nükleer sızıntı sonucunda tüm bölge insalarının sağlıklarını ve yaşam alanlarını kayıp etmesine neden olmuştu.. İşte o günkü nükleer felaketin üzerinden geçen bu kadar yıl sonra bile ot bitmeyen yerinde ve çevrede tehlikenin devam ettiğini belirten "Hopa Derelerini Koruma Platformundan, Çevre Mühendisi Cevahir Efe Akçelik yazısı 1986 yılının 26 Nisan günü Ukrayna’nın Çernobil kentinde ki nükleer santralde meydana gelen patlamanın etkilerinin bugün bile süreceğini kim bilebilirdi?
Ukrayna’da patlama olduğunda risk bölgeleri boşaltılırken karşı kıyıdaki bizler ölümü bekledik. Hizmet adı altında radyasyonlu fındık yedik. Kimi karşımıza geçti “radyoaktif çay daha lezzetlidir” dedi kimi “biraz radyasyon iyidir” dedi kimi ise “biraz radyasyon kemiklere iyi gelir” diyerek belki de kaderimizi çizdiler. Üniversiteler ise, Çernobil’den sonra çevreye yayılan radyasyon konusunda araştırma ve ölçüm yapmamaları için öğretim üyelerini YÖK’ün yolladığı yazı ile engelledi.
Şimdi ise 10-20 yılda dolmaz dediğimiz mezarlıklarımız taşmakta, çoğumuz hastayız. Değişmeyen tek şey ise zihniyet gün karşımıza geçip çay içenler şimdi nükleer santrallerle mutfaktaki tüpü veya bekârlığı kıyaslıyorlar.
Yeni sermaye alanları yaratmak, enerji krizi bahane edilerek lobilere yeni pazarlar açmak için dayatılan nükleer santrallere karşı çıkmak için Çernobil’in 25.yılında 25 neden;
1.Atık Problemi
Nükleer santrallerin en önemli problemlerinden biri nükleer atıkların bertaraf edilememesidir. Kullanılmış yakıt çubukları ve atıklar yerin altında çelik tanklara gömülür. Ancak bu tanklarda 10-15 yıl içerisinde yüksek düzeyli, asidik ve sürekli radyoaktif ışıma sonucunda çatlar ve sızıntı meydana gelir. Tam olarak bir yalıtım ve bertaraf teknolojisi henüz bulunamamıştır.
2.Atıkların yeraltına suları, nehirler ve ırmaklara sızma tehlikesi
Tanklarda saklanan atıkların bu kılıfları aşındırarak ya da bunların kaza sonucu parçalanması ile yer altı sularına, dolayısıyla ırmaklara, denizlere hatta içme suyu şebekelerine sızmalarıdır. Bu sızıntı insan, hayvan ve çevre açısından geri dönüşü olmayan ciddi problemlere yol açabilir.
3.Atıkların ekonomik maliyeti
Radyoaktif atıkların çevreden yalıtılma masrafları hem bu atıkların kirlettiği alanların, yeraltı suları ve nehirlerin temizlenme çalışması masrafları ve seçilen depolama alanlarına nakliye masrafları hayli yüksektir. Örneğin Almanya’da geçici depolama için seçilen Gorleben bölgesine, 1999 yılında radyoaktif maddelerin taşınması sırasında ki masrafı 150 milyon dolardır.
4.Atık Çöplüğü
Başka bir sorun da bu atıkların gömüldüğü alanların bir atık çöplüğü haline gelmesidir. Nükleer santral çalışmaları ile Türkiye’ye bir nükleer atık çöplüğü haline getirilmeye, başka santrallerin atıklarda Türkiye topraklarına gömülmeye çalışılmaktadır. 1998 yılında İstanbul’daki basın toplantısında, Fransız Siemens Firması’nın temsilcisi; “Türkiye radyoaktif atıklarını Torosların altına gömebilir” ve “Türkiye’nin parlak zekalı insanları, gelecek 20 yılda nükleer atıkların çözümünü bulacaktır” açıklamasıyla asıl amaçlarını dile getirmiştir.
5.Atıkların silah yapımında kullanılması
Radyoaktif atıklar konvansiyonel silahlar için mermi yapımı, tanklar için zırh plakası yapımı ve nükleer silah yapımında kullanılabilir.
6.Soğutma suyunun çıkış sıcaklığının denize deşarjı sonucu ciddi problemler oluşur.
Nükleer santrallerin soğutma suları denize verilmesi sonucu ortamda 2-6 C’lik bir sıcaklık artışına sebep olur. Bu sıcaklık artışı deniz ekosistemindeki dengeyi bozar. Denizdeki canlıların neslinin tükenmesine ve denize yayılan radyasyonun balık yoluyla inşalara geçmesine neden olmaktadır.
7.Soğutma suyunun çevreye etkisi
Akkuya’da kurulması planlanan 4800 megavatlık nükleer santralin soğutulması için günde kullanılacak yaklaşık 10 milyar litrelik su bölge atmosferinde ve tarım alanlarında, asit yağmuru, ağır metal kirliliğinin yanı sıra buharlaşmadan kaynaklanan atık tuz ve minerallerin çevrede neden olacağı zararlar kaçınılmaz olacaktır.
