14 Eylül 2009

BES- 4. DÖNEM 2. MTK.TOPLANTISI "H.ATA"

BÜRO EMEKÇİLERİ SENDİKASI

4. DÖNEM 2. MERKEZ TEMSİLCİLER KURULU TOPLANTISINA "SENDİKAL ÖRGÜTLENME VE SENDİKAL DEMOKRASİ"

Merhaba,

Değerli MTK üyeleri, saygı değer mücadele arkadaşlarım.

Sendikamızın, örgütlü mücadele sürecine önemli katkıda bulunacağına ve özelde sendikal örgütlenme konusunda yaşadığımız sorunların ve genelde , yaşanan ekonomik ve siyasal krize rağmen, toplumsal dinamiklerin hala neden harekete geçirilemediğinin nedenlerini tartışacağımıza , yöntem ve araçlarının gözden geçirileceği ve doğru çözümler üretileceğine inandığım bu kurulun, başarılı geçmesini diliyor ve hepinizi saygı ile selamlıyorum.

Arkadaşlar.

Her şeyden önce, içinde yaşadığımız toplumun iç dinamiklerini, sosyal dokusunun kendine özgü niteliklerini ve sınıfsal yapıyı doğru analiz etmemiz, stratejilerimizi buna göre oluşturmamız gerektiğine inanıyorum.

Bu gün, toplumun belirli kesimlerince bir mücadele yürütülüyor olsa bile; bulunduğumuz konumdan baktığımızda, siyasal bir yenilgi olarak alğılanmasada, sınıflararası dengelerin yeterince iyi anlaşılamamış ve anlatılamamış olmasından kaynaklı, içine düştüğümüz durum herkesin bildiği bir gerçektir..

Öyle ise, bu olgunun yeni mücadele döneminde yaşanmaması için, gerçek hedefler doğrultusunda birleşerek yeniden örgütlenme ve ayağa kalkarak dinamik bir tutum ortaya koymalıyız.. Yeni dönemin getirdiği koşullara uygun önlemler alınarak, her zamankinden farklı mücadele şekilleri belirlenmelidir..

Hiç bir şey imkansız değildir. Biri çıkar, gelir ve yapar”

O halde,yapmamız gereken şey ne olmalı?

Alternatif araştırma ve görüşlerin önünü açarak, bunlar üzerine toplumsal fizibilite çalışmaları yapılmalı ve bu çalışma sonucunu örgütlülüğün tüm kadrolarınca, benimsemesi ve ortaklaştırılması sağlanmalıdır.

Yani ; şuan içinde bulunduğumuz yapıda olduğu gibi, sözde değil özde bir birliktelik sağlanmalıdır. Yoksa; biri diğerinin önerisini, örgüt çıkarı açısından değerlendirme gereği duymadan, sözlerinin üzerini çizip atmakla, büyük bir mücadeleyi örgütlememizin olanağı olmayacağı gibi, sınıfsal bir örgüt olma iddiasınında gerçekçi olamayacağı kanısındayım.

Aksine; burada konuşan her arkadaşın, katkılarını önemseyip önerilerini , ortak doğrular etrafında birleştirip, ortak bir söylem haline getirmenin yol ve yöntemlerini bulmalıyız.

Yoksa: ne olur dersiniz ?

Burada herkes, doğru bildiği şeyleri söyleyip; yine ortak bir sonuç elde edemeden, rutin görevimizi yapmış olup; çekip gideriz.

Değerli Arkadaşlar,

İçinde bulunduğumuz çağa, kendini yenileyebilen devrimci fikir ve çözümlemelerin, yaşamda karşılık bulabilmesi için gerçekçi ve ayakları yere basan bir tutum içinde olmakla, yaşanan sorunlara acil, güncel ve etkinliği toplumsal etki yaratan süreci, sen, ben, bizim oğlan üçlemesinden hızla çıkartılıp; kitlesel bir taban üzerine oturtulmalıdır..

Yoksa; gecikme ve doğru çözüm üretilememesi durumunda düşeceğimiz durum etkin olmaktan çok edilgen ve sembolik bir sendikal anlayışa dönüşürüz ki; bu durum arzu edeceğimiz bir netice değildir. Zaten, sol siyasal hareketin dağınık görünen, her biri etkin oldukları farklı bölge ve kurumlarda kendi doğru bildiği yolda yürümeye devam etmesi (aralarında çok küçük ritüel farklılık olmasına rağmen) zaman zaman bazı etkinliklerde ittifak yapıyor olsalar da henüz (koşulların onca olumluluğuna rağmen) bir birlik ve ciddi çekim merkezi olma durumundan çok uzaktadırlar.

Mevcut bu durumdan bir sonuç çıkarmamaz gerekmez mi?

Evet; gerekir.

Hem de, bu günden başlayarak, toplumsal muhalefeti; emekten ve özgürlükten yana olan herkesi içimize alarak sınıfsal dayanışmayı ve sınıf bilincini örgütlemek zorundayız.

En azından bu dağınıklığı ortadan kaldırabilmemizin zeminin burada olabileceğine inanıyorum.

Tabi, en önemli sorun bu işin nasıl olacağı!

Gelinen noktada, mücadelemiz geniş bir destek elde edemiyor ise; geriye dönüp bir bakmamız gerekir. Birbirimizi maniple etmekten enerjimizi gerçek bir mücadeleye yoğunlaştıramadık.

Bugün, hem ekonomik, sosyal, siyasal ve hem de kültürel taleplerin en yoğun şekilde yaşandığı bir dönemden geçmekteyiz. Dünyanın yaşadığı (kapitalizm kendini en güçlü hissettiği zamanda) krizden mağdur herkesi (esnafı, işçiyi, memuru, köylüyü, işsizi, öğrenciyi ve diğer tüm toplumsal dinamikleri) içine alan, emek ve özgürlük mücadelesi çerçevesinde, sorunları ve çözümü birbirinden farklı olsa bile, yaşanan sorunun kaynağı aynı olması, ortak bir mücadeleyi örgütlememiz için yeterli bir nedendir.

Eylemlerimizi, günü birlik mesai saatine bağlı ve dar kadro eylemleri olmaktan çıkarmalıyız.

Kürt açılımı adı altında kamuoyunca tartışılan sorun, yeni bir dönemi başlatmış ve artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı gibi, her türden gelişmeye ucu açık bir durumda arz etmektedir. Egemenlerce, kotrollü bir şekilde tartıştırılan Kürt sorunu, başta emek örgütleri olmak üzere, sol ve sosyalistlerin çok dikkatli bir tutum içinde olmaları gerekmektedir.. Bu süreçte, demokratik Kürt hareketine de önemli bir sorumluluk düşmektedir.. 30 yıldır devam eden ve onbinlerce insanımızın ölümüne ve onbinlerce insanımızın faili meçhul katline neden olan bu haksız savaşın bitirilmesi için, Türk ve Kürt emekçilerinin emek ve özgürlük çerçevesinde ortak bir mücadeleyi örgütlemelidir... Demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa talebimizi her yerde dillendirmeli ve taleplerimizi içeren kendi Anayasa taslağımızı da hazırlamalıyız..

İşimiz kolay değil elbet, henüz teba olmaktan kurtulamamış, sınıf bilinci olmayan ve her daim ırkçı ve gerici kesimler tarafından bize karşı kışkırtılmaya hazır halk kitlelerinin varlığını da unutmamak gerekir.. Tarihin her döneminde, efendisine aşık kölelerin varlığını da hepimiz biliriz.

İktidar nimetlerinin küçük kırıntılarından beslenen Lümpen işçi sınıfının parçaları vardır...

Tarihler boyunca, resmi otoritenin tercihleri ile, halkın eğilimleri çoğu zaman farklı doğrultularda olduğundan tepede alınan kararların kitlelerce sindirilmesi doğal bir direnç nedeni ile uzun süreçlere yayılır. Hele bu kararlar, insanların yaşam biçimleri ile ilgili köklü değişiklikleri dayatıyorsa. Bu neden ile oldukça sancılı ve zorlu olacaktır.

Resmi karaların zorlayıcılığı ile insanlara empoze edilmeye çalışılan bir inanç ve bu inanç tarafından kesin kurallar ile yönetilmek istenen gündelik yaşam değişimi, etkileri toplumsal sorunları da beraberinde getirecektir.
Önemli olan, yoksulluk ve işsizliğin de önüne geçen bu süreci, emekçilerin lehlerine nasıl çevireceğidir..

Bu bir siyasal süreç olup; yaşanan sürecin sınıfsal ve kültürel tabanı, arka planı üzerine ciddiyetle eğilinmeli, günü birlik gelişmelere göre tepki vermekten vazgeçip uzun vadeli plan, program ve stratejiniz olmalıdır.
Eğer; örgütlenme sorunumuzun önünü açacaksa; toplum psikolojisini iyi bilen bir uzmanla çalışılmalıdır..

AKP' nin açılımıyla içinde Alevilerin olmadığı bir çalışma iki yüzlü bir çalışmadır. Aleviler bu oyunun farkındadır.. O nedenle de, taraflarını emekten ve çözümü de sol çözüm olarak açıklamışlardır. Anadolunun binlerce yıllık ve aydınlanma tarihimizin de önemli inanç ve yaşam biçime ve hümanist bir dünya görüşüne sahip; ezilen, ötekileştirilen ve asimile edilmeye çalışılan Alevi toplumsal muhalefetinin “Eşit Yurttaşlık Hakkı “ temelinde yürüttüğü başta ( AİHM,Danıştay ve Mahkeme kararlarına rağmen okutulan) zorunlu din derslerinin kaldırılması ve Diyanetin lav edilmesine yönelik taleplerinin, işe yerleştirilmede dahil, karşılaşılan eşitsizliklerin giderilmesi, “eşit yurttaşlık hakkı “ demokratik ve hukuksal temelde sahiplenmesi ve korunması yönünde mücadele ortaklaştırılmalıdır.

ÖNÜMÜZDEKİ SÜRECE İLİŞKİN

Sendikamızın yayın politikası olmalı. Bu politika sürekli ve etkin bir şeklide iş yerlerine kadar, aylık dergi, eğitim dizileri, bilgilendirici afiş ve broşür şeklinde ulaştırılmalıdır. Sendikal faaliyetleri içerisinde olan bu yayınların içeriği temelde sendikal alanla ilgili olmakla birlikte; toplumsal tüm sorunları dikkate alarak da çıkartılmalıdır.

SGK'da yaşanan yeniden yapılanma süreci adı altında çalışanlar ve özellikle üyelerimizin son iki yılda birden çok o kadar yer değiştirmişler ve sürgün niteliğinde tayin yapılmıştır ki, bunların bir çoğunun hangi birimde çalıştığını dahi bilemez durumdayız. Bunu sendikamızın şube yönetimleri ve genel merkezde bilmediği kanısındayım.

Yaşanan diğer tüm sorunlar başta olmak üzere keyfi yer değiştirmeler ve sürekli yoğun bir baskı ve “hizmetin gereği şu birimde görevlendirildiniz yazısı ile” yer değişiklikleri geçici görevlendirmeler yapılmaktadır. Söz konusu uygulama, çalışanlar arasında bir korku ve panik yaratmaktadır. Bu durum aynı zamanda, sendikal örgütlülüğümüze büyük bir darbe indirmektedir.

Bu sürece etkin bir şekilde müdahale edebilmemiz için sendikamızın ilk, SGK. 5510 sayılı kanun taslak halinde iken, müdahale edecek politika, program ve eylem ve etkinliklerde etkin bir şeklide bulunmalı idi. Yani sendikamızca, başta sosyal güvenlik kurumunda yaşanan yeniden yapılanma süreci olmak üzere hem çalışanların çalışma yaşamına ilişkin ve hem de toplumsal bir sorun olması sebebi ile insanların sağlık haklarının elinden alınmasına etkin bir şekilde müdahil olunamamıştır.

Günü birlik eylem ve etkinliklerle başta bu süreç olmak üzere şu anda tüm toplum kesimleri etkisi altına almış ve yüzbinlerce insanın işten atıldığı ve halkın giderek yoksullaştığı bir kriz döneminde bile ( günü birlik eylem ve basın açıklamaları yapılmış olsa bile) toplumsal bir muhalefeti örgütleme gücünü gösterememiştir.

Bu durum en ufak bir deyim ile sürecin iyi tahlil edilemediği anlamına gelir.

Sendikamızın içine düştüğü edilgen durumdan derhal kurtulunmalı. Etkin, tüm kesimlerin mücadele sürecine katılması doğrultusunda çoğulcu demokratik bir çalışma ve örgütlenme sürecinin başlatılması gerekmektedir. Bütün kararlar sendikalarımızın üst yönetimlerinde beş altı kişi ile değil, tabandan tavana doğru çalışarak alınmalı ve her süreçte katılımcı ve demokratik bir kültürün oturmasına olanak sağlanmalıdır. Bu durum sendika içi demokrasinin hayata geçmesi ile birlikte üyeden işyeri temsilcisine ve yöneticilere kadar herkesin kendini içinde bulduğu bir örgüt olmalıdır.

Aksine kitlelerce sahiplenilmeyen bir örgütün uzun süre ayakta kalma şansı veya kitlelerin anlayacağı bir dille kitlelere inemeyen bir örgütün, sınıfsal anlamda bir örgüt olma iddiası da olamaz.

İnsanların karnı açsa, fakirse, eğitimsiz ve sağlıksız ise, siyasal tercihini, emekten ve özgürlükten yana kullanamaz.

Egemenler; ahiret inancının ortadan kaldırılmasına izin vermezler. Çünkü; dünyada yaşanan çelişkilerin sorgulanmaması için, öbür tarafa havale ettiren bir inancı insanlara dayatmaktadır. “Öğretilmiş çaresizlik'i ” öğretmektedirler. Şükreden, sorgulamayan bir toplum yaratmak istenmektedir. Bu gerekçeyle, hümanizmaya, felsefeye, diyalektiğe ve sola karşıdır..

işte bu nedenle, öncelikle, yoksulları, emek ekseninde birleştirecek örgütü örgütlemek lazımdır..

Önümüzdeki süreçte karşılaşacağımız, bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum.

Silahı üretenler ile sigarayı üretenler aynı uluslararası şirketler değil mi? İlaç fabrikaları da onların değil mi? Evet. Öyle ise bu sigara yasağını bu açıdan değerlendirerek baktığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor.

Burada bir çelişki yok mu?

Şöyle zenginliğin ve mülkiyetin tek elde toplanması için bireylerin ev, araba varsa birikimlerinin ve devamlı borç altına alınarak, geleceklerinin ipotek altına alınması hedeflenmektedir.

Nasıl? Çok kolay!

SGK yasasına bir paragraf ilave edilerek “sigara ve madde bağımlılığından kaynaklı kendi sağlığına zarar verenlerin sağlkı giderleri ödenmez” denilerek Başta özel olmak üzere hastanelerde sağlık giderleri hastadan alınır... Yani yıllarca sosyal güvenlik pirimi ödemiş olmasınında bir anlamı kalmayacak. Çünkü; sağlığa harcanan para bir tarafı yoksullaştırırken tekelleri zenginleştirecek... Sigara, toplumda yaygın bir alışkanlık olup; bu bağımlılık bir anda da ortadan kaldırılamayacağına göre sağlık giderleride kendilerince karşılanınca sosyal güvenlik de biriken katirilyonlarca biriken sosyal güvenlikteki sermaye birikimi büyük holding ve şirketlere ucuz sermaye olarak aktarılacaktır. Başta sağlık hakkı olmak üzere geleceğimiz elimizden alınmış olacak.

.. Memur alımına ilişkin ise

Personel ihtiyacınını, kpss sınavı ile memur almak yerine 4/b – 4/c li olarak personel istihdamı, kurumların referans mektubu ile temini sağlanmaktadır.. Hem kpss sınavı istemiyor, hemde üniversite yönetimlerinin “tarikatçı ve cemaate yakın” referansı ile daha henüz üniversite eğitimini yeni bitirmek üzere olanların kadro ve yandaş olarak kamu kurumlarında istihdamı sağlanmaktadır.. Bu konuda MYK.nın, bir çalışma yapması gerekir..

İşyeri sorunlarına ilişkin

İşyerlerinde işyeri temsilcilik odası onca çabamıza rağmen alınamamıştır. Bu da işyerinde düzenli sendikal faaliyetlerimizi sürdürebilmemizin olanağını ortadan kaldırmaktadır. İş yeri temsilcilik odalarının mutlaka alınması gereklidir.

Aylık düzenli yayınlar olarak, dergi, bildiri ve broşürler özellikle iş yerlerine ilişkin ve çalışanların güncel yaşamlarında karşılaştığı sorunlara yönelik olmalıdır. Eğitim çalışmalarına başlanıp; Öncelikle; mevcut kayıtlı üyelerimizin eğitim sürecinden geçirilerek yeniden örgütlenmesi için çalışmalar yapılmalıdır.

Özelikle Bahçelievler ve Beşevler merkezde kurulan kimlik kartı ile geçiş yapılan elektronik turnikeler vardır. Bu ise personelin günlük dışarı kaç defa girip çıktığını, dışarıda kaç dakika kaldığını bir döküm ile görebilmektedir. Örneğin, günde dört defa dışarı çıkıp sigara içmiş olsa 15 dakikadan bunu da topladığımızda 1 saat yapar. Günlük mesai 8 saat olduğuna göre bir saati dışarıda geçiren bir personelin mesai almak hakkı ölür, normal mesaisini tamamlayamamış sayılmakta. Ayda yirmi iki saat fazla çalışması gerekir. Veya yıllık izinden ayda 3 gün kesileceği bilgisi ortada dolaşmaktadır. Bu durum çalışanlar arasında hem büyük bir huzursuzluk hem de korku yaratmaktadır. Yani idarenin bu sürekli ve yoğun baskısı psikolojik sıkıntıların yanı sıra sendikal örgütlülüğümüze de katılımı etkilemektedir. Önlem alınmadığı taktirde, çalışanların bu koşullara alışması kaçınılmaz olup; korkularına göre karar vererek kendilerini çaresiz bırakanların kanatları altına sığınacak ve kendi örgütüne karşı tutum dahi alacaktır.. Bu yönde sendika yönetimimizin derhal ve ciddi olarak bir çözüm üretme yoluna gitmesi gerekir.

SGK Ankara İl Müdürlüğünce 25.08.2009 tarihinde sevk ve muayene işlemleri başlıklı bir genelge yayınlamıştır. Bu genelgede il müdürlüğü bünyesinde kurum tabibi bulunmadığından bağlı birimlerde görev yapan her kademedeki personel hasta muayene istek formuna “ kurum tabibi yoktur” açıklaması yapılmak sureti ile işyerlerine en yakın sağlık kuruluşlarına doğrudan veya sevk ile başvurabilirler denilmek sureti ile, kendilerince; kurum tabibi atanmayan birimlerde artık bundan sonra da atanmayacağının, hukuku ve yasal zeminlerini oluşturmuşlardır. SGK.da yaşanan bu konunun ciddi bir şekilde ele alıp incelenmesi çözüm üretilmesi gerekmektedir.. Buna, aykırı bir örnek verecek olursak, SGK, Beşevler Merkezince, elli kişinin üzerinde işçi çalıştıran iş yerlerine doktor yetkisi verdiği halde,yaklaşık 450 kişi çalışmış olmasına rağmen kendi kurumunda doktor yoktur ve bundan sonrada olmayacaktır.. Bu yönde MYK'nın özel bir çalışma yapmasını öneriyorum..

KESK'in 15 Ağustos, toplu görüşme sürecine ilişkin ise;

Burada, KESK'in aldığı kararı eleştirdiniz. Neden böyle bir karar aldı diye. Peki; diğer türlü bir karar alsaydı eleştirmeyip; alkışlayacakmıydınız.?

15 Ağustos sabahı cumartesi olmasına karşın, şehir dışından arkadaşlar otobüslerle Ankara'ya gelmişler ve Ankara'dan kaç kişi vardı.? İlk önce kendi tutumumuzu gözden geçirmemiz gerekmektedir..

Örgüt disiplini gereği, alınan karar sizin hoşunuza gitmese bile, ilk önce bütün kadrolarınızı çağırıp, altını dolduracak ve sonra alınmış bu kararın yanlış olduğunu eleştireceksiniz.. Etik olarak da böyle olması gerekir. Yani; KESK başkanı, işyerlerinden üyelerin yakasından tutupta eyleme mi getirecekti..! Yoksa; bir eylemin altını doldurmak sizin göreviniz değilmi?
Katkı sunmadan, eleştirme hakkınız olduğuna inanmıyorum.. !

Beni dinlediğiniz için, teşekkür ediyor. Hepinizi, saygı ile selamlıyorum.

Haydar ATA

10,09,2009

(Büro Emekçileri Sendikası Merkez Temsilciler Kurulu 4.Dönem 2.Merkez Temsilciler Kurulu Toplantısında Konuşma metni)

Hiç yorum yok: