Doğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mayıs 2010

Samsun'da korkutan gelişme

Samsun'da korkutan gelişme



Samsun'da bir grup, doğu kökenli kişilere saldırdı


Hakan ÇELİKBAŞ / SAMSUN DHA


04.05.2010-Salı

SAMSUN'un İlkadım İlçesi'nde yaklaşık 30 kişilik bir grup, doğu kökenli kişiler tarafından işletilen üç ayrı lokantaya saldırmak istedi. Polisin müdahele ettiği grup dağıldı.


İlkadım İlçesi’nde gece saatlerinde 30 kişilik grup, sloganlar atarak Temel Diyarbakır Ocakbaşı adlı lokantaya saldırmak istedi. Lokanta önünde 24 saat nöbet tutan polisler, gruba engel olmak isteyince arbede çıktı. Bunun üzerine bölgeye sivil polisler ve çevik kuvvet ekipleri sevk edildi. İçeriye girip çalışanlara saldırmak isteyen grup, takviye ekiplerin gelmesi üzerine kısa sürede dağıtıldı.



Gruplar gece kentte sahipleri Diyarbakırlı olarak bilinen iki lokantaya daha saldırı girişiminde bulundu.


Olay sonrası bazı kişiler otomobilleriyle konvoy yaparak caddelerde geç saatlere kadar dolaştı. Polis, korna çalan bu kişilerin plakalarını tespit ederek ceza yazdı.

Son bir haftada 2 şehit veren Samsun’da, Emniyet Müdürlüğü'nün Doğu kökenli kişilere ait işyerleri önünde 24 saat güvenlik önlemi aldığı belirtildi.

http://www9.gazetevatan.com

6 Aralık 2009

'Bu ülkede asimilasyon , Irkçılık diz boyu oldu'

'Bu ülkede asimilasyon , Irkçılık diz boyu oldu'
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Kafkas Dernekleri Federasyonu 4. Olağan Kurulu'nda konuştu

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Devletin iyi bir orkestra şefi olarak, farklı sesleri armoniye dönüştürmek zorunda olduğunu ifade ederek, “Bu ülkede ırkçılık olmadı mı? Bu ülkede asimilasyon olmadı mı, tanımamazlık inkar olmadı mı? İtiraf edeyim ki diz boyu oldu” dedi.

KAFKAS Dernekleri Federasyonu 4. Olağan Kurulu Tes-İş Sendikası Konferans Salonu’nda yapıldı. Kurula, federasyon üyelerinin yanısıra AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, CHP Genel Başkan Yardımcıları Onur Öymen ile Yılmaz Ateş, Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener ve DP Genel Başkanı Dursun Akdemir de katıldı.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, burada yaptığı konuşmada, salonda bulunan “Demokratik Açılıma Evet, Toplumsal Çatışmaya Hayır; Geçmişle Yüzleşmeye Evet, Geçmişle Kavgaya Hayır; Biz Bu Topraklar İçin Ölürken Türkçe Bilmiyorduk, Şimdi Anadilimizi Bilmiyoruz..” şeklindeki sloganlara yürekten katıldığını söyleyerek, Mevlana’nın da “aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşırlar” sözünü hatırlattı. Bir vatan uğruna, ortak bir ideal uğruna aynı dili konuşmanın gerekmediğini ifade eden Çelik, “Farklı dillerin birer zenginlik olduğunu, insanların kendi anadilleriyle konuşmalarının önünde hiçbir engel olmaması gerektiğini de kesinlikle tasdik ediyoruz” diye konuştu. Geçmişe takılı kalmamak gerektiğinin altını çizen Çelik, “Bir araba kullanan insan dikiz aynasına zaman zaman bakar ama önünüzde büyük bir ön cam vardır ona bakarak araba sürersiniz, sürekli diki aynasına bakarak araba kullanamazsınız” dedi. Özellikle Kafkas milletlerinin tarih boyunca çektiği çileler çektiğini, 19. asrın Kafkaslar için adeta bir “kırlangıç fırtınası” olduğunu belirten Çelik, Türkiye’de 1 milyon civarında olan Kafkas kökenli vatandaşların, kendi kültürlerini muhafaza etmeleri, ana dillerini öğrenmeleri, kendilerinden sonraki nesillere aktarmalarının önünde en ufak bir engel olmaması gerektiğini belirtti.

-“ORTADA BİR HASTALIK VAR”-

Demokratik açılım sürecine değinen Çelik, sürecin farklı isimlendirilmesiyle ilgili eleştirilere de yanıt verdi. Çelik ,“Milli birlik ve kardeşlik projesi deniyor, demokratik açılım süreci, Kürt açılımı deniyor. Biz bu işe başlarken, tepeden tırnağa ifade ediyorum ki, bu tek başına bir Kürt açılımı olarak başlamamıştır. Milli birlik ve beraberlik, bu demokratik sürecin amacıdır, ulaşması gereken hedeftir. Ama bu projenin adı demokratik açılım sürecidir. Biz ‘paket’ lafını da doğru bulmuyoruz. Ortada bir hastalık var. Özellikle Doğu ve Güneydoğu meselesinden bahsediyorsanız bir rahatsızlık var. Bir çeyrek asırdır, bu ülkede kan akıyor. Ciddi manada bir terör problemi var. Bu tespit edilmiştir ve bunun gerçek sebepleri teşhis edilmiştir. Tedavi nerede? Bugüne kadar tedavi adı altında mesele tamamen güvenlik güçlerine havale edilmiş ama güvenlik güçlerinin başındaki insanlar da şunu söylemiştir; tek başına güvenlik güçlerinin terör meselesinin üstesinden gelmesinin mümkün değildir. O zaman birçok cepheden terör ve terörizmle mücadele edilmelidir” dedi.

-“BU ÜLKEDE DİZ BOYU IRÇILIK, ASİMİLASYON, İNKAR OLDU”-

Farklılıkların kavga değil, zenginlik nedeni olduğunu vurgulayan Çelik, demokratik açılımı da orkestraya benzetti. Devletin iyi bir orkestra şefi olarak, farklı sesleri bir armoniye dönüştürmek zorunda olduğunu ifade eden Çelik, “Bu ülkede ırkçılık olmadı mı? Bu ülkede asimilasyon olmadı mı, tanımamazlık inkar olmadı mı? İtiraf edeyim ki diz boyu oldu” dedi. Türk yazar Hüseyin Nihal Atsız’ın oğlu Yağmur Atsız’a yazdığı vasiyetnameyi okuyan Çelik, mektubu “hasta ruhun psikolojisine” benzetti. Yağmur Atsız’ın babasının “düşmanlığı” aşılayan vasiyetnamesini dinlememesiyle iyi bir evlat olduğunu söyleyen Çelik, “Bu memlekette maalesef ırkçılık tohumları atılmıştır. Herkesin kendini bundan kurtarması gerekiyor. Milletle-ırk Türkiye’de her zaman birbiriyle karıştırılmıştır. Türkiye’de bir millet vardır fakat çok sayıda ırk vardır. Millet ortak bir tarihi bir geçmişi, ortak bir vatanı olan insanların gönüllü birlikteliğinin adıdır. Irk eşittir kimlik değildir, ırk eşittir kimlik derseniz vahim bir hata yapmış olursunuz” diye konuştu.

-“BİZ, PKK VE DTP’Yİ DEĞİL, TÜM HALKI MEMNUN ETMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ”-

Konuşmasında muhalefete de seslenen Çelik, demokratik açılımın PKK ve DTP’yi memnun etmek için yapıldığı yönündeki eleştirileri “iftira ve yalan” olarak değerlendirdi. Çelik, “Üniter Türkiye Cumhuriyeti Devleti tartışması konusu değildir, vatanımız, bayrağımız, İstiklal Marşı’mız tartışma konusu değildir ve asla da yapmayacağız. Bunu kesinlikle bir iftira ve bir yalan olarak değerlendiriyorum; PKK’yı, DTP’yı, PKK’nın sempatizanlarını memnun etmek için sanki sürdürülen bir süreçmiş gibi anlatılıyor. Bunu kesin bir dille reddediyorum. Biz PKK, DTP memnun etmek için değil tüm halkımızı memnun etmek için çalışıyoruz. Bu muhatabı kimdir diye sorulduğu zaman, 72 milyon milletimizdir. Bölünmenin panzehiri demokratikleşmedir. Zannedildiği gibi demokratikleşme bizi bölünmeye götürmez” dedi.

-“SIKILMIŞ YUMRUKLA EL SIKIŞAMAZSINIZ”-

Çelik, terörün en fazla kan döktüğü 1990'lardaki siyasi iradenin çözüm üretme iradesi göstermediğini belirterek, "Çünkü o gün böyle bir siyasi irade yoktu. Türkiye yamalı bohça gibi koalisyonlarla idare ediliyordu. Bu irade bugün var. Eksiklikler, aksaklıklar, hatalar olabilir. 'Hiçbir konuda en ufak, iğnenin ucu kadar hatamız yok' gibi bir iddianın içerisinde değiliz. Bizim yanlışlarımızı bize gösterenler, sırtımızdaki akrebi göstermiş olur. Yapıcı tenkit budur. Candemir'in eleştirilerini yapıcı eleştiriler olarak değerlendiriyorum" dedi.

Çelik, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı işaret ederek, “sıkılmış yumrukla el sıkışamazsınız. Bu süreçte neler yapıldığını, kimlere ne davetlerde bulunulduğunu vicdan izan sahibi olanlar izlemiştir” diye konuştu.

-“YENİ OSMANLICILIĞIN PEŞİNDE DE DEĞİLİZ”-

Türkiye güçlü olursa Kafkasların, Orta Doğu’nun da rahat edeceğini belirten Çelik, kendilerinin “Yeni Osmanlıcılık” peşinde olmadıkları söyledi. Çelik, Biz Suriye de, Irak da, Libya da değiliz. Bugün, tarihimizin bize yüklediği sorumluluğun bilinciyle hareket eden bir Türkiye var” dedi. Aklımızı duygularımızın önüne çıkarmak zorundayız” diyen Çelik, Enver Paşa’nın ve ittihatçıların önemli bir kısmının da “vatan haini” oldukları görüşüne asla inanmadığını ifade etti. Çelik, “Enver Paşa aksine bir vatanperverdi. Ancak kendi duygularını aklının önüne geçirdiği için koca bir Osmanlı Devleti çatır çatır göçmüştür. Duygularımızla, saplantılarımız ve peşin hükümlerimizle hareket edersek, yarınlar bizim için çok daha karanlık olabilir” diye konuştu.

-ÖYMEN: ÇERKEZLER DE ACI ÇEKTİ AMA TALEPLERİNİ SİLAHLA DAYATMADI-

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ise konuşmasında nüfusu 4 milyonu aşan Çerkezlerin, başta Abhazya’ya hava yolu ile ulaşım olmak üzere somut sorunlarına değindi. Çerkezlerin, Türkiye’de çağdaşlığın sembolü olduğunu ifade eden Öymen, geçmişte Çerkezlerin çok büyük ızdıraplar çektiklerini ancak tarihte yaşanana acı olayların esiri olmayıp, taleplerini hiçbir zaman silah yoluyla devlete dayatmadıklarını vurguladı. Öymen, “Çerkezler, o acı olayları içlerine atmayı bilmişlerdir. Yaşanan olaylara rağmen, cumhuriyetimize bütün güçleri ile destek olmaktan bir adım geri durmamışlardır. Kin ve nefret duyguları beslememişler, hiçbir koşulda şiddete başvurmamışlardır” diye konuştu. Öymen, hükümetin bir an önce, Trabzon, Sohum arasında uçak seferi, çifte vatandaşlık, diploma denkliği gibi sorunları gidermesi gerektiğini kaydetti.

-KONUŞMALAR UZADI, GÖREVLİ BAYGINLIK GEÇİRDİ-

Öymen’in ardından kürsüye Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener geldi. Ancak Şener’in konuşması sırasında, geleneksel Kafkas kıyafetlerini giymiş genç bir görevli, baygınlık geçirdi. Yaşanan kısa süreli paniğin ardından, Şener gencin bayılmasından, konuşmasının yaklaşık 45 dakika sürmesi nedeniyle Çelik’i sorumlu tuttu. Şener’in bu esprisi salonda gülüşmelere neden oldu. Öte yandan, dışarı çıkarılan görevlinin de durumunun iyi olduğu öğrenildi.


http://haber.gazetevatan.com/

12 Kasım 2009

Bu, son isyan olsun!

Bu, son isyan olsun!
Can Dündar Ada

can.dundar@e-kolay.net
12 Kasım Perşembe 2009

Türkiye tarihi, biraz da Kürt isyanları ve ardından gelen baskı dönemlerinin tarihidir.
İlk büyük ayaklanma, 1925’teki Şeyh Sait isyanıydı.
İstiklal harbindeki ortaklık, ilk darbeyi orada yedi.
Sert bastırıldı. Çok kan aktı.
Kürtlerde Ankara’ya, Ankara’da Kürtlere karşı güvensizliğin tohumlarını attı.
O yıl “savunma refleksi”yle “Şark Islahat Planı” hazırlandı.
Planın özü, “Doğu’nun Türkleştirilmesi”ydi.
5. maddesine göre, “Ermenilerden kalan arazilere Türk (Laz, Gürcü vs) göçmenler yerleştirilecek”ti.
11. maddesine göre, “Şark’ta 2. derece memurluklara bile Kürt memur atanmayacak”tı.
14. maddesine göre, “okulda, bürokraside, çarşı pazarda Türkçeden başka dil kullananlar cezalandırılacak”tı.
15. maddesine göre, “yatılı bölge ve kız okulları açılarak yöre çocukları eğitim yoluyla eritilecek”ti.
18 ve 19. maddelerine göre, “görkemli hükümet binaları, jandarma karakolları ile askeri sevkiyata uygun yollar yapılacak”tı. (Tam metni için bkz: “Şark Islahat Planı”, Mehmet Bayrak, Özge Y. 2009)
Plan, isyana tepkiydi tabii; uygulanamadı da, ama işi askere havale edişin miladı oldu.
* * *
Sorun çözüldü mü?
Hayır.
Şeyh Sait’i, Siirt, Nusaybin, Ağrı, Silvan, Hakkâri, Bitlis, Eruh, Van, Hınıs, Bitlis, Dersim’deki isyanlar izledi.
27 Mayıs 1960’da askerler bu kez bir “Doğu Raporu” hazırlattılar.
Bulu-nan çare, yine “asi-milas-yon”du. “Böl-genin, Kürtler lehindeki nüfus yapısını Türk lehine çevirmek için Kara-deniz’deki fazla nüfusla, memleket dışından gelen Türkleri bu bölgeye yerleş-tirmeyi, Kürtleri ise bölge dışına, hicrete teşvik etmeyi” düşündüler.
Ansiklopedilerden “Kürt”leri kazıyıp, “Onlar Turani kavimlere dayanan dağlı Türklerdir” densin istediler.
“Bölge okulları kurup kız ve erkek misyonerler yetiştirelim”, “Radyoyla, tiyatroyla, müzikle Türklük propagandası yapalım” “Dünyaya Kürt meselesi diye bir şey olmadığını anlatalım” dediler.
Bu rapor da sonuç vermedi, ama iktidardaki zihniyetin niyetini ortaya koydu.
* * *
Sorun çözüldü mü?
Hayır.
“Türkçülük” baskısı, “Kürtçülük” bilincini tetikledi.
1970’lerde Kürt örgütleri kurulup palazlandı.
12 Eylül, “Kürtçe dil yasağı, Diyarbakır cezaevi işkenceleri” ile geldi.
Peşinden, bölgede sıkıyönetimi, yakılan köyleri, göç baskısını sürükledi.
PKK’nın silahlı mücadelesi de bundan sonra başladı.
85 yılda peş peşe gelen isyanlar ve darbeler, sorunu büyüttükçe büyüttü.
Hangisi sebep, hangisi sonuçtu, isyanlar mı baskıya tepkiydi, baskılar mı isyanlara yol açmıştı; artık önemi yok. Önemli olan şu:
Her isyan daha sert bir baskı, her baskı daha büyük bir isyan getirdi.
Şimdi “son isyan”dan sonra ilk kez Türkiye, sivil bir çözümü konuşuyor.
Kavga dövüş içinde gözden kaçırılmaması gereken bu...
Paket eksik, süreç kötü yönetildi, Meclis’e yanlış günde geldi, doğru; ama bunlar, işin özünü zedelememeli...
Sonunda bulacağımız çözüm, bizi ha bire dibe çeken isyanları da, darbeleri de bitirebilir; ışığa çıkmamızı sağlayabilir.

http://www.milliyet.com.tr/Yazar.

*Can Dündar*