fotoğraf:http://images.google.com.tr/
Haber :Evrensel
Sultan Özer
23/01/2010
Ankara Tabip Odası üyesi Dr. Vahide Bilir, Türk-İş girişinde oluşturulan revirde ilk üç günde sağlık kontrolünden geçen hasta sayısının 2 bin 300, 38. günde ise hasta sayısının150 olduğunu söyledi.
Ankara Tabip Odası üyesi Dr. Vahide Bilir, Türk-İş girişinde oluşturulan revirde ilk üç günde sağlık kontrolünden geçen hasta sayısının 2 bin 300, 38. günde ise hasta sayısının150 olduğunu söyledi. Yaklaşık 10 kişiyi acile sevk ettiklerini belirten Bilir, TEKEL işçilerinin sağlık sorunlarına ilişkin izlenimlerini gazetemize anlattı.
İlk kontrollere ne zaman başladınız?
Türk-İş binasına gelişimiz, Abdi İpekçi Parkı’nda polisin işçilere gazlı saldırısıyla başladı. O gece geldik. Ankara Tabip Odası’na bağlı tabipler, SES’e bağlı sağlık emekçileri, Tıp Öğrencileri Konseyi’ne bağlı tıp öğrencileri ile birlikte geldik. Durum çok kötüydü. İkinci kattaki başkanlar odasını açtırabildik. Astım krizi geçirenler, gözleri tahriş olan çok sayıda insan vardı. Yumuşak doku travmaları, düşenler, darbe alanlar… Belinde kırık olan bir işçi vardı, ilk yardımdan sonra ambulansla hastaneye gönderdik.
İşçilerin ne tür rahatsızlıkları vardı?
Kendiliğinden gelişen gönüllü hizmete dönüştü bu revir olayı. Belli süre sonra giriş katına, daha küçük bir odayı kullandık. Zaman geçtikçe direnişteki işçilerin sağlık durumları bozulmaya başladı.
Bütün gün Türk-İş’in önünde bekliyorlardı. Çok sağlıksız yerlerde ve koşullarda sabahlıyorlardı. Özellikle enfeksiyon hastalıkları, sinüzit, bademcik iltihabı, zatürree çoğaldı. El kol yaraları, ayakkabılarını çıkaramadıkları için de ayak yaralarında artış oldu. Çok sayıda nezle- grip gibi bulaşıcı hastalıklar çıktı. Astım krizleri yoğunlaştı.
Üç gün oturma eylemi kararı aldıklarında zaten sokaktaydılar. Oturma eylemiyle birlikte bulduklarını yaktılar. Şimdi odun ateşiyle ısınıyorlar, duman çok oluyor, tabii bu da astım krizlerini arttırdı. Isınsalar böyle oluyor ısınmasalar da başka türlü.
Anjina dediğimiz kalp ağrısı ile acile gidenler oldu, ayak bilekleri kırıkları, yumuşak doku yaralanmaları, şiddetli kas- eklem ağrıları, böbrek ağrıları ile acile gönderdiklerimiz oldu.
Bursa’dan gelen ekipte ciddi ishal çıktı. Bu ekipteki yaşlı bir amcayı buradaki ilk tedavisinden sonra göndermek istedik. Ambulansı ayarladık ama gönderemedik, ısrarla gitmedi. “Gönderdiğiniz yerdeki hastaneden buraya geri dönemem” dedi. Bazı gönüllüler var. Alır geliriz diyen gönüllüler böyle ortaya çıktı. İşçiyi gönderdiğimiz yere beraber gidip, alıp getirenler oluyor.
Açlık grevini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanıyorum tüm Türkiye’nin kalbi burada atıyor. İnanılmaz bir destek var. Ama biz gönüllü hekimler olarak biraz kırıldık tabii, açlık grevinden sonra. Biz işçiler açlık grevi kararını uygulamaya başlamadan önce, duyması gerekenler duyar ve işçilerin uygulamasına gerek kalmaz diye umut ediyorduk, olmadı. Biz hekimleri bağlayan Malta Bildirgesi var bu konuda. İnsanı koruyan, koruması gerekenler olarak bizim yüreğimizi sızlatıyor bu durum.
Açlık grevini ne yapmaları ne de yapmamaları konusunda etkileyici olamayız. Ancak açlık grevine başlayan bir insan bizim yüreğimizi sızlatıyor. Zaten insan olarak sızlamaması mümkün değil. Hedefi uğruna kendi vücuduna zarar verecek bir şeye kalkışıyor başka bir şey yapamadığı için, bilerek isteyerek kendine zarar veriyor sonuçta.
Bu ülke, açlık grevlerinde yüzlerce gencecik fidanını yitirdi. Biz başka yitikler, özürlüler olmasın diyoruz.
Hekim bir insanın sağlığını devam ettirmesi için yardım eden insandır. Malta Bildirgesi’nde “Açlık grevcisi de bütün mahremiyetiyle hekim denetimindeki kişidir” der. Nasıl ki ayağı kesilecek kişi onay vermezse, ayağını kesemezsiniz. Açlık grevcisi de onay vermezse hiçbir hekim ona bir şey yapamaz. Hekim kontrolünde açlık grevi kesinlikle doğru bir tanım değil. Biz, objektif olarak din, dil, ırk, cinsiyet, mezhep, görüş farkı gözetmeden sadece bütün açlık grevcilerine eşit mesafede durarak, izleriz. Açlık grevcisine, sonuçta başına neler geldiğini anlattığımız yüz yüze görüşmeler yapar, bilgilendiririz. Ne teşvik ederiz, ne de vazgeçirmeye çalışırız .Hiçbir hekimin görevi değildir bu. Bilgilendiririz, izleriz, sağlığıyla ilgili notlar tutarız. Gelişmeleri not ederiz.
Bundan sonra ne tür rahatsızlıklar oluşabilir?
Soğuklardan dolayı iltihaplı hastalıklar, nezle- grip gibi salgınlar korkutur bizi. Uyursa el ve ayaklarında donmalar olabilir, bu korkutur bizi.
Taburede otururken uyuduğu için düşüp başını yaranlar, ateş yakarken oluşan yanmalar var. Hiçbirisi genç değil TEKEL işçilerinin, hepsi belli bir yaşın üstünde. Şeker, kalp, böbrek, KOAH, astım hastaları var zaten.
Bu güne kadar kaç kişi muayene edildi?
Hidromefroz böbrek hastası 20 günlük ameliyatlı iken oturma eylemine geldi. Kıl dönmesi ameliyatından sonra kalçasında kocaman bir yarası ile geldi.
Emzikli bir anne bir buçuk yaşında çocuğunu bırakıp, ‘eşimi bırakmam, sendika eşleri de çağırdı’ diyerek geldi. Memelerinde ağrısı vardı, anlatırken bile utanmıştı. “Çocuğunu bırakıp gelir mi bir anne” diyenler oldu ama, bu insanlar ‘ölmek var dönmek yok’ diyorlar. Birazcık yürek gözüyle bakan insan anlar ki, bir anne bir buçuk yaşındaki çocuğunu bırakıp gelebiliyorsa mücadelenin haklı ve sonuç alıcı olduğuna, haklılığına inanıyor demektir.
Üç buçuk günlük oturma eyleminde sağlık kontrolünden geçen hasta sayısı 2 bin 300’dü. Bugünkü kontrol edilen hasta sayısı 150 kişi. 10’a yakın acile sevk yaptık.
Haklı olduklarına yürekten inanıyorum ve yüzleri gülerek evlerine dönsünler istiyorum. Öyle onurlu bir mücadele ki bu. Kastamonu Cide’de çalışırken Zonguldak direnişini yaşamıştım. Zonguldak direnişini de geçti bu. Bazı sendikacılar da böyle düşünüyor.
Ben umudumu yitirmedim.
Tarihe pırıl pırıl bir not düştüler.
(Ankara/EVRENSEL)
Ankara Tabip Odası üyesi Dr. Vahide Bilir, Türk-İş girişinde oluşturulan revirde ilk üç günde sağlık kontrolünden geçen hasta sayısının 2 bin 300, 38. günde ise hasta sayısının150 olduğunu söyledi. Yaklaşık 10 kişiyi acile sevk ettiklerini belirten Bilir, TEKEL işçilerinin sağlık sorunlarına ilişkin izlenimlerini gazetemize anlattı.
İlk kontrollere ne zaman başladınız?
Türk-İş binasına gelişimiz, Abdi İpekçi Parkı’nda polisin işçilere gazlı saldırısıyla başladı. O gece geldik. Ankara Tabip Odası’na bağlı tabipler, SES’e bağlı sağlık emekçileri, Tıp Öğrencileri Konseyi’ne bağlı tıp öğrencileri ile birlikte geldik. Durum çok kötüydü. İkinci kattaki başkanlar odasını açtırabildik. Astım krizi geçirenler, gözleri tahriş olan çok sayıda insan vardı. Yumuşak doku travmaları, düşenler, darbe alanlar… Belinde kırık olan bir işçi vardı, ilk yardımdan sonra ambulansla hastaneye gönderdik.
İşçilerin ne tür rahatsızlıkları vardı?
Kendiliğinden gelişen gönüllü hizmete dönüştü bu revir olayı. Belli süre sonra giriş katına, daha küçük bir odayı kullandık. Zaman geçtikçe direnişteki işçilerin sağlık durumları bozulmaya başladı.
Bütün gün Türk-İş’in önünde bekliyorlardı. Çok sağlıksız yerlerde ve koşullarda sabahlıyorlardı. Özellikle enfeksiyon hastalıkları, sinüzit, bademcik iltihabı, zatürree çoğaldı. El kol yaraları, ayakkabılarını çıkaramadıkları için de ayak yaralarında artış oldu. Çok sayıda nezle- grip gibi bulaşıcı hastalıklar çıktı. Astım krizleri yoğunlaştı.
Üç gün oturma eylemi kararı aldıklarında zaten sokaktaydılar. Oturma eylemiyle birlikte bulduklarını yaktılar. Şimdi odun ateşiyle ısınıyorlar, duman çok oluyor, tabii bu da astım krizlerini arttırdı. Isınsalar böyle oluyor ısınmasalar da başka türlü.
Anjina dediğimiz kalp ağrısı ile acile gidenler oldu, ayak bilekleri kırıkları, yumuşak doku yaralanmaları, şiddetli kas- eklem ağrıları, böbrek ağrıları ile acile gönderdiklerimiz oldu.
Bursa’dan gelen ekipte ciddi ishal çıktı. Bu ekipteki yaşlı bir amcayı buradaki ilk tedavisinden sonra göndermek istedik. Ambulansı ayarladık ama gönderemedik, ısrarla gitmedi. “Gönderdiğiniz yerdeki hastaneden buraya geri dönemem” dedi. Bazı gönüllüler var. Alır geliriz diyen gönüllüler böyle ortaya çıktı. İşçiyi gönderdiğimiz yere beraber gidip, alıp getirenler oluyor.
Açlık grevini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanıyorum tüm Türkiye’nin kalbi burada atıyor. İnanılmaz bir destek var. Ama biz gönüllü hekimler olarak biraz kırıldık tabii, açlık grevinden sonra. Biz işçiler açlık grevi kararını uygulamaya başlamadan önce, duyması gerekenler duyar ve işçilerin uygulamasına gerek kalmaz diye umut ediyorduk, olmadı. Biz hekimleri bağlayan Malta Bildirgesi var bu konuda. İnsanı koruyan, koruması gerekenler olarak bizim yüreğimizi sızlatıyor bu durum.
Açlık grevini ne yapmaları ne de yapmamaları konusunda etkileyici olamayız. Ancak açlık grevine başlayan bir insan bizim yüreğimizi sızlatıyor. Zaten insan olarak sızlamaması mümkün değil. Hedefi uğruna kendi vücuduna zarar verecek bir şeye kalkışıyor başka bir şey yapamadığı için, bilerek isteyerek kendine zarar veriyor sonuçta.
Bu ülke, açlık grevlerinde yüzlerce gencecik fidanını yitirdi. Biz başka yitikler, özürlüler olmasın diyoruz.
Hekim bir insanın sağlığını devam ettirmesi için yardım eden insandır. Malta Bildirgesi’nde “Açlık grevcisi de bütün mahremiyetiyle hekim denetimindeki kişidir” der. Nasıl ki ayağı kesilecek kişi onay vermezse, ayağını kesemezsiniz. Açlık grevcisi de onay vermezse hiçbir hekim ona bir şey yapamaz. Hekim kontrolünde açlık grevi kesinlikle doğru bir tanım değil. Biz, objektif olarak din, dil, ırk, cinsiyet, mezhep, görüş farkı gözetmeden sadece bütün açlık grevcilerine eşit mesafede durarak, izleriz. Açlık grevcisine, sonuçta başına neler geldiğini anlattığımız yüz yüze görüşmeler yapar, bilgilendiririz. Ne teşvik ederiz, ne de vazgeçirmeye çalışırız .Hiçbir hekimin görevi değildir bu. Bilgilendiririz, izleriz, sağlığıyla ilgili notlar tutarız. Gelişmeleri not ederiz.
Bundan sonra ne tür rahatsızlıklar oluşabilir?
Soğuklardan dolayı iltihaplı hastalıklar, nezle- grip gibi salgınlar korkutur bizi. Uyursa el ve ayaklarında donmalar olabilir, bu korkutur bizi.
Taburede otururken uyuduğu için düşüp başını yaranlar, ateş yakarken oluşan yanmalar var. Hiçbirisi genç değil TEKEL işçilerinin, hepsi belli bir yaşın üstünde. Şeker, kalp, böbrek, KOAH, astım hastaları var zaten.
Bu güne kadar kaç kişi muayene edildi?
Hidromefroz böbrek hastası 20 günlük ameliyatlı iken oturma eylemine geldi. Kıl dönmesi ameliyatından sonra kalçasında kocaman bir yarası ile geldi.
Emzikli bir anne bir buçuk yaşında çocuğunu bırakıp, ‘eşimi bırakmam, sendika eşleri de çağırdı’ diyerek geldi. Memelerinde ağrısı vardı, anlatırken bile utanmıştı. “Çocuğunu bırakıp gelir mi bir anne” diyenler oldu ama, bu insanlar ‘ölmek var dönmek yok’ diyorlar. Birazcık yürek gözüyle bakan insan anlar ki, bir anne bir buçuk yaşındaki çocuğunu bırakıp gelebiliyorsa mücadelenin haklı ve sonuç alıcı olduğuna, haklılığına inanıyor demektir.
Üç buçuk günlük oturma eyleminde sağlık kontrolünden geçen hasta sayısı 2 bin 300’dü. Bugünkü kontrol edilen hasta sayısı 150 kişi. 10’a yakın acile sevk yaptık.
Haklı olduklarına yürekten inanıyorum ve yüzleri gülerek evlerine dönsünler istiyorum. Öyle onurlu bir mücadele ki bu. Kastamonu Cide’de çalışırken Zonguldak direnişini yaşamıştım. Zonguldak direnişini de geçti bu. Bazı sendikacılar da böyle düşünüyor.
Ben umudumu yitirmedim.
Tarihe pırıl pırıl bir not düştüler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder