Katolik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Katolik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2010

Avrupa'nın son soykırım kurbanları anılıyor...

Avrupa'nın son soykırım kurbanları anılıyor...

Bosna'nın doğusunda, Sırbistan sınırındaki Srebrenica'da, milliyetçi Sırp milisler tarafından silahsız 8300 kişinin katledilip, 70'e yakın toplu mezara gömüldüğü katliamın 15. yılında, 7 Balkan ülkesinin yöneticilerinin katıldığı bir anma töreni yapılıyor.
Kimlikleri belirlenen 775 ceset daha törenle toprağa veriliyor. 2000 boşnak aile hala soykırım kurbanı çocuklarının tabu
tunu bekliyor.
Avrupanın son soykırım kurbanları anılıyor...
11 Temmuz 2010 Pazar

Yugoslavyanın dağılması ardından, yükselen milliyetçilik ve yaşanan iç savaşta, Birleşmiş Milletler'in güvenli bölge ilan ettiği ve silahsızlandırdığı Bosna Hersek - Sırbistan sınırındaki Srebrenica kenti bir soykırıma sahne oldu.

Srebrenica'nın 10 bin olan nüfusu, sığınmış Boşnaklarla 60 bine çıkmış ve Sırp kuşatması sonucu büyük bir toplama kampına dönmüştü.

11 Temmuz 1995 günü kente giren Ratko Mladiç komutasındaki milliyetçi Sırp milisler, Srebrenica ve kırsalında Müslüman Boşnak nüfusa karşı bir soykırıma giriştiler. Potoçari köyündeki BM Hollanda askeri kampına sığınanların Sırplara teslim edilmesinin ardından, seçilip ayrılan yetişkin erkekler öldürüldü. Cesetleri parçalandı ve toplu mezarlara gömüldü.

Tam bir hafta süren katliam, II. Dünya Savaşı'ından sonra Avrupa'da yaşanan en büyük insanlık suçu olarak tarihe geçti. Lahey Adalet Divanı, Srebrenica katliamın bir 'soykırım' olarak kabul etti.

Bölgeyi korumakla görevli Hollanda Askeri Birliği’nin bu katliama sadece seyirci kalmayıp Sırp milislere her türlü yardım ve desteği verdikleri, kendilerine sığınan Boşnakları zorla Sırplara teslim ettikleri iddia edildi.

BALKAN ÜLKELERİ TEMSİLCİLERİ MEZARLIKTA

Srebrenica yakınındaki Potoçari anıt mezarında bugün sabah saatlerinden itibaren yapılan anma ve kimliği yeni belirlenen kemikleri toprağa verme törenine 7 Balkan ülkesinin devlet yöneticileri katılıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan da orada.

Mezarlıkta soykırım kurbanları için dualar okunuyor. Törene bir katolik din adamı da katılıyor çünkü toprağa verilenlerin arasında Boşnaklar ile birlikte savaşan bir Hırvat da var.

Muhabir:Turnusol Haber

5 Temmuz 2010

Yakıldılar, Yandılar. Ama Kül Olmadılar. SİVAS ŞEHİTLERİ ve önemli not

Yakıldılar, Yandılar...
Ama Kül Olmadılar...
SİVAS ŞEHİTLERİ

resim


EvcioğluHaber- 01.07.2010 tarihli Alevi haber ajansı sitesinde yayımlanan ve Reyhan CÖMERT tarafından kaleme alınmış olan aşağıdaki yazıyı sizlerin vicdanına ve düşüncelerine ( şu küçük dünyamızın her köşesinde kan ve göz yaşından başka neredeyse güzel bir şeyler kalmadığını düşünürken) bir ışık tutacağı inancıyla sizlerle paylaşmak istedik... Ve tarihe bir diğer açıdan önemli bir not olacağı kesindir.. .!


Sivas vahşetinin üstünden 17 yıl geçti…

Yazık, Koray Kaya 12 yaşından 13’üne gelmiş olacaktı. Serpil Canik, İngiliz dilini kazanacaktı. Gülender Akça, Açık öğretimi bitirecekti. Muammer Çiçek ile İnci Türk nişanlanmış olacaktı…

Olmadı…

Asım Bezirci bir inceleme kitabını daha bitirmiş olacaktı. Behçet Safa Aysan, Hasret Gültekin gene notalara basacak ve bizi ağlatacaktı…

Olmadı…

Katil sürüsü buna izin vermedi…

Gene bir şiir kanatacaktı.

Tam 17 yıl geçti… Kimi unuttu, kimi sineye çekti… Ama benim gibi düşünen çoğu insan ne unuttu ne de sineye çekti…

Katliam olduktan sonra ki ilk beş yıl gerek davalarda gerekse suçluların cezalandırılması için çok koşuşturuldu. Tabi bu koşuşturanlar ölenlerin yakınları ve onlarla gönül ortaklığı yapmış insanlardı… Bu onlar için namus borcuydu. O zaman ki süreci kısaca anlatırsak, DGM’de ki en alt görevliden en üstüne kadar olaya ne kadar duyarsız olduklarını görmüş, Türkiye halkının büyük çoğunluğunun, katiller ellerinde benzin bidonlarıyla kapılarına dek dayanmadıkça, kıpırdamayacaklarını anlamıştık. Ya da o zamanın aydınlarının korkularından mıdır bilinmez kumdan kafalarını çıkarmadıklarını gördük.

Sivas vahşetini yaratanların, onu aynı zamanda örtme, unutturma, geçiştirme azminde ve kararlılığında olduklarını da kavradık.

Bütün bunlara rağmen mücadele etmek gerekiyordu, eksiğimizle, fazlamızla ettik, ediyoruz…

Bugün, olayın sıcaklığı geçtikten, duygusal ortamdan uzaklaştığımızda neyi ihmal ettik diye dönüp baktığımızda şu noktalar göze çarpıyor:

1- Şenlikten iki hafta önce, şenlik programı açıklandıktan sonra, 16 Haziran 1993 tarihli imzasız bir mektup geliyor Pir Sultan Abdal Derneği’ne. Bu mektubun kimi satırları şöyle; ‘Sizler, Hz. Ali’ye tabi olduğunuzu iddia ederek… Aleviyim diyerek Kemalist olmak, iki yüzlülük ve şirktir. Size tavsiyemiz kimliğinizi Kemali olarak değiştirmenizdir. Neden ki; Hz. Ali sizden davacı olmasın. Ancak ve ancak müminler kardeştir. İnancımıza saldıranlarla savaşmak cihadımızdır.

Kardeşimiz de değil. Çağdaşlık, inancını her çağda muhafaza etmektir. Çağa göre fikir ve şekil değiştirmek değildir. Yaşamın sorumlulukları nefse olan sorumluluklar değil, Allaha olan sorumluluklardır. Güzel toplumumuzun bünyesine vurulmuş birer paslı çivi olan Laiklik ve Demokrasi hiçbir zaman insanlara huzur sağlayamaz. HUZUR İSLAMDADIR.’

Sivas Gemerek’ten postaya verilen bu mektup hiç tartışılmadı…

1994 Ağustos tarihli Teori dergisinde Dr. Şükrü Günbulut’un yazısından alıntılarla anlatalım:

KATLİAM HAZIRLIKLARI:

Sivas’a vardığımız 1 Temmuz sabahı, Madımak Oteli önünde ki, sokağın Cumhuriyet Caddesi’ni kestiği köşede bir taş yığını gördük. Bu yığının, biz gelmeden biraz önce getirilip konulduğunu öğrendik. Taban çapı iki; yüksekliği bir buçuk metrelik bir küme oluşturan bu taşlar, otelin taşlanmasında ilk elde kullanılmıştır.

Bahanesi ne olursa olsun (kaldırım onarımı vb.) bu yığıntının, bizi taşlamak amacıyla önceden bilinçli olarak yerleştirildiği kanısındayız…

…Taşlamanın en ateşli, kalabalığın en çok olduğu akşam saatlerinde, otelden ceketsiz, beyaz gömlekli bir adam fırladı. Kapının önünde ki arabanın tepesine çıkarak, arabaya saldıranlara tekmeler savurmaya ve bağırıp çağırmaya başladı.

Taşlayanlar bir anda çil yavrusu gibi dağıldı. Bu gösteriyordu ki, eğer orda yönetim, katliamı önlemek için azıcık çaba sarf etselerdi, bu caniler kalabalığını dağıtabilir ve katliamı önleyebilirlerdi. Bunu adım gibi biliyorum…

…Otel yakıldı. İçinde 37 can yakılarak öldürüldü. Yaralılar daha da fazla. Kara adamlar doymuş uykuya döndüler. O gece ve ertesi sabah, bu cinayetin asıl başları, ellerini kollarını sallayarak Sivas’tan kaçtılar. Ne bir barikat, ne bir işlem, ne bir arama… Yollar kesilip, hiçbir şekilde arama yapılmadı. Nerden mi biliyoruz? Otelden kurtulan bir kişiyle katliam gecesinin sabahında elimizi kolumuzu sallayarak, Sivas caddelerinden geçtik. Hani o saatte Sivas’ta sokağa çıkma yasağı vardı? Kenti serbestçe geçtik, garajlara gittik, biletimizi aldık. Sorup soruşturan yok! Kimsiniz, nereye gidiyorsunuz diyen yok!

…Peki, 78 yaşında ki Aziz Nesin’i itfaiye merdivenlerinden aşağı savuran, yumruklayıp tekmeleyen kişi… O zamanın Refah partisi üyesi…

O ölüm kalım anında, en büyük birkaç yazar ve düşünürümüzden biri olan Nesin için ‘Asıl ölecek kişi o,gebertin! O insan değil hayvandır!’ diyen ve demir kancalarla öldürmeye çalışan kişi… Bu kişi o merdivenin orda ki bir sürü polisin önünde nasıl kaçabilir?

Bunlar gibi aslında cevapsız o kadar çok soru var ki… Otelden yaralı olarak çıkanların kurşunlanmış olması, hastaneye götürülenlerin kayıt listesinden daha da fazla olması ve tanımadık, yani otelde kaydı olmayan, garip kıyafetli insanların olması daha da şaşırtıcı değil mi?

Ne yazık ki bütün bunlar zamanın tozlu yapraklarına gömülerek unutturuldu ve bizde unuttuk…

Aslında Sivas bu yakılma olayına ilk kez şahit olmuyordu.1590’larda zamanın aydını ve bilgesi Pir Sultan Abdal’da yine burada yakılarak öldürülmüştü. Pir Sultan Abdal’da o zaman Osmanlı’nın isteklerine karşı gelmiş, onlarla aynı düşünmediği için bu şekilde cezalandırılmıştı.

Ancak bir şeyi engelleyemediler, Pir Sultan’ın düşünceleri ve öğretileri günümüze kadar gelmiş ve birçok aydına ışık tutmuştur…

Aslında bu yakılma olayları tarih boyunca dünyanın her yerinde gerçekleşmiş ve hepsi da din başlıklı olaylar ekseninde olmuştur. Avrupa’dan örnek vermek istersek, Giordano Bruno ilk aklıma gelen…

1548 yılında İtalya’da Napoli yakınlarında doğmuştur. Bruno, ünlü bir filozof, matematikçi ve astronomdur. Çağdaş bilime öncülük eden kuramlarının en önemlileri, evrenin sonsuzluğuna ve birden çok dünyanın varlığına ilişkin olanlardır. Bruno, geleneksel yer merkezli astronomiyi reddeder. O, Katolik ve Protestan Kiliselerinin Avrupa’yı Hıristiyanlaştırma mücadelelerinin olduğu bir dönemde yaşamıştır. Böylesi bir dönemde, aykırı görüşlerini inatla korumuş ve görüşleri nedeniyle yakılarak öldürülmüştür.

Bruno, çorbada tuzu bulunan herkesin yaptığını yapmış, kendisi için değil, gelecekteki insanlık için yaşamıştır. Yaşamını yakılarak yitirmiş olması onu yok edememiştir. Çünkü gerçeklere ulaşmada engel tanımamış, fikirlerinden ödün vermemiş, eserleriyle düşüncelerini insanlara ulaştırmıştır…

Şunu söyleyebiliriz ki, bugün gerek Sivas’ta ki aydınları, gerek Pir Sultan Abdalı, gerekse Bruno’yu yakanlar değil, yakılanlar galip gelmiştir… Düşünceleri ve yaptıkları yıllarca anlatılmış, şiirleri, şarkıları ve sözleri dilden dile dolaşmıştır…

Yazımı 2 Temmuz 1993 Sivas’ta Madımak Otelinde yanarak hayatını kaybedenlerden Metin Altıok’un birkaç dizesiyle bitirmek istiyorum:

-Bilmemem gereken, şeyler öğrendim.
Sorular sordum, sormamam gereken,
Gördüm apaçık görmemem gerekeni,
Söylenmezi söyledim.
Suçum büyük ve taammüden.

-Rüzgarlarla aşındı, yıllar yılı bedenim,
Çağıdır şimdi kurgusal bütün kötülüklerin,
Kıyamet çoktan koptu,
Haberiniz yok…
Siz hala güneşin, her sabah doğuşuna güvenin…


KAYNAKLAR:

- Teori Dergisi (1994-Ağustos) Dr. Şükrü Günbulut’un ; Sivas’ta İlk Sabahımız adlı makalesi.
- Teori Dergisi (1994-Temmuz) Ali Balkız’ın; Geriye Baktığımızda Sivas adlı makalesi.
- Ana Britannica, 5.cilt
- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi. İletişim Yayınları,1.ve 8.cilt

KAYNAK : Alevihaberajansi.com - 1 Temmuz 2010

1 Eylül 2008

Yılmaz GÜNEY'in Başyapıtları Bakanlık Arşivinde

GÜNEY’İN BAŞYAPITLARI BAKANLIK ARŞİVİNDE


31 Ağustos 2008

Kültür ve Turizm Bakanlığı, arşivinin önemli eksik parçalarından birini tamamlıyor.

Sinemanın ""Çirkin Kral""ı Yılmaz Güney"in ""Umut"", ""Sürü"" ve ""Duvar"" gibi 11 baş yapıtı ile 3 belgeseli, arşivdeki yerini alacak.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğünün Türk sinema tarihine ışık tutan arşivi, Yılmaz Güney"in filmleriyle daha da zenginleşecek.

Yeşilçam klişelerini sarsarak, başarılı yönetmenliğiyle sinemada kilometre taşlarından olan Yılmaz Güney"in 11 uzun metrajlı filmi ile 3 belgeseli, bakanlık arşivindeki yaklaşık 6 bin 700 sinema filminin yanında yerini alacak. Bakanlığın Güney"in eşi Fatoş Güney"le görüştüğü, filmlerin kopyalarının Fatoş Güney tarafından verileceği bildirildi.

ARŞİVE ALINAN FİLMLER ŞÖYLE:

» 1979 Locarno Film Festivali-Altın Leopar, 1979 Antwerp Film Festivali Büyük Ödülü, 1979 Berlin Film Festivali-Uluslararası Protestan Film Jürisi Ödülü, Katolik Film Organizasyonu Ödülü, 1979 SİYAD Ödülleri, 1980 Londra Film Festivali BFI Ödülü, 1980 Valencia Film Festivali Büyük Ödülü ve 1980 Belçika Film Festivali Büyük Ödülü alan ""Sürü"".

» 2. Adana Altın Koza Film Şenliği"nde en iyi yönetmen, en iyi senaryo en iyi erkek oyuncu ödüllleri ile Grenoble Film Şenliği Şeçiciler Kurul Özel Ödülü"nü hak eden ""Umut"".

» 1975 Antalya Altın Portakal Film Festivali"nde en iyi senaryo ödülü alan ""Endişe""

» Uluslararası 30. Berlin Film Şenliği"nde en iyi senaryo ödülü juri özel ödülüne layık görülen ""Düşman""

» 1971 Adana Altın Koza Film Festivali"nde en iyi 3. film olan ""Ağıt"".

» 1975 Antalya Altın Portakal Film Festivali"nin en iyi 3. filmi ""Zavallılar""

» 1975 Antalya Altın Portakal Film Festivali"nde En İyi 2. Film seçilen ""Arkadaş""

» 1982 Cannes Film Festivali"nde Altın Palmiye ödülü alan ""Yol""

Bunun yanında, ""Duvar"", ""Seyithan"" ve ""Aç Kurtlar"" da arşive kazandırılan filmler arasında bulunuyor.

Filmler, alt yazı hazırlanarak çeşitli ulusal ve uluslararası festivallere gönderilecek ve buralarda Türkiye"yi temsil edecek.

Birgün

*************************************