TEKEL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TEKEL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ekim 2010

KESK-AR'DA EMEKÇİLER VE GERÇEKLER


KESK-AR'DA EMEKÇİLER VE GERÇEKLER


EvcioğluHaber- (KESK-AR) Kamu Emekçileri Konfedarasyonu Araştırma Merkezince Doç.DR. Mustafa DURMUŞ'a yaptırılan bir çalışmada, Emekçiler açısından ülkemizin karşı karşıya olduğu onlarca olumsuz gerçeklerin su yüzüne çıktığı gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz..
KESK tarafından yaptırılan araştırmanın sonucu bir kitapcık halinde yayımlanmıştır.. Bu araştırmaya göre, bazı başlıkları aşağıda aktarılmaya çalışılan veriler bulacaksınız...

EvcioğluHaber
03.10.2010


Daha fazla kar için daha fazla üretim ve daha fazla büyüme sadece emeği değil, doğayı tahrip ediyor.
İktisadi büyüme kavramı, toplumdaki eşitsizlikleri açıklayamadığı gibi sıklıkla bu tür eşitsizlikleri gizlemek, perdelemek için kullanılmaktadır.
Birkaç banka ya da tekel kar ettiğinde ortalama, kişi başına düşen gelir de büyür, iktisadi büyüme sağlanır.
Bu halkın da gelirinin ve refahının arttığı anlamına gelmez.


*********
Goulet:
"Kalkınmanın üç olmazsa olmazı: Zorunlu ihtiyaçların karşılanması, özgüven-bağımsızlık ve özgürlük. " diyor

-Yurttaşlarının konut-barınma, gıda, eğitim, sağlık gibi zorunlu ihtiyaçlarını bedelsiz olarak karşılayamayan;
-Emperyalistlerce kaynakları sömürülen ve diğer ülkelerle ilişkilerini eşit bir zeminde sürdüremeyen;
-Halklarının, insanlarının kendi geleceklerini özgürce belirleyebilme hak ve özgürlüklerine sahip olmadığı bir ülke, toplum, ekonomi gerçek anlamda kalkınmış sayılamaz"

***********
-TÜİK gelir dağılımı araştırmaları sosyal sınıfların milli gelirden aldığı payları göstermiyor.
-Gelirin yanı sıra asıl olarak Türkiye’de servet eşitsiz dağılmakta, bu da refahın adaletsiz dağılmasına neden olmaktadır.
-Kriz hem dünyada hem de Türkiye’de servet zenginlerinin sayısını artırdı.
-Buna karşılık halk daha da yoksullaştı.

**********

-İktisadi büyüme tek başına ne toplumsal refahın, ne yaşam standardının ölçüsü olabilir, ne de emekçilerin refah düzeylerinin yükselmesini sağlayabilir.
-Azgelişmiş ülkeler için iktisadi büyümeden ziyade kalkınma –sanayileşme olgusu önemlidir.
-Çünkü bu ülkeler kalkınamamakta ya da sanayileşememektedir.

***********
-Daha fazla kar için daha fazla üretim ve daha fazla büyüme sadece emeği değil, doğayı tahrip ediyor.
-İktisadi büyüme kavramı, toplumdaki eşitsizlikleri açıklayamadığı gibi sıklıkla bu tür eşitsizlikleri gizlemek, perdelemek için kullanılmaktadır.
-Birkaç banka ya da tekel kar ettiğinde ortalama, kişi başına düşen gelir de büyür, iktisadi büyüme sağlanır.
-Bu halkın da gelirinin ve refahının arttığı anlamına gelmez.

***********
-TÜİK gelir dağılımı araştırmaları sosyal sınıfların milli gelirden aldığı payları göstermiyor.
-Gelirin yanı sıra asıl olarak Türkiye’de servet eşitsiz dağılmakta, bu da refahın adaletsiz dağılmasına neden olmaktadır.
-Kriz hem dünyada hem de Türkiye’de servet zenginlerinin sayısını artırdı.
-Buna karşılık halk daha da yoksullaştı.

*******

-Kamuya yeni borç vermenin karşılığında finans kapital ağır kemer sıkma politikaları dayatıyor.
-Krizdeki AB’nin geleceği tartışılıyor.
-Kriz uzun süreli olacak; bazen büyüme, istihdam artışları görülürken, bazen de daralmalar, hatta yeni dipler ortaya çıkabilir.
-Kapitalist krizin yeni aşamasında, özel sektöre ait risk ve borçlar kamu borcuna dönüştürülerek toplumsallaştırıldı.

********
-Avrupa’da uygulanan kemer sıkma politikaları seçim sonrasında Türkiye’de görülecek (mali kural).
-Krizin bu yeni aşamasını Türkiye’nin emek örgütleri çok iyi analiz etmeli.
-Kamu emekçileri, işçi sınıfı örgütleri ile birlikte, küçük üreticileri, küçük esnafı, güvencesiz çalışanlar ve işsizleri de yanlarına alabilecek bir birlik ve mücadele stratejisi geliştirmek zorunda.
-Bu durum aynı zamanda emek örgütlerinin örgütlü güçlerini artırabilmeleri için bir fırsattır.
************

KESK-AR tarafından yapılan araştırmanın tamamına ulaşmak için;
http://www.kesk.org.tr/ sitesinden ulaşabilirsiniz..

11 Haziran 2010

Sigarayı bırakmak için bir nedeniniz yok mu?

Sigarayı bırakmak için bir nedeniniz yok mu?


Alta verilen fotoğraflar gerçeği yeterince açıklamıyormu? Yoksa; kendi başımıza geldiğindemi anlayacağız..!
Umuyoruzki: geç olmadan durumun vahamiyetini anlar ve sağlıklı bir yaşamdan yana tercihimizi yaparız...

Bizimle birlikte yaşayanlarıda bu illetten kurtarırız..!

Gerçi; şöylede bir gerçek var.. "Kendini düşünmeyen, hiç kimseyi düşünmez." dereler..
Gelin, bir dakika düşünün ve ciddi olarak düşünün.. Dertmi oluyor ? Çaremi oluyor ?
Sağlıklı bir ruh haliyle siğaranın üstüne gittiğimizi düşünmüyorum.. Ve de, bize zevk verdiğine kendimizi o kadar inandırmışızki; karşımızdakileride buna inandırmaya çalışıyoruz..
Sigara tekellerinin işine yarayan reklamlarda yapıyoruz.. Böylece, uluslararası karteller bizim gibi üçüncü dünya ülkelerine fabrkalarını kuruyorlar.. Üretime değil tüketime yöneltiyorlar..
Toplumu hastalandırıyorlar ve tedavisinide karşılanamaz ölçüde pahalı yapıyorlar..

Anıımsatma; hem sigara tekelleri, hem ilaç tekelleri ve aynı zamanda, silah fabrikalarıda aynı uluslararası şirketlerdir..

Gelin siz karar verin..! Ama; geç olmasın.!

Haber; Evcioğlu
Fotoğraflar; Milliyet
















26 Mayıs 2010

KESK 26 MAYISTA YAPILACAK GREVE İLİŞKİN VERDİĞİ SÖZÜ TUTTU


KESK 26 MAYISTA YAPILACAK GREVE İLİŞKİN VERDİĞİ SÖZÜ TUTTU












26.05.2010-Çarşamba

Ankara- KESK bu gün sözünü tuttu. Tüm TÜRKİYE genelinde grev yaparak sokağa çıktı.. Bundan 4 ay önce Tekel işçilerinin Ankara'nın ayazında 78 gün süren direnişlerininin tam ortasında (kendilerine ilişkin bir karar çıkacağını beklerken, hayal kırıklığına uğratılan Tekel işçilerine rağmen) ama yine de bir Genel Grev kararı almış olmaları açısından önem arz edilen 26 Mayıs 2010 grev kararı idi.. 6 sendika konfederasyonunun biraraya gelerek aldıkları ve Türkiye işçi sınıfı açısından tarihi bir karar olarakta algılanmasına neden olan bu grev malisef alındığı tarih ve içinde bulunulan konjoktör açısındanda değerlendirildiği taktirde, nasılki; Tekel Emekçilerini üzmüş ise, bu günde aldıkları kararların, verdikleri sözün arkasında durmayarak caydıklarını utanmadan da deklere eden; kendilerini işçilerin ve emekçilerin örgütü olarak gören ama bunların sözde olduğunu yaptıklarıyla ortaya koyan; başta Türk-İş, Kamu-Sen, Memur-Sen gibi sarı sendikalar bu gün grev yapmaktan vaz geçtiler..
KESK ise; "BİZ SÖZ VERDİK SÖZÜMÜZDE DURUYORUZ" diyerek yine emekçilerin öz örgütü olduğunu ortaya koydu..

Bu gün grev günüydü..

TMMO, TTB. ve Diğer demokratik kitle örgütleri ve DİSK'e bağlı sendikalarında katılımıyla, ziya gökalp caddesinde görkemli bir miting düzenlendi..

Bir grup Tekel işçisinin, Türk-İş genel merkezine girerek vaz geçilen grev kararını protesto etmek istemesi üzerine, polisin müdahelesi üzerine Türk-İş binasından gözaltına alınmışlardır..

Haber ve fotoğraf: Evcioğlu

**************************************************



























22 Nisan 2010

TÜBİTAK'TA İŞTEN ATILAN EMEKÇİYE DESTEK BASIN AÇIKLAMASI‏


TÜBİTAK'TA İŞTEN ATILAN EMEKÇİYE DESTEK BASIN AÇIKLAMASI‏









22.04.2010-perşembe

Bu gün, Aynur Çamalan'ın emekçi dostları yanında idi..

Ankara-Tekel direnişine destek için, 4 Şubat’ta yapılan eyleme katıldığı için işten çıkarılan Aynur Çamalan; 08.03.2010 tarihinden itibaren başlayarak oturma eylemi başlatmıştı..

Bu gün; Sürdürülen eylemin 46 günüdür..

Bu günkü basın açıklamasının duydurusunu yapan ve destek eylemine de katılan, Sn: Av. Ali Ersin Gür' den edinilen bilgide;
"Tek başına TUBİTAK önündeki direnişini sürdürmekte olan Sn;
TÜBİTAK çalışanı Aynur Çamalan'a destek için bugün saat 12:30’da basın açıklaması yapıldı. Yapılan basın açıklamasına yaklaşık 70 kişi katıldı. Katılarak destek sunan tüm arkadaşlara bu özverilerinden ötürü çok teşekkür ediyoruz..
Şimdi, 30 Nisan 2010 tarihinde Ankara 13. İş Mahkemesi’nde görülecek olan“ , "iş akdi feshinin iptali davasında” Emekçi arkadaşımızı yalnız bırakmayarak, yanında olduğumuzu bir kez daha göstermemiz gereklidir. Desteğimizi, bu haksız idari işlem ortadan kalkıncıya kadar sürdürmemiz gerekmektedir.. "Haklılık, bilinç ve inatla birleşince mutlaka kazanacaktır." diyen Av. Ali Ersin Gür dostumuza bizde çok teşekür ediyoruz. Emekten ve özgürlükten yana olanların birlikte mücadele etmelerinden başka bir seçeneği olmadına inanıyor, mücadelenizin daim olması dileği ile..

Haber: Evcioğlu

******//////********

1)-TÜBİTAK'TA İŞTEN ATILAN EMEKÇİYE DESTEK BASIN AÇIKLAMASI‏NDAN FOTOĞRAFLAR

2)-TÜBİTAK ÖNÜNDE EYLEM VE BASIN AÇIKLAMASI duyuru


19 Mart 2010

Emeği ekmekle terbiye etmek

Emeği ekmekle terbiye etmek

Emeği ekmekle terbiye etmek

Çiğli İplik? Fabrikası’nda işten çıkarılanlar, Tariş Genel Müdürlüğü önünde gösteri yaptı.

14/03/2010

Başbakan gazeteciler üzerinden, çalışanlara terbiye diskuru çekerken, şu soruyu tekrar güncel hale getirdi: “Türkiye'de çalışanların iş güvencesi olsa, Başbakan bu postayı atabilir miydi?”

ZAFER AYDIN (Arşivi)

Çalışanı işten atma yoluyla terbiye etme, öteden beri kapitalizmin alametifarikasıdır.

Bazen üretimi artırmak, bazen işçiyi düşük ücretlerle çalıştırmak, çoğu zaman da sendikalaşmayı, hak aramayı engellemek için başvurulan en etkili yöntemdir işten atma. İşveren, “problemli” gördüğü işçiyi işten atar.

Böylece işten atılan cezalandırılırken, diğerleri de korkutularak terbiye edilir. İşçiyi işten atma yoluyla veya tehdidiyle terbiye etmeye çalışanlar, bu fütursuz gücü sendikalaşmanın zayıflığından ve etkin bir iş güvencesinin olmamasından alıyorlar. Patronluğu kamu yöneticiliğinden önde gelen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın işten atma yoluyla gazetecilerin terbiye edilmesi beklentisi de aynı noktadan çıkıyor. Başbakan, izaha gerek kalmayacak bir biçimde “atacaksın üç-beş köşe yazarını bak herkes nasıl muma dönecek” demeye getirdi. Yaptığı konuşmanın demokrasi ve fikir özgürlüğü ile bağdaşmadığı yolundaki eleştirileri yanıtlarken de “tezgahtar” örneği ile bir kez daha çalışanı ekmek ile terbiye etmenin faydalarından dem vurdu.

Başbakan cümleyi gazetecilere karşı kurdu ama üslubundan ve argümanlarından bütün çalışanları kastettiği, emeği ekmek ile terbiye etmeyi, oyunun genel kuralı olarak gördüğü anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan’ın kurduğu cümleler ve takındığı tutum, aynı zamanda AKP hükümeti elinde şekillenen iş güvencesinin nasıl bir zihniyetin ürünü olarak kalıba döküldüğünü de gözler önüne seriyor. Başbakan gazeteciler üzerinden, çalışanlara terbiye diskuru çekerken, yanıtlanması gereken şu soruyu yeniden güncel hale getirdi:

“Türkiye’de -gazeteciler de dahil- çalışanların iş güvencesi olsa Başbakan bu postayı atabilir miydi?”

Soruya yanıt vermeden önce bir saptama yapmak ve kısa bir izahatta bulunmak gerek: Türkiye’de çalışanların gerçek anlamda bir iş güvencesi hiçbir zaman olmadı. Çalışanların iş güvencesi her zaman işverenlerin iki dudağının arasında oldu. İş güvencesinin bulunmadığı koşullarda sendikalar da güçlenme şansı bulamadı. Bu yüzden iş güvencesi, işten atılmalarla önemli güç kaybı yaşayan emek hareketi için, uzun yıllar öncelikli talepleri arasında yer aldı. Ne var ki, etkili bir mücadelenin konusu olamadı. Dolayısıyla da siyasal iktidarlar da iş güvencesine yasal bir düzenleme yapmak için kendini baskı altında hissetmedi, çok istekli davranmadı. Nihayet Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) baskısıyla zoraki de olsa iş güvencesi düzenlemesi yapıldı. Başbakan Erdoğan’ın Çorum ilinden vekili Agah Kafkas’ın televizyon ekranlarından “biz çıkarttık” dediği iş güvencesi yasasını, aslında DSP-MHP-ANAP hükümeti çıkarttı. DSP-MHP-ANAP hükümeti, Ağustos 2002’de iş güvencesi yasası çıkarmış, fakat patronlar hazmetsin diye yasanın yürürlük tarihini 15 Mart 2003’e bırakmıştı. Bu arada seçimler oldu, AKP iktidara geldi ve iş güvencesi düzenlemesini 4857 sayılı iş yasasının içine yerleştirdi. AKP, “Yasayı biz çıkarttık” diye övünen Agah Kafkas’ın bilerek es geçtiği bir değişiklik yaparak, DSP-MHP-ANAP hükümetinin hazırladığı düzenlemede yer alan 10 kişiden fazla işçinin çalıştığı işyerinde çalışma koşulunu 30 kişiye çıkartarak budadı. Böylece yasanın kapsamını daralttı, kısmi iş güvencesinden yararlanabilecek insanların sayısını azalttı.

30’dan fazla işçi
AKP yasanın kapsamını daraltmıştı ama buna rağmen yasayı en azından sendikal örgütlenmeyi kolaylaştırabilecek işçi lehine bir düzenleme olarak görenlerin sayısı az değildi. Fakat uygulamadaki bütün sonuçlar ortaya koydu ki, yapılan düzenleme işçiyi haksız feshe, keyfi işten çıkartmalara karşı korumuyor. Evet, bugün 30’dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde altı aydan fazla kıdemi olan işçilerin işten çıkarılmasında işverenler artık geçerli bir sebebe dayanmak zorunda. Yasa sendika üyesi olanı, sendikal faaliyete katılanı, sendika temsilciliği yapanı, işveren aleyhinde idari ve adli makamlara başvuranı işten çıkaramazsın diyor. Din, dil, ırk, cinsiyet, siyasi görüş ve benzeri nedenlerle işçinin işten çıkarılmasını haklı sebep saymıyor. Fakat yasada bunların yer alması, işçi çıkarılmasını engellemeye yetmiyor. Çünkü işçiyi işten atan işverene yasanın öngördüğü ciddi bir yaptırım yok. Haksız bir biçimde işten çıkarılan ve yargı kararıyla feshi geçersiz sayılan işçinin, işvereninin önüne yasa iki seçenek sunuyor: İstersen işçiyi işe geri al, istersen -yine mahkeme ya da özel hakemin belirlediği- en az dört, en çok da sekiz aylık tazminatını öde. İşte yasayı fos çıkaran, adı var kendi yok hale getiren incelik de, bu noktadan sonra başlıyor. Elbette işverenler bu ikincisini tercih ediyor ve işçinin kıdem ve ihbar tazminatına ilaveten en fazla sekiz aylık ücreti kadar tazminat ödüyorlar. Yasanın burada işverene getirdiği küçük bir yükümlülük daha var: Seri mahkeme usulüne göre yargıtay aşaması da dahil üç ayda sonuçlandırılması gereken dava, bu süreyi aşarsa işçiye en çok dört aylık ücreti ve diğer hakları da ödeniyor.

Sadeleştirecek olursak iş güvencesi yasasından önceki dönem ile sonraki dönem arasındaki tek fark işçiyi işten atan işverenin, işçinin kıdem ve ihbar tazminatına ek olarak maksimum 12 aylık ücreti tutarında yeni bir ödeme yükümlülüğünün getirilmesi. Yapılan düzenleme işçiyi geçersiz feshe karşı gerçek anlamda korumuyor, işverene ilave tazminat yükümlülüğü getiriyor. Sonuç olarak iş güvencesi adı var ama kendi yok bir düzenleme olarak işçilerin bir işine yaramıyor. İşçinin iş güvencesi patronların iki dudağı arasında olmaya devam ediyor.

Şimdi yazının başında bıraktığımız soruya geri dönelim: Türkiye’de gerçek bir iş güvencesi olsaydı, ne sendikalar bu kadar zayıf olurdu ne de Başbakan emek terbiyecisi rolüne soyunabilirdi. Bu yüzden iş yasasının çalışanı haksız feshe karşı koruyan düzenlemenin yeniden elden geçirilmesi, işe iade mekanizmasının güçlendirilmesi ve işe iadenin olmadığı koşullarda işverenin ödeyeceği tazminat miktarının işverenin haksız feshi göze alamayacağı, caydırıcı bir miktara yükseltilmesi şart. Peki, çalışanı ekmeği ile terbiye etmeyi düstur edinmiş bir siyasal iktidar bunu yapar mı? Tekel işçileri örneğinden yola çıkarak söyleyebiliriz ki, mecbur kalırsa yapar. Tekel işçileri eylemleriyle hükümete geri adım attırdılar ve 4 Şubat 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla tescilli, hükümeti 4-C’de iyileştirmeler yapmak zorunda bıraktılar.

Tekel işçileri 4-C’yi tamamen yok hükmünde saymalarına ve böyle bir perspektifle mücadele vermelerine rağmen, bir yan ürün olarak bu sonuç ortaya çıktı. Demek ki bir talebin arkasına hatırı sayılır güç yığınca, ısrarlı ve kararlı bir mücadele verince sonuç almak pek de zor değil. Yeter ki eylemle, mücadeleyle sonuç alınabileceğine inanan bir irade ortaya çıksın, yeter ki sendikacılar hükümetin sözcüsü rolünü, işçi hakları mücadelesine tercih etmesin. Yeter ki, çalışanları ekmekleriyle terbiye etmeye kalkanlara karşı, şimdi iş güvencesi için kolları sıvamanın tam zamanı diye yola çıkılabilsin...

http://www.radikal.com.tr/

1 Mart 2010

DANIŞTAY'DAN TEK-ELE CANSUYU GİBİ KARAR

DANIŞTAY'DAN TEK-ELE CANSUYU GİBİ KARAR
01.03.2010

Danıştay, Tekel işçilerini yakından ilgilendiren ve 4/C''ye geçişle ilgili 30 günlük süreye ilişkin Bakanlar Kurulunun 4 Şubat 2010 tarihli Kararı'nın yürütmesini durdurdu.
TEKEL işçilerinin büyük bir umutla beklediği ve direnme gücünü artırıcı etkisi olan Danıştayın bu kararı, Tekel işçilerinin bulunduğu Türk-İş 'in önü bayram havası yaşanmasına dönüştü.

TEK GIDA-İŞ Sendikasının başvurusunu değerlendiren, Danıştay 12. Dairesi, Bakanlar Kurulu Kararının, 4/C kapsamında istihdam edilmek isteyenlerin 30 günlük süre içinde ilgili kurumlara başvurmasını öngören 31.01.2010 tarihinde başlayıp; 02.03.2010 tarihinde süresi dolacak olan hükmünün yürütmesini durdurdu.

"Kamu Kurum ve Kuruluşlarındaki Geçici Mahiyetteki İşleri Yürütmek Üzere Geçici Personel İstihdamı ve Bu Personele Ödenecek Ücretler Hakkında Karar"ın 2. maddesi (1/a) bendinde yer alan "30 günlük süre içinde" ibaresi, bunun dayanağı Bakanlar Kurulu Kararının 1. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "30 gün içerisinde" ibaresinin iptali ile davacı sendika üyeleri açısından, 31 Ocak 2010 itibariyle iş akitleri kamu tarafından feshedilmiş ve 30 günlük sürenin 2 Mart 2010'da doluyor olması da gözetilerek, öncelikle idarenin savunması alınıncaya kadar yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istemiyle Danıştay'da dava açmıştı.

Danıştay 12.Daire kararında , temel hak ve çalışma hayatına ilişkin bir konuda Bakanlar Kurulu'nun başka bir kararına atıfla süre zorunluluğunun getirilmesinin hukuka aykırı olduğu ve İdari işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi. Bu kararın haberini alan Tekel işçileri sevince boğuldu. Türk-İş içinde ve dışarıdaki Eylem çadırlarında bayram sevinci vardı.

Haber : Haydar ATA
01.03.2010

28 Şubat 2010

"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIR KENT FOTOĞRAFLARI-2

Fotoğraf: Haydar ATA

Fooğrafları görmek için üzerini tıkla

***"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-1

***"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-3
**"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-4
**"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-5

**"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-6
**"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-7
**DİĞER "TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIR KENT FOTOĞRAFLARI-8














"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIR KENT FOTOĞRAFLARI


"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIR KENT FOTOĞRAFLARI

Tekel işçilerinin 75 gündür sürdürdükleri direnişe KESK'in verdiği destek sürüyor.
Bir hafta önceki iki günlük gece ve gündüz , çadırları "söktürmeyeceğiz" sıloganıyla sürdürdükleri üç günlük nöbet eyleminin bu haftaki ilk eylem günü KESK'e bağlı BES üyeleri nöbet başındaydı.
Tekel işçileri, Başkent Ankara'nın ortası sakarya caddesinde direniş mücadelelerini, naylon çadırlarda, yattıkları battaniyelerin altında sadece bir tahta parçası yada eski bir kapı. Hatta; meyve kasalarından başkaca birşeyde yok. Altından yağan yağmur suları akmakta ve her yer rutubet ve sağlıksız bir ortamda sürdürdükleri bu mücadelelerinde, onları yanlız bırakmayarak, destek veren tüm emek dostlarının 27-28 şubat gündüz ve gece nöbet tutarak gösterdikleri örnek dayanışma duygularıyla yağmur, soğuk demeden yanlarında oldukları günün fotoğraflarını göreceksiniz..

27.02.2010 cumartesi

Fotoğraflar ve Haber : Haydar ATA

** "TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-2

**"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-3
**"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-4
**"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-5

**"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-6
**"TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIRKENT FOTOĞRAFLARI-7
**DİĞER "TEKEL DİRENİŞİ" ÇADIR KENT FOTOĞRAFLARI-8






14 Şubat 2010

İşçi Sınıfı Neden Devrim Yapamaz?.





İşçi Sınıfı, Neden Devrim Yapamaz?.
Demir Küçükaydın kullanıcısının resmi
Demir KÜÇÜKAYDIN
Tam da Tekel işçilerinin direnişiyle kendine sosyalist diyenlerin moral buldukları şu anda İşçi sınıfının neden devrim yapamayacağından söz etmek pişmiş aşa su katmak gibidir.

Bizim derdimiz ise pişmiş aşa su katmak değil, piştiği sanılan aşın pişmediğini ve böyle pişemeyeceğini göstermektir.
Başlıktaki önermeyi daha da genelleştirelim. Sınıflar devrim yapamazlar.
Ya da bu önermeyi şöyle bir ifade daha doğru ve dakik olacaktır: devrimleri sınıflar yapmazlar ve de yapamazlar.
Devrimler için sınıflar gerekli değildir. Sınıfsız toplumlarda da devrimler olur.
Devrimler üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin o günkü biçimine uygun yeni bir üstyapının kuruluşlarıdırlar.
Marks’ın ifadesiyle: “İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder.” Ama böyle değişiklikler sınıfsız toplumlarda da olur.
Diyelim ki avcılık ve toplayıcılığa dayanan komünden, bitki ve hayvanların ehlileştirilmesine dayanan köy komününe geçiş de bir devrimdir (ki bu devrimin bayramıdır Kurban bayramı ve gerçeğe yakın bir tasviridir bu devrimin Kurban Bayramı söylencesi)
Ama bu devrim hiç de sınıf mücadeleleri biçiminde gerçekleşmemiştir. Çünkü sınıflar yoktur.
Diğer bir ifadeyle Tarih Öncesi’nde de devrimler olmuştur. Bir bakıma mitolojiuler e kimi peygamberler bu devrimlerin hikayelerini anlatırlar.
Zaten tanımı gereği, sınıflara dayanan bir devrim teorisi olamaz, çünkü sınıfsız toplumlarda da devrimler olur ve onlarda sınıflar yoktur.
Öte yandan sınıflı toplumlar tarihi göstermektedir ki, sınıflar ve onların mücadeleleri devrimlere yol açmaz, genellikle çöküşlere yol açar, toplumsal çatışmalara yok açar ama sınıflar sınıf olarak devrim yapmazlar.
Klasik tarihte, yani beş bin yıl boyunca sınıfların hiçbir yerde devrim yaptığı görülmemiştir. Ezilen sınıfların zaman zaman iktidara geldikleri görülmüşse de (Karamıtalar, Taipingler) bunlar, yıktıklarının bir benzerini kurmaktan öteye gidememişler; yeni bir toplum düzeni, yani bir topluluk tanımı yapmayı başaramamışlardır.
Modern tarihte isi, burjuvazinin ve İşçilerin devrim yaptığını söyleyecektir. Klasik Marksist burada.
Ama işçilerin yaptığı Ekim devrimi ayrı bir topluluk tanımı yapmamış, sadece burjuvazinin aydınlanma ile yaptığı tanıma dayanan bir devrim yapmaya, ama bunu işçiler eliyle yapmaya kalkmıştır.
Burjuva devrimlerini ise burjuvazinin yaptığı ayrıca tartışılmaya ve yeniden araştırılmaya değer.
Aydınlanma devrimini Paris’in donsuzları yapmıştır,ama donsuzlar olarak değil, yurttaşlar olarak,ya da insanlar olarak. Burjuvazi bu devrime daha başından her adımda ihanet etmiş ve tıpkı Mekke eşrafının İslam’ı ele geçirmesi gibi ele geçirmeye çalışmış ve ele geçirerek Muaviye benzeri bir Ulusçuluk gericiliği kurmuştur. Aydınlanma devriminin Muaviye’si Napoleon’dur. İşçilerin yaptığı Aydınlanma devriminin Muaviye’si de Stalin’dir.
Aydınlanma dini, tıpkı Emeviler döneminin İslam’ı gibi, yayılmasını, gerici biçimi içinde (Uluslar ve ulusçuluk biçiminde) gerçekleştirmiştir.
Ama konuyu dağıtmamak için burada keselim ve sınıflı toplumlarda sınıflar ve devrimler ilişkisine yeniden bakalım.
Elbette devrimleri sınıflı toplumlarda var olan düzenden çıkarlı olmayan ezilenler yaparlar. Gayrı memnunluk devrimci olmanın ilk şartıdır. Bu anlamda bütün devrimleri alt sınıfların yaptığından söz edebiliriz.
Ancak alt sınıflar sınıf olarak devrim yapamazlar. Devrim yapabilmeleri için yeni bir topluluk (din, üstyapı) tanımlaması yapmaları, yeni bir din kurmaları, o günkü üretim ve ekonomi ilişkilerine uygun yeni bir dini savunmaları gerekir.
Bunu şöyle ifade edebiliriz. Köleler köle olarak isyanlar etmişlerdir fakat devrim yapamamışlardır, ama köleler, Hıristiyan olduklarında, Hıristiyanlar olarak bir devrim yapabilmişlerdir. Hıristiyan olmak için ise Köle olmak gerekmez.
Mekke’nin plepleri particilere, yani Kureyşli asillere karşı bir mücadele içindeydiler ve İslam bir anlamda ve başlangıçta onların partisiydi. Ama onlar birer plep olmaktan çıkıp bu partiyi yeni bir dine dönüştürdüklerinde, yani plepler Müslüman olduklarında bir devrim yapabilmişlerdir. Ama Müslüman olmak için plep olmak gerekmez.
Modern devrimi ne Donsuzlar ne de işçiler yapabilmiştir. Donsuzlar ve İşçiler, aydınlanmacı veya demokrat olduklarında devrim yapabilmişlerdi.
Sınıflı bir toplumda, verili bir topluluk veya din veya toplum biçimi içinde, ezilen ve egemen sınıfların mücadelesi elbette veridir. Bu mücadelenin aracı partiler ve tarikatlardır. Partiler ve tarikatlar devrim yapamazlar.
Devrim o parti veya tarikatlar, onları bir parti veya tarikat olmaktan çıkaracak, bir din yapacak bir mutasyon geçirdiklerinde, yani yeni bir dine, yeni bir topluluk tanımına, yeni bir üstyapı tasavvruna dönüştüklerinde devrim yapabilirler.
Örneğin Hıristiyanlık, Yahudilik içinde bir tarikat olarak kalabilirdi diğer yüzlercesi gibi, ama Yahudi olmayanları da kapsayıp, yeni bir topluluk tanımına geçtikten sonra yeni bir din olup bir devrim başarabilmiştir. Tarikat,yani bir Parti, yani bir sınıf mücadelesi aracı olarak kalsaydı, diğer yüzlerce benzeri gibi yok olup giderdi.
O halde bundan günümüze ilişkin çıkarılacak sonuç şudur:
İşçi sınıfı sınıf olarak devrim yapamaz!
Tıpkı köleler veya plepler, köle ve plep olarak nasıl devrim yapamadılarsa; köle ve plep partilerinde örgütlendikleri sürece yapamadılarsa, İşçiler de işçiler olarak, işçi partilerinde, sosyalist partilerde örgütlenerek devrim yapamazlar. Evet çıkarlarını savunabilirler, bir sınıf mücadelesi verebilirler ama devrim yapamazlar. Çünkü Partiler, var olan dini ya da topluluğun nasıl belirlendiğini tartışmaz, o topluluk içinde bölüşümü tartışırlar.
Ancak yeni bir dinin paradigması bu ufku aşabilir,
İşçi sınıfı ancak, yeni bir dinin kuruluşuna giriştiğinde devrim yapabilir.
Bu günkü dünyanın ilişkileri, tıpkı Muhammet’in İbrahim’e dönmesi ve geleneği yozlaşmalardan arındırması gibi, Aydınlanma’nın programına ve ideallerine bir geri dönüş gerektirmektedir.
Aydınlanma, komün ve uygarlık dinlerinin, yani soyların ve “inançların” topluluğu tanımladığı bir dünyada doğmuş ve onları bir özel ve politik ayrımı aracılığıyla topluluğun tanımlanmasından dışlayarak topluluğu tanımlamıştı. Yani kendisinin din olmadığı söyleyen bir din olarak ortaya çıkmıştı.
Bu din daha doğarken kendi içinde bir karşı devrim geçirdi ve ulusçuluk biçimindeki gerici biçim bu dine egemen oldu.
Bu nedenle bugün, ulusların ve ulusal devletlerin tüm dünyayı kapladığı buna karşılık, dünya ticaretinin ve üretimin kıyaslanamayacak ölçüde globalleştiği bir çağdayız. O halde, Aydınlanma’nın tanımını bugünkü dünyaya göre yeniden yapmak gerekmektedir. Bu tanm aydınlanmanın ilk tanımını (Yani “inançların” ve soyların hiçbir politik anlamının olmaması) da içermeli ama onu aşmalıdır.
Bunun tek biçimi, tıpkı eski dönemin soyları veya dinleri gibi bu günün uluslarının da politik olandan dışlanması, ulusal aidiyetin özel bir sorun olarak tanımlanması olabilir.
Yani İnsan Hakları Bildirgesini bir de ulusları da kapsayacak şekilde genişletmek gerekmektedir.
Yani ulusları ve ulusal devletleri yıkma, ulustan olmayı bütünüyle kişilerin özel bir sorununa indirgeme çağrısı; bir insanlık topluluğu tanımı yapılmalıdır.
Diğer bir deyişle, işçiler İnsan oldukları takdirde, tıpkı Roma’nın kölelerinin Hıristiyan oldukları, Mekke’nin Pleplerinin Müslüman oldukları takdirde devrim yapabilmeleri gibi, devrim yapabilirler.
Elbet her işçi biyolojik bir varlık olarak insandır. Burada kastedilen bu değildir.
Her hangi bir ulustan olmanın hiçbir politik anlamı olmamasını savunanlar, uluslara ve ulusal devletlere karşı savaşanlar ancak insan olabilirler.
Diğer bir ifadeyle, işçiler her hangi bir ulustan olmanın politik bir anlamı olmamasını savunduklarında; ulussuz olma hakkını savunduklarında; daha somut olarak uluslara ve ulusal devletlere karşı bir “Kutsal savaş” başlattıklarında, İnsan olduklarında; işçi olarak değil İnsan olarak mücadele ettiklerinde devim yapabilirler ve var olan toplumun en iyi kalp ve beyinlerini kendi saflarına kazanabilirler.
İşçiler, sadece kendi ekonomik ve sınıfsal çıkarları için değil; tüm yeryüzünde yeni bir düzen için mücadele ettiklerinde devrimci olabilirler ve devrim yapabilirler.
Bu önermeler, bugün dünyada İşçi Sınıfı’nın nasıl devrim yapabileceğini gösterir.
Ama bugünkü Türkiye’ye gelirsek var olan somut mücadeleler içinde bu görev şöyle tanımlanabilir.
Türkiye de işçiler, tutarlı demokratlar olduklarında, yani ulusun tanımından her türlü dil, din, soy, tarih belirlenimini dışladıklarında; ulusu böyle tanımlamaya karşı tanımladıklarında Türkiye’de bir demokratik devrim yapabilirler.
Türkiye’de sosyalistler eğer bir demokratik devrime öncülük etmek istiyorlarsa, öncelikle kendilerinin demokrat olmaları ve işçilere demokrasiyi “tebliğ” etmeleri gerekmektedir.
İşçilerin sınıf mücadelesinin kıçına hayranlıkla bakıp, en gericisinden ırkçı bir ulus anlayışıyla tanımlanmış bir devlette sosyalizm kurmaktan söz etmek, egemen sınıflar arasındaki mücadelede basit bir piyon olmaktan başka bir sonuç vermez.
*
Türkiye’nin sosyalistleri eğer dünya çapında bir sosyalist düzen içir mücadele etmek istiyorlarsa önce, dünyadaki işçilere insan olma uluslara ve ulusal devletlere karşı savaş çağrısı yapmalıdırlar. Bu çağrıyı yapmayan her çaba var olan ulusal devletlerin savunusu ve onlar arasındaki çatışmaların bir piyonu olma sonucunu verir.
Şimdiye kadar olan anlayış ve strateji ters yüz edilmelidir. Şimdiye kadar olan şöyledir: Her biri ulus ilkesin göre belirlenmiş devletlerin sosyalistleşmesi ve sonra bir sosyalist cumhuriyetler birliği kurularak giderek bir dünya cumhuriyetine ulaşmak.
Yani önce Sosyalist sonra İnsan olmak.
Ne teorik kavramlar ne de yaşanan deneyler bunun olmadığını ve olamayacağını göstermiştir.
Yapılması gereken ve izlenmesi gereken strateji tam da bunun tersidir. Önce uluslara karşı savaş ve bir dünya cumhuriyeti, sonra Sosyalizm.
Yani işçiler önce İnsan olmalıdırlar Sosyalist bir toplumda yaşayabilmek ve işçi olmaktan kurtulabilmek için.
Yani önce İnsan sonra Sosyalist olmak.
Bu gün Türkiye’deki (ve Dünyadaki) sosyalistler ne Demokrattır ne de İnsan.
İnsanların ve Demokratların görevi öncelikli görevi İnsan ve Demokrat olmayan bu sosyalistlere karşı mücadele etmektir.
Sosyalistler çözümün değil problemin bir parçasıdır bugün.
Çünkü onlar İnsan veya Demokrat değil, Türk’türler (Kürt, Alman, Amerikalı, Çinli).
Tıpkı işçiler gibi. İşçiler Türk işçileri ve Türk olmaktan çıkmadan ne Demokrat ne de İnsan olabilirler.
***********

Not: Konuya farklı bir bakış açısıyla yaklaşılan yukarıdaki yazı ile, "Bu yazı bence aynı zamanda Aleviler Neden Özgürleşemez? Kürtler Neden Kendi Kaderini Tayin Edemez? Femistler Neden Kadın Meselesinde Başarılı Olmaz sorularınında cevabını içermektedir. Veya Şöyle söyleyelim 'Yeni Bir Sol Harkete Neden Yeni Olamaz' " diyen Uğur TÜRE arkadaşıma, bu yazıyı iletmesinden ötürü teşekür ediyorum.
H.ATA

Kaynak: http://www.koxuz.org/

4 Şubat 2010

Tekel işçilerine destek yağıyor

Tekel işçilerine destek yağıyor

Tekel işçilerine destek yağıyor4 Şubat 2010

Yurt genelinde 'çalışmama' haklarını kullanma kararı alan işçilere farklı şehir ve kurumlardan destek yağıyor. Üniversitelerden belediye çalışanlarına kadar tüm çalışanlar iş yerlerine gitmedi. Bazı kurumlar ise işlerine gitmeyen işçileri tespit edilmeye başlandı. Bazı işçiler ise Türk-İş Genel Merkezi’nde sürdürdükleri açlık grevinde fenalaşan arkadaşlarının arkasından gözyaşı döktü.

Ağrı Dağı’na kış tırmanışı yapan ODTÜ'lü dağcılar, 5 bin 137 metre yükseklikteki doruktan Tekel işçilerine mesaj gönderdi. Karlı zirveye çıkmanın sevincini yaşayan 20 dağcı, "Tekel işçileri üşümüyorsa, biz de üşümüyoruz" pankartı açtı.


Tekel işçilerine destek yağıyor

Tekel işçilerine destek yağıyor

TEKEL İŞÇİLERİNE DESTEK YAĞIYOR / Foto Galeri

İZMİR'DE HAYAT DURDU / Foto Galeri

SENDİKALARIN YÜRÜYÜŞÜNDE ARBEDE / WEB TV

TEKEL İŞÇİLERİNE DESTEK GREVİ / WEB TV

Özlük haklarının ellerinden alınmasını istemeyen ve 4/c kapsamnda çalıştırılmayı kabul etmeyen TEKEL işçilerinin eyleminde 52. güne girildi. Hükümetle sendikalar arasında görüşmelerden de sonuç alınamayınca ipler kopma noktasına gelmişti. TEKEL işçilerine destek amacıyla 'çalışmama' kararı alan sendika ve konfederasyonlara üye işyerlerinde işçiler iş yerlerine gitmeyerek hükümeti protesto etti. Belediye çalışanlarından, üniversitelere iş bırakma eylemi yapan kurumlar ve işyerleri yurt genelinde zor anlar yaşanmasına sebep oldu.

BAŞBAKAN'DAN AÇIKLAMA, DENİZLİ'DE ARBEDE

Başbakan Erdoğan, yaptığı açıklamada eylemin hukuksuz ve bir tuzak olduğunu söylerken, 'Tazminatlar dün itibariyle işçilerin hesabına yattı ve 4 bin 500 civarında işçi bu paraları hesaplarından çekti' dedi.

Denizli'de Tekel işçilerini destek eylemi yapan grup Ak Parti binasına yürümek isteyince polis müdahale etti. Grup ile polis arasında arbede yaşandı.

BAŞKENTTE METRO SEFERLERİ AKSADI

Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, Halkevleri üyesi bir grubun, metro sisteminin çalışmasını engellediğini öne sürdü. Belediye yetkilileri, yaptıkları açıklamada, Batıkent metrosunda seferlerin aksamasının, belediye çalışanlarının, “Çalışmama hakkını kullanması”ndan kaynaklanmadığını savundu.

Halkevleri üyesi bir grubun, TEKEL işçilerine destek vermek amacıyla metro sisteminin çalışmasını engellediğini ileri süren yetkililer, güvenlik güçlerinden yardım istediklerini kaydettiler.

THY ÇALIŞANLARI EYLEME KATILMADI

İŞÇİ ve memur konfederasyonlarının TEKEL işçilerine destek vermek için “Bugün izinliyiz”, “Çalışmama hakkımızı kullanacağız” formülüyle başlattığı eyleme 08.00 ile 17.00 saatleri arasında mesaileri olan THY çalışanları katılmayınca tüm seferler normal olarak yapıldı. Türk-İş’e bağlı Hava-İş Sendikası, TEKEL işçilerine destek amacıyla önceki gün genel greve katılma çağrısı yapmıştı. Yönetim de grev katılanlar hakkında yasal işlem yapılacağını açıklamıştı. THY çalışanları sendikanın değil yönetimin çağrısına uydu. Böylece THY uçakları bu sabah zamanında kalkış ve iniş yaptı. THY yetkililerinden biri “Tüm operasyonlar normal olarak devam etmektedir” dedi.

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ'NDEN, TEKEL İŞÇİLERİNE DESTEK

Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyeleri ile öğretim görevlileri, TEKEL işçilerinin eylemini desteklediklerini açıkladı. "Tekel İşçilerinin Haklı Mücadelelerini Destekliyoruz" başlığıyla yapılan açıklamada, "50 gündür Ankara-Kızılay'daki çadırlarda her türlü olumsuz koşullar altında ekmek, özgürlük ve özlük haklarını koruma mücadelesi veren TEKEL işçilerinin onurlu direnişini destekliyoruz. Küreselleşme ve onun yarattığı özelleştirme-örgütsüzleştirme politikalarına karşı insanca yaşayabilme ve kazanılmış haklarını koruyabilme adına yapılan bu direniş; ülkedeki demokrasi ve 'insan olma' mücadelesinin önemli bir kilometre taşıdır. Tüm demokratik güçleri TEKEL işçileriyle dayanışmaya davet ediyoruz" denildi.

ADANA'DA DUYGULANDIRAN PANKART

Adana'da çeşitli konfederasyonlara bağlı sendikaların temsilci ve üyeleri ile sivil toplum örgütü temsilcileri, Ankara'da eylemlerini sürdüren tekel işçilerine destek amacıyla ''çalışmama hakkını kullanma'' eylemi gerçekleştirdi.

Adana’daki yürüyüşe, 2007'de Adana'daki Tekel fabrikasının kapatılması nedeniyle Samsun'daki fabrikaya giderken trafik kazasında annesi ölen ve babası da şu anda Ankara'da açlık grevinde olan Küçük Efsun (9) da katıldı. Efsun’un taşıdığı ve üzerinde “Tekel için annem öldü babamın da ölmesini istemiyorum” yazan pankart görenleri duygulandırdı.

BELEDİYE ÇALIŞANLARINDAN İŞÇİLERE DESTEK

Muğla'nın Marmaris İlçesi'nde turistik Armutalan beldesinde, Belediye Başkan Vekili İsmail Özbozdağ ile 22 belediye işçisi, Tekel işçilerine destek amacıyla yarım gün iş bıraktı.

İşçilerin eylemine, Armutalan Belde Belediye Başkanı CHP'li Muhammet Ünlü'nün eşi CHP İl Yönetim Kurulu Üyesi iş kadını Şennur Ünlü de destek verdi.

GÖLCÜK’TE 3 BİN TERSANE İŞÇİSİ ÖĞLE YEMEĞİNE GİRMEDİ

Kocaeli’de de sendika üyesi işçiler, iş yavaşlatma eylemi yaptı. Gölcük İlçesi'nde yaklaşık 3 bin askeri tersane işçisi öğle yemeğine girmedi.

Türk Harb- İş Sendikası'na üye işçiler, saat 12.00’de yemekhanelere girmeyip toplu halde tersane kapasından alkışlarla çıkarak, ilçe merkezindeki Atatürk Meydanı’nda toplandı. Burada bir konuşma yapan Türk Harb- İş Sendikası Kocaeli Şube Başkanı Haldun Kurubacak, sendikaların genel merkez yöneticilerine seslenerek koltuk ve menfaat kavgalarını bırakmalarını, birleşmeden başka kurtuluş olmadığını söyledi.

Haldun Kurubacak, Tekel işçilerinin direnişine sonuna kadar destek verdiklerini belirtti. Haldun Kurubacak'ın konuşması sırasında işçiler sık sık, ‘Hükümet istifa’, ‘Tekel işçisi yalnız değildir’, ‘İşçiye uzanan eller kırılsın’ sloganları attı.
Tersane işçileri, konuşmaların ardından iş yerlerine döndü.

SAMSUN'DA ATEŞLİ PROTESTO

Samsun’da Tekel işçilerine destek için miting düzenleyen sivil toplum kuruluşları Cumhuriyet Meydanı’nda toplanarak hükümeti protesto etti. Yaklaşık 600 kişilik grup, üzerinde ‘Memurların, işçilerin çığlık sesleri AKP’yi karartacak’ yazılı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kuklasını benzip döküp yaktı.

DENİZLİ'DE TÜTÜN ALIMI BAŞLADI

İŞÇİ ve memur konfederasyonları, Tekel işçilerine destek vermek için Türkiye genelinde 1 gün iş bırakma eylemi yaparken, özel tütün firmaları da tütün alımlarına başladı. Denizli'nin Tavas İlçesi'nin Kızılcabölük Beldesi'nde, Sunel Ticaret Türk A.Ş. ve TTL firmaları tütün aldı.

Tavas bölgesinde üretilen tütünlerin alım merkezi olarak Kızılcabölük'ü seçen firmalardan Sunel Ticaret Türk A.Ş. Tavas Bölge Yetkilisi Selim Türkoğlu, yıllar sonra tütün alımını yeniden Kızılcabölük'te yapmaktan hem kendilerinin hem de üreticilerin memnun olduğunu söyledi.

TTL Tütün Tavas Bölge Sorumlusu Barış Kişin de, Kızılcabölük'teki tütün alımlarının şubat ayı sonuna kadar süreceğini belirtti. Kişin, kilo fiyatlarının, tütünün kalitesine göre 4 ile 8 lira arasında değiştiğini söyledi.

Bu arada Denizli'de Tekel işçilerini destek eylemi yapan grup Ak Parti binasına yürümek isteyince polis müdahale etti. Grup ile polis arasında arbede yaşanıyor.

KONYA'DA BAŞBAKAN'A ÇAĞRI

Konya'da Türk- İş’e bağlı bazı sendikalar, Ankara'da eylem yapan Tekel işçilerine destek vermek için bugün iş bırakma eylemi yaptı. Türk- İş 2'nci Bölge Temsilcisi Necati Kökat, “Mevlana diyarından sesleniyorum. Bu soğukta, bu kışta kıyamette, kimsenin kimseyi üzmeye hakkı yok. Başbakanımızı da biraz daha duyarlı olmaya çağırıyorum. İnşaallah insafa gelir de, bu sıkıntı gider” dedi.

ÇANAKKALE'DE MİTİNG

Çanakkale’de KESK’e bağlı sendikalar Cumhuriyet Meydanı'nda Tekel işçilerine destek mitingi düzenledi. Yaklaşık 300 kişinin katıldığı mitingde, konuşmalar sık sık, Tekel işçilerinin ‘Ölmek var, dönmek yok’ sloganıyla kesildi.

MADENCİDEN, TEKEL İŞÇİSİNE DESTEK YÜRÜYÜŞÜ

Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun ocaklarında çalışan işçiler, Türk- İş, DİSK, Hak- İş, KESK, Memur- Sen ve Kamu- Sen’den oluşan işçi ve memur sendikalarının aldığı karar doğrultusunda, Ankara’da eylemlerini sürdüren Tekel işçilerine destek amacıyla iş bıraktı. Sabah müessese müdürlüklerinde toplanan yaklaşık 500 işçi, kent merkezine yürüyerek eyleme katıldı.

TTK’ya bağlı Karadon, Üzülmez, Kozlu, Armutçuk ve Amasra Müessese müdürlüklerinde çalışan madenciler, iş bırakarak Tekel işçilerine destek verdi. Madenciler, sabah çalıştıkları maden ocaklarının bulunduğu müessese müdürlüklerinde toplandı. Türk- İş’e bağlı Genel Maden İşçileri Sendikası’nın (GMİS) Genel Merkez ve şube yöneticileri, 5 ayrı müdürlükte hazırlanan bildiriyi okudu. Bildiride, maden işçilerinin her zaman örgütsel disipline uyduğu ve tüm eylemleri kararlılıkla hayata geçirdiği, bugün de tüm gözlerin yine maden işçisinin üzerinde olacağı belirtildi.

KENT MERKEZİNE DOĞRU YÜRÜDÜLER

Bildirinin okunmasının ardından Kozlu ve Üzülmez müesseselerinde çalışan işçiler, kent merkezine doğru yürüyüşe geçti. Kozlu beldesinde yürüyen maden işçileri, hükümeti sloganlarla protesto etti.

Trafiği aksatmadan kaldırımda yaklaşık 5 kilometre yürüyen işçiler, ‘Ankara Ankara duy sesimizi, bu madencinin ayak sesleri’, ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’, ‘Vur vur inlesin Ankara dinlesin’, ‘Tekel işçisi yalnız değildir’, ‘Direne direne kazanacağız‘, ‘Zafer direnen emekçinin olacak’ sloganları attı.

Kozlu ve Üzülmez’den yürüyerek, uzak olan diğer müessese müdürlüklerinden ise otobüslerle kent merkezine gelen işçiler, 6 işçi ve memur sendikasının öncülüğünde kent merkezindeki Madenci Anıtı önünde öğle saatlerinde düzenlenecek eyleme katılacak.

GAZETECİLERDEN EYLEME DESTEK

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi Anadolu Ajansı çalışanları, bir saat iş bırakma eylemi yaptı.
AA önünde toplanan çalışanlar adına açıklama yapan TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi, Tekel işçilerinin 52 gündür yaptıkları eylemi desteklemek ve onlara katkı vermek amacıyla bir araya geldiklerini söyledi. Tekel işçilerinin, kazanılmış haklarını koruma mücadelesi verdiklerini ifade eden İpekçi, şöyle konuştu:
“Tekel işçileri yeni haklar elde etmek amacıyla bir eylemlilik, grev, direniş, sokak eylemi içinde değiller. Gerçekten kazanılmış haklarını muhafaza etme gayreti içindeler. Eyleme siyasi kisve yakıştırmaya kalkanlar, lütfen bir geceyi onlarla geçirsinler. Onları bir dinlesinler, siyasi tartışmalarını yapsınlar, felsefi tartışmalarını yapsınlar, ondan sonra o kararlarında ısrarlılar mı, tekrar vicdan ve akıl muhasebesini yapsınlar. Direnişe katılanların büyük çoğunluğu AKP'ye oy vermiş insanlar. Belki sorunları çözülse belki yine AKP'ye oy verecekler. Burada siyasi ve ideolojik yaklaşım aramak gerçekten bir gaflet.”

BATMAN’DA TEKEL İŞÇİLERİNE DESTEK EYLEMİ

BATMAN’da Ankara’da eylemlerini sürdüren Tekel işçilerine destek vermek için TPAO ve TÜPRAŞ işçileri işe bir saat geç başlama eylemi yaptı.
TPAO ve TÜPRAŞ işçileri, sabah erken saatlerde kurumlarının önünde eylem yaptı. Bir saat işe geç başlayan yaklaşık 300 petrol işçisi TPAO bölge binasına doğru yürüdü.

EDİRNE'DEN TEKEL İŞÇİLERİNE DESTEK

İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK'in, TEKEL işçileriyle dayanışma amacıyla kararlaştırdığı “çalışmama hakkını kullanma” eylemine Edirne ve Kırklareli'nde de katılım olduğu bildirildi.

Türk-İş İl Temsilcisi ve Tes-İş Edirne Şubesi Başkanı Adnan Bayraktar, yaptığı açıklamada, Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ'da örgütlü oldukları DSİ ve elektrik kurumlarında 1070 işçinin işe gitmediğini söyledi.

DİSK Trakya Bölge Temsilcisi Arif Kuday da TEKEL işçilerine destek vermek amacıyla İl Özel İdaresi, DSİ, belediye ile sendikalarının örgütlü olduğu iş yerlerinde iş bırakıldığını ve PTT Edirne Başmüdürlüğü önünde saat 12.30'da basın açıklaması yapılarak TEKEL işçilerinin yanında olduklarını göstereceklerini belirtti.

Yol-İş Sendikası 2 no'lu Şube Genel Sekreteri Nejat Şevik ise TEKEL işçilerinin eylemine destek vermek amacıyla bir günlük iş bırakma eylemi yaptıklarını ifade etti.

Edirne'de sendikalarına üye 220 işçinin iş bırakma eylemine destek verdiğini ifade eden Şevik, “Kanuni haklarımızı kullanıyoruz. TEKEL işçilerinin haklı mücadelesine destek oluyoruz” dedi.

İŞE GELMEYENLER TESPİT EDİLMEYE BAŞLANDI

Edirne Valisi Mustafa Büyük, yaptığı açıklamada, Edirne'deki bazı iş yerlerinde işe gelmeyenlerin olduğunu ve bunların tespit edilmesine başlandığını söyledi.

İşe gelmeyenlerin belirlenmesinden sonra, bu kişilerle ilgili mevzuatın uygulanacağını ifade eden Büyük, “Her kurumun bir disiplin işleyişi var. Kurumlar, işe gelmeyenlerle ilgili bunu işletecekler” dedi. Edirne'de sağlık çalışanları ise iş bırakma eylemi yerine, basın açıklaması yaparak TEKEL işçilerine destek verecek.

KIRKLARELİ: PETROL İŞ SENDİKASI ÜYELERİNDEN 1200 KİŞİ İŞE GİTMEDİ

Petrol İş Sendikası Trakya Şube Başkanı Turgut Düşova da yörede örgütlü bulundukları iş yerlerinde çalışan 1200 üyenin işe gitmediğini söyledi “TEKEL işçilerinin yakmış olduğu kıvılcım yangına döndü. Ak Parti hükümeti bir an önce TEKEL işçilerinin sorununu ve diğer çalışanların sorunlarını çözmelidir” dedi.
Düşova, Lüleburgaz ilçesinde yaklaşık 15 bin işçi ve memurun işi bırakarak, eyleme destek verdiğini ileri sürdü.

Kırklareli merkezde de sağlık çalışanlarının bir bölümü iş bırakarak eyleme destek veriyor. Kırklareli Vali Vekili İsmail Gültekin, iş bırakma eylemine katılanları tespit etmek için çalışma başlattıklarını söyledi.

ESKİŞEHİR'DE 500 KİŞİ YÜRÜDÜ

Eskişehir’de Tekel işçilerine destek vermek amacıyla düzenlenen yürüyüşe yaklaşık 500 kişi katıldı.

İki Eylül Caddesi Kızılay İş Merkezi önünde toplanan memur ve işçi sendikaları, odalar ve sivil toplum örgütlerine üye kişilerden oluşan grup, 500 metre uzaklıktaki Büyükşehir Belediyesi Taşbaşı Kültür Merkezi önüne kadar yürüdü. ‘İş güvencemize sahip çıkmak ve 4/C’ye hayır demek için Tekel işçisi ile dayanışma grevindeyiz’ yazılı pankart açıp yürüyen kalabalık sık sık, ‘İşçi memur el ele genel greve’, ‘Gün gelecek, devran dönecek AKP halka hesap verecek’ ve ‘Tekel işçisi yalnız değildir’ sloganları attı.

İZMİR'DE HAYAT DURDU

TEKEL işçileriyle dayanışma amacıyla sendikaların aldığı bir günlük “Çalışmama Hakkını Kullanma” eylemi, İzmir'de ulaşımda sorunlar yaşanmasına neden oldu.

Belediye işçilerinin üye oldukları sendikaların eyleme katılması nedeniyle belediye otobüsleri çalışmadı. Sabah saatlerinde otobüs duraklarına gelen vatandaşlar, iş yerlerine ulaşmada güçlük çekti. Birçok vatandaş, ortak taksi tutarak sorunu çözmeye çalışırken, aracı olan bazı vatandaşlar da duraklarda bekleyenleri araçlarına aldı.

Çok sayıda okul ve fabrika servisinin korsan taşımacılık yaparak ihtiyaca yanıt vermeye çalıştığı gözlendi. Taksi ve dolmuş bulmakta sıkıntı yaşayan ve yakın mesafelere gidecek vatandaşlar ise yürümeyi tercih etti. Vatandaşların özel araçlarını kullanmak durumunda kalması nedeniyle ana yollarda zaman zaman trafik sıkışıklıkları yaşandı.

Metro ve vapurların eyleme katılmaması nedeniyle Karşıyaka ve Bornova ilçeleriyle Hatay semtinden gelen vatandaşlar ulaşım sıkıntısı çekmedi. İzmir Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamada, belediye otobüslerinin saat 13.00'den sonra hizmet vereceği belirtildi. Açıklamada İtfaiye, Eşrefpaşa Belediye Hastanesi ve Huzurevi'nde verilen hizmetlerde herhangi bir aksama olmadığı ifade edildi.

Tekel işçilerine destek yağıyor

Tekel işçilerine destek yağıyor

http://www.hurriyet.com.tr