8.Yüksek Kaza Riski
Yüksek güvenlik standartlarına rağmen nükleer santraller halen çok riskli bir teknolojidir. Japonya’da olduğu gibi kazalar halen olabilmektedir. %100 güvenli bir nükleer santral bulunmamaktadır.
1957’den beri irili ufaklı meydana gelen yüzlerce kaza bunun en güzel örneğidir. Çernobil örneğinde olduğu gibi bu kazaların meydana getirdiği sonuçlar çok büyüktür.
9.Radyasyon Sızıntısı
Nükleer santraller çalışma esnasında da belirli oranda radyasyon sızıntısı meydana gelir. Geçmişte bu düşük radyasyonun biyolojik sistemlere herhangi bir zararının olmadığı bazı bilim çevreleri tarafından savulmaktaydı. Bugün için düşük doz radyasyonun da biyolojik dokular için zararlı olduğu son araştırmalarla kanıtlanmıştır.
10.Santral çevresinde yüksek kanser riski
Sızıntı olmasa bile nükleer santral civarında belirli oranda radyasyon artışı yaşandığı, hava, su, toprak kirliliğine neden olarak canlı yaşamı üzerinde olumsuz etkiler yarattığı da bilinen bir gerçektir. Nükleer Santraller çevresinde yapılan araştırmalarda
* Nükleer santrallerin yılda bir milyon kişide 600-1000 ölüme neden olduğu, bunların %80 gibi büyük çoğunluğu santral çalışanları olduğu,
* Her yüz bin kadında ortalama 26-28 meme kanserinden ölüm görüldüğü,
* Lösemide artış olduğu saptanmıştır
Almanya’da 16 nükleer santral yakınında bulunan bölgede yaşayan 5 yaş altındaki çocuklarda kanser sıklığının diğer bölgelere göre daha sık olduğu ortaya çıkmıştır.
11.Nükleer santrallerin bölgedeki tarım, hayvancılık, turizm ve balıkçılık faaliyetleri sona erdirmesi
Özellikle Mersin Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer santral ile oradaki turizm, soğutma sularının denize verilmesi ile Caretta Caretta’ların, Akdeniz Foklarının yaşam alanları zarar görecek, santral çevresinde tarım faaliyetlerini bitirecektir.
12.Tüpraş, Ostim, Davutpaşa kazalarında ki denetimsizlik sorunu ve öngörü eksikliği
Gerek Davutpaşa’daki ruhsatsız havai fişek fabrikasında ki patlama, gerekse Ostim patlamasında meydana çıkan denetimsizlik sorunu ya da aktif fay hattı üzerinde petrol rafineri kurarak olası felaketlere davetiye çıkaran zihniyet gösteriyor ki Türkiye’de fay hattı yakınana nükleer santral kurmada bir sorun yoktur.
13.Çernobil felaketi, Depremler, Hızlandırılmış Tren Faciası örneklerinde görüldüğü gibi felaketlere hazırlıksız oluşumuz
Türkiye’de kriz yönetim anlayışının olmaması, çeşitli kazaların, felaketlerin önceden görülememesi ya da inkâr politikaları yüzünden bile nükleer santral aslında kurulmamalıdır. Gerek Çernobil felaketinden sonra radyasyonlu çayların içirilmesi, gerek hızlandırılmış tren kazasında ki sorumsuzluk, gerekse deprem sonrası devletin, yetkililerin felaketler karşısında yetersizliği, beceriksizliği gördük olası bir kazada kimse sorumluluğu üstlenmeyecek ve inkâr politikalarıyla halk uyutulmaya çalışılacaktır.
14.Akkuyu’da yapılması planlanan santralin Ecemiş Fay Hattına Yakınlığı
Yapılması planlanan Mersin-Akkuyu’daki nükleer santralin Ecemiş fay hattının 20-25 kmyakınında olduğu belirlenmiştir. Ecemiş fay hattında tehlikeli bir enerji birikimi gözlenmekte olası bir depremde Japonya’da ki nükleer felaketin benzeri Türkiye’de görülmesi kaçınılmazdır.
15.Rus teknolojisinin güvenilirsizliği
Rusya’nın yapmayı planladığı VVER-1200 modeli üniteler, Rusya tarafından yeni geliştirilmiştir. Daha henüz dünyada VVER-1200 model bir reaktör işletme halinde bulunmamaktadır. 3.nesil olarak dile getirilen bu santrallerin güvenilirliği henüz kanıtlanamamıştır. Rus teknolojisi ise gerek Çernobil felaketinde gerek Bulgaristan, İran’da meydana gelen kazalarla güvenilmez olduğunu ortaya koymuştur.
16.Dışa bağımlılıktan kurtulmak için kurulan bu santrallerin başka bir dışa bağımlılık türü olması
Yapılması planlanan VVER-1200 reaktörlere dünyada sadece; Rus TVEL Şirketi yakıt sağlayabilmektedir. Bu da, yakıt kaynağında Rusya’ya bağımlılığı körükleyecektir. Ayrıca Rus tarafı, VVER tipi santrallarda tek imalatçı olması nedeniyle; altyapı ile ilgili hususlarda Ruslara bağımlılığı arttıracaktır.
Doğalgazın çok büyük bölümünün Rusya’dan alınmasının yanı sıra, yüksek maliyetli nükleer enerjide de aynı ülkeye bağımlı olunması Rusya’ya olan enerji bağımlılığını yüzde 70’lere çıkartacaktır.
17.Türkiye Nükleer santrallerden elektriği daha pahalıya alacaktır.
Türkiye, nükleer santralden ortalama 12.35 sent gibi çok yüksek bir tarifeden, 15 yıl boyunca elektrik satın almayı garanti etmiş durumdadır. Türkiye ortalama fiyat üzerinden, Rusya‘ya 15 yılda satın alacağı 415 milyar kilovat saatlik elektrik karşılığında 51 milyar dolar ödeyecektir.
18.Nükleer enerji sanıldığı gibi ucuz olmaması
Nükleer pazarlayıcıları tarafından ucuz gösterilen nükleer enerji fiyatları bir kandırmacadan başka bir şey değildir. Nükleer enerji pahalıdır. Çünkü nükleer santrallerin yaklaşık 35-40 yıl ekonomik ömürleri vardır. Güvenlik, bakım-onarım harcamaları yüksektir. Pahalı yakıt kullanılmasının yanında, yakıt zenginleştirme ve atık depolama gibi ekstra masrafları vardır. İlk yatırım ve işletim maliyetleri yüksektir.
19.Türkiye Nükleer santrallere mecbur değildir.
Türkiye’deki enerji arz/talep senaryoları 2-3 kat abartılı bir şekilde açıklanmakta enerji krizi bahane edilerek sermaye yeni pazarlar açılması hedeflenmektedir. Enerji oburluğu politikalarıyla enerjiye ihtiyacımız varmış gibi gösterilmektedir. Kullanım değerleri saklı kalınırsa yada ülkenin kaynakları verimli kullanılırsa örneğin (Keban barajının tam kapasite çalıştırılması) planlı şekilde kullanılırsa 2030 yılında dahi enerji talebi karşılanacak düzeydedir.
20.Dünya’nın yavaş yavaş vazgeçtiği bir enerji türüdür.
Özellikle Çernobil felaketinden sonra 1970 yılında “sayaçsız enerji” olarak lanse edilen nükleer santrallerden bu teknolojiden çoğu ülke birer birer vazgeçmektedir. İsveç ve Hollanda kazadan sonra nükleer güçten vazgeçti. İtalya reaktörlerini kapattı. Kanada ve Amerika’da 1978 Almanya’da ise 1982 yılından bu yana nükleer santral siparişi verilmedi. İspanya 1984 yılında %92’si bitirilen Lemoniz 1-2 ve Valdecaballeros 1-2 santrallerini kapattı. ABD 1984 yılında bitmiş olan Shoreham santralini işletmeye almadan kapatttı. Almanya 1991’e bitirilen SNR-300 Kalkar santralini ve Hanau Mox tesisini hiç işletmeden kapattı. Yunanistan, Danimarka, İrlanda, Lüksemburg, Avusturya ve Portekiz enerji üretimi için nükleer teknoloji kullanmama kararı aldı.
21. Nükleer santral yapımı çok uzundur ve getirisi çok sınırlıdır.
Bütün yasal onaylardan geçmiş bile olsa, bir nükleer santralin yapımı ilk elektriği üretene kadar en az 10 yıl sürer. Yapım süresi 10-15 yıl ortalama ömrü 35-40 yıldır. Bu süre zarfında da sıkça arıza yapmaktadır. Bu veriler göz önüne alındığında acil bir enerji ihtiyacına çözüm olamayacakları açıktır.
22. Nükleer enerji denildiği gibi iklim değişikliğine çözüm değildir
Nükleer enerji kullanımından kaynaklanan uranyum madenciliği ve santral inşaatı yüzünden önemli ölçüde sera gazı salımı söz konusu olmaktadır. Sera gazı salınımı iklim değişikliğin ve küresel ısınmayı tetiklemektedir.
23.Nükleer yakıt kaynakları sınırlıdır.
Nükleer enerjinin kaynağı olan uranyum az bulunan bir kaynaktır. Tahminlere göre dünyadaki uranyum kaynakları talebe de bağlı olarak 30 – 60 yıl içerisinde tükenecektir.
24.Nükleer santrallerin ömrü tamamlansa, kapatılsa bile risk devam eder.
Nükleer santral kapatılsa dahi, ortalama gücünün %10’u kadar enerji üretmeye devam eder. Bu nedenle bozunum ısısı önemsiz düzeylere erişinceye kadar, reaktörü soğutmaya devam etmek gerekir.
25.Çernobil’i Unutmadık.
* Cevahir Efe Akçelik ,Çevre Mühendisi / Hopa Derelerini Koruma Platforumu
Kaynak; Karadeniz İsyandadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder