KATiL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KATiL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2011

KARA GÜN "OCAK" TA NE OLMUŞTU ?

KARA GÜN "OCAK"TA NE OLMUŞTU ?

EvcioğluHaber- "Adalet için Hrant için" Arkadan vuranların hala arkasındamısınız..
Ocak ayı her daim karagün Zemheri diye anılır.. Açlığın, yoksulluğun simgesidir, Anadoluda.. Perişandır Anadolu insanı.. Ahırda hayvanının yemi bitmiştir..
Evde açlıktan, kemikleri derisinin altında görünen çocukların ekmeğinin bittiği aydır..
O yıllar bizim çocukluğumuzun yıllarıdır..
Yönetilenler böyle idi..
Ne kadar geliştik, ilerledik densede şimdide aşağı yukarı böyle..
Ama; yönetenlerin boynu kalın, göbek yağlıydı.. !
Bu durum hep böyle geldi, böyle gidiyor....! Değişmedi halkın kaderi hiç bir zaman..
Böylemi yazılmış dersiniz.? Tarihler iki madolyonun yüzünden yazar.. Bir tarafında, zevkü-sefa yaşayanların olduğu.. Bir taraf da açlık, yoksulluk ve üstüne üstelik, katledilen öldürülen zindanlarda çürütülen.. Yetmedi. faili belirsiz, bir yere gömülen...!

Peki daha başka ne oldu, Zemheri de.?

24 ocak kararları diye bilinen, ama halkı ekonomik olarak yoksullaştırılmasının ve soyulmasının kararları alınmıştı.. Türk halkı açısından geri dönülmesi zor bir süreç başlamıştı.. Bu kararla birlikte baskı da artmıştı.. Her yer kangölü...!
24 Ocak kararlarının uygulanması o kadar kolay olamayacağı için; 12 Eylül darbesine ihtiyaç vardı...!

Darbe gerçekleşti..
Acıyla, zulümle...
Ne canlar yitirildi, hayattan koparıldı, gencecik çocuklardı...


Yine bir 24 Ocak'dı. Uğur MUMCU katledildi.. Katiller bulundu, yanlış bulundu, derken bir kişi içeri atıldı.. Ama; kamuoyu vicdanı hala bu sorunun yanıtını bekliyor.. Katiller nerede..?

Bu gün 19 Ocak 2011..
Tam bundan 4 yıl önceydi..
Agos gazetesinin önünde bir silah sesi duyulur..
Daha sonra, ajanslardan Hrant DİNK arkadan ensesinden vurularak öldürüldüğü haberi verilir.. Katil..! Katil ise güvenlik kamerasından tesbit edilir.. Yaşının küçük olduğu ileri sürülen bir "ÇOCUK KATİL" yapılmış.. !
Tarih hep böyle yazılmıştır.. Çocuk Katillerle dolu..
Töre cinayetlerinde olduğu gibi 'Çocuktan Katil' yaratmak hüneri ile doludur..

'Ogün Samat' yakalanır..
Yakalındığı karakolda Türk bayrağı önünde kamaraya ve videoya çekilir..
Aslanlar gibi ağırlanır..
Katil olduğu ve yakalandığı bildirilir..
Ama, ağabeyleri; onu Samsu'ndan istanbul'a yollayan ve eline silahı tutuşturarak Hrant'ı öldürmesini isteyenler olmamıştır.. !
Kendisi planlamıştır mutlaka..!

Cebinde parası dahi olmayan bu çocuk..!
Sizcede kendisi her şeyden sorumlumu?
Hatta; ülkede faili meçhul 20.000 civarında cinayet var.. Bunları da bilinmeyen çocuklar işlemişlerdir..!
Peki ne olacak.?
Kim bulacak bu çocukları, iyi çocukları...!
Hala sorumlular ve yetkililer bu konuda hiç gerçeği konuşmadılar.. Çağırılıp konuşturulmalarını istemek bu ülkede herkesin, barış içinde yaşamak isteyenlerin hakkıdır..

Yine, 4.yılında da Hrant'ın ve ülkenin , barıştan yana kardeşçe yaşamak isteyenlerin gelip karanfiller koyduğu yer Agos gazetesi önüydü.. Gerçek katiller yakalanıp, bundan sonra çocukların katil yapılmadığı bir gün gelinceye dek bu yürüyüş devam edecek..
İstanbul, Ankara ve diğer illerde yürüyüşler yapıldı.. "Adalet İstiyoruz" çağrısı başta Adalet Bakanlığı olmak üzere İktidara duyurmaya çalıştılar..

Önemli bir not ilave etmekte yarar var ...
Fransa Meclisinde "Ermeni Yasa Tasarısı" kabul edilmişti.. Bu tasarıya ilk tepki, Ermeni diye katledilen Hrant Dink'ten gelmişti..
Hatırlayanlar bilir... "Fransa değil, herhangi bir ülke Ermenilerle ilgili böyle bir karar almaya hakkı yoktur.. Böyle bir kararın Türkiye de yaşayan Ermenilere bir yararı yoktur.. Olsa, olsa bu karar; Kararı alan ülkenin kendi çıkarlarına hizmet edecektir.. Kendi çıkarlarını korumak için Ermenileri; helede Türkiye Ermenilerini alet edemezler.. Buna asla izin veremeyiz.. Türkler bin yıldır birlikte yaşadığımız kardeşlerimizdir.. Daha bin yıllar birlikte yaşayacağız.. Bu nedenle kınıyorum" demişti..

Hrant'ın katil yada katilleri yakalanıp, gerçekler ortaya çıkmadıkça ülkemiz üstüne güneş doğmaz.. Karanlıklar aydınlanmaz..
Bunun için "Adalet İstemek" gerek..
"Güvercin tedirginliğinde yaşamak" demişti. Sevgili Hrant,,
Hrantı anlamak içinde Ermeni olmak gerekmez..

"Barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve hoşgörü içinde bir arada yaşamak için. Bu yüzden hangi coğrafyada olursa olsun, halkların kardeşliğine inananlar olarak Hrant için, Adalet için…"

Işıklar içinde yat .. Güzel insan..

Ülkemizin makus tarihi bir gün bu kara günleri yenecektir....


EvcioğluHaber-19.01.2011- Çarşamba

19 Ekim 2010

Zirve Yayınevi baskınında neler yaşandı?


Zirve Yayınevi baskınında neler yaşandı?

T24 - 18 Nisan 2007 günü Malatya'da Zirve Yayınevi'ni basan bir grup, misyonerlikle suçladıkları 3 kişiyi boğazlarını ekserek öldürdü. Katil zanlılarına yakalandıktan 1 gün sonra tatbikat yaptırıldı. Tatbikatta yaşanlar bugün gün ışığına çıkarıldı.

zirve2

Hafızalara 'Zirve Yayınevi Baskını' olarak geçen olayın tatbikat kayıtlarına ulaşan Akşam gazetesinde yer alan haber şöyle:

HÂLÂ KARANLIKTA

2007 yılı Nisan ayı... Türkiye Köşk'e kimin çıkacağı tartışmalarına kilitlenmişken Malatya'da yaşanan dehşet adeta deprem etkisi yarattı. 5 genç, Zirve Yayınevi'ni basmış, misyonerlikle suçladıkları Alman uyruklu Tilman Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel'i boğazlarını keserek öldürmüştü.
Binadan atlayan Emre Günaydın (1988) yaralı halde bulundu. Abuzer Yıldırım (1988), Cuma Özdemir (1987), Salih Gürler (1987) ve Hamit Çeker (1988) bıçaklarla yakalandı.

Yıl 2010... 29 duruşma geride kaldı, dava karar aşamasına geldi. Cinayetin perde arkasının aydınlatılması için çalışmalar halen sürüyor. Katliamın Ergenekon ve Kafes Eylem Planı ile bağlantısı araştırılıyor. Son duruşmada, çarpıcı bir olay yaşandı. Azmettirici olarak suçlanan Varol Bülent Aral, tanık ifadesi sonrası tutuklandı.


Ve AKŞAM Malatya Katliamı'na ilişkin çok çarpıcı tatbikat görüntülerine ulaştı. O karelerde, bir gün önce 3 kişiyi gözlerini kırpmadan öldüren 4 genç, yaptıklarını anlatıyor. Emre Günaydın ise 1 ay sonra aynı mekanda cinayetlerle yüzleşiyor.


EMRE GÜNAYDIN

'Boğaz kesemem, kalbine saplarım'

Cinayet sonrası, 3. kattan atlayıp yaralanan Emre Günaydın, 1 ay sonra olay yerinde ifade verdi.

Suçlamaları reddeden Günaydın, bir sigara içti ve şunları söyledi:

- Abuzer'le geldim, sonra arkadaşlara gelin diye mesaj çektim. Zili çaldık. Kapıyı biri açtı. Girince Necati ile merhabalaştık. Sohbet etmeye başladık. Uğur ve Necati önümüzde oturuyordu. Ben bağırırlarsa ağızlarına şey yapayım diye lavabodan havluyu aldım. Elimde bıçakla geldim. Yat dedim, Abuzer silah çıkardı.

- Aramızda Hıristiyanlıkla ilgili konuşmalar oldu. Lozan Antlaşması'na göre bu tür faaliyetlerde bulunmanız yasak değil mi? dedim. '953 kiliseniz var' dedim, inkar etmedi. Necati'yi yatırdım boğazına bıçağı dayadım. Bıçağı geniş salladım. Alman'ın elinde küçük bir sustalı bıçak vardı. Geri çekildim kendimi korudum. Abuzer ile Hamit onu yakaladı. Yere yatırdılar. Üçünün ellerini bağladık.

- Abuzer, Necati'nin ağzına vurdu. Bayılmış gibiydi. Alman'ı yatırmadan önce elimdeki havluyu boğazına dayayıp ters yatırmak istedim. Hepsinin elleri ayakları bağlı. Abuzer'in 'Sen ne yaptın' deyip Necati'ye bıçak soktuğunu biliyorum.


'TADİLAT VAR' YAZMIŞ

- Kana karşı biraz şeyim var, bakamadım. Alman'a 'Fuhuşa düşürdüğünüz kızların hesabını size Allah soracak, ben değil' dedim, tokat attım. Salih koşarak Alman'ı devirdi. Abuzer ve Salih bıçakladılar. Uğur'un beline Salih'in bıçak sapladığını hatırlıyorum. Uğur'un 'Mesih Mesih' diye bağırdığını biliyorum. Cuma ile Hamit silahları tutuyordu. Alman'a bıçak salladım ama girmedi. Alman'a Hamit'in bıçakla şey yaptığını biliyorum. Arkalarında kim olduğunu öğrenmeye çalıştım. Kimse rahatsız etmesin diye bilgisayardan 'tadilat var' çıktısı aldım.


'TAVUK BİLE KESEMEM'

- Ben yapmadım. Tavuk kesmiş bir insan değilim. Kaldı ki boğazını niye keseyim abi? İkisini yere dizerim onunda kalbine, diğerinin de kalbine kalbine sokarım. İnsanlık dışı boğazını kesmek falan bu insan yani abi dayanılır mı boğazını kesmeye.

- Salih Necati'yi boğarken ben 'Manyak mısın' dedim.

- Arkalarında gizli servis varsa öğrenmeye çalıştım. Hepsini konuştuktan sonra internetten Kur'an CD'si dinletecektim.

'NASIL DÜŞTÜM BİLMİYORUM'

- Amacım öldürmek değildi arkalarında kim var öğrenmekti. Sonra zil çaldı. Abuzer'in 'polis polis' dediğini biliyorum. Camdan baktım. Aşağıdan yukarı bakıyorlardı. Sonra balkona geldim. Bunun vicdan azabını mı çekip acaba intihar mı ettim yoksa düştüm mü hatırlamıyorum.


ABUZER YILDIRIM

'Böyle olmayacaktı böyle dememişlerdi'

- Sabah iki kez geldik kimse yoktu. Üçüncü gelişimizde biri açtı kapıyı. Salih ve diğerleri aşağıdaydı. Yukarı çıktılar. Uğur, Necati'yi aradı o da geldi. Sohbet ettik. Diğer odadan Salih girdi, 'Uzun boylu olanda silah var, gidelim' dedi. Necati, 'Hıristiyan olursanız evlatlarınız için iyidir' dedi. Müslüman çocuklarının öldürüleceğini söyledi.

'ÇOCUKLARIMIZI ÖLDÜREMEYECEKLER'

- Emre, Alman'ın boynuna bıçak dayadı. 'Kimse çocuklarımızı öldüremez' dedi. Uğur, arkamdan bir tane vurdu. Salih, Uğur'u yatırdı. Üzerimizde kurusıkı vardı. Necati'leri bağladıktan sonra misyonerlikle ilgili belge aramaya başladım. Çekmeceleri açtım. CD'leri aldıktan sonra tekrar odaya gittim. Uğur bağlıydı. 'Hem bize Hıristiyanlık teklifinde bulunuyorsunuz, hem çocuklarımızı öldüreceksiniz hem de bana vurdun' dedim eğildim.


'DAYANAMADIM OTURUP AĞLADIM'

- Uğur'a vurdum, ağzından elime kan geldi, midem bulandı. Lavaboya gittim. O sırada Emre geldi, eli kanlıydı. 'Ne oldu' dedim. 'Çocuklarımızı öldürecekti, daha ölmeyecekler' dedi. Odaya girdim Necati'yi yerde görünce ağladım diğer odaya kaçtım. Ağlayarak çekmeceyi açmaya çalıştım. Biran önce bilgileri alıp gitmek istedim. Hamit bir şey bulduğunu söyledi. Emre, Uğur'a 'Müslümansın, Sünnisin. Çocuklarımızı onlar gibi kesmezsin, niye Hıristiyan oldun' diye sordu. Böyle dememişlerdi, böyle olmayacaktı.

SALİH GÜRLER

- Hamit, Cuma ve ben çıktık. Abuzer ile Emre yayınevine çıkmıştı. Uğur aramıza oturdu. 2 dakika sonra yabancı uyruklu kişi geldi. Misyonerlikle ilgili konuşmaya başladık. Emre sigara izni istedi. Necati 'İçme, dayan gençsin' dedi. Emre lavaboya gidip geri geldi. Yabancı uyruklu şahsın yanında bıçağı çekti. Gayri ihtiyari kalkıp bıçakları çektik. Cuma, Uğur'un ellerini bağladı. Emre mutfaktan havlu getirip üçe böldü. Birini Uğur'un, diğerini yabancı uyruklunun ağzına bağladı. Necati baygın yatıyordu. Ona bağlamadı.


ABUZER'LE EMRE BELGE ARIYORDU

- Abuzer arka odada Emre ile bilgilere bakıp geri geldi. Emre, Uğur'a 'Seni araştırdım, bunlar gibi değilsin' dedi. Uğur 'Kafama silahı daya rehine olarak çıkar' dedi. Emre bana 'Necati'yi boğ' dedi. Yerde ip vardı, aldım ama boğmadım. Emre yanıma gelip bıçağı sallamaya başladı.


'KANI GÖRÜNCE KENDİMDEN GEÇTİM'

- Kanı görünce kendimden geçer gibi oldum. Yabancı uyruklu kişinin yanına geldim, şoktayım. Emre yanına çağırdı. 'Tut' dedi. Elimde bıçak vardı. Emre sallamaya başlayınca ben de bıçağı tuttum ama elimi kesti. Emre'ye 'çıkalım' dedik, 'Hayır, ben bunların arasında devamlı bulundum beni tanıyorlar. Çok rahat bulurlar, öldürmem lazım' dedi. Necati ile yabancı olanı öldürmüştü. Sonra Uğur'un başına havluyu geçirdi. Bağırmasın diye üstüne çullandık. Polis geldi. Telaşa bindik. Hepsi balkona kaçtı. 'Emre düştü' dediler, teslim olduk.


HAMİT ÇEKER

'Öldürmeden olmaz' diyordu'

- Salih, Abuzer, Cuma ve ben yan yana oturuyorduk. Emre karşımızdaydı. Bir süre konuştuk. Telefon çaldı.
Necati telefondan sonra geldi. Onunla da tanıştık. Fikir tartışmaları yaşandı.

- Emre köşeden giderek Necati'nin üzerine atıldı, elinde bıçak vardı. Sonra Alman'ı yere yatırıp bağladı. İçeri gittim. Dolaplara, kutuya baktım. Abuzer bilgisayarlarla uğraşıyordu.


ARKANIZDAKİ KİM?

- Emre 'arkanızda kim var' dedi. Uğur buranın kapatılacağını söyledi. O sırada kapı çaldı. Kadınla adam gelmişti. Arkadaşlardan birisi 'Kaçalım' dedi. Emre 'Öldürmeden olmaz' dedi. Salih iple Necati'nin boğazını bağladı. Emre de bıçakla ensesine vurdu. Sonra Alman'a geldi, üstünü örttü. Uğur'un sırtından bıçaklandığını gördüm ama kimin yaptığını hatırlamıyorum.


ÇELİK YELEKLİ KORUMA

- 5 zanlı, çelik yeleklerle binaya getirildi. Tatbikat sürerken çevrede de geniş güvenlik önlemleri alındı.
- 2 polis kamerası onlar vahşeti anlatırken her an kayıttaydı.
- Zanlılar, bazen soğukkanlılıkla yaşananları anlattı, bazen sustular.
- Her biri diğerlerini suçladı, kendisinin masum olduğuna ikna etmeye çalıştı.


'1. KATA ATLADIM'


- İçeri geldiğimde Alman'ın kafasından kan akıyordu. Salih yanında duruyordu. Dedim 'ne yapıyorsunuz . Biz öleceğimize onlar ölsün' dedi. Kapı çaldı, bir adamla kadın vardı. Yerde yatan Uğur, 'X'dir o deyip aradı, yanlış bilgi verdi, gittiler.
- İçeri geldim Emre, Uğur'un üzerine, Salih de öldürmesin diye Emre'nin üzerine çöktü. Emre o sırada boynunu kesmiş. O sırada kapı çaldı, polis olduğunu görünce telaşlandım balkona kaçtım. Beyaz borudan tutunarak aşağı inecektim. Aşağı baktım, Emre yerde yatıyor. Millet toplanmış. Birinci katın balkonuna atladım. İki kadın vardı başımda sonra kapıdan çıkarken polisler yakaladı.
- İlk geldiğimizde ben de silah vardı ikinci gelişimizde Emre aldı. Necati'yi Cuma bağlarken yanındaydı. Emre diğer yanda. Salih de diğer yanda bağlıyordu.

http://www.t24.com.tr/haberdetay/106195.aspx

19 Mayıs 2010

KATiLi TANIYORUZ




KATiLi TANIYORUZ





19.05.2010
Maden ocağındaki patlamanın sorumlusu aynı: Güvenlik önlemi almadan çalıştıran taşeron ve maden ocaklarında artan kazalara rağmen önlem almayan yetkililer!..

Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Karadon Maden Ocağı’ndaki grizu patlamasında eksi 540 metrede mahsur kalan 30 işçiye, aradan geçen 24 saat içinde ulaşılamadı. Endişeli bekleyişlerini sürdüren madenci yakınlarından sinir krizi geçirenler oldu. Kurtarma çalışmalarını yürüten madencilerden gazdan etkilenenler oldu.
Sinir krizi geçiren madenci yakınlarından biri güçlükle sakinleştirilirken, patlamanın ardından olay yerine gelen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı ve Enerji Bakanı Taner Yıldız, ailelerin tepkileriyle karşılaştı. Bakan Dinçer’in gazetecilere açıklama yaptığı sırada bazı madenciler, bölgede yol sorunu olduğunu belirterek tepki gösterdiler. Dinçer, yol problemini bildiklerini, bu konuları tekrar tekrar paylaşmaya gerek olmadığını belirtti.

EKSİKLİK GÖRÜLMEMİŞ!
Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bakan Dinçer, şunları dile getirdi: “Şu anda sorumlu, sorunlu aramıyoruz. Teknik düzeyde herhangi bir ihmal gözükmüyor. Çünkü en son ekim ayında burada çok kapsamlı denetim yapılmış. İş güvenliği konusundaki denetimlerde herhangi bir eksiklik görülmemiş. Bu açıdan bakıldığında, burası kamu kurumu ve iş güvenliği konusunda profesyonelce çalışılan bir alandı. Bizim gördüğümüz bir şey yok şu anda. Ancak patlama sebebiyle bir ihmal, hata var mı, onu göçüğü kaldırdıktan sonra göreceğiz. Şimdiden bir şey söylemek mümkün değil.”

Zonguldak’ın Kilimli beldesinde bulunan Türkiye Taşkömürü Kurumu’na bağlı Karadon Maden Ocağı’nda önceki gün meydana gelen patlama, bakanın aksine birçok kişide ‘Madenlerde neler oluyor’ sorusunu akıllara getirdi. Neredeyse rutin halde her üç ayda bir meydana gelen maden kazalarının ardından hiçbir önlem alınmamasına tepki gösteren sendika ve odalar, bir kez daha taşeron sisteminden vazgeçilmesi çağrısı yaptılar. Ağır çalışma koşullarının ve düşük ücretin hakim olduğu madenlerde, denetimlerin yeterince yapılmaması ve taşeronlaştırmanın artması nedeniyle patlamaya hazır daha binlerce maden ocağı bulunduğuna dikkat çeken sendika ve odalar, madenciliğin devlet eliyle yapılmasını istediler.
GMİS Genel Başkan Ramis Muslu, bu tür kazaların önüne geçilmesi için bir kere taşeronlaştırmanın önüne geçilmesi gerektiğine dikkat çekti. “Bizler ciddi bir şekilde, yeraltı madenciliğinin taşeronla değil devlet eliyle yapılmasını istiyoruz. Taşeronun iş güvenliğine ne kadar önem verdiğini biliyorsunuz, denetimini yapamıyorsunuz. Aynı zamanda buralarda örgütlenemiyoruz. Örgütlenme faaliyetlerimiz engelleniyor” diyen Muslu, bu nedenle yapılan işin denetimini sağlayamadıklarını dile getirdi. Bursa’da yaşanan maden kazasından sonra yaptığı açıklamada patlamaya hazır binlerce maden ocağı olduğunu söylediğini hatırlatan Muslu, “Alın işte, göçüklerin ardı arkası kesilmiyor. Eğer ciddi bir şekilde önlem alınmazsa yeni patlamalar sürpriz olmayacak” şeklinde konuştu.

İŞ GÜVENCESİ SAĞLANMALI

“Elbette ki yeraltı kaynakları yeryüzüne çıkmalı. Ama bu insanlar ölerek o yeraltı kaynaklarının çıkmasına karşıyım. Eğer ölümler olacaksa madencilik yapılmasın” diyen Türkiye Maden-İş Genel Başkan İsmail Aslan, yaşamını yitiren insanların değerinin hiçbir şeyle ölçülemeyeceğini dile getirdi. Maden şirketlerinin bir an önce para kazanmaya dikkat ettiğine, ancak iş güvenliği için bu kadar dikkat edilmediğine değinen Aslan, her ölümlerde ‘Bu insanlara yazık oldu’ diyerek yüreklerin soğutulduğunu ifade etti.
Madenlerde insanların 650-700 bin lira ücretle çalıştığını aktaran Aslan, “Orada çalışan insanlar, madene inerken vedalaşıp iniyor. Ağır bir işkolu, insanca çalışma koşullarından uzak bir ortamda çalışıyorlar. Bu ücretlerle, bu koşullar altında çalışılmamalı muhakkak. Bunları söylüyoruz, söylüyoruz ancak herhangi bir aşama sağlanmıyor. Taşeronlaştırma kaldırılmalı, iş güvencesi sağlanmalı” dedi. (Zonguldak/EVRENSEL)


KURTARICI EKİP TOZDAN ETKİLENDİ
Ocakta mahsur kalan 32 işçiyi kurtarma çalışmaları devam ederken, patlama nedeniyle oluşan tozdan etkilendi.
Bu arada, patlama nedeniyle oluşan tozdan etkilenen işçilerden Özkan Yüksel, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Birden patlama sesi duyduk. O anda her yer toz içinde kaldı. Benim önümde 10 kişi vardı. Gerisini hatırlamıyorum. Beni de şu baretimin içine sakladığım toz maskesi kurtardı. Maskeyi takmasam ölecektim” diye konuştu.
Tozdan etkilenen İlhan Toprak, Ceyhun Girgin, Uğur Sayın, Şuayip Akdöngel, Kemal Aydın, Özkan Yüksel, Hayri Çınar, İbrahim Akyüz, Hakan Sorun, ocak ağzında bekleyen ambulanslarda muayene edildi.

SİSTEM İŞ KAZALARI YARATIYOR

Maden Mühendisleri Odası olarak madenlerde yaşanan sorunları defalarca dile getirdiklerini aktaran MMO Zonguldak Şube Başkanı Erdoğan Kaymakçı, ülkenin içinde bulunduğu sistemin dayattığı çalışma koşullarının, bu kazaların yaşanmasına neden olduğuna dikkat çekti. “Kurumun, kendi yapması gereken bir işi başkasına yaptırması, yani taşeronlaştırma, madenlerde kazaları hızlandıracaktır. Gerekli denetlemelerin mutlaka yapılması gerekiyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili tüm tedbirlerin eksiksiz olarak alınması gerekiyor. İşçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesi ve örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Bu söylediklerimizin ve oradaki işçilerin taleplerinin yerine getirilmemesi durumunda, işte, görüldüğü gibi neredeyse her ay patlama ve göçük olayları yaşanıyor” diyen Kaymakçı, bu konunun asla şakaya gelmeyeceğini; iş güvenliği yatırımının yapılması, denetlemelerin sıklaştırılması gerektiğini ifade etti.


Yoksulluk ocağa mahkum edince...

PATLAMANIN meydana geldiği 75. Yıl Cumhuriyet Kuyusu önünde bekleyen ailelerin anlattıkları, insanların yoksulluk ve yoksunluktan, bile bile ölüm riski altında çalıştıklarını ortaya koydu.
Eşinin Trabzon’dan geldiğini ve madencilik konusunda hiçbir bilgisi olmadığını ifade eden Gülşen Karabektaşoğlu, aynı zamanda anlattıklarıyla yoksulluğun işçileri ittiği durumu özetledi: “Eşim yaklaşık 4-5 yıldır firmada çalışıyordu. Kardeşimle maden ocağının aynı bölgesinde, yan yana çalışıyorlardı. Eşim, yeraltında defalarca yaralandı. Ancak çalışmasını istemediğim halde maden ocağındaki işine imkansızlıklar
nedeniyle devam etti. Asıl mesleği aşçılık olan eşim, maden ocağında çalışmaya başlamıştı. Şu anda 6 yaşındaki kızım Ebral ile bekliyoruz. Çocuğum durumun farkına vardı, bana ‘Üzülme anne, babamın iş elbiselerini koklarız’ dedi.”
Ayşe Aklin, grizu patlaması sonucu ocakta mahsur kalan oğlu ve damadı Ahmet Karabektaşoğlu’nun başına her an bu işin gelebileceğini bildiğini kaydederek, “Oğluma ‘Ocağa çalışmaya gitme, ben sana süt satarak bakarım’ dedim ama dinletemedim” dedi.

HEPSİ FAKİR
Gözü yaşlı Dilek Aslan da yaşanan kazayla ilgili kendilerine açıklama yapılmadığını söyleyerek, “Maden ocağında 3 kardeşim var. Biri kardeşim Erdem, diğerleri halamın çocuğu ve eniştem. Başbakan duysun bizi. Buraya gelsin. Yeraltında kalanların hepsi gariban, fakir” dedi.
TTK’dan emekli maden işçisi Turan Kebabcı, maden mühendisi 28 yaşındaki oğlu Koray’ın 4.5 yıldır özel firmada çalıştığını, yüzde 1 umudu bulunmadığını belirterek şöyle dedi: “Ben maden ocaklarını çok iyi biliyorum. Oğlum da madenle ilgili bir iş kazanınca karşı çıkmadık. Özel firmada iş bularak çalışmaya başlamıştı.”
İşçilerden, bir yıl önce evlenen Sadık Kocakaya’nın annesi Sebahat Kocakaya’nın, “Kimse yok mu? Allah bize yardım etsin. Sizin yakınınız yerin altında olsa ne isterdiniz?” feryatları hiç eksik olmazken, Kocakaya ailesi yakınları, sürekli sinir krizi geçirmeleri üzerine ambulansta bekletildiler.
(Zonguldak/EVRENSEL)

Tabelalarda kalan önlem!

NEREDEYSE her üç ayda bir maden ocaklarında meydana gelen patlamalar yürekleri sarsıyor. Buna karşılık yetkililerin vurdumduymazlığı sonucu hiçbir önlem alınmıyor.
Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü istatistik verilerine göre kömür ocaklarında 1955-2009 yılları arasındaki iş kazalarında 2 bin 687 işçi öldü, 326 bin 321 işçi yaralandı. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren önemli ölçüde azalan kazalar, son yıllarda artan taşeronlaştırma sistemiyle yeniden çoğaldı. Söz konusu tablo, iş güvenliği önlemlerinin sadece tabelalarda yazılı duran fiiliyata geçirilmeyen temenniler olduğunu gösteriyor.

DUMAN VE MATEM EKSİK OLMUYOR

Yaklaşık 4 bini aşkın madencinin hayatını kaybettiği kömür havzasında, ölümlü maden kazaları arasında yerin metrelerce altında yaşanan göçükler ilk sırada yer alıyor.
Genel Maden İşçileri Sendikası’nın istatistik verilerine göre 1356 kişi göçük nedeniyle, 783 kişi de yaşanan grizu facialarından dolayı hayatını kaybetti. En fazla 1939’da toplam 55 madencinin ölümüne yol açan göçükler, özellikle 2000’li yıllardan itibaren önemli ölçüde azaldı. Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı Kozlu Müessesesi Maden Ocağı’nda 1992’de 263 madencinin hayatını kaybettiği grizu faciasının, Türkiye’de en büyük can kaybı yaşanan iş kazası olarak tarihe geçtiği bölgede; nakliyat, patlayıcı madde, makine, elektrik ve malzeme taşınması ve zehirlenme ile boğulma gibi nedenlerle de işçiler yaşamını yitirdi.
Taşkömürü kurumunda 2009'daki kazalarda 5 işçi öldü, 2 bin 657 işçi yaralandı. Kentteki özel kömür ocaklarında 2003-2009 arasında 41 işçi yaşamını yitirdi, kaçak ocaklarda da 2005-2009 arasında 22 kişi hayatını kaybetti.
(Zonguldak/EVRENSEL)


Daha önce 4 işçi ölmüştü

TTK’nın galeri açma işini ihale ile alan taşeron Yapıtek Şirketi’nin yetkilileri, ocakta metangazı birikmesinin neden olduğunu söyleyerek kendilerinin suçsuz olduğunu iddia etti: “Patlamanın metan gazı kaynaklı grizu patlaması olduğunu düşünüyoruz. İşçiler 540 metre derinlikte birbirine yakın 3 ayrı noktada galeri açma çalışması yapıyordu. Ocağa her türlü gaz ölçümü yapılarak, önlem alınarak girildi. Tahminimize göre belli bir yerde gaz birikmesi oldu. Galeri açarken bu gaz açığa çıktı ve patlama meydana geldi.”
TTK’nın Karadon Müessese Müdürlüğü’nün Kilimli’de bugün patlamanın meydana geldiği kömür ocağını yeni açılmıştı. İhaleyi alan Çinli firmanın kuyu açma çalışması sırasında tabanda biriken metan gazının kaynak yapımı sırasında sıçrayan kıvılcımla patlaması sarısanda Çinli 4 işçi parçalanarak ölmüştü. (ZONGULDAK)


Evrensel