Başyapıt değil, başkaldırı filmi: Bulut Atlası
HaberEvci- Eski dünya sular altında.. Sistemi sert bir dille “hırsızlıkla” suçlayan filmde, gasp edilen haklara karşı her dönem bir direniş olduğunu görüyoruz. Aslında yaşadığımız hayat bize izletiliyor ama onun kendi hayatımız olduğunu bile fark edemiyoruz. Filmde en çok kullanılan sloganda söylendiği gibi "zayıflar et olur, güçlülere yem olur."
"Uyan artık uykudan uyan
Uyan esirler dünyası Zulme karşı hıncımız volkan Kavgamız ölüm-dirim kavgası Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık!"
Ancak, bu direnişlere rağmen dünyanın geçen her zaman diliminde daha fazla tükenişine tanık oluyoruz.
Cankut Özkazanç'ın kaleme aldığı ve Turnusol.biz internet sitesinde yer alan bir filme ilişkin makale de böyle diyordu.
Bu makaleyi ve filmin anlatımına ilişkin açıklamayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bulut Atlası (Cloud Atlas), 2012'nin en çok beklenen filmleri arasındaydı.
Matrix üçlemesi ile çıkış yapan, V for Vendetta ile anarşist bir manifestoya imza atan Andy ve Lana Wachowski kardeşlerin, Koş Lola Koş’un yönetmeni Tom Tykwer ile birlikte David Mitchell’in aynı adlı romanından uyarladıkları film, belki sinema tekniği açısından değil ama ayrımcılığa ve sömürüye karşı aldığı net duruşla unutulmazlarımız arasında yerini alacak. Altı farklı öyküden oluşan filmde, iç içe geçen zaman çizgisi şöyle: Daha eski (1840'lar), Eski (1930'lar), Yakın geçmiş (1970'ler), Bugün (2012), Yarın (tahminen 100-200 yıl sonrası) ve Gelecek (uzay kolonileri çağı) Altı öykünün birbirini takip etmemesine ve hiç kesişmemesine rağmen birbirlerine açtıkları “kapılar” dikkat çekiyor. Her dönemde yaşananlar birbirinin benzeridir. Yapılan her iyiliğin veya kötülüğün gelecekte yaşanacakların şekillenmesinde olan etkisi, ezen-ezilen ilişkisi, farkına varma ve buna başkaldırma şeklinde gelişen olaylar... Eski dünya sular altında... Sistemi sert bir dille “hırsızlıkla” suçlayan filmde, gasp edilen haklara karşı her dönem bir direniş olduğunu görüyoruz. Ancak, bu direnişlere rağmen dünyanın geçen her zaman diliminde daha fazla tükenişine tanık oluyoruz. Siyah bir köle ile ona yardım eden beyaz avukat, eşcinsel bir besteci ile fizikçinin aşkı, petrol zenginlerinin nükleer santrallerle ilgili çevirdikleri kirli oyunlar, yaşlıların kapatıldıkları huzurevinde yaşadıkları, uzay çağında insanlığın "büyük dibe vuruşla" birlikte ilkel yaşam formuna dönen hayatlarını zulme karşı birer direniş öyküsü olarak izliyoruz. Filmde propagandası en bol öykü ise geleceğin Koresi’nde geçiyor. Tesadüfen Asya kıtasından bir ülke seçildiğini düşünmüyorum. Emeğin, laboratuarlarda klonlanan canlılarla sömürüldüğü, despot bir ülkede robotlaşmış bir canlının 'gerçeğe' ulaşmasını ve bir 'devrimci'ye nasıl dönüştüğünü görüyoruz. Klonlanmış bir köle olan Sonmi-450'nin en çaresiz, en tükenmiş anda kendisini sorgulayan kişiye "Şu an söylediklerime inanan birisi oldu bile" demesi, bugün sesi duyulmayanların ve yok sayılanların verdikleri mücadelenin yarına bırakacağı ses için bir umut oluyor. Filmde “yasal hakların” tamamen zulüm edenlerin lehine olmasına karşı, ezilenlerin uyguladığı şiddetin meşruluğu dikkat çeken bir ayrıntı olarak işleniyor. Film, klişe sayılabilecek cümlelerle, açık açık, doğrudan ve son derece düz bir şekilde "anlatılan senin hikayendir" diye bağırıyor. Buna rağmen, sinema salonundan çıkanların "fantastik bir film" diye yaptıkları yorumlar, yaşadığımız hayata ne kadar yabancılaştığımızı gösteriyor. Aslında yaşadığımız hayat bize izletiliyor ama onun kendi hayatımız olduğunu bile fark edemiyoruz. Filmde en çok kullanılan sloganda söylendiği gibi "zayıflar et olur, güçlülere yem olur." Bugün Türkiye’de en temel hak arama mücadelesi için bile sokağa çıkanlar “terörist” diye fişlenirken, HES’ler, nükleer santraller ve ormanların ortasına kondurulan beton sitelerle doğa yağmalanırken, hemen yanı başımızda Kürtler en doğal hakları için bedenlerini açlığa yatırıyorken, emekçilerin tüm hakları sermaye sahipleri lehine tırpanlanırken, çıkarılan tüm sesleri duymamak, görmemek belki de egemenlerin en büyük zaferidir. Bulut Atlası, tükettikçe üreten, ürettikçe yaşamı tüketen sisteme karşı bir başkaldırı filmidir. Belki bu yüzden, sinemadan çıkarken zihnimin arka planında film müziği olarak süreki o bildik marş çalıyordu: "Uyan artık uykudan uyan Uyan esirler dünyası Zulme karşı hıncımız volkan Kavgamız ölüm-dirim kavgası Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık!"
18 Kasım 2012
EvcioğluHaber
|
18 Kasım 2012
Başyapıt değil, başkaldırı filmi: Bulut Atlası
14 Ocak 2010
ÖĞRETMENE 'AZRAİL' CEZASI
Namaz kılmayanların Azrail tarafından zincire vurulup cehenneme gönderilecekleri" konusunu içeren bir VCD’yi öğrencilerine izleten din bilgisi öğretmenine, uyarı cezası verildi.ÖĞRETMENE 'AZRAİL' CEZASI
14.01.2010 - 00:22
ANKARA - ‘’Namaz kılmayanların Azrail tarafından canlarının alınıp, zincire bağlanarak cehenneme gönderilecekleri’’ konusunu içeren bir VCD’yi öğrencilerine izleten, bayan din bilgisi öğretmenine, uyarı cezası verildi. Korku ve dehşet sahneleriyle dolu VCD'yi izleyen öğrencilerde davranış bozukluğu başlayınca veliler şikayetçi olmuş ve Gaziantep Valiliği öğretmen hakkında soruşturma açmıştı. CHP Gaziantep milletvekili Yaşar Ağyüz de konuyu bir önerge ile TBMM’ye taşıdı. Ağyüz’e Milli Eğitim Bakanlığınca gönderilen cevapta, öğretmenin bu VCD’yi kendi kararı ile öğrencilere izlettirdiği ve tasvip edilmediği belirtilerek uyarı cezası verildiği bildirildi.
KORKU FİLMİ GİBİ
Gaziantep’deki Hasan Ali Yücel Lisesi din dersi öğretmeni Fatma Yakar, geçen yıl Nisan ayında öğrencilere Arapça ‘’Rabbim geri döndür’ adlı bir VCD izletmişti. Korku filmlerindeki gibi efektler bulunan 35 dakikalık VCD’de, Kur’an-ı Kerim okuyan bir babanın, aynı evde kağıt oynayıp, müzik dinleyerek eğlenen oğlu Hasan’ı namaz kılması için uyarması konu ediliyor. Babasının sözünü dinlemeyen ve uyumaya başlayan Hasan, bir rüya görüyor. Elinde orak bulunan Azrail Hasan’ın canını alıyor. Bir imam tarafından yıkanıyor, kefenleniyor, gömülüyor. Yıkama sırasında şeytan da Hasan’a kaynar su döküyor. Hasan gömüldükten sonra zincirlerle bağlı olarak cehenneme götürülüyor. Korku içinde uyanan Hasan, “Rabbim beni geri döndür” diyerek namaz kılıp, affedilmesi için dua ediyor.
2 Ocak 2010
HOKKABAZ FİLMİ GERÇEK OLDU
1 Ocak 2010 15:09
Gelin, 'babam', 'dayım' diye tanıttığı kişilerle saf damatları tuzağa düşürmüş
Bu da gelin çetesi.
Afyonlu Sultan Gedik, oğlu Gökhan'ın düğünden 4 gün sonra 'annem öldü' deyip, başlık parası ve takılarla kaybolan eşini bulmak için Müge Anlı'nın programına katıldı. Gelinin fotoğrafı ekrana yansıyınca, farklı illerden onlarca damat 'Bu kadınla ben de evlendim, beni de dolandırdı' diye programa telefon yağdırdı.
Damatların anlattıklarına göre sözde gelinler, diğer çete üyelerini 'babam, dayım' diye tanıttı. 15 günde bir başkalarıyla evlenen kadınlar uğruna kimi hayvan sattı, kimi kredi kullandı. Karısının izini bulduğunu sananlar ise çete tarafından ölümle tehdit edildi. Programa katılan mağdurlar yaşadıklarını anlattı:
GERDEKTE HAP İÇİRDİ
Gökhan Gedik: Düğünden 4 gün sonra 5 bin lira başlık parası ve takılarla gitti. Annesinin öldüğünü ve dayılarının mirası paylaşmak için çağırdığını söyledi. Yolda arayıp 'İzmir'e gidiyorum.
Altınların üzerine bir bardak su iç' dedi. Gerdekte de bana hap içirdi ve şeker verdi. O gün olanları hatırlamıyorum.
Resul Altun-36 (Erzurum'da yaşıyor, 7 bin TL dolandırıldı): 3 ay önce evlendik. Yanımda 3 gün kaldı, 11 bin lirayı alıp gitti. Aracıyı bulunca bana 'Gel Iğdır'a paranı verelim' dedi. Gittim, kafama silah dayayıp bin liramı daha aldı.
GÜNLÜĞÜ 3 BİN LİRA
Nihat Yıldırım (Erzurum'da yaşıyor, 65 yaşındaki babasını evlendirmek isterken 31 bin TL dolandırıldı): Çete aynı ama kadın bu değil. Hacı Adaş adlı birisi aracı oldu. Ellerinde her yaşa uygun kadın var. Babamla evlenmesi için 50 yaşındaki baldızlarını vereceklerini söylediler. Kadın 10 gün bizimle kaldı, 31 bin lira gitti. Günlüğü 3 bine geldi.
100 DÖNÜM ARSA SATTI
Melih Usanmaz: Dedem 76 yaşındaydı. 4 senede 10 kadın tarafından dolandırıldı. 100 dönüm arazi sattı.
Başaran Arısoy-65 (Nevşehir'de yaşıyor, 6 bin TL dolandırıldı): Baktım ki iş değişik, 'Vazgeçiyorum' dedim. Beni bacağımdan vurdular.
HOKKABAZ'A TAŞ ÇIKARTTI
YAŞANAN olay akıllara Cem Yılmaz'ın Hokkabaz filmini getirdi. Filmdeki gelin de, hokkabazın arabasına binip düğünden kaçar. Gösterilerde hokkabaza yardımcı olur ancak bir süre sonra ortadan kaybolur. Filmin sonunda bir hırsız olduğu ve abim diye tanıttığı sevgilisiyle plan yapıp erkekleri dolandırdığı ortaya çıkar.
Süleyman ARIOĞLU/Akşam
01.01.2010 15:09:55
http://www.renkhaber.com/