İzzettin Doğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İzzettