memur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
memur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Haziran 2010

Memurlara iş güvencesini kaldıran tasarı Başbakanlıkta bekliyor.




Memurlara iş güvencesini kaldıran tasarı Başbakanlıkta bekliyor.

Halen Başbakanlık'ta bulunan ve kamu çalışanları sendikalarına dahi gösterilmeyen yeni kanun tasarısıyla , memurların yaklaşık 1.3 milyonunun iş güvencesi tamamen kalkıyor.
Ali Tezel'in haberine göre tasarıyla bazı makyaj düzenlemeler de getirilmiş.


07.06.2010
********************************

Bilindiği üzere artık memurların da aylık bildirimleri internet üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) yapılmaktadır.
Tablodan da görüleceği üzere Mart 2010 ayı itibarıyla memur sayısı 2 milyon 233 bin 661 olup, tarihinin en düşük seviyesindedir. Çok sayıda memur, emekli olarak veya istifa ederek ayrıldığı halde yerine memur alınmamaktadır. Nüfus bakımından bize benzer ülkeler olan Fransa ve Almanya'da nüfusun yüzde 8-10'u kadar memur-kamu görevlisi varken, ülkemizde nüfusun sadece yüzde 3'ü kadar memur kalmıştır.

KAMU, MEMUR ALMAK YERİNE TAŞERONLAŞMAYI TERCİH ETMİŞTİR

Boşalan memur kadrolarını doldurmak yerine AK Parti hükümeti, işi taşeronlara ve ihaleyle müteahhitlere verir olmuştur.

1- Bazı işler taşeronlara yaptırılmaktadır, hatta iş o boyutlara varmıştır ki devlet hastanelerinde bile taşeron şirketler üzerine kayıtlı asgari ücretle hemşire çalıştırılmaktadır. (Not: Bu konuyla ilgili Çalışma Bakanlığı işmüfettişlerinin çok ilginç kararları var, yakında gündeme getireceğim. İşmüfettişleri, taşeron şirket hemşirelerini kamuya kadrolu geçirmektedirler.)

2- Bazı işler bölünerek özel sektöre ihale edilmektedir. Mesela,mutfak, temizlik, güvenlik, ulaştırma işleri ihaleyle özel sektöre verilmektedir. Hatta iş o raddeye vardırılmıştır ki askeri birliklerde artık mutfaklar kaldırılmış, bunun yerine yemekşirketlerinden yemek alma işine geçilmiştir.

MEMUR KADROSU TAMAMEN KALKACAK

Halen Başbakanlık'ta bulunan ve bu hafta TBMM'ye sevk edilmesi beklenen tasarıya göre; Kamudaki genel müdür yardımcılıkları, şube müdürleri altında daire başkanları ve bunların altlarında da uzmanların olacağı bir yapılanmaya gidiliyor. Genel müdür yardımcıları, şubemüdürleri ve yukarıda sayılanlar dışındakilerin memuriyetine son verilip sözleşmeli hale getiriliyor. Sözleşmeli olacak personelin sayısının 1.3 milyon olduğu belirtiliyor.

Bu memurların iş güvencesi ortadan kalkıyor ve sözleşme sonunda yeterli görülmeyen veya disiplin suçu işleyenlerin işlerine son verilmesi uygulaması getiriliyor.

UZMANLAR İÇİN 4 BİN LİRA AYLIK

Şube müdürlerine bağlı olan uzmanlar, daire başkanlıklarına veya direkt genel müdüre bağlanacak, ücretleri de 4 bin liraya kadar yükseltilecek. Sözleşmeli hale getirilen memurlara sendikaları aracılığıyla toplu görüşme hakkı verilecek. Sakın toplu sözleşmeyle ve grevle karşılaştırmayın. Hem memurları özelleştiriyorlar hem de toplusözleşme ve grev hakkı getirilmiyor. Halen yapıldığı gibi kamu görevlilerinin sendikaları toplantı masasına çağrılacak, dilek ve temennileri alındıktan sonra masadan gönderilecekler, sonra da siyasi iktidar kararını verecek. Karar uygun görülmezse Uzlaştırma Kurulu'na götürülecek ve kurulun kararları da kesin olacak. Yani dostlar görüşmede görsün gibi bir şey.


Yemek parası cepten ödenecek.
Kanun gereğince memurların haftalık çalışma süresi 40,
günlük çalışma süresi ise 8 saat iken,
devlet hastanesinde görev yapanların haftalık çalışması 45,
günlük çalışması da 9 saattir.
Hastanın başında her zaman görevlinin bulunması için yataklı tedavi kurumlarında öğlen bir saat yemek izni yoktur; çalışanlara öğle yemeği bedavadır,
diğer memurlar ise ücretle yemek verilmeyecek veya veriliyorsa da ücretle verilecek. İşte burada öğle arasındaki bir saatlik sürede tedavi ve bakım hizmetleri nasıl yürütülecek yerlerdir. Şimdi, mesai süresi 8 saate inecek ama çalışanlar ne olacak sorusuna tasarı cevap vermemektedir.


Tasarının makyaj kısımları Tasarıyla bazı makyaj düzenlemeler de getirilmiş. Bunlar;

1- Babalık izni 10 güne çıkarılıyor. Halen 657 Sayılı DMK'ya göre çocuğu olan babaya 3 gün izin verilmektedir.

2- Halen 657 DMK'ya göre 2 çocuk için çocuk parası verilmektedir. Tasarıyla kanuna konulacak düzenlemeyle her çocuk için para

3- Bazı memurlara yılda bir kere verilen giyecek yardımı da ayni değil nakdi olacak.

4- Emeklilere harcırah 500'den 750 liraya çıkarılacak. Halen emeklilere, emekliliklerini geçirecekleri yere gitmeleri için 500 lira harcırah verilmektedir. Bu rakam da tasarıyla 750 liraya çıkarılacaktır.

Asıl amaç özelleştirme Zamanında yasalaştırılamayan "Kamu Yönetimi Reformu ve Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı"nın küçük bir versiyonu olan 22 maddelik bahsi geçen kanun tasarısının asıl amacı, 1- Hizmetlerin özelleştirilmesi odaklıdır.

2- Önce merkezden yerele, sonra da yerelden özel sektöre işler devredilecektir.

3- Sosyal devletten vazgeçilecektir.

4- Hizmet Ticaret Genel Anlaşması (GATS) ile uluslararası sermayeye taahhüt ettiği bütün alanlardan çekilecektir. Türkiye'yi pazar haline getirecektir.

5- İlk başta sağlık piyasalaştırılmıştır; sırada okullar ve kamu hastaneleri var.

6- Tasarı daha sendikalarda bile yok.


(Haberler.com)-http://www.bilgibeykoz.net/


TASLAK İÇİN TIKLA
Ekleme tarihi: 14.06.2010

-DEVLET MEMURLARI KANUNU DEĞİŞİKLİK TASARISI

7 Mayıs 2010

İşte Anayasa değişiklikleri

İşte Anayasa değişiklikleri

07.05.2010
http://www.drtus.com/yeni/modules/News/images/haberler/43811tbmm1.jpg

TBMM Genel Kurulunda, kabul edilen anayasa değişikliği neleri içeriyor?

TBMM Genel Kurulunda, kabul edilen anayasa değişikliği şu düzenlemeleri içeriyor:

Kadın-erkek eşitliği konusunda alınacak tedbirler, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacak. Çocuklar, yaşlılar ve özürlüler ile harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacak.

Herkes kendisi ile ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olacak. Bu hak, kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsayacak. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızası ile işlenebilecek.

Yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması nedeniyle ve hakim kararıyla sınırlandırabilecek.

Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça ana ve babası ile kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olacak. Devlet, her türlü istismara karşı çocukları koruyucu tedbirleri alacak.

Aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunabilecek.

Memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı tanınacak. Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde, taraflar Kamu Görevlileri Kuruluna başvurabilecek. Kurul kararları, kesin ve toplu sözleşme hükmünde olacak. Toplu sözleşme emeklilere de yansıtılacak.

Greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan iş yerinde neden oldukları maddi zarardan sendika sorumlu tutulamayacak. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grevi ve lokavtı, genel grev ve lokavt, iş yeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılacak.

``Kamu Denetçiliği Kurumu`` (ombudsmanlık) oluşturulacak. Kurum, TBMM Başkanlığına bağlı olarak kurulacak ve idarenin işleyişi ile ilgili şikayetleri inceleyecek. Kamu başdenetçisi TBMM tarafından gizli oyla ve 4 yıl için seçilecek.

Milletvekilliğinin düşürülmesi uygulaması kaldırılacak.

TBMM Başkanlık Divanı 2. dönem sonuna kadar görev yapacak.

-YÜKSEK ASKERİ ŞURA KARARLARI-

Yüksek Askeri Şuranın(YAŞ) terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç, her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılacak.

İdari yargı, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olacak, ``yerindelik denetimi`` yapılamayacak.

-TOPLU SÖZLEŞME HAKKI-

Memurlara verilen uyarma ve kınama cezaları yargı denetimine açılacak.

Adalet hizmetleri ile savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri ile hakim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişlerince yapılacak.

-ASKERİ YARGI-

Askeri yargının görev alanı yeniden belirlenecek. Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülecek. Askeri mahkemeler, asker kişiler tarafından işlenen askeri suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli olacak.

Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar, her durumda adliye mahkemelerinde görülecek.

Siviller, savaş hali dışında askeri mahkemelerde yargılanamayacak.

-ANAYASA MAHKEMESİNİN YAPISI-

Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılacak. HalenSayıştay Genel Kurulunun gösterdiği 3`er aday arasından; 1 üyeyi ise baro başkanlarının avukatlar arasından göstereceği 3 aday arasından gizli oyla seçecek. 11 asıl 4 yedek üyeli Anayasa Mahkemesi, 17 asıl üyeden oluşacak. TBMM, 2 üyeyi,

Cumhurbaşkanı; 3 üyeyi Yargıtay, 2 üyeyi Danıştay, 1 üyeyi Askeri Yargıtay, 1 üyeyi Askeri Yüksek İdare Mahkemesince gösterilecek 3`er aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere 3 üyeyi ise YÖK`ün kendi üyesi olmayan yüksek öğretim kurumları öğretim üyeleri arasından göstereceği 3`er aday içinden seçecek. Cumhurbaşkanı, 4 üyeyi de üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, 1. sınıf hakim ve savcılar ile en az 5 yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından belirleyecek.

Anayasa Mahkemesi iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışacak. Bölümler, başkanvekilinin başkanlığında 4 üyenin katılımı ile toplanacak. Genel Kurul ise mahkeme başkanının veya başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az 12 üye ile toplanacak. Bölümler ve genel kurul, kararlarını salt çoğunluk ile alacak.

Siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara, Genel Kurul bakacak.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliğinde iptale, siyasi partilerin kapatılmasına ya da devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğuyla karar alacak.

Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları, Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanacak.

Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri, dosya üzerinden inceleyecek. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilecek. Mahkeme, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilecek, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinleyecek.

Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile 4 yıl için bir başkan ve iki başkanvekili seçilecek. Görev süresi bitenler yeniden seçilebilecek.

Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl için seçilecek. Bir kişi 2 defa üyeliğe seçilemeyecek. 12 yıldan önce yaş sınırını dolduran üye emekliye ayrılacak.

Anayasa Mahkemesinin mevcut yedek üyeleri ``asıl üye`` sıfatını kazanacak.

-YÜCE DİVAN-

Anayasa Mahkemesine kişisel başvuru yapılabilecek.

Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanacak. Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilecek. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucu verdiği kararlar kesin olacak.

Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri için ``hakimlik teminatı`` geçerli olacak.

-HSYK`NIN YAPISI-

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu(HSYK) yeniden yapılandırılacak. HSYK`nın halen 7 olan üye sayısı 22`e, 5 olan yedek üye sayısı ise 12`a çıkarılacak. HSYK, 3 daire halinde çalışacak.

HSYK`nın Başkanı, Adalet Bakanı olmaya devam edecek. Adalet Bakanlığı Müsteşarının Kurulda yer alması uygulaması da sürecek.

Kurulun, 4 asıl üyesi, yüksek öğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca; 3 asıl ve 3 yedek üyesi, Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca; 2 asıl ve 2 yedek üyesi, Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca; 1 asıl ve 1 yedek üyesi, Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından; 7 asıl ve 4 yedek üyesi, birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hakim ve savcıları arasından adli yargı hakim ve savcılarınca; 3 asıl ve 2 yedek üyesi idari yargı hakim ve savcıları arasından idari yargı hakim ve savcılarınca dört yıl için seçilecek. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilecek.

Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki 60 gün içinde yapılacak.

Kurulun ``meslekten çıkarma`` cezasına ilişkin kararlarına itiraz yolu getirilecek. Kurulun diğer kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamayacak.

HSYK`nın mevcut asıl ve yedek üyelerinin görevleri, seçildikleri sürenin sonuna kadar devam edecek.

-GEÇİCİ 15. MADDE-

``Ekonomik ve Sosyal Konsey`` Anayasa kapsamına alınacak.

12 Eylül dönemindeki Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ile bu dönemde kurulan hükümetler ve Danışma Meclisi`nde görev alanların yargılanmasını önleyen geçici 15. maddesi yürürlükten kaldırıldı.

Anayasa değişikliği halkoyuna sunulurken tümüyle oylanacak.

ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİN TARİHİ

12 Eylül askeri müdahalesinin ardından hazırlanan ve 7 Kasım 1982 tarihindeki halk oylamasında kabul edilen Anayasa`da bugüne kadar 16 kez değişiklik yapıldı.

1980 askeri müdahalesinin ardından hazırlanan 1982 Anayasası 7 Kasım 1982 tarihinde yapılan halk oylamasıyla kabul edildi. Halkoylamasının sonuçlarının açıklanmasından ardından anayasa 9 Kasım 1982`de yürürlüğe girdi.

Aradan geçen 28 yılda anayasa değişikliği ya da yeni bir anayasa yapılması hep tartışıldı, belirli dönemlerde Türkiye gündeminde yer alan önemli konulardan biri oldu. Bu süreçte, geçici maddelerle birlikte toplam 194 madde bulunan 1982 Anayasası`nın toplam 80 maddesi değiştirildi, eklenen 3 geçici maddeden 2`si daha sonra metinden çıkarıldı.

1982 Anayasası`ndaki ilk değişiklik kabulünden 5 yıl sonra, 17 Mayıs 1987 tarihinde yapıldı. Son değişiklik ise 9 Şubat 2008 tarihinde gerçekleştirildi.

1982 Anayasası`nda bugüne kadar yapılan değişiklikler ve bunlarla getirilen düzenlemeler özetle şöyle:

İlk değişiklik 17 Mayıs 1987 tarihinde yapıldı; Anayasa`nın 67, 75. ve 175. maddeleri yeniden düzenlendi, geçici 4. madde ise yürürlükten kaldırıldı. 67. maddede yapılan değişiklikle 21 olan seçme ve halkoylamasına katılma yaşı 19`a indirildi; 75. maddenin yeniden düzenlemesiyle 400 olan milletvekili sayısı 450`ye çıkarıldı. 12 Eylül döneminde getirilen, siyasi partilerin ve liderlerinin siyasi yasaklarına ilişkin geçici 4. madde, yapılan referandumla yürürlükten kaldırıldı. Böylece, siyasi partilerin ve liderlerinin yasakları sona erdi.

İkinci değişiklik 8 Temmuz 1993 tarihinde yapıldı. Anayasa`nın 133. maddesinde yapılan değişiklikle, radyo ve televizyon istasyonları kurmak ve işletmek, kanunla düzenlenecek şartlar çerçevesinde serbest hale getirildi.

-MİLLETVEKİLİ SAYISI 550`YE YÜKSELTİLDİ-

Anayasa`daki üçüncü değişiklikte; başlangıç metni, 33, 53, 67, 68, 69, 75, 84, 85, 93, 127, 135, 149. ve 171. maddeleri yeniden düzenlendi. 23 Temmuz 1995 tarihinde yapılan bu değişiklikle ayrıca 52. madde de yürürlükten kaldırıldı. Bu düzenlemelerle daha önce 19 olarak belirlenen seçme ve halk oylamasına katılma yaşı, 18`e indirildi. Siyasi partilerin yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunması ile kadın ve gençlik kolları gibi yan örgütlerin kurulmasını yasaklayan hüküm Anayasa`dan çıkarıldı. Yüksek öğretim elemanlarının kanunla düzenlenme şartıyla da olsa siyasi partilere üye olabilmeleri mümkün kılındı. Siyasi partilere üye olabilmeleri mümkün olmayan yüksek öğretim öğrencilerine de bu hak tanındı.

1987`de yapılan değişiklikle 450`ye çıkarılan milletvekili sayısı yeni düzenlemeyle 550 olarak belirlendi. ``Milletvekilliğinin nasıl sona ereceği`` hükmüne açıklık getirildi. Eylül olan yasama yılı başlangıcı Ekim ayına alındı.

Anayasa`nın 52. maddesi yürürlükten kaldırılarak, sendikaların siyasi faaliyette bulunmaları, siyasi partilerden destek görmeleri ve siyasi partileri desteklemeleri önündeki engel ortadan kaldırıldı.

-``ÖZELLEŞTİRME`` ANAYASAYA GİRDİ-

Anayasa`nın 143. maddesinde 18 Haziran 1999 tarihinde yapılan yapılan düzenleme ise dördüncü değişiklik oldu. Bununla DGM`lerde yer alan asker üyelerin yerine sivil yargıçların atanması sağlandı.

Beşinci değişiklik 13 Ağustos 1999 tarihinde yapıldı; 47, 125. ve 155. maddeler yeniden düzenlendi. 47. maddede yapılan değişiklikle ``özelleştirme`` kavramı Anayasa`ya girdi. Yeni düzenlemeyle kamu tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usullerin kanunla gösterilmesi hükmü getirildi.

Kamu hizmeti imtiyaz sözleşme ve şartlaşmalarında doğacak uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenebilmesine olanak tanındı.

Anayasa`nın 155. maddesinde değişiklik yapılarak, 1924 Anayasası`nda benimsenen sisteme dönüldü. İmtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri, Danıştayın inceleme yapacağı konular arasından çıkarılıp, sadece görüş bildirebileceği konular arasına alındı.

-AB`YE UYUM ÇALIŞMALARI-

Anayasa`da, 3 Ekim 2001 tarihinde yapılan 6. değişiklik, AB müktesebatına uyum çalışmaları çerçevesindeki en kapsamlı değişiklik oldu. Bu düzenlemeyle Anayasa`nın başlangıç metninin yanı sıra 13, 14, 19, 20, 21, 22, 23, 26, 28, 31, 33, 34, 36, 38, 40, 41, 46, 49, 51, 55, 65, 66, 67, 69, 74, 86, 87, 89, 94, 100, 118. ve 149. maddeler ile geçici 15. maddede değişikliğe gidildi.

Düzenlemeler kapsamında, yakalanan ya da tutuklanan kişilerin hakim önüne çıkarılma süreleri AİHS`ne uyumlu hale getirilerek, zanlının en geç 48 saat içinde, toplu işlenen suçlarda ise en çok 4 gün içinde hakim önüne çıkarılması sağlandı.

``Özel Hayatın Gizliliği`` başlıklı maddede yapılan düzenlemeyle herkese, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı tanındı. Yazılı emir olmadıkça kimsenin konutuna girilemeyeceği, arama yapılamayacağı ve buradaki eşyaya el konulamayacağı hükme bağlandı.

``Haberleşme Hürriyeti`` başlıklı 22. maddede yapılan düzenlemeyle, usulüne göre verilmiş hakim kararı ve yazılı emir olmadıkça, haberleşmenin engellenemeyeceği ve haberleşmenin gizliliğine dokunulamayacağı hükmü getirildi.

Düşünce ve anlatım özgürlüğünün sınırları genişletildi, toplumdaki dil farklılıkları sosyolojik bir gerçek olarak değerlendirildi ve bu duruma Anayasa`da getirilen engel kaldırıldı. Milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve bölünmez bütünlüğün korunması amaçlarıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanabileceği şartı Anayasa`ya konuldu.

Herkesin derneklere üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahip olmasına ilişkin hüküm Anayasa`ya konuldu. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemede izin alma zorunluluğu kaldırıldı. Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği hükmü getirildi.

Kamulaştırmada, gerçek karşılıkların ödenmesi ve ödemede gecikme halinde faiz yönünden bireylerin zarara uğramamaları konusunda değişiklik yapıldı. 49. maddede yapılan değişiklik ile devlete, çalışanların yanı sıra işsizleri de koruma görevi verecek şekilde düzenleme yapıldı. Asgari ücretin tespitinde, çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumunun göz önünde bulundurulması hükmü getirildi.

Anayasa`nın, 67. maddesinde yapılan değişiklikle ``Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz`` hükmü madde metnine eklendi.

69. maddede yeniden değişiklik yapılarak, ``odak`` hali tanımlandı. Bir partinin temelli kapatılmasının, sadece Anayasa`nın 68/4. fıkrasındaki eylemlerin odağı haline gelmiş olması şartıyla mümkün olacağı şartı getirildi. Temelli kapatılan bir partinin kurucularının ve her kademedeki yöneticilerinin 5 yıl süreyle yeni bir partinin kurucusu, yöneticisi ve deneticisi olamayacağı hükmü getirildi. Siyasi partiler için kapatmanın yanı sıra Hazine yardımından yoksun bırakılma yaptırımı da öngörüldü.

Türk vatandaşlarının sahip olduğu TBMM`ye dilekçe ile başvurma hakkı, karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla yabancılara da tanındı.

Milli Güvenlik Kurulu bünyesine Başbakan yardımcıları ve Adalet Bakanı da dahil edildi; kurul kararlarının tavsiye niteliğinde olduğu vurgulandı.

Parti kapatmalar zorlaştırıldı. Anayasa Mahkemesinin Anayasa değişikliklerinin iptali ve siyasi partileri kapatmada, 5`te 3 çoğunlukla karar vereceği hükme bağlandı.

Anayasa`nın geçici 15. maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırıldı.

-İDAM CEZASI KALDIRILDI-

Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer`in, milletvekillerinin özlük ve emeklilik haklarına ilişkin maddeyi referanduma götürme kararının ardından, 86. maddedeki düzenlemeyle ilgili olarak, 21 Kasım 2001 tarihinde yeniden Anayasa değişikliğine gidildi. SözAralıkResmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Böylece Cumhurbaşkanı Sezer`in önceki değişiklik metnini referanduma götürme kararının konusu ortadan kalkmış oldu. konusu maddede değişiklik yapan yasa 1 2001`de

Anayasa`da 26 Aralık 2002 tarihinde yapılan 8. değişiklikle 76. ve 78. maddeler yeniden düzenlendi. ``Milletvekilliği Seçilme Yeterliliği`` başlıklı maddede yapılan değişiklik ile milletvekili seçilemeyecek şartlar arasında yer alan ``ideolojik veya anarşik eylemlere`` ifadesi ``terör eylemlerine`` şeklinde değiştirildi.

TBMM üyeliğinde boşalma olması halinde, TBMM kararı ile ara seçime gidilebileceği; ancak bir ilin veya seçim çevresinin TBMM`de üyesinin kalmaması halinde, boşalmayı takip eden 90 günden sonraki ilk Pazar günü ara seçim yapılması öngörüldü.

AB`ye uyum çalışmaları çerçevesinde; 7 Mayıs 2004 tarihinde Anayasa`nın 10, 15, 17, 30, 38, 87, 90, 131. ve 160. maddelerinde değişiklik yapıldı, 143. madde yürürlükten kaldırıldı. Kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu, 10. maddede yapılan değişiklik ile Anayasa`ya konuldu. Devletin, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğu da kaydedildi. Basın araçları anayasal koruma altına alındı.

Anayasa`nın, 38. maddesinde yapılan değişiklik ile ölüm cezası kaldırıldı.

Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalar ile kanun hükümlerinin çelişmesi halinde ortaya çıkacak uyuşmazlıkta, hangisine öncelik verileceği konusundaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla 90. maddeye fıkra eklenerek, uyuşmazlıklarda, uluslararası anlaşma hükümlerinin esas alınması hükmü öngörüldü.

Genelkurmay Başkanlığının YÖK`e temsilci vermesi uygulamasına son verildi.

Devlet harcamalarının denetlenmesinde şeffaflığın sağlanması amacıyla 160. maddenin, ``Silahlı Kuvvetler elinde bulunan devlet mallarının TBMM adına denetlenmesi usulleri, Milli Savunma hizmetlerinin gerektirdiği gizlilik esaslarına uygun olarak kanunla düzenlenir`` fıkrası madde metninden çıkartıldı. 1999`da yapılan değişiklik ile subay üyelerinin yerine sivil yargıçlar atanan DGM`ler kaldırıldı.

Anayasa`da 21 Haziran 2005 tarihinde yapılan değişiklikle 133. maddedeki, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna(RTÜK) üye seçimine ilişkin düzenleme kabul edildi.

-SEÇİLME YAŞI 25`E İNDİRİLDİ-

Anayasa`da 29 Ekim 2005 tarihinde 11. değişiklik yapıldı. Bu değişiklikte, 130, 160, 161, 162. ve 163. maddelerde yeni düzenlemeye gidildi. Yeni bütçe kapsamına uyum sağlandı ve Sayıştayın denetim kapsamı genişletildi; bütçenin hazırlanması, uygulanması ve kontrolüne ilişkin süreç güçlendirildi. 162. maddede yapılan yeni düzenlemeyle, ``genel ve katma bütçe tasarıları`` ibaresi ``merkezi yönetim bütçe tasarısı`` şeklinde değiştirilerek, uluslararası standartlar ve AB müktesebatına uygun olarak tanımlanan yeni bütçe kapsamına uyum sağlandı.

Anayasa`nın 76. maddesinde 13 Ekim 2006 tarihinde yapılan değişiklikle 30 olan milletvekili seçilme yaşı 25`e indirildi.

Anayasa`daki düzenlemeler kapsamında 10 Mayıs 2007 tarihinde, Geçici 17. madde metne eklendi. Buna göre, 22 Temmuz 2007`de yapılacak seçimde; bağımsız adayların isimlerinin birleşik oy pusulasında yer almasına ilişkin düzenleme yapıldı.

Anayasa`da 31 Mayıs 2007 tarihinde yapılan 14. değişiklikle; 77, 79, 96, 101. ve 102. maddelerde düzenlemeye gidildi; geçici 18. ve geçici 19. maddeler eklendi. TBMM seçimlerinin, 5 yılda bir yerine 4 yılda bir yapılması kararlaştırıldı. Yüksek Seçim Kurulunun(YSK) görev ve yetkileri kapsamına, Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin usul ve esaslar da dahil edildi.

TBMM`nin, yapacağı seçimler dahil bütün işlerinde, üye tamsayısının 3`te 1`i ile toplanması (184) kararlaştırıldı. Ayrıca, Meclis`in, Anayasa`da başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar vermesi, ancak karar yeter sayısının hiçbir şekilde üye tamsayısının 4`te 1`inin bir fazlasından az olamayacağı hükmü getirildi.

Cumhurbaşkanının 5 artı 5 sistemiyle ve halk oyuyla seçilmesi kararlaştırıldı; Cumhurbaşkanı seçiminin nasıl yapılacağı da belirtildi.

Anayasa`nın, ``Seçim kanunlarında yapılacak değişikliklerin, yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren 1 yıl içinde uygulanamayacağına`` ilişkin maddesinin, Cumhurbaşkanı seçiminde dikkate alınmayacağı hükmü getirildi. Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin getirilen yeni düzenlemelerin 11. Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanmasını öngören düzenleme de kabul edildi. Bu düzenlemeler halkoylamasında tümüyle oylandı.

Anayasa`daki 15. değişiklik 16 Ekim 2007 tarihinde yapıldı. ``Seçim kanunlarında yapılacak değişikliklerin 11. Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanmasına imkan tanıyan`` Geçici 18. madde ile ``Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin getirilen yeni düzenlemelerin 11. Cumhurbaşkanı seçiminde de uygulanmasını`` öngören Geçici 19. madde Anayasa metninden çıkarıldı.

Anayasa`nın 10. maddesinde 9 Şubat 2008 tarihinde yapılan değişiklikle, ``devlet organları ve idare makamlarının, bütün işlemlerinde olduğu gibi her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda olduğu`` hükmü getirildi.

42. maddede yapılan değişiklikle ise yüksek öğretimde başörtüsünün serbest bırakılmasına ilişkin hüküm kabul edilerek, kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple, kimsenin yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemeyeceği belirtildi. Ancak, bu değişikliklerin yürürlüğü, Anayasa Mahkemesi tarafından durduruldu.

TBMM Genel Kurulu`ndaki görüşmeleri tamamlanarak yasalaşan değişiklik teklifi, halkoylamasında kabul edilerek yürürlüğe girmesi halinde 1982 Anayasası`nda yapılan 17. değişiklik olacak.

http://www.tumgazeteler.com/?a=6118248

5 Mayıs 2010

Yunanistan'da olaylar büyüyor

Yunanistan'da olaylar büyüyor

İflasın eşiğindeki Yunanistan'da hükümetin kabul ettiği acı reçeteye tepkiler büyüyor. Memur ve işçilerin iş bıraktığı Atina'da olaylar çıktı. Göstericiler bir bankayı ateşe verdi. Bankada bulunan 3 kişi öldü.

Yunanistan'da olaylar büyüyor


13:40 | 05 Mayıs 2010

Yunanistan'da polis ve göstericiler arassında çıkan çatışmalarda 3 kişi öldü

Öğretmenler, dün gece Yunan Devlet Televizyonu ET1'in haber bültenini keserek canlı yayında yaşadıkları sorunları ekrana taşıdı.

Eğitim sektöründeki kesintileri protesto eden öğretmenleri stüdyodan çıkarmak için terörle mücadele

Komünist Partili bir grup ise, kemer sıkma tedbirlerine tepkisini Atina'nın simgesi Akropol'de dile getirdi.

Akropolis'te bu sabah bir gösteri düzenleyen Komünistler, turistlerin arkeolojik alanı ziyaret etmesini kısa bir süre engelledi.

Kırmızı flamalarla donatılan Akropol'de Avrupa

Büyük grev başladı Ülkede memur sendikalarının 48 saat sürecek grevi de bugün başladı.

Memurlara yarın İşçi Sendikaları Federasyonu (GSEE) da katılacak. Greve ilk defa Yunan esnafı da destek veriyor.

Bu arada, basın-yayın organları çalışanlarının da greve katılacak olmasıyla yarın hiçbir haber bülteninin yayımlanmayacağı, basın toplantılarının yapılmayacağı, haber ağırlıklı internet sitelerinin ise sayfalarını yenilemeyeceği kaydedildi.

Ekonomik önlemler Maliye Bakanı Yorgo Papakostandinu, pazar günü yaptığı açıklamada, bütçe açığının daraltılması için alınacak borç konusunda, IMFAB Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) ile anlaşmaya varılması çerçevesinde yeni ekonomik önlemler alındığını açıklamıştı.

Kamuda maaşları aylık 3 bin euro'ya kadar olan çalışanların Yunanistan'da 13. maaş olarak adlandırılan Noel maaşı, Paskalya ile yaz tatili dönemleri için verilen ve 14. maaş olarak nitelendirilen yarımşar maaş ikramiyelerin bundan böyle toplam bin euro'ya tekabül edeceğini belirten Papakostandinu, aylık 2 bin 500 euro'yu geçmeyen emekli maaşlarında da Paskalya ile tatil ödeneklerinin 200'er, Noel maaşının ise 400 euro olarak belirlendiğini, daha yüksek emekli maaşlarının ise düşürüleceğini açıklamıştı.

Kamu çalışanlarının ödeneklerinde yüzde 8 oranında kesintiye gidileceğini ifade eden bakan, kamuda gerek maaşların gerekse emekli maaşlarının dondurulduğunu da vurgulamıştı.

Maliye Bakanı, KDV'nin yüzde 21'den yüzde 23'e çıkarılacağını, sigara ve alkollü içki fiyatlarında yüzde 10 oranında ek vergi uygulanacağını, lüks harcamalarda ise vergilerin artacağını belirtmişti.

Papakostandinu, Yunanistan'da Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYİH) yüzde 12,7'sine ulaşan bütçe açığının 2014'de yüzde 3'ün altına düşürülmesinin hedeflendiğinin de altını çizmişti.

Yunanistan'da geçen martta da ekonomik önlemler alınmıştı. Söz konusu önlemler, kamu çalışanlarının maaşlarında kesinti, KDV'nin yüzde 19'dan yüzde 21'e yükseltilmesi, ödeneklerde yüzde 12 oranında kesinti, emekli maaşlarının 2010 yılı süresince dondurulması, akaryakıt fiyatlarında 3 ile 8 cent arası zam, alkollü içeceklerde yüzde 20, sigara fiyatlarında ise yüzde 65 oranında ek vergi uygulanması ve tutarı 35 bin euro'yu aşan, araba ve yat alımlarını da içeren lüks harcamalara özel ek vergi konulmasını öngörüyordu.

Ayrıca, Yunanistan'da 13. maaş olarak adlandırılan Noel maaşında yüzde 30, Paskalya ile yaz tatili dönemleri için verilen ve 14. maaş olarak nitelendirilen yarımşar maaş ikramiyelerde ise yüzde 30 oranında kesinti yapılmıştı. polisinin müdahalesi gerekti. halklarına hem Yunanca hem de İngilizce olarak ayaklanma çağrısı yapıldı. (Uluslararası Para Fonu),

http://www.milliyet.com.tr

13 Nisan 2010

Taksim'de 1 Mayıs sürprizi!

Taksim'de 1 Mayıs sürprizi!

Fotoğraf: Evcioğlu


İSTANBUL Valisi Muammer Güler, sendikalarla mutabakat sağlandığını ve 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanacağını söyledi. CHP kanlı 1 Mayıs'ı Meclis'e taşıma kararı aldı

DHA-CİHA


Vali Güler, işçi ve memur sendikalarının genel başkanlarıyla saat 13.00'de valilikte bir araya geldi ve 1.5 saat süren toplantının ardından, Taksim'e verilen izni açıkladı. Güler, olumlu bir görüşme gerçekleştirildiğini belirterek, şunları söyledi:

"Varılan mutabakat çerçevesinde 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde işçi ve memur sendikaları konfedarsyonlarının öncülüğünde miting alanı olmamasına rağmen Taksim alanı, bayram kutlamasının yapılablmesi için konfederasyonlara o gün tahsis edilecektir. Hepinizin bildiği gibi kanuna göre, Taksim gösteri ve yürüyüş alanı değildir. Bu kanunun öngördüğü istisna çerçevesinde bir emek ve dayanışma günü, bayram kutlaması tarzında tahsis edilecektir. Bayram kutlamasının coşku içerisinde yapılabilmesi için valiliğimiz, emniyet müdürlüğümüz ve sendikalarla koordineli bir şekilde çalışılacaktır. 1 Mayıs'ın Emek ve Dayanışma Günü oluşu 2008 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edildi. Daha sonra ulusal bayram ve genel tatiller hakkındaki kanunda yapılan bir düzenlemede de resmi tatil olarak oldu." dedi.

ARTIK BU KABUSU YAŞATMAK İSTEMİYORUZ

Üretimin vazgeçilmez unsuru olan emeğin kutsallığı çerçevesinde emekçilerin 1 Mayıs'ı huzur ve güven içerisinde geçireceğini dile getiren Vali Güler, bunun için ellerinden geleni yapacaklarını da söyledi. Güler, şöyle konuştu:

"Önceki yıllarda yaşanan olumsuzlukların, kötü görüntülerin yaşanmaması için hertürlü gayret sarfedilecektir. Ortak tedbirlerle oradaki esasların dışına asla çıkılmayacaktır. Giriş noktalarından itibaren aramalar, özel güvenlik önlemleri düzenlecektir. Her türlü tedbir önceden planlanacaktır. Günlük hayatın en az şekilde etkilenebileceği şekilde gerekli önlemler sürdürülecektir. Benim asıl önemsediğim konu işçi ve konfederasyon başkanlarının birliktelik içerisinde ortak bir kararlılık içerisinde bu konuyu dile getirmeleri ve valiliğe yaptığı müracattır. Ortak bir karar alarak gösterdikleri birliktelik benim için önemlidir. Önümüzdeki günlerde son hazırlıkları görüşmek için sendika başkanlarına iade-i ziyarette bulunacağım. İstanbullulara artık bu kabusu yaşatmak istemiyoruz"

Görüşmeye katılan Türkiş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Hak-iş Genel Başkanı Salim Uslu, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Memur-sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, KESK Genel Başkanı Sami Evren de, alınan karara karşı memnuniyetlerini dile getirdiler. Görüşmeye İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın da katdıldı. Toplantı sonrası, Vali Muammer Güler, sendika ve konfederasyon başkanlarıyla birlikte toplu fotoğraf çektirdi.

CHP KANLI 1 MAYIS İÇİN HAREKETE GEÇİYOR

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Kemal Anadol, 1 Mayıs 1977 Taksim'de meydana gelen olaylarla ilgili araştırma komisyonu kurulmasını isteyeceklerini söyledi. Anadol, "Kimin demokrat olduğu, kimin çetelere karşı olup olmadığının turnosol kâğıdı, o müzakere olacaktır." dedi.

CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol ve Hakkı Suha Okay, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin ile yaptıkları görüşme sonrasında basın mensuplarına açıklamada bulundu.
Anadol, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın anayasa değişiklik paketiyle ilgili düşüncelerini beyan etmesinden sonra ortaya çıkan gelişmeleri ve yaptıkları temasları teker teker Meclis Başkanı'na sunduklarını ifade etti.
AK Parti, MHP ve BDP ile yaptıkları görüşmeyi ayrıntılarıyla kendilerine anlattıklarını ifade eden Anadol, CHP'nın gerilimi azaltma, toplumda gerginliği ortadan kaldırmaya yönelik, aynı zamanda toplumsal ve hukuksal kolaylık sağlayacak önerisini, Anayasa Mahkemesi'nin, HSYK ve parti kapatma ile ilgili maddelerin bu paketten çıkarılarak geri kalan maddelerin Meclis'te oylanması yönündeki taleplerini Meclis Başkanı'na sunduklarını dile getirdi. Anadol, Meclis Başkanı'nın kendilerinin önerilerini not ettiğini, partilerinin tezini anladığını beyan ettiğini belirterek, AK Parti Grup başkanvekilleriyle de görüşeceğini, onlarla görüştükten sonra kendileriyle ihtiyaç duyarsa tekrar görüşeceğini söylediğini aktardı.

Bir basın mensubunun AK Parti'ye götürdükleri teklifte üç maddenin mi, üç konu başlığının mı bulunduğu yönündeki soruya CHP Grup Başkanvekili Hakkı Suha Okay, üç ana başlığa bağlı maddeler olduğunu kaydetti.
"Meclis Başkanı'ndan ne istiyorsunuz?" sorusuna Okay, iktidar partisinin grup önerisi gibi gelmiş bir anayasa değişikliği teklifinin söz konusu olduğunu, Genel başkanlarının önerisine Başbakan'ın bir kabul iradesinin olduğunu, grup başkanvekilleriyle konuşulsun, Meclis Başkanı devreye girsin yönünde bir ifadesinin olduğunu hatırlattı. Okay, konuyla ilgili Meclis Başkanı'na da bilgi verilmesinin doğru olacağına inandıklarını aktardı. Okay, Başbakan Erdoğan'ın dönüşte düşüncelerinin değiştiğini söylemesi durumunda, Meclis'te uzun bir anayasa değişikliği maratonunun beklediğini ifade etti.

Okay, Anayasa komisyonundaki muhalefet şerhlerini ise yarın sabah kadar komisyona vereceklerini söyledi.
Taksim'in 1 Mayıs'a açılmasıyla ilgili bir soruya ise Okay, "Demek ki Taksim alanı 1 Mayıs etkinliklerine açılabiliyormuş. Doğru bir karar olmuştur, isabetli bir karar olmuştur." ifadelerini kullandı.
Anadol da Taksim'in 1 Mayıs etkinliklerine açılacak olmasını isabetli bir karar olduğunu, o kararı tamamlayacak o ve karar beklediklerine işaret ederek, "1 Mayıs 1977 katliamı eğer varsa derin devlet, eğer varsa devletin içinde çeteleşme 1 Mayıs 1977'de olmuştur. Rahmetli Uğur Mumcu'nun yazdıkları hala geçerlidir. Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi olarak, evvela Danışma Kurulu'nu toplayacak, bütün partilerden destek isteyecek, destek gelmezse grup önerisi olarak 1 Mayıs 1977 ile ilgili bir araştırma komisyonu kurulmasını isteyeceğiz. Kimin demokrat olduğu, kimin çetelere karşı olup olmadığının turnosol kağıdı o müzakere olacaktır. Şimdiden onu da ilan ediyoruz." açıklamasında bulundu.


http://haber.gazetevatan.com/taksimde-1-mayis-surprizi/299609/1/Gundem

14 Eylül 2009

BES- 4. DÖNEM 2. MTK.TOPLANTISI "H.ATA"

BÜRO EMEKÇİLERİ SENDİKASI

4. DÖNEM 2. MERKEZ TEMSİLCİLER KURULU TOPLANTISINA "SENDİKAL ÖRGÜTLENME VE SENDİKAL DEMOKRASİ"

Merhaba,

Değerli MTK üyeleri, saygı değer mücadele arkadaşlarım.

Sendikamızın, örgütlü mücadele sürecine önemli katkıda bulunacağına ve özelde sendikal örgütlenme konusunda yaşadığımız sorunların ve genelde , yaşanan ekonomik ve siyasal krize rağmen, toplumsal dinamiklerin hala neden harekete geçirilemediğinin nedenlerini tartışacağımıza , yöntem ve araçlarının gözden geçirileceği ve doğru çözümler üretileceğine inandığım bu kurulun, başarılı geçmesini diliyor ve hepinizi saygı ile selamlıyorum.

Arkadaşlar.

Her şeyden önce, içinde yaşadığımız toplumun iç dinamiklerini, sosyal dokusunun kendine özgü niteliklerini ve sınıfsal yapıyı doğru analiz etmemiz, stratejilerimizi buna göre oluşturmamız gerektiğine inanıyorum.

Bu gün, toplumun belirli kesimlerince bir mücadele yürütülüyor olsa bile; bulunduğumuz konumdan baktığımızda, siyasal bir yenilgi olarak alğılanmasada, sınıflararası dengelerin yeterince iyi anlaşılamamış ve anlatılamamış olmasından kaynaklı, içine düştüğümüz durum herkesin bildiği bir gerçektir..

Öyle ise, bu olgunun yeni mücadele döneminde yaşanmaması için, gerçek hedefler doğrultusunda birleşerek yeniden örgütlenme ve ayağa kalkarak dinamik bir tutum ortaya koymalıyız.. Yeni dönemin getirdiği koşullara uygun önlemler alınarak, her zamankinden farklı mücadele şekilleri belirlenmelidir..

Hiç bir şey imkansız değildir. Biri çıkar, gelir ve yapar”

O halde,yapmamız gereken şey ne olmalı?

Alternatif araştırma ve görüşlerin önünü açarak, bunlar üzerine toplumsal fizibilite çalışmaları yapılmalı ve bu çalışma sonucunu örgütlülüğün tüm kadrolarınca, benimsemesi ve ortaklaştırılması sağlanmalıdır.

Yani ; şuan içinde bulunduğumuz yapıda olduğu gibi, sözde değil özde bir birliktelik sağlanmalıdır. Yoksa; biri diğerinin önerisini, örgüt çıkarı açısından değerlendirme gereği duymadan, sözlerinin üzerini çizip atmakla, büyük bir mücadeleyi örgütlememizin olanağı olmayacağı gibi, sınıfsal bir örgüt olma iddiasınında gerçekçi olamayacağı kanısındayım.

Aksine; burada konuşan her arkadaşın, katkılarını önemseyip önerilerini , ortak doğrular etrafında birleştirip, ortak bir söylem haline getirmenin yol ve yöntemlerini bulmalıyız.

Yoksa: ne olur dersiniz ?

Burada herkes, doğru bildiği şeyleri söyleyip; yine ortak bir sonuç elde edemeden, rutin görevimizi yapmış olup; çekip gideriz.

Değerli Arkadaşlar,

İçinde bulunduğumuz çağa, kendini yenileyebilen devrimci fikir ve çözümlemelerin, yaşamda karşılık bulabilmesi için gerçekçi ve ayakları yere basan bir tutum içinde olmakla, yaşanan sorunlara acil, güncel ve etkinliği toplumsal etki yaratan süreci, sen, ben, bizim oğlan üçlemesinden hızla çıkartılıp; kitlesel bir taban üzerine oturtulmalıdır..

Yoksa; gecikme ve doğru çözüm üretilememesi durumunda düşeceğimiz durum etkin olmaktan çok edilgen ve sembolik bir sendikal anlayışa dönüşürüz ki; bu durum arzu edeceğimiz bir netice değildir. Zaten, sol siyasal hareketin dağınık görünen, her biri etkin oldukları farklı bölge ve kurumlarda kendi doğru bildiği yolda yürümeye devam etmesi (aralarında çok küçük ritüel farklılık olmasına rağmen) zaman zaman bazı etkinliklerde ittifak yapıyor olsalar da henüz (koşulların onca olumluluğuna rağmen) bir birlik ve ciddi çekim merkezi olma durumundan çok uzaktadırlar.

Mevcut bu durumdan bir sonuç çıkarmamaz gerekmez mi?

Evet; gerekir.

Hem de, bu günden başlayarak, toplumsal muhalefeti; emekten ve özgürlükten yana olan herkesi içimize alarak sınıfsal dayanışmayı ve sınıf bilincini örgütlemek zorundayız.

En azından bu dağınıklığı ortadan kaldırabilmemizin zeminin burada olabileceğine inanıyorum.

Tabi, en önemli sorun bu işin nasıl olacağı!

Gelinen noktada, mücadelemiz geniş bir destek elde edemiyor ise; geriye dönüp bir bakmamız gerekir. Birbirimizi maniple etmekten enerjimizi gerçek bir mücadeleye yoğunlaştıramadık.

Bugün, hem ekonomik, sosyal, siyasal ve hem de kültürel taleplerin en yoğun şekilde yaşandığı bir dönemden geçmekteyiz. Dünyanın yaşadığı (kapitalizm kendini en güçlü hissettiği zamanda) krizden mağdur herkesi (esnafı, işçiyi, memuru, köylüyü, işsizi, öğrenciyi ve diğer tüm toplumsal dinamikleri) içine alan, emek ve özgürlük mücadelesi çerçevesinde, sorunları ve çözümü birbirinden farklı olsa bile, yaşanan sorunun kaynağı aynı olması, ortak bir mücadeleyi örgütlememiz için yeterli bir nedendir.

Eylemlerimizi, günü birlik mesai saatine bağlı ve dar kadro eylemleri olmaktan çıkarmalıyız.

Kürt açılımı adı altında kamuoyunca tartışılan sorun, yeni bir dönemi başlatmış ve artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı gibi, her türden gelişmeye ucu açık bir durumda arz etmektedir. Egemenlerce, kotrollü bir şekilde tartıştırılan Kürt sorunu, başta emek örgütleri olmak üzere, sol ve sosyalistlerin çok dikkatli bir tutum içinde olmaları gerekmektedir.. Bu süreçte, demokratik Kürt hareketine de önemli bir sorumluluk düşmektedir.. 30 yıldır devam eden ve onbinlerce insanımızın ölümüne ve onbinlerce insanımızın faili meçhul katline neden olan bu haksız savaşın bitirilmesi için, Türk ve Kürt emekçilerinin emek ve özgürlük çerçevesinde ortak bir mücadeleyi örgütlemelidir... Demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa talebimizi her yerde dillendirmeli ve taleplerimizi içeren kendi Anayasa taslağımızı da hazırlamalıyız..

İşimiz kolay değil elbet, henüz teba olmaktan kurtulamamış, sınıf bilinci olmayan ve her daim ırkçı ve gerici kesimler tarafından bize karşı kışkırtılmaya hazır halk kitlelerinin varlığını da unutmamak gerekir.. Tarihin her döneminde, efendisine aşık kölelerin varlığını da hepimiz biliriz.

İktidar nimetlerinin küçük kırıntılarından beslenen Lümpen işçi sınıfının parçaları vardır...

Tarihler boyunca, resmi otoritenin tercihleri ile, halkın eğilimleri çoğu zaman farklı doğrultularda olduğundan tepede alınan kararların kitlelerce sindirilmesi doğal bir direnç nedeni ile uzun süreçlere yayılır. Hele bu kararlar, insanların yaşam biçimleri ile ilgili köklü değişiklikleri dayatıyorsa. Bu neden ile oldukça sancılı ve zorlu olacaktır.

Resmi karaların zorlayıcılığı ile insanlara empoze edilmeye çalışılan bir inanç ve bu inanç tarafından kesin kurallar ile yönetilmek istenen gündelik yaşam değişimi, etkileri toplumsal sorunları da beraberinde getirecektir.
Önemli olan, yoksulluk ve işsizliğin de önüne geçen bu süreci, emekçilerin lehlerine nasıl çevireceğidir..

Bu bir siyasal süreç olup; yaşanan sürecin sınıfsal ve kültürel tabanı, arka planı üzerine ciddiyetle eğilinmeli, günü birlik gelişmelere göre tepki vermekten vazgeçip uzun vadeli plan, program ve stratejiniz olmalıdır.
Eğer; örgütlenme sorunumuzun önünü açacaksa; toplum psikolojisini iyi bilen bir uzmanla çalışılmalıdır..

AKP' nin açılımıyla içinde Alevilerin olmadığı bir çalışma iki yüzlü bir çalışmadır. Aleviler bu oyunun farkındadır.. O nedenle de, taraflarını emekten ve çözümü de sol çözüm olarak açıklamışlardır. Anadolunun binlerce yıllık ve aydınlanma tarihimizin de önemli inanç ve yaşam biçime ve hümanist bir dünya görüşüne sahip; ezilen, ötekileştirilen ve asimile edilmeye çalışılan Alevi toplumsal muhalefetinin “Eşit Yurttaşlık Hakkı “ temelinde yürüttüğü başta ( AİHM,Danıştay ve Mahkeme kararlarına rağmen okutulan) zorunlu din derslerinin kaldırılması ve Diyanetin lav edilmesine yönelik taleplerinin, işe yerleştirilmede dahil, karşılaşılan eşitsizliklerin giderilmesi, “eşit yurttaşlık hakkı “ demokratik ve hukuksal temelde sahiplenmesi ve korunması yönünde mücadele ortaklaştırılmalıdır.

ÖNÜMÜZDEKİ SÜRECE İLİŞKİN

Sendikamızın yayın politikası olmalı. Bu politika sürekli ve etkin bir şeklide iş yerlerine kadar, aylık dergi, eğitim dizileri, bilgilendirici afiş ve broşür şeklinde ulaştırılmalıdır. Sendikal faaliyetleri içerisinde olan bu yayınların içeriği temelde sendikal alanla ilgili olmakla birlikte; toplumsal tüm sorunları dikkate alarak da çıkartılmalıdır.

SGK'da yaşanan yeniden yapılanma süreci adı altında çalışanlar ve özellikle üyelerimizin son iki yılda birden çok o kadar yer değiştirmişler ve sürgün niteliğinde tayin yapılmıştır ki, bunların bir çoğunun hangi birimde çalıştığını dahi bilemez durumdayız. Bunu sendikamızın şube yönetimleri ve genel merkezde bilmediği kanısındayım.

Yaşanan diğer tüm sorunlar başta olmak üzere keyfi yer değiştirmeler ve sürekli yoğun bir baskı ve “hizmetin gereği şu birimde görevlendirildiniz yazısı ile” yer değişiklikleri geçici görevlendirmeler yapılmaktadır. Söz konusu uygulama, çalışanlar arasında bir korku ve panik yaratmaktadır. Bu durum aynı zamanda, sendikal örgütlülüğümüze büyük bir darbe indirmektedir.

Bu sürece etkin bir şekilde müdahale edebilmemiz için sendikamızın ilk, SGK. 5510 sayılı kanun taslak halinde iken, müdahale edecek politika, program ve eylem ve etkinliklerde etkin bir şeklide bulunmalı idi. Yani sendikamızca, başta sosyal güvenlik kurumunda yaşanan yeniden yapılanma süreci olmak üzere hem çalışanların çalışma yaşamına ilişkin ve hem de toplumsal bir sorun olması sebebi ile insanların sağlık haklarının elinden alınmasına etkin bir şekilde müdahil olunamamıştır.

Günü birlik eylem ve etkinliklerle başta bu süreç olmak üzere şu anda tüm toplum kesimleri etkisi altına almış ve yüzbinlerce insanın işten atıldığı ve halkın giderek yoksullaştığı bir kriz döneminde bile ( günü birlik eylem ve basın açıklamaları yapılmış olsa bile) toplumsal bir muhalefeti örgütleme gücünü gösterememiştir.

Bu durum en ufak bir deyim ile sürecin iyi tahlil edilemediği anlamına gelir.

Sendikamızın içine düştüğü edilgen durumdan derhal kurtulunmalı. Etkin, tüm kesimlerin mücadele sürecine katılması doğrultusunda çoğulcu demokratik bir çalışma ve örgütlenme sürecinin başlatılması gerekmektedir. Bütün kararlar sendikalarımızın üst yönetimlerinde beş altı kişi ile değil, tabandan tavana doğru çalışarak alınmalı ve her süreçte katılımcı ve demokratik bir kültürün oturmasına olanak sağlanmalıdır. Bu durum sendika içi demokrasinin hayata geçmesi ile birlikte üyeden işyeri temsilcisine ve yöneticilere kadar herkesin kendini içinde bulduğu bir örgüt olmalıdır.

Aksine kitlelerce sahiplenilmeyen bir örgütün uzun süre ayakta kalma şansı veya kitlelerin anlayacağı bir dille kitlelere inemeyen bir örgütün, sınıfsal anlamda bir örgüt olma iddiası da olamaz.

İnsanların karnı açsa, fakirse, eğitimsiz ve sağlıksız ise, siyasal tercihini, emekten ve özgürlükten yana kullanamaz.

Egemenler; ahiret inancının ortadan kaldırılmasına izin vermezler. Çünkü; dünyada yaşanan çelişkilerin sorgulanmaması için, öbür tarafa havale ettiren bir inancı insanlara dayatmaktadır. “Öğretilmiş çaresizlik'i ” öğretmektedirler. Şükreden, sorgulamayan bir toplum yaratmak istenmektedir. Bu gerekçeyle, hümanizmaya, felsefeye, diyalektiğe ve sola karşıdır..

işte bu nedenle, öncelikle, yoksulları, emek ekseninde birleştirecek örgütü örgütlemek lazımdır..

Önümüzdeki süreçte karşılaşacağımız, bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum.

Silahı üretenler ile sigarayı üretenler aynı uluslararası şirketler değil mi? İlaç fabrikaları da onların değil mi? Evet. Öyle ise bu sigara yasağını bu açıdan değerlendirerek baktığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor.

Burada bir çelişki yok mu?

Şöyle zenginliğin ve mülkiyetin tek elde toplanması için bireylerin ev, araba varsa birikimlerinin ve devamlı borç altına alınarak, geleceklerinin ipotek altına alınması hedeflenmektedir.

Nasıl? Çok kolay!

SGK yasasına bir paragraf ilave edilerek “sigara ve madde bağımlılığından kaynaklı kendi sağlığına zarar verenlerin sağlkı giderleri ödenmez” denilerek Başta özel olmak üzere hastanelerde sağlık giderleri hastadan alınır... Yani yıllarca sosyal güvenlik pirimi ödemiş olmasınında bir anlamı kalmayacak. Çünkü; sağlığa harcanan para bir tarafı yoksullaştırırken tekelleri zenginleştirecek... Sigara, toplumda yaygın bir alışkanlık olup; bu bağımlılık bir anda da ortadan kaldırılamayacağına göre sağlık giderleride kendilerince karşılanınca sosyal güvenlik de biriken katirilyonlarca biriken sosyal güvenlikteki sermaye birikimi büyük holding ve şirketlere ucuz sermaye olarak aktarılacaktır. Başta sağlık hakkı olmak üzere geleceğimiz elimizden alınmış olacak.

.. Memur alımına ilişkin ise

Personel ihtiyacınını, kpss sınavı ile memur almak yerine 4/b – 4/c li olarak personel istihdamı, kurumların referans mektubu ile temini sağlanmaktadır.. Hem kpss sınavı istemiyor, hemde üniversite yönetimlerinin “tarikatçı ve cemaate yakın” referansı ile daha henüz üniversite eğitimini yeni bitirmek üzere olanların kadro ve yandaş olarak kamu kurumlarında istihdamı sağlanmaktadır.. Bu konuda MYK.nın, bir çalışma yapması gerekir..

İşyeri sorunlarına ilişkin

İşyerlerinde işyeri temsilcilik odası onca çabamıza rağmen alınamamıştır. Bu da işyerinde düzenli sendikal faaliyetlerimizi sürdürebilmemizin olanağını ortadan kaldırmaktadır. İş yeri temsilcilik odalarının mutlaka alınması gereklidir.

Aylık düzenli yayınlar olarak, dergi, bildiri ve broşürler özellikle iş yerlerine ilişkin ve çalışanların güncel yaşamlarında karşılaştığı sorunlara yönelik olmalıdır. Eğitim çalışmalarına başlanıp; Öncelikle; mevcut kayıtlı üyelerimizin eğitim sürecinden geçirilerek yeniden örgütlenmesi için çalışmalar yapılmalıdır.

Özelikle Bahçelievler ve Beşevler merkezde kurulan kimlik kartı ile geçiş yapılan elektronik turnikeler vardır. Bu ise personelin günlük dışarı kaç defa girip çıktığını, dışarıda kaç dakika kaldığını bir döküm ile görebilmektedir. Örneğin, günde dört defa dışarı çıkıp sigara içmiş olsa 15 dakikadan bunu da topladığımızda 1 saat yapar. Günlük mesai 8 saat olduğuna göre bir saati dışarıda geçiren bir personelin mesai almak hakkı ölür, normal mesaisini tamamlayamamış sayılmakta. Ayda yirmi iki saat fazla çalışması gerekir. Veya yıllık izinden ayda 3 gün kesileceği bilgisi ortada dolaşmaktadır. Bu durum çalışanlar arasında hem büyük bir huzursuzluk hem de korku yaratmaktadır. Yani idarenin bu sürekli ve yoğun baskısı psikolojik sıkıntıların yanı sıra sendikal örgütlülüğümüze de katılımı etkilemektedir. Önlem alınmadığı taktirde, çalışanların bu koşullara alışması kaçınılmaz olup; korkularına göre karar vererek kendilerini çaresiz bırakanların kanatları altına sığınacak ve kendi örgütüne karşı tutum dahi alacaktır.. Bu yönde sendika yönetimimizin derhal ve ciddi olarak bir çözüm üretme yoluna gitmesi gerekir.

SGK Ankara İl Müdürlüğünce 25.08.2009 tarihinde sevk ve muayene işlemleri başlıklı bir genelge yayınlamıştır. Bu genelgede il müdürlüğü bünyesinde kurum tabibi bulunmadığından bağlı birimlerde görev yapan her kademedeki personel hasta muayene istek formuna “ kurum tabibi yoktur” açıklaması yapılmak sureti ile işyerlerine en yakın sağlık kuruluşlarına doğrudan veya sevk ile başvurabilirler denilmek sureti ile, kendilerince; kurum tabibi atanmayan birimlerde artık bundan sonra da atanmayacağının, hukuku ve yasal zeminlerini oluşturmuşlardır. SGK.da yaşanan bu konunun ciddi bir şekilde ele alıp incelenmesi çözüm üretilmesi gerekmektedir.. Buna, aykırı bir örnek verecek olursak, SGK, Beşevler Merkezince, elli kişinin üzerinde işçi çalıştıran iş yerlerine doktor yetkisi verdiği halde,yaklaşık 450 kişi çalışmış olmasına rağmen kendi kurumunda doktor yoktur ve bundan sonrada olmayacaktır.. Bu yönde MYK'nın özel bir çalışma yapmasını öneriyorum..

KESK'in 15 Ağustos, toplu görüşme sürecine ilişkin ise;

Burada, KESK'in aldığı kararı eleştirdiniz. Neden böyle bir karar aldı diye. Peki; diğer türlü bir karar alsaydı eleştirmeyip; alkışlayacakmıydınız.?

15 Ağustos sabahı cumartesi olmasına karşın, şehir dışından arkadaşlar otobüslerle Ankara'ya gelmişler ve Ankara'dan kaç kişi vardı.? İlk önce kendi tutumumuzu gözden geçirmemiz gerekmektedir..

Örgüt disiplini gereği, alınan karar sizin hoşunuza gitmese bile, ilk önce bütün kadrolarınızı çağırıp, altını dolduracak ve sonra alınmış bu kararın yanlış olduğunu eleştireceksiniz.. Etik olarak da böyle olması gerekir. Yani; KESK başkanı, işyerlerinden üyelerin yakasından tutupta eyleme mi getirecekti..! Yoksa; bir eylemin altını doldurmak sizin göreviniz değilmi?
Katkı sunmadan, eleştirme hakkınız olduğuna inanmıyorum.. !

Beni dinlediğiniz için, teşekkür ediyor. Hepinizi, saygı ile selamlıyorum.

Haydar ATA

10,09,2009

(Büro Emekçileri Sendikası Merkez Temsilciler Kurulu 4.Dönem 2.Merkez Temsilciler Kurulu Toplantısında Konuşma metni)