14 Nisan 2010

MEHDİ BEKTAŞ:‘80 SONRASINI HâLâ YAŞIYORUZ

MEHDİ BEKTAŞ: ‘ 80 SONRASINI HâLâ YAŞIYORUZ'
13:54 14 Nisan 2010

‘DEVRİM BİTMEYEN SEVDA’ ADLI KİTABI YAYIMLANAN AVUKAT-YAZAR MEHDİ

BEKTAŞ:‘80 sonrasını hâlâ yaşıyoruz
Avukatlık yaşamı boyunca Dev-Yol gibi önemli davaların avukatlığını yapan Bektaş tarihin tanıklarından biri.
Kitabını en çok gençlerin okumasını istediğini dile getiren Bektaş, bu nedenle ‘Devrim Bitmeyen Sevda’nın ithaf kısmında şu cümlelere yer veriyor:
“Bu kitap; bağımsız bir ülke; eşit, özgür, demokratik, devrimci bir devlet; bilimin yol gösterici olduğu, bireylerden oluşmuş, uygar, çağdaş, dayanışmacı bir toplum yaratma yolunda, emperyalizme ve yeni işbirlikçilerine karşı devrimci özünü ve duruşunu yitirmeden mücadele edenlere; bu uğurda yaşamını, özgürlüğünü hiçe sayanlara; ülkenin aydınlık ve güler yüzlü insanlarına; ülkemizin ve halkımızın umudu, geleceği ve her şeyi gençliğe sunulur!...”

»Kitabınızda ‘tarihi doğru okumalı’ diyorsunuz. Sizin için tarihi doğru okumak ne anlama geliyor?
Önyargısız geçmişe bakabilmeliyiz. Ben böyle olduğunu düşünüyorum. Bunun içinde geçmişte yaşanmış olayları gözden geçirmemizin, yansıtıcı bir gözle bakmamızın daha sağlıklı sonuç vereceğini düşünüyorum. Doğru okumak ile algıladığım bu. Eğer geçmişi doğru algılayabilirsek önümüzü de daha sağlıklı görebiliriz.

»Kitabınızın adı ‘Devrim Bitmeyen Bir Sevda’. Devrimi anlatmayı seçmenizin nedeni nedir?
Toplumları dönüştüren, hayatı yeniden kuran, geliştiren; kısacası insanlığın geçmişinden bugüne gelişindeki asıl itici budur, bu düşüncedir. Yenileşmedir, çağdaşlaşmadır… Bunu anlatmak için de ‘devrim’den başka bir sözcük yok. Bunlar ancak devrimlerle gerçekleşir.

»Piyasada yakın tarihi anlatan birçok kitap var. Sizin kitabınızı bunlardan farklı kılan nedir?
Bu bir akan ırmak gibidir. Bu akan ırmağa temiz sular da bulaşabilir, pis sular da bulaşabilir ama o ırmak yoluna devam eder. Bunun bitmemesi ve hedefine varana kadar yoluna devam etmesi gerektiğini düşündüm. Hedefine varsa da yine tez-antitez mantığından yola çıkılırsa bir süreklilik oluğunu görürüz. Yani insanlık var olukça, doğa var oldukça bu düşünce yaşayacaktır. Buna inandığım için devrimin bitmeyen bir sevda olduğunu söyledim. Bu kadar engele rağmen hâlâ böyle bir düşünceyi taşıyan insanlar vardır ve olacaktır.

»Kitabınızı en çok kim okusun istersiniz?
Ben bu kitabı gençlerin okumasını isterim. Umarım gençlere ulaşır ve yararı da olur. Şöyle bir şey gözlemlemiştim. Gençler kendi yakın tarihlerine çok fazla ilgi göstermiyorlar. Oysa sadece günceli okumak, güncele bakarak kararlar vermek çok da sağlıklı olmaz diye düşünüyorum. Bu kitap da genç için geçmişe bir pencere olsun istedim.

»Kitabınız 80’li yıllarda bitiyor. Aynı konuyla ilgili bu tarihten sonrası ve günümüzü de kapsayan bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Bu kitap daha çok geçmişi kapsıyor. Ancak bu kitabın okunur hale gelebilmesi için bazı bölümler çıktı. Kitabın girişinde günümüze bir miktar değiniyorum. 1980 sonrasını anlatmadım ancak insanlar bu süreci halen yaşıyor. Bu dönem daha tarih olmadı. Yazmak için önce bu devrin de kapanması gerektiğine inanıyorum.
»Aynı zamanda avukatsınız. Anılarınızı anlattığınız bir kitabınız var. Bunun dışında yaşadıklarınızı, şahit olduklarınızı anlatmayı düşündüğünüz başka kitaplar olacak mı?
Bir yerden başladık. Bu öyle bir şey ki okudukça, çalıştıkça yeni düşünceler de oluşuyor. Bazı hazırlıklarım var fakat bunlar ne zaman olgunlaşır, ortaya nasıl bir şey çıkar şimdiden söylemek zor.

»Kitabınızın ortaya çıkışında yaşadığınız sıkıntılar oldu mu?
Ben bu yayın piyasasının bu kadar karmaşık olduğunu içine girmeden önce bilmiyordum. Kitabı yazmak ayrı sorun, basmak ayrı sorun, dağıtmak ayrı sorun. O kitapların okunmasını sağlamak yine ayrı sorun. Ve son yıllarda pek de kitap okunmadığı yönünde bir izlenim edindim. Okumamak biraz da okulların yapısından kaynaklanıyor. Gençleri araştırmaya, incelemeye, düşünmeye yöneltmezseniz okuyan kişi sayısı da sınırlı kalıyor.

»Tarihi doğru anlamak için de doğru kaynakları okumak gerekir diyebiliriz…
Bilimsel düşünmek lazım. Bilimsel bakmak lazım. Tarihin her zaman sınıfsal bir mücadeleden kaynaklandığını görmek lazım. Bu sınıfların çıkarlarına bakmak lazım ve büyük dönüşümleri iyi izlemek lazım. Bu da okumaktan geçiyor. Herkes her dönemde yaşayamayacağına göre… Denizi balık ne kadar biliyorsa biz de içinde yaşadığımız dönemin o kadar farkındayız. Hatta o yılları yaşayan insanlar şimdi farklı değerlendirmeye başladılar. Bir de bu yönü var.

»Okuma işini en iyi beceren kesim İslami kesim gibi gözüküyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İslami kesimin çok uzun bir geçmişi var. Birike birike gelen bir yapıları var. Son yıllarda da bu işin iyice farkına vardılar. Türkiye’de sol-sağ çekişmeleri, çatışmaları yaşanırken onlar kendilerini korudurlar. Eğitimlerini en yerlerde okuyup aldılar ve bugün de toplumu yönetiyorlar. Ancak bugünkü icraatları topluma yarar mı getiriyor yoksa zarar veriyor bunu gelecekte tahlil etmek daha kolay olacaktır.

»Okumak da yeterli değil galiba. Bir de üretmek gerekiyor…
Elbette; sadece okumakla olacak bir iş değil. Hayatın bir parçası olmak lazım. Ne derler; eylem olmadan düşünmenin bir mantığı yok. Ve mutlaka toplumsal mücadelede yer almak lazım. Bunun için çaba sarf etmek uğraşmak lazım. Yoksa okumak tek başına hiçbir zaman yeterli olmaz. Okumanın amacı nedir zaten? Hayata müdahale etmek. Öğrenmenin amacı da budur. Hem kendini değiştireceksin hem de toplumun değişmesine katkıda bulunacaksın.

»Şu an Türkiye’nin gündeminde anayasa paketi var. Bir hukukçu olarak bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz hukuk bir inisiyatif kurumu diye biliyoruz. Aşağıdaki sınıfsal yapının dışa yansıtılmış halidir denir. Ülkemizde anayasaların oluşma sürecinde o sınıfsal karakteri net görme olanağı yok. Ve bu ülkede iktidarların seçimle gelip seçimle gitmeleri de problemli olmuştur. Hiçbir gelen geldiği yerde kurallara uygun kalmayı ve çalışmayı sindirememiştir. İktidarın tamamını ele geçirmek gibi bir amacı taşımışlardır. Bugünkü iktidarın amacı da budur. Amaç devletin tüm kurumlarını kendi inisiyatifi altına almak ve yönlendirmektir. Bu anayasa değişikliğinin altında yatan nedenlerden biri de budur. YÖK, RTÜK ve hatta TÜBİTAK bugün iktidarın isteklerini yerine getiren kurumlara dönüşmüştür. Şimdi karşılarında yargı organları ile ordu var. Bu anayasa değişikliği de bu iki kesimi yıpratmaya yönelik bir çabadır.

http://www.birgun.net/life_index.php?news_code=1271242457&year=2010&month=04&day=14


Hiç yorum yok: