ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim 2010

Türkiye, refah'ta sınıfta kaldı


Türkiye, refah'ta sınıfta kaldı

Türkiye, büyümeye ve artan milli gelire karşı dünya sıralamasında ortalamanın altında kaldı
EvcioğluHaber- HaberTürk'de yayımlanan bilgiye göre; Merkezi Londra'da bulunan uluslararası düşünce kuruluşu Legatum Institute 110 ülkenin yer aldığı Refah Listesini yayınladı. Yapılan analize göre Türkiye ortalamanın çok altında yer alarak 80'inci olabildi. Buna göre Türkiye bölgesinde (Ortadoğu, Kuzey Afrika) Fas, Ürdün, Sudi Arabistan, Tunus, Kuveyt gibi ülkelerin arkasından geliyor.


Legatum, listeyi oluştururken baz aldığı başlıklar hakkında da bilgiler verdi.
Sitede yer alan bilgiye göre, ekonomi, fırsat eşitliği ve girişimcilik, yönetim, eğitim, sağlık, kişisel ve ulusal güvenlik, kişisel özgürlük ve sosyal sermaye kriterleri dikkate alındı. Kurum her ülkeyi sekiz grupta değerlendirdi.


İŞSİZLİKTE 87'İNCİ
Ekonomi alanında 69'uncu sırada yer alan Türkiye hakkında "Yüzde 10'un altında olan enflasyonla ülke, global enflasyon ortalamasının altında bulunuyor" ifadesine yer verdi.
İşsizlik oranına da işaret eden Legatum, Türkiye'nin yüzde 11'lik işsizlikle 87'nci sırada bulunduğuna dikkat çekti. Araştırmaya göre nüfusun sadece yüzde 45'i içinde bulunduğu yaşam standartından memnun. Ayrıca halkın ekonomik memnuniyet beklentisi ve iş fırsatlarına yönelik beklentisi de ortalamanın altında yer alıyor. Öte yandan araştırmada, ekonomideki gelişmelere dikkat çekilerek, büyüme açısında sağlam temellere sahip olduğu ifade edildi. Türkiye'deki bankacılık sektörüne de dikkat çekilen araştırmada sektör performansının küresel ortalama olan yüzde 3.6'nın üzerinde olduğu bildirildi. Legatum göre, bankacılık sektöründeki performansa karşılık Türk halkının yarıdan daha azı ülke ekonomisine olan güvenini dile getiriyor.

Türkiye'nin alt sıralarda olduğu bir başka kriter ise kişisel ve ulusal güvenlik. Türkiye'nin 83. sırada yer aldığı bu kriter Legatum tarafından, devlet desteğiyle işlenen siyasi suçlar, iç savaş, toplulukların karşı karşıya olduğu sorunlar, gece korkmadan sokağa çıkabilme gibi alt kriterlerle ölçülüyor.

Refah Listesi'nin ilk sıralarında ise Norveç, Danimarka ve Finlandiya alırken, ABD 10, İngiltere 13 ve Almanya ise 15'incilikte yer aldı. Listenin son sırasında ise Zimbabwe yer aldı.



KATAGORİ SIRALAMASINA GÖRE TÜRKİYE:

KATAGORİ SIRA
Yönetim................................:51
Fırsat eşitliği ve girişimcilik...:53
Sağlık....................................:57
Ekonomi...............................:69
Eğitim...................................:82
Güvenlik...............................; 83
Kişisel Özgürlük....................: 95

İşsizlik..................................:87
Sosyal Sermaye....................:108

Genel Sıralama.....................: 80


110 ülkenin yer aldığı 'Refah' değerlendirilmesinde, Ülkemizde eflasyon iki rakamamın altına düştüğü halde, işsizliğin yüksek çıkıyor olaması, bankaların dünya ölçeğinin üstünde kar ediyor olması DİKKAT ÇEKİCİDİR.. Yukarıdaki tabloyu incelediğimizde; Kişisel Özgürlüklerin:95, Güvenlik :83, Eğitim:82 olduğu görülmektedir..
Bu durumun ekonomik gelişmelerin ve şirketlerin kar oranlarını artırıyor olmasına rağmen; toplumsal yaşamda karşılık bulmadığının bir göstergesidir.. Adalette de hala insanların özgürlük ve güvenlik konusundada geride olduğunu görüyoruz.. (EvcioğluHaber)


Kaynak:HaberTürk-Ekonomi.com

8 Ekim 2010

Hukuk Fakültesi öğrencisi hırsızlıktan tutuklandı

Hukuk Fakültesi öğrencisi
Hırsızlıktan tutuklandı

EvcioğluHaber - Bir ülke düşünün.! Kişi başı Milli Gelir 10.000-Dolar olsun..! refah içinde ve huzur içinde gününü geçiren insanların yaşadığı bir yer..!
Ama; böyle bir yerde, ne kötü insanlarda yaşasın..! Değilmi? Böyle bir yerde insanlar hırsızlık gibi yüz kızartıcı, en kötü suçların yapılıyor ve yaşanıyor olması ne garip bir şey değilmi? Hele birde, bu suçu refah içerisinde yaşayarak Hukuk okuyan bir öğrencinin "Okul masraflarını karşılayamadığı için yapması ve yapmak mecburiyetinde kalması"
ne kadar iğrenç ve inandırıcı gelmiyor değilmi? ne dersiniz.?

Gerçekten kişi başı milli gelirin 10.000- dolar olduğu bir yerde hırsızlık gibi ve hemde Hukuk öğrencisi? çok garip değilmi?
Evet.!
Marmara Üniversitesi öğrencisi Mehmet
Ç.'nin, okul masraflarını karşılamak için hırsızlık yaptığı öğrenildi.. Aynı zamanda tutuklandı....?
Haber-Türk'ün haberine göre: Hukuk fakültesi 4.sınıfta okuyan ve ailesinin ekonomik durumu kötü olan öğrenci; okul masraflarını karşılamak için bakır çalıp satmış... !


08 Ekim 2010 Cuma, 12:24:17
Hukuk Fakültesi öğrencisi hırsızlıktan tutuklandı

Ümraniye'de, bir iş yerinden bakır çaldıkları gerekçesiyle gözaltına alınan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Mehmet Ç. (21) tutuklandı. Zanlı öğrencinin, okul masraflarını karşılamak için hırsızlık yaptığını söylediği öğrenildi.

İhbar üzerine Esenşehir Mahallesi Kürkçüler Caddesi Songül Sokak Numara 7'ye giden Ümraniye Asayiş Büro Amirliği ekipleri, 3 kişiyle karşılaştı. Polis ekiplerini karşılarında gören Mehmet Ç., Olcay G. (19) ve İ.B (14), bir kiralık 34 VN 5807 plakalı otomobil ile kaçmak istedi. Kiralık araç ile olay yerinden kaçan zanlılar ile polis arasında uzun süre kovalamaca yaşandı. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Mehmet Ç.'nin kullandığı araçla izini kaybettirmek isteyen zanlılar, Dudullu'da kendilerini takip eden resmi polis aracına çarpınca yakayı ele verdi. Gözaltına alınan zanlılar Asayiş Büro Amirliği'ne götürüldü.

Burada zanlıların kullandığı araçta yapılan aramalarda, 6 çuval içine konulmuş bakır bulundu. Şahısların "Tekin Makine" isimli iş yerinden çaldıkları bakırları hurdacılara sattıkları belirtildi. Hukuk fakültesi öğrencisi Mehmet Ç., ifadesinde, ailesinin ekonomik durumunun yeterli olmadığını, okul masraflarını karşılamak için hırsızlık yaptığını söylediği öğrenildi.
Emniyette ifadeleri tamamlanan 3 zanlı, daha sonra Ümraniye Adliyesi'ne çıkartıldı. Mahkemede tutuklanan Mehmet Ç. ve Olcay G., Maltepe Cezaevi'ne gönderildi. Yaşı küçük olan İ.B. ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

CHA


15 Eylül 2010

KOSTA RİKA "Asker olmayınca,Yalnızca barış var"

KOSTA RİKA CUMHURİYETİ


Asker olmayınca, darbe de yok muhtıra da!.. Yalnızca barış var...

KOSTA RİKA Latin Amerika'nın, askeri, dolayısıyla ordusu da olmayan ve 59 yıldır kesintisiz demokrasiyi soluyan tek ülkesi! 1948'deki ufak çaplı bir ayaklanmayı saymazsak, 1917 yılından bu yana, iç savaşsız, darbesiz tam 90 yıldır, hayli yüksek ekonomik göstergelerle, ülke huzur içinde yaşıyor.

1948'de yapılan devlet başkanlığı seçimlerini Otilio Ulate kazanmış ama aralarında komünistlerin de bulunduğu bir grup, Ulate'nin göreve başlamasını engellemek istemiş. Toprak sahibi, PLN'li bir sosyalist olan Jose Figueres duruma el koyarak devlet başkanı olmuş.

1 Aralık 1948'de de sembolik olarak bir duvarı yıkarak, ülkede askerliğin sona erdiğini ilan etmiş; akabinde 1949'da yönetimi Ulate'ye devrettikten sonra, Ulate'nin yaptığı ilk icraat ise, anayasa değişikliğiyle orduyu lağvetmek olmuş (savunma görevi Sivil Muhafızlar'a devredilmiş).

1986'da devlet başkanı seçilen, şimdiki başkan Öscar Arias, bölge ülkeleri arasında imzalanan Orta Amerika Barış Plam'na öncülük etmiş. Ve bölge barışına olan bu önemli katkısından ötürü, 1987 Nobel Barış Ödülü'na layık görülmüş.

1 Aralık, her yıl Kosta Rika'da 'Dı'a de la Abo-liciön del Ejercito', yani 'Ordunun Kaldırılış Günü' olarak kutlanıyor...

Son devlet başkanlığı seçimleri(5 Şubat 2006)

Öscar Arias (sosyal demokrat)


Foto:Öscar Arias

- Ulusal Özgürlük Partisi (PLN - Partido Liberaciön Nacional) %40.92 Otton Solîs (sosyal demokrat) Yurttaş Hareketi Partisi (PAC - Partido Acciön Ciudadana) %39.80 Otto Guevara (liberal) - Özgürlükçü Hareket Partisi (Partido Movimiento Libertario) % 8.4

PORTRE

ABIMAEL GUZMAN (d. 3 Aralık 1934)

PERULU felsefe profesörü, Aydınlık Yol (Sendero Lu-minoso) gerilla örgütünün lideri; 'Presidente Gonzalo' lakabıyla tanınır. Tam adı, Manuel Ruben Abimael Guzmân Reynoso.

Arequipa bölgesinde, Mollen-do'da doğdu. Özel bir Katolik okulunda eğitim gördü. 19 yaşında San Agustın Ulusal Üniversitesi sosyoloji bölümüne girdi. Peru Komünist Partisi'nin (PCP) kurucusu Jose Carlos Mariâtegui'nin eserlerinden etkilenerek Marksizm'e ilgi duymaya başladı. Aynı üniversitede felsefe ve hukuk eğitimini tamamladı. 1962'de profesör oldu. 1965'te ilk kez Çin'e gitti. 1970'lerin ortalarında, Mariâtegui'nin "Marksizm ve Leninizm, devrimin aydınlık yolunu açacak" sözünden esinlenerek, Aydınlık Yol örgütünü kurdu ve yeraltına çekildi. Aydınlık Yol'un tezleri, halk arasında ve özellikle akademik çevrelerde büyük ilgiyle karşılandı.

Aydınlık Yol (PCP/SL), 1980'de "Peru'nun Demirel'i" Fernando Belaünde'nin devlet başkanı seçilmesiyle silahlı mücadeleyi başlattı. 1980-1992 yıllarında, gerillayla hükümet güçleri arasında kentlerde ve kırsalda süren silahlı çatışmalarda yaklaşık 30 bin kişi yaşamını yitirdi. Yandaşlarınca, (Marx, Lenin ve Mao'dan sonra) "komünizmin 4. kılıcı" olarak adlandırılan Guzmân, 1992'de devlet güçlerince ele geçirildi. Askeri mahkemede yargılandı ve ömürboyu hapis cezasına çarptırıldı. 2006 Eylül'ünde yapılan ikinci yargılanmasında yine ömürboyu hapis cezasına çarptırıldı.

Resmi adı: Repüblica de Costa Rica (Kosta Rika Cumhuriyeti)


Devlet Başkanı: Öscar Arias Sanchez (2006)

Bağımsızlık günü: 15 Eylül (1821, ispanya'dan)

Konumu: Orta Amerika. Nikaragua (kuzey), Panama (güney), Atlantik Okyanusu (doğu), Büyük Okyanus (batı) ile çevrili

Yüzölçümü: 51.100 km 2

Başkent: San Jose (1.527.300)

Türkiye ile saat farkı: -8

TOPLUM (2007)


Nüfus: 4.133.884

Nüfus artışı: %1.4

Nüfus yoğunluğu: 80 (km2)

Bebek ölüm oranı: 1000'de 9.45

Ortalama yaşam: 77.21 yıl (kadın: 79.94, erkek: 74.61)

Etnik dağılım: beyaz ve mestizo %94, Amerika yerlisi %1, Çinli %1, diğer %5

İnanç: Roma Katolik %76.3, Evanjelik %13.7, Yehova Şahidi % 1.3, Protestan %0.7, diğer %4.8, hiçbiri %3.2

Dil: ispanyolca (resmi), İngilizce

Okur-yazarlık: %95.9 (kadın: %96.1; erkek %95.9)

EKONOMİ (2006)


Para birimi: Kosta Rika colon'u (CRC)

Ulusal gelir: 48.77 milyar $

Kişi başına gelir: 12.000 $

Reel büyüme: %4.7

Enflasyon: %12.1

İşsizlik: %6.6

Yoksulluk sınırı altında yaşam: %18 (2004)

İşgücü: 1.886 milyon kişi (1999) (tarım: %8.6 sanayi: %31, hizmet: %60.4)

Tarım ürünleri: muz, ananas, kahve, kavun, şeker, mısır, pirinç, fasulye, patates

Sanayi ürünleri: mikroişlemciler, işlenmiş gıda, tekstil ve giyim, yapı malzemesi

Dışsatım: 7.931 milyar $

Dışalım: 10.88 milyar $

Elektrik üretimi: 8.4 milyar kw/saat (2004)

Askeri yatırım: Ulusal gelirin %0.4'ü

İLETİŞİM


Sabit telefon:
1.388 (2005)

Cep telefonu: 1.101 milyon (2005)

Radyo istasyonu: AM 65, FM 51 (2002)

TV istasyonu: 20 (2002)

İnternet servis sağlayıcı: 12.751 (2006)

İnternet kullanıcısı: 1 milyon (2005)

İnternet kodu: er

Telefon kodu: +506

ULAŞIM (2006)

Havaalanı: 157

Demiryolu: 278 km

Karayolu: 35.330 km

Suyolu: 730 km

Kaynak:http://www.kubalatinder.org/ex/ulkeler/kostarika.htm


16 Temmuz 2010

Annelerin en huzurlu olduğu ülkeler


Annelerin en huzurlu olduğu ülkeler

Annelerin en huzurlu olduğu ülkelerAnnelik ve çocuk yetiştirmek için en iyi ülkelerin Norveç ve Avustralya olduğu bildirilirken, Almanya 10. sırada, Türkiye ise 60. sırada bulunuyor...
Save The Children adlı örgütün anne için en iyi ve en kötü yerleri sıraladığı yıllık endeksinin bu yıl yayımlanan 11'incisinde anneler ve çocukların mutluluk seviyeleri çeşitli ölçütlerle incelendi. Yaşam koşulları açısından Norveç anneler için en iyi ülke olurken, Norveç'i Avustralya takip etti.

Örgütün eğitim, ekonomik fırsatlar ve sağlık hizmetlerinin de aralarında olduğu birçok ölçütü değerlendirilmesiyle yapılan araştırması 160 ülkeyi kapsıyor.

Geçen yılın birincisi İsveç'in bu yıl dördüncü sırada çıktığı listenin ilk 10 sırasında Norveç, Avustralya, İzlanda, İsveç, Danimarka, Yeni Zelanda, Finlandiya, Hollanda, Belçika ve Almanya yer alıyor.

Listenin en alt sırasında ise Afganistan bulunuyor. Bu ülkeyi sırasıyla Nijer, Çad, Gine Bissau, Yemen, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mali, Sudan, Eritre, Ekvator Ginesi takip ediyor. Örgütün anneler için en kötü ülke sıralamasında geçen yıl Nijer başta bulunuyordu.

Gelişmiş 43 ülkeyle gelişmekte olan 117 ülkenin değerlendirildiği araştırmada, her yıl 350 bin kadının hamilelik ve doğum esnasında hayatını kaybettiği, yaklaşık 9 milyon çocuğun 5 yaşına gelmeden öldüğü ortaya çıktı.

Save The Children, listenin sonundaki 10 ülkede anne ve çocukların durumunun korkunç olduğunu vurgulayarak, bu ülkelerde her 23 anneden 1'inin hamilelikle ilgili sebeplerden öldüğünü, 6 çocuktan 1'inin de 5 yaşını göremeden hayatını kaybettiğini, her 3 çocuktan 1'inin ise yetersiz beslendiğini vurguladı.

Listede geçen yıl 27. olan ABD bu yıl bir sıra gerileyerek 28. sıraya inerken, bu ülkedeki anne ölüm oranının 4800'de 1 olduğu, bunun da gelişmiş ülkelerdeki en yüksek oranlarından biri olduğu kaydedildi.

Türkiye'yi gelişmekte olan ülkeler kategorisine sokan Save The Children, Türkiye'yi bu kategorideki 117 ülke arasında 60. sırada gösterdi.

Save The Children adlı örgütün anne için en iyi ve en kötü yerleri sıraladığı yıllık endeksinin bu yıl yayımlanan 11'incisinde anneler ve çocukların mutluluk seviyeleri çeşitli ölçütlerle incelendi. Yaşam koşulları açısından Norveç anneler için en iyi ülke olurken, Norveç'i Avustralya takip etti.

Örgütün eğitim, ekonomik fırsatlar ve sağlık hizmetlerinin de aralarında olduğu birçok ölçütü değerlendirilmesiyle yapılan araştırması 160 ülkeyi kapsıyor.
Geçen yılın birincisi İsveç'in bu yıl dördüncü sırada çıktığı listenin ilk 10 sırasında Norveç, Avustralya, İzlanda, İsveç, Danimarka, Yeni Zelanda, Finlandiya, Hollanda, Belçika ve Almanya yer alıyor.

Listenin en alt sırasında ise Afganistan bulunuyor. Bu ülkeyi sırasıyla Nijer, Çad, Gine Bissau, Yemen, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mali, Sudan, Eritre, Ekvator Ginesi takip ediyor. Örgütün anneler için en kötü ülke sıralamasında geçen yıl Nijer başta bulunuyordu.

Gelişmiş 43 ülkeyle gelişmekte olan 117 ülkenin değerlendirildiği araştırmada, her yıl 350 bin kadının hamilelik ve doğum esnasında hayatını kaybettiği, yaklaşık 9 milyon çocuğun 5 yaşına gelmeden öldüğü ortaya çıktı.

Save The Children, listenin sonundaki 10 ülkede anne ve çocukların durumunun korkunç olduğunu vurgulayarak, bu ülkelerde her 23 anneden 1'inin hamilelikle ilgili sebeplerden öldüğünü, 6 çocuktan 1'inin de 5 yaşını göremeden hayatını kaybettiğini, her 3 çocuktan 1'inin ise yetersiz beslendiğini vurguladı.

Listede geçen yıl 27. olan ABD bu yıl bir sıra gerileyerek 28. sıraya inerken, bu ülkedeki anne ölüm oranının 4800'de 1 olduğu, bunun da gelişmiş ülkelerdeki en yüksek oranlarından biri olduğu kaydedildi.

Türkiye'yi gelişmekte olan ülkeler kategorisine sokan Save The Children, Türkiye'yi bu kategorideki 117 ülke arasında 60. sırada gösterdi.

-AA-
05.05.2010
http://www.hamburghaber.de/

"

24 Haziran 2010

26 yılda 42 bin insan öldü


26 yılda 42 bin insan öldü

http://www.pasiad.org/resimler/teror.gif

T24 - Türkiye, PKK’nın ilk eyleme başladığı 1984’ten 22 Haziran 2010’daki Halkalı saldırısına kadar 6 bin 653 şehit verdi. ‘Demokratik açılım’ın başlangıcı olan Mart 2009’dan bu yana ise 134...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Mart 2009’da İran’a giderken “Kürt sorununda güzel şeyler olacak” diyerek ilk sinyalini verdiği “demokratik açılım”ın başlangıcından bu yana terörle mücadelede verilen şehit sayısı 134’e ulaşırken, Türkiye bölücü teröre 26 yıl içinde toplam 6 bin 653 şehit verdi. Bu dönem içinde 5 bin 687 vatandaş da hayatını kaybetti.

24.06.2010
********************************

Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, PKK’nın ilk silahlı saldırısını düzenlediği 1984’ten Mart 2009’a kadar asker, polis ve geçici köy korucularından oluşan toplam 6 bin 520 kamu görevlisi şehit oldu. Milliyet'ten Nedim Şener'in haberine göre, Mart 2009’dan bu yana da 134 kişi daha şehit verildi. Böylece 1984 ile 22 Haziran 2010 günü Halkalı’da gerçekleştirilen bombalı saldırı dahil tüm şehitlerin sayısı 6 bin 654 oldu.

41.828 cana mal oldu

PKK’nın ilk eylemine başladığı 1984 ile Mart 2009 arasında toplam 29 bin 639 terörist ölü, 4 bin 937 terörist de yaralı ele geçirildi.

PKK terörü, şehit, hayatını kaybeden vatandaş ve ölü ele geçirilen terörist olarak toplam 41 bin 828 insanın hayatına mal oldu. 26 yıl boyunca toplam 21 bin 615 kişi de yaralandı. Böylece PKK ile mücadele sırasında 63 bin 443 kişi ölü veya yaralı olarak doğrudan zarar gördü.

2009 yılı Mart ayınden beri gerçekleştirilen saldırılarda verilen şehitler ve ölü ele geçirilen teröristler de dahil edildiğinde bu rakam 63 bin 500’ü geçmiş durumda. PKK terörü binlerce ailenin acılar içinde yaşamasına sebep olurken, bazı analistlere göre ekonomik maliyeti 300 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.







94 krizinde şehit sayısı yüksek, 2001 krizinde düşük

Kürt açılımı politikası nedeniyle saldırılarına ara veren terör örgütü PKK’nın eylemlerine hız vermesi ve son iki ayda 50’nin üzerinde şehit verilmesi üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye’de ne zaman iyi birşeyler oluyor, ekonomik atılımlar yapılıyor, Türkiye ne zaman bölgesinde güçleniyor o zaman teaşeron örgüt devreye sokuluyor.” yorumunu yaptı. Terör eylemleri istatistikleriyle Türkiye ekonomisinin büyüme rakamları karşılaştırıldığında, Başbakanı doğrulayan bir sonuç ortaya çıkmıyor. Türkiye, terör eylemlerinin en fazla olduğu ve en çok şehit verildiği 1990’lı yıllarda ekonomi krize girmişti. Ekonominin en istikrarsız olduğu ve kriz yaşandığı 1994 yılında terör şehitlerinin sayısı 1145 olmuştu.

Yine kriz yılı 2001’de şehit sayısı 20’ye kadar düşmüştü. Buna karşılık ekonominin yüzde 8.4 büyüme gösterdiği 2004 yılında şehit sayısı 105 olarak gerçekleşti. Terör uzmanı Ercan Çitlioğlu, terörün kendi mantığı ve stratejisi olduğunu, her zaman ekonomik gelişmelerle bağlantılı olmadığını söyledi.










Kaynak: http://www.t24.com.tr/

9 Haziran 2010

Filistin ve Türk solu biraraya geldi


Filistin ve Türk solu biraraya geldi

T24 - "Filistin için İsrail’e Karşı Boykot Girişimi'nin 5-6 Haziran tarihlerinde İstanbul Muammer Karaca Tiyatrosu’nda düzenlenen sempozyumda Filistin ve Türkiye solu bir araya geldi.
Filistin sorununun ve boykot hareketinin tartışıldığı sempozyumun ilk gününde Filistinli ve Avrupalı konukların da katılımıyla kitlesel bir yürüyüş de düzenlendi.
Sendika.tv’nin canlı yayınladığı sempozyum internet kanalıyla 10 ülkeden binlerce izleyiciye ulaştı.



Sempozyumda Filistin halkıyla gerçek bir dayanışmanın İsrail’le ekonomik, askeri ve diplomatik ilişkilerin kesildiği bir uluslararası baskı ile mümkün olduğunun ve boykot kampanyasının da temel hedefinin bu olduğunun altı çizildi.

İsrail - Türkiye ekonomik, askeri ve siyasi ilişkilerinin AKP döneminde tırmanışa geçtiği ayrıntılı araştırma ve analizlerle ortaya konurken, iktidarın ikiyüzlü söyleminin teşhirinin de gerekli olduğu ve solun ve emek hareketinin boykot kampanyası etrafında bir araya gelmesinin bu açıdan kritik önem taşıdığı vurgulandı.

İki günlük sempozyum oturumları ve kurumlar arası görüşmelerin ardından, sempozyumda ortaya konan somut hedefler doğrultusunda Filistin’le dayanışma ve boykot hareketinin örgütlenmesi yolunda pratik öneriler sunuldu ve kararlar alındı.


'Deniz'in yoldaşları'yla Leyla Halid'in yoldaşları buluştu

Sempozyum BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören ve Filistin Ulusal Boykot Komitesi’nden Muhammad Jaradat’ın konuşmalarıyla başladı.

FHKC, Filistin Ulusal Boykot Komitesi ile İngiltere ve Fransa Boykot hareketlerinden temsilcilerinin Türkiye sol ve emek hareketinden katılımcılarla buluştuğu sempozyumda 6 ayrı oturum gerçekleşti.

Oturumlarda konuşmacı olarak şu isimler yer aldı: FHKC politbürodan Abu Ahmad Fuad,
BNC’den Muhmmad Jaradat, İ
srail Ürünlerini Boykot Yanlısı Yahudiler hareketinden Mike Cushman,
Fransa BDS Hareketinden Sara Caunes, akademisyenler;
Tolga Tören,
Erhan Keleşoğlu,
Günlük gazetesi yazarı Hüseyin Aykol,
Ziraat Mühendisleri Odası’ndan Ahmet Atalık ve belgesel sinemacı Necati Sönmez.


Bu oturumlarda “Filistin Halkının Temel Hakları ve BDS Kampanyasının Hedefleri”, “Siyonizm ve Apartheid”, “Filistin-Türkiye-İsrail; Devletler ve Halklar Arası İlişkiler”, “Türkiye İsrail Ekonomik İlişkileri ve Su, Tarım, Enerji Alanında Görülen Yeni Gelişmeler”, “Akademik ve Kültürel Boykot”, “Filistinle Yeni Bir Dayanışma Stratejisi Olarak Boykot-BDS Hareketlerinden Deneyimler” tartışıldı.


Sansür ve abluka internetle aşıldı


Sempozyumda iletişim olanaklarından da geniş ölçüde yararlanıldı. Sempozyuma gelmek için havaalanına hareket etmesine saatler kala, İsrail polisi tarafından engellenen 48 Arapları hareketinden Muhammed Kanaane sempozyuma bir video mesajla katıldı. Egemen medyadan belirgin bir sansür gören sempozyum, Sendika.TV tarafından canlı yayınlandı. Sendika.TV’nin canlı yayını ile sempozyumu 10 ülkeden 2 binin üzerinden izleyici takip etti.


Taksim’de FHKC sloganları


Sempozyumun ilk gününde oturumların ardından İstiklal Caddesi’nde hemen hemen bütün sol örgütlerin katıldığı kitlesel bir yürüyüş düzenlendi. İsrail saldırganlığının ve AKP ikiyüzlülüğünün protesto edildiği yürüyüşte Filistin halkının kurtuluş mücadelesi selamlandı.

“İsrail’le tüm ikili ilişkiler kesilsin / Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi” pankartının arkasında Filistin ve eyleme destek veren örgütlerinin bayraklarının taşındığı yürüyüşte “Filistin'e özgürlük İsrail'e boykot”, “Katil İsrail Filistin'den defol”, “Katil İsrail işbirlikçi AKP”, “Elçi defolsun ilişkiler kesilsin”, “One Minute değil İsrail’e Boykot”, “Yaşasın Filistin Halk Kurtuluş Cephesi”, “Her yer Filistin hepimiz Filistinliyiz” sloganları atıldı.

Yürüyüşün ardından Taksim’de Boykot Girişimi adına bir basın açıklaması yapıldı ve İsrail’le tüm ikili ilişkilerin derhal kesilmesi istendi.
FHKC’den Abu Ahmad Fuad ve İsrail Ürünlerini Boykot Yanlısı Yahudiler hareketinden Mike Cushman da kitleye hitap ederek Türkiye solunun bu dayanışmasını selamladı ve İsrail’e Boykot çağrılarını yineledi.


Eyleme şu örgütler katıldı:
Alınteri,
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu,
Demokratik Haklar Federasyonu,
Ekim Gençliği,
Emek ve Özgürlük Cephesi,
Emekçi Hareket Partisi,
Eşitlik ve Demokrasi Partisi,
EMEP,
Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği,
Halk Cephesi,
Halkevleri,
İşçi Cephesi,
Kaldıraç,
Öğrenci Kolektifleri,
Özgürlük ve Dayanışma Partisi,
Partizan,
Sosyalist Dayanışma Platformu,
Sosyalist Demokrasi Partisi,
Sosyalist Gelecek Parti Hareketi,
Sosyalist Parti,
Sosyalist Umut,
Toplumsal Özgürlük Platformu,
Türkiye Gerçeği,
Türkiye Komünist Partisi,
Ürün Sosyalist Dergi,
Yeşil ve Sol.



Altın Koza sempozyuma taşındı

Adana Büyükşehir Belediyesi'nin son gelişmeleri bahane ederek ipal ettiği Altın Koza Film Festivali de sempozyuma taşındı. Filistin'le dayanışma temalı film ve etkinliklerin yer aldığı festivali iptal eden zihniyeti protesto eden Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), sempozyum kapanışında festival kapsamındaki "Kapılar Bazen Açılıyor" adlı belgeseli gösterdi.
SİYAD'dan Alin Taşçıyan'ın sunumunun ardından gösterilen film, İsrail'in Filistinlileri birbirilerinden, evlerinden, işyerlerinden, yaşam kaynaklarından uzak tutan kontrol noktalarını konu alıyor.

http://www.t24.com.tr/

15 Mayıs 2010

Paradigma değişirken ve emekçiler müdahil olmalı(!)

Paradigma değişirken ve emekçiler müdahil olmalı(!)


ÖZGÜRCE
ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU-ozmuftuoglu@gmail.com

14/05/2010

Türkiye’de 1980’li yılların başından bu yana ekonomik yapıda köklü bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu dönüşüm sürecinde Türkiye, küresel kapitalizmin kendisine biçtiği rol çerçevesinde üretim süreçlerinden devletin işlevlerine kadar pek çok alanı yeniden yapılandırmıştır. Bu yeniden yapılanma sürecinde kamu işletmeleri özelleştirilmiş, kamu hizmetleri piyasalaşmış, emek maliyetini ucuzlatmak amacıyla çalışma yaşamı kuralsızlaştırılmış, tarım ve hayvancılık büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. Tüm bunların gerçekleştirilebilmesi için ise yeniden yapılanmadan olumsuz etkilenecek ve karşı çıkacak olan emekçi sınıflar, 12 Eylül darbesiyle başlayan ve bugüne kadar gelen baskılarla sindirilmeye çalışılmıştır. Bu baskılarla birlikte üretim sürecindeki değişimin de etkisiyle emekçiler örgütsüzleşmiş ve yalnızlaşmıştır. Böylece sermaye sınıfı ekonomik alanla birlikte siyasal alanda da egemenliği büyük ölçüde eline geçirmiştir.
30 yılı bulan süreç içinde ekonomik yapıyı köklü biçimde değiştirenler şimdi de değişen ekonomik yapıya uygun olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan bu yana benimsediği paradigmayı değiştirmek istemektedir. 87 yıllık bir devleti yapısal olarak değiştirmek elbette kolay değildir. Bunun için çok güçlü bir siyasi iktidar kadar, bu değişimle birlikte konumu sarsılacağı için mevcut paradigmayı koruma refleksi gösterecek kesimlerin de etkisiz hale getirilmesi gerekmektedir.
Ekonomik yapıda 30 yıldır süren değişim sürecinde -sadece yedi buçuk yıl iktidarda bulunmasına rağmen- son derece önemli bir paya sahip olan AKP, şimdi de devletin yapısını kökten değiştirmeye talip olmuştur. AKP’nin bu zorlu “görevi” üstlenirken -bu “görevi” kendisine veren- uluslararası ve ulusal sermaye ile ABD, AB gibi uluslararası güçlerin de desteğini arkasında hissettiği anlaşılmaktadır.
AKP’nin 87 yıllık paradigmayı yıkmak konusunda yeterli güce sahip olduğunu varsaydığımızda geriye mevcut paradigmanın savunucularının etkisizleştirilmesi kalmaktadır. Bu konuda AKP, en önemli hamleyi Cumhurbaşkanlığı seçiminde “başarıyla” gerçekleştirerek yapmıştır. Daha sonra Ergenekon ve benzer diğer davalar da kullanılarak başta TSK olmak üzere mevcut paradigmanın savunucusu olan kesimler etkisiz hale getirilmiştir. Öte yandan YÖK’ün merkeziyetçi yapısı kullanılarak üniversiteler susturulmuş, yargı da benzer yöntemlerle etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştır. Geriye mevcut paradigmanın kurucusu da olan ana muhalefet partisi CHP kalmıştır. Onun da gizli kamera komplolarıyla mevcut yapısını değiştirmeye zorlandığı görülmektedir.
AKP’nin, üstlendiği bu zorlu görevi “başarıyla” tamamlayıp Türkiye’de bir rejim değişikliğini sağlayıp sağlayamayacağını şimdiden kestirmek zordur. Ancak şu gerçeklerin altını çizmekte yarar vardır:
* AKP’nin getirmeye çalıştığı paradigmayı bir tarafa bırakırsak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mevcut paradigması değişen ekonomik düzen ve düzenin getirdiği toplumsal yapıya uyum sağlayamamaktadır. Öte yandan mevcut paradigma özgürlükçü demokrasi anlayışından tamamen uzaktır ve içerisinde ne emekçiler ne de ezilen diğer toplum kesimleri hiçbir zaman kendilerine yer bulamamıştır. Dolayısıyla mevcut paradigmanın savunulacak hiç tarafı yoktur ve değişmesi gerekmektedir.
* Mevcut paradigmanın değişmesi kadar, yerine neyin konulacağı da son derece önemlidir. AKP’nin tasarladığı yeni paradigma belki mevcut ekonomik düzene uyumlu olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki mevcut ekonomik düzen emek sömürüsü üzerinde ayakta durmaktadır ve buna uyumlu bir devlet yapılanmasının ne özgürlükçü demokrasi anlayışını ne de emekçilerin ve ezilenlerin sorunlarına çözüm getirmesi beklenebilir. Bu nedenle AKP’nin ya da sermayenin temsilciliğini yapan başka bir oluşumun değişim taleplerine karşı çıkılmalıdır. Eğer istenen özgürlükçü demokrasi anlayışı içerisinde halkların kardeşçe yaşadığı ve emek sömürüsünün olmadığı bir Türkiye ise; mevcut paradigmanın yerine inşa edilecek yeni paradigmanın oluşumunda emekçi sınıfın söz sahibi olması gerekir. Bunun için de diğer ezilenlerle birlikte emekçi sınıfın sermaye sınıfı karşısındaki gücünü yükseltmesine ihtiyaç vardır. Türkiye’de paradigmaların yıkılıp ve yeni paradigmaların inşa edildiği bu süreçte hiçbir sendikacının ve hiçbir emekçinin sessiz kalma lüksü yoktur(!) İşçilerin emekçilerin kendilerinin ve ülkenin geleceğine sahip çıkası için 26 Mayıs önemli bir fırsattır. 26 Mayıs’ta sadece çalışma koşulları için değil, emekçi sınıfın ve tüm ezilenlerin Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olabilmesi için de üretimden ve dayanışmadan gelen güç sonuna kadar kullanılmalıdır.

Evrensel

6 Mayıs 2010

Yunanistan'da ölümlerin şoku yaşanıyor

Yunanistan'da ölümlerin şoku yaşanıyor

06.05.2010

Yunanistan'da ölümlerin şoku yaşanıyor

Yunanistan'da dün hükümetin ekonomik önlemlerini protesto etmek amacıyla düzenlenen ve 3 kişinin yaşamını yitirdiği protesto gösterilerinin ardından, polis yoğun güvenlik önlemleri almayı sürdürüyor.

Başkent Atina’nın tüm merkezi yollarında güvenlik ekipleri konuşlanırken, Marfin Bankası şubesine molotof kokteyli atan ve biri 4 aylık hamile olmak üzere 2 kadın ile bir erkek çalışanın hayatını kaybetmesine yol açan saldırganlar halen yakalanmaya çalışılıyor.
Çıkan olaylarda büyük bölümü kendilerini "iktidar karşıtı" olarak adlandıran toplam 70 kişinin şu ana kadar gözaltına alındığı belirtiliyor.

Bu arada Marfin Bankası şubesi çalışanları, molotof kokteylleriyle saldırıyı düzenleyen 3 maskeli şahsın önce şubenin camlarını kırdıklarını ve içeriye iki bidon benzin koyduklarını söyledi. Çevredeki göstericilerin durdurmaya çalıştığı saldırganların molotof kokteyli atarken, "Yansınlar ne de olsa banka çalışanları" şeklinde konuştukları öne sürüldü. Yangının çıkmasından hemen sonra bölgeye ulaşan itfaiye ekibinin ise bir grup gösterici tarafından taşlanarak, olay yerinden ayrılmak zorunda bırakıldığı belirtildi. Öte yandan halk, saldırıda hayatını kaybeden 32, 35 ve 36 yaşındaki çalışanlar için banka şubesine çiçekler bırakıp, mumlar yakıyor. Başkentte hasar tespit çalışmaları sürerken, olaylarda ilk belirlemelere göre 41’i polis olmak üzere 50 kişi de yaralandı. Yangın sırasında banka şubesinin 2. katından atlayan bir çalışanın sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu öğrenildi. Hastanelere özel araçlarla taşınan yaralıların sayısı ise henüz bilinmiyor. Bugün ayrıca, Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu (ADEDY), İçşi Sendikaları Federasyonu (GSEE) ve Mücadeleci İşçi Kolları Birliği’nin (PAME) katılımıyla bu akşam saat 18.00’da kent merkezinde bir gösteri düzenleneceği açıklandı.

YUNAN BASINI:"3’LÜ TRAJEDİ KANI DONDURDU"
Son yılların en büyük protesto gösterisinin dün düzenlendiğine dikkati çeken Yunan basını, olaylarda 3 kişinin kör şiddete kurban gitmesinin "kanı dondurduğu" değerlendirmesinde bulundu. Olayların zor bir dönemden geçmekte olan Yunanistan’ın özellikle yurtdışındaki imajı için "kara leke" teşkil ettiğini belirten basın yayın organları, ülkenin trajik olayda hayatını kaybedenler için yasa gömüldüğünü duyurdular. Haberlerde, gösterilere yaklaşık 150 ila 200 bin kişinin katıldığı ve her yaştan göstericinin milletvekillerinin istifasını talep ederek, "meclisten hapse", "hırsızlar", "çaldıklarınızı geri getirin", "çalmadık ödemeyeceğiz", "IMF dışarı" ve "mücadeleye devam" şeklinde sloganlar attıklarının altı çizildi.

EKONOMİK ÖNLEMLER
Yunanistan Maliye Bakanı Yorgo Papakostandinu, pazar günü yaptığı açıklamada, bütçe açığının daraltılması için alınacak borç konusunda, IMF (Uluslararası Para Fonu), AB Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası ile anlaşmaya varılması çerçevesinde yeni ekonomik önlemler alındığını kaydetmişti. Kamuda maaşları aylık 3 bin avroya kadar olan çalışanların, Yunanistan’da 13. maaş olarak adlandırılan Noel maaşı, Paskalya ile yaz tatili dönemleri için verilen ve 14. maaş olarak nitelendirilen yarımşar maaş ikramiyelerinin bundan böyle toplam 1000 avroya tekabül edeceğini belirten Papakostandinu, aylık 2500 avroyu geçmeyen emekli maaşlarında da Paskalya ile tatil ödeneklerinin 200’er, Noel maaşının ise 400 avro olarak belirlendiğini, daha yüksek emekli maaşlarının ise düşürüleceğini açıklamıştı. Kamu çalışanlarının ödeneklerinde yüzde 8 oranında kesintiye gidileceğini ifade eden Bakan, kamuda gerek maaşların gerekse emekli maaşlarının dondurulduğunu da vurgulamıştı. Maliye Bakanı, KDV’nin yüzde 21’den yüzde 23’e çıkartılacağını, sigara ve alkollü içki fiyatlarında yüzde 10 oranında ek vergi uygulayacağını, lüks harcamalarda ise vergilerin artacağını belirtmişti. Öte yandan, Yunanistan’da mart ayında da ekonomik önlemler alınmıştı. Söz konusu önlemler, kamu çalışanlarının maaşlarında kesinti, KDV’nin yüzde 19’dan yüzde 21’e yükseltilmesi, ödeneklerde yüzde 12 oranında kesinti, emekli maaşlarının 2010 yılı süresince dondurulması, akaryakıt fiyatlarında 3 ile 8 cent arası zam, alkollü içeceklerde yüzde 20, sigara fiyatlarında ise yüzde 65 oranında ek vergi uygulanması ve tutarı 35 bin avroyu aşan, otomobil ve yat alımlarını da içeren lüks harcamalara özel ek vergi konulmasını öngörüyordu. Ayrıca, Yunanistan’da 13. maaş olarak adlandırılan Noel maaşında yüzde 30, Paskalya ile yaz tatili dönemleri için verilen ve 14. maaş olarak nitelendirilen yarımşar maaş ikramiyelerde ise yüzde 30 oranında kesinti yapılmıştı. Yunan sendikaları ise önlemler geri çekilinceye kadar mücadeleye devam edileceğini açıklamışlardı.

http://www.radikal.com.tr/

6 Nisan 2010

Türkiye'de halkın yüzde 52.9'u geliriyle zor geçindiğini belirtiyor

Türkiye'de halkın yüzde 52.9'u geliriyle zor geçindiğini belirtiyor
Türkiye'de halkın yüzde 52.9'u geliriyle zor geçindiğini belirtiyor

Bireylerin toplam yüzde 42.7’si aylık hane halkı gelirinden ‘memnun’ olmadıklarını veya ‘hiç memnun’ olmadıklarını, yüzde 31.4’ü gelirinden ‘memnun’ veya ‘çok memnun’ olduğunu kaydetti.

06/04/2010 11:21

Türkiye'de halkın yüzde 52.9'u, başka bir ifadeyle yarıdan fazlası elde ettiği gelirle ihtiyaçlarını 'zor' karşılıyor. Bunların yüzde 16.9'u ise gelirinin ihtiyaçlarını 'çok zor' karşıladığını ifade ediyor. Kolay geçindiğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 10

ANKARA - Ekonomik kriz Türkiye’de halkın geçim sıkıntısını artırdı. Türkiye’de hane halklarının yüzde 52.9’u, başka bir ifadeyle yarıdan fazlası elde ettiği gelirle ihtiyaçlarını ‘zor’ karşılıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayımladığı ‘Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2009’ verilerinden yaptığı derlemeye göre, vatandaşların yüzde 36’sı geliriyle ‘zor’, yüzde 16.9’u ise ‘çok zor’ geçindiğini ifade etti.


Kazancıyla ihtiyaçlarını ‘orta düzeyde’ karşıladığını belirtenlerin oranı yüzde 35.5 iken, hane halklarının yüzde 10’u ‘kolay’ geçindiğini dile getirdi.

Kırda geçinmek daha zor
Aylık gelirlerinin hane halkı ihtiyaçlarını ‘çok kolay’ karşıladığını söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 1.6 düzeyinde kaldı.
Hane halkı gelirlerinin ihtiyaçları karşılama oranı kır-kent ayrımında değerlendirildiğinde, kırda geçinmek daha zor gibi görünüyor. Kırda yaşayan hane halklarının yüzde 38.6’sı gelirlerinin ihtiyaçlarını ‘zor’, yüzde 19.2’si de ‘çok zor’ karşıladığını belirtti.

Kentlerde yaşayan hane halklarının yüzde 35’i gelirlerinin ihtiyaçlarını ‘zor’ karşıladığını, yüzde 15.9’u ise ‘çok zor’ karşıladığını ifade etti. Kırdaki hane halklarından gelirlerinin ihtiyaçlarını ‘çok kolay’ karşıladığını belirtenlerin oranı yüzde 0.6 iken bu oran kentlerde yüzde 2.1’i buluyor.

Kimler zor geçiniyor?
Kentlerde oturan hane halklarının yüzde 36.8’i gelirinin ihtiyaçlarını ‘orta düzeyde’, yüzde 10.3’ü ‘kolay’ karşıladığını bildirdi. Bu oranlar kırsal kesimde sırasıyla yüzde 32.4 ve yüzde 9.3 düzeyinde bulunuyor.


Hane halkı gelir grubuna göre gelirin ihtiyaçları karşılama durumu değerlendirildiğinde;

Geliri;

600 liraya kadar olan hane halklarının yüzde 43.2’si, 600-900 lira arasında olanların yüzde 44’ü,
900-1.500 lira arasında olanların yüzde 35.5’i,
1.500-2.500 lira arasında olanların yüzde 21.4’ü,
2.500-3.500 lira arasında olanların da yüzde 10.2’si ‘zor’ geçindiklerini belirtti.

Geliri;

3.500 lira ve üzerinde olanların da yüzde 6.4’ü gelirinin ihtiyaçlarını ‘zor’ karşıladığını ifade etti.
Geliri 600 liraya kadar olanların yüzde 2.5’i,
600-900 lira arasında olanların yüzde 5.4’ü,
900-1.500 lira arasında olanların yüzde 10’u,
1.500 lira ile 2.500 lira arasında olanların yüzde 20’si, 2.500-3.500 lira arsında olanların da yüzde 36.2’si ‘kolay’ geçindiğini ifade etti.
Geliri ;
3.500 lira ve üzerinde olan hane halklarından gelirlerinin ihtiyaçlarını ‘kolay’ karşıladığını belirtenlerin oranı yüzde 39 düzeyinde bulunuyor.


Yüzde 42.7’si şikâyetçi
Hane halklarının büyüklüğüne göre bir değerlendirmeye gidildiğinde hane halkı büyüdükçe gelirin ihtiyaçları karşılamasının güçleştiği görülüyor. Büyüklüğü 10 ve üzerinde olan hane halklarının yüzde 50.8’i gelirinin ihtiyaçlarını zor karşıladığını, yüzde 1.9’u ise kolay geçindiğini ifade etti.
Hane halkı büyüklüğü bir-iki kişi olan hanelerin yüzde 35.2’si gelirlerinin ihtiyaçlarını ‘zor’ karşıladığını, yüzde 15’i ise ‘kolay’ karşıladığını dile getiriyor. Büyüklüğü bir-iki kişi olan hane halklarının yüzde 13’ü, hane halkı büyüklüğü 10 ve daha fazla olan hanelerin ise yüzde 25.6’sı gelirleriyle ihtiyaçlarını ‘çok zor’ karşıladığını belirtti. Bireylerin toplam yüzde 42.7’si aylık hane halkı gelirinden ‘memnun’ olmadıklarını veya ‘hiç memnun’ olmadıklarını belirtti, yüzde 31.4’ü aylık hane halkı gelirinden ‘memnun’ veya ‘çok memnun’ olduğunu kaydetti. Kadınların yüzde 9.6’sı, erkeklerin de yüzde 10.1’i aylık hane halkı gelirlerinden ‘hiç memnun’ olmadıklarını bildirdi.

Bu çalışma neden yapıldı?
TÜKİ’ten verilen bilgiye göre, ‘yaşam memnuniyeti araştırması’nın amacı, Türkiye’deki bireylerin öznel mutluluk algılamasını, sağlık, sosyal güvenlik, örgün eğitim, çalışma hayatı, gelir, kişisel güvenlik ve adalet hizmetleri, kişisel gelişim gibi temel yaşam alanlarındaki memnuniyetlerini ölçmek ve bunların zaman içindeki değişimi takip etmek. Araştırma, örnek hanehalklarındaki 18 ve daha yukarı yaştaki bireylerle görüşülerek Türkiye, kent, kır düzeyinde tahmin verecek şekilde yapılıyor.

TÜİK’e göre ‘mutluluk’
TÜİK’e göre mutluluk, acı, keder ve ıstırabın yokluğu ve bunların yerine sevinç, neşe ve tatmin duygularının varlığıyla karakterize edilen durum; hayattan genel olarak memnun olma halidir. Memnuniyet ise İhtiyaçların ve isteklerin karşılanmasından doğan tatmin duygusudur.
2009 yılında bireylerin yüzde 54.3’ü kendini mutlu, yüzde 14.6’sı ise mutsuz olarak ifade ederken, 2008 yılında bu oran sırasıyla yüzde 55.8 ve 13.9’dur. 2009 yılında kadınlar, erkeklere göre daha mutludur. Kadınlarda mutluluk oranı yüzde 58.1 iken, erkeklerde bu oran yüzde 50.2’dir. Yaş gruplarına göre mutluluk düzeyi değişiyor.
18-24 yaş grubundaki bireylerde mutluluk oranı yüzde 57.4 iken, 65 ve daha yukarı yaştaki bireylerde bu oran yüzde 54.3’e düşüyor. Eğitim düzeyi arttıkça mutluluk düzeyi de artıyor. 2009 yılında ilkokul mezunu olanlarda mutluluk oranı yüzde 52.5 iken, yüksekokul ya da üniversite mezunlarında bu oran yüzde 63.2’ye yükseliyor. Evli bireylerin, evli olmayanlara göre daha mutlu olduğu görülüyor. 2009 yılında evli bireylerin yüzde 57.3’ü mutlu iken, evli olmayanlarda bu oran yüzde 46.8’dir. (Radikal)

30 Aralık 2009

Yeni asgari ücret, 41 simit bedeli

Yeni asgari ücret, 41 simit bedeli

29.12.2009

s51tw3.jpg

2010’dan itibaren geçerli olacak asgari ücret yılın ilk yarısında yüzde 5.2 artarak net 577 TL’ye, ikinci yarısında ise yüzde 4.3 artışla 599.58 TL yükselecek.

Böylece yılın ilk yarısında net asgari ücrete 31 TL zam yapılmış olacak. 31 TL’ye tanesi 75 kuruştan 41 tane simit alınıyor.

Yeni asgari ücret, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer'in devreye girmesiyle daha yüksek belirlendi.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun gelecek yıl uygulanacak asgari ücreti belirlemeye yönelik çalışmalarındaki karar toplantısı beklenenden uzun sürdü.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, komisyonda işveren kesimini temsil eden TİSK, Hükümet'in asgari ücrete yapılacak zam konusundaki teklifini yüksek bularak, itiraz etti.

Taraflar uzlaşmaya varamayınca komisyon toplantısına ara verildi. Bu sırada konu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer'e iletildi. Dinçer'in devreye girmesiyle asgari ücret daha yüksek belirlendi.

Buna göre, asgari ücret, 16 yaşından büyükler için 1 Ocak 2010'dan itibaren brüt 729, net 577.01 lira olarak belirlendi.

16 yaşından büyükler için belirlenen asgari ücretin işverene maliyeti 885.73 lira olacak.

Asgari ücret, 16 yaşını doldurmamış işçiler için ise brüt 621, net 499.62 lira olarak tespit edildi.

16 yaşını doldurmamış işçiler için belirlenen asgari ücretin işverene maliyeti ise 793.94 lira olacak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndaki toplantıya, Çalışma Genel Müdürü Ali Kemal Sayın ve TİSK Yönetim Kurulu Üyesi Ali Nafiz Konuk başkanlığındaki bakanlık ve işveren heyetleri katıldı.

İşçileri temsil eden Türk-İş daha önce aldığı karar doğrultusunda toplantıya katılmadı.

Asgari ücret; 16 yaşından büyükler için gelecek yılın birinci 6 ayında yüzde 5.2, ikinci 6 ayında yüzde 4,3 artırılacak.

Asgari ücrette, yıllık kümülatif artış yüzde 9.74 olacak.

Böylelikle asgari ücret, brüt 729, net 577.01 liraya yükselecek. Yılın ikinci 6 ayında, asgari ücret, 16 yaşından büyükler için yüzde 4.3 oranında artırılacak.

Böylece asgari ücret, brüt 760.50, net 599.58 lira olacak. 16 yaşından büyükler için asgari ücrete yapılan zam 2010 yılında kümülatif yüzde 9.74'ü bulacak.

Asgari ücretin birinci 6 ayda işverene maliyeti 885.73, ikinci 6 ayda 924.01 liraya çıkacak. Asgari ücret, 16 yaşını doldurmamış işçiler için gelecek yılın birinci 6 ayında brüt 621, net 499.62 liraya ulaşacak.

Yılın ikinci 6 ayında, asgari ücret, 16 yaşını doldurmamış işçiler için brüt 648, net 518.97 liraya çıkacak. 16 yaşını doldurmamış işçiler için uygulanacak asgari ücretin işverene maliyeti yılın birinci 6 ayında 793.94, ikinci 6 ayında 828.39 liraya ulaşacak.

Kapıcılar için asgari ücret, yılın ilk 6 ayında brüt 729, net 619.65 lira, yılın ikinci 6 ayında brüt 760.50, net 646.42 lira olacak. Asgari ücret, halen 16 yaşından büyükler için brüt 693, net 546.48 lira, 16 yaşından küçükler için brüt 589.50, net 472.32 lira olarak uygulanıyor.

Asgari ücret 546 lira

Asgari ücret, 16 yaşından büyük bekar bir işçi için brüt 693, net 546,48 lira olarak uygulanıyordu.

16 yaşından küçükler için brüt 589,50, net 472,32 lira olan asgari ücret, kapıcılar için ise brüt 693, net 589,05 lira seviyesinde bulunuyordu.

Asgari ücretten 16 yaşından büyük işçiler için 146,52, 16 yaşından küçük işçiler için 117,18, kapıcılar için 103,95 lira kesinti yapılıyordu.

Ali Kemal Sayın: "Krizin etkileri..."

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü Ali Kemal Sayın, "Elbette bu işçilere ödenmesi arzu edilen bir ücret değildir ancak küresel ekonomik krizin etkileri ve içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar dahilinde hem işçilerimizin hem de iş verenlerimizin durumu dikkate alınarak bir tespitte bulunulmuştur" dedi.

Sayın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda gerçekleştirilen Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısının ardından yaptığı açıklamada, asgari ücretin bir refah ücreti olmadığını dile getirdi.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda işçi ve iş veren temsilcilerinin de bulunması gerektiğini, komisyon çalışmalarının her aşamasına katılmanın çalışma hayatının aktörleri bakımından temel bir görev ve sorumluluk olduğunu vurgulayan Sayın, şunları söyledi: "Kamuoyunun da bildiği gibi Türk-İş temsilcileri ilk toplantıda ve daha sonraki toplantıda çağrılmalarına rağmen çalışmalarımıza ne yazık ki katılmamıştır. Gönül isterdi ki işçi temsilcilerimiz de burada olsalardı.


Çünkü asgari ücret tespit çalışmalarının her aşaması, örgütlü-örgütsüz bütün çalışanlarımız başta olmak üzere çalışma hayatımız içinde büyük önem taşımaktadır. Çalışma hayatının tüm taraflarının katkıda bulunması, görev ve sorumluluk alması bu bakımdan büyük önem arz etmektedir.

Taraflardan birinin komisyon çalışmalarına katılmaması, nedeni ne olursa olsun temsil ettiği kesimin haklarının korunması açısından bir eksikliktir. Çalışma hayatında böylesine önemli bir eksikliğin yaşanmaması için bu ve benzeri çalışmalara sosyal tarafların katılması, onlara tanınmış olan fırsattan çok bir hak ve sorumluluk olarak görülmelidir."

Asgari ücretin, işçilerin normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve gıda, konut, giyim, ulaşım gibi zorunlu ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılamaya yönelik bir ücret olduğunu anlatan Sayın, "Elbette bu işçilere ödenmesi arzu edilen bir ücret değildir ancak küresel ekonomik krizin etkileri ve içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar dahilinde hem işçilerimizin hem de iş verenlerimizin durumu dikkate alınarak bir tespitte bulunulmuştur. Asgari ücrette 2010 yılında beklenen enflasyon oranının iki katına yakın artış sağlanmıştır" dedi.

Sayın, yeni asgari ücretin çalışanlara ve iş verenlere hayırlı olmasını diledi.

TEPKİLER

Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu (BASK) Genel Başkanı Resul Akay, Hükümet'in memur maaşlarını, asgari ücreti ve emekli aylıklarını yeniden belirlemesi ve asgari ücretin vergi dışı bırakılması gerektiğini bildirdi.

Akay, yaptığı yazılı açıklamada, "çay-simit hesabı yaparak iş başına gelen" Hükümet'in, sekizinci kez açıkladığı asgari ücretle hayal kırıklığı yarattığını ileri sürdü.

Açıklanan asgari ücretin, sefalet ücreti olduğunu savunan Akay,
"Asgari ücrete yapılan artış iktidar mensuplarının çocuklarının bir günlük harçlığı bile değildir" değerlendirmesinde bulundu.

Türk-İş'ten tepki

Türk-İş Yönetim Kurulu'ndan yapılan açıklamada, 2010 yılında geçerli olacak asgari ücretin "güvenilir, objektif ve bilimsel veriler yerine hükümetin keyfi yaklaşımı ile belirlendiğini" öne sürülerek, "Böylece tespit edildiği andan itibaren asgari ücret yetersiz, çelişkili ve tutarsız olmaktadır. insanca bir yaşama düzeyi sağlamaktan uzak, 'açlık ücreti' bile değildir" denildi.

Türk-İş Yönetim Kurulu'ndan yapılan yazılı açıklamada,
Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun işveren-hükümet kesimi temsilcilerinin 2010 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere bugün toplandığını anımsatılarak, toplantılara Türk-İş temsilcilerinin katılmadığı belirtildi.

"Asgari ücret, işçinin ekonomik ve sosyal durumunun iyileştirilmesi için önemli bir araç ve sosyal devlet olmanın gereği olan bir uygulamadır" denilen açıklamada şunlar kaydedildi:
"Bu uygulamanın bir amacı da çalışanların düşük ücretlere karşı korunması yanı sıra rekabetin emek sömürüsüne yol açmadan yapılmasıdır. Türk-İş, kuruluşundan beri savunduğu asgari ücretin kutsal ve sosyal ücret kavramına yaraşır, insanca yaşama düzeyini sağlayacak, gelir dağılımındaki adaletsizliği düzeltecek, işsizlik gerekçe yapılarak çalışanların sömürülmesine engel olacak düzeyde belirlenebilmesi için çaba göstermektedir.

Ancak, siyasal iktidar, asgari ücreti belirlemekle görevli Komisyonun daha ilk toplantısında gerçek niyetini ortaya koymuştur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın çağrısı üzerine toplanan komisyonun açılışına Sayın Bakanın katılması ve hükümetinin görüş ve yaklaşımını açıklaması beklenirken bu mümkün olmamış, milyonlarca çalışanı ve ailesi doğrudan ilgilendiren asgari ücretle ilgili işçi ve işverenin konuşma yapması da hükümet tarafından engellenmiştir.

Siyasal iktidar, demokratik gelenekleri ve sosyal diyalog yaklaşımını bir yana bırakarak, önceden belirlenen asgari ücreti dayatmak yolunu tercih etmiştir. Öyle ki, Anayasa'nın 55. maddesinde yer alan 'asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları göz önünde bulundurulur' açık hükmüne rağmen bu şart yerine getirilmemiş ve Türkiye İstatistik Kurumu'ndan çalışanların geçim koşullarını ortaya koyan çalışma talep edilmemiştir.

Geçmiş yıllarda komisyonun işveren-hükümet oy çoğunluğunun devletin resmi makamlarına itibar etmek yerine çok daha düşük bir asgari ücret tutarını kabul ve ilan etmek yaklaşımı böylece yeni bir boyut kazanmıştır.
2010 yılında geçerli olacak asgari ücret güvenilir, objektif ve bilimsel veriler yerine hükümetin keyfi yaklaşımı ile belirlenmiştir.

Üzülerek belirtmek gerekir ki işveren kesimi temsilcileri de bu sorumluluğa ortak olmuştur. Böylece tespit edildiği andan itibaren asgari ücret yetersiz, çelişkili ve tutarsız olmaktadır.
İnsanca bir yaşama düzeyi sağlamaktan uzak, 'açlık ücreti' bile değildir. Çalışanların yoksulluğunu daha da yaygınlaştıracaktır."

Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun bugünkü karar toplantısına Türk-İş temsilcilerinin
"oynanan oyunun parçası olmamak ve hükümetin yaklaşımını protesto etmek" için katılmadıkları ifade edilen açıklamada, "Çalışanlar, teğet geçtiği ileri sürülen ekonomik krizin faturasını ödemeye zorlanmaktadır" denildi.

http://bigpara.ekolay.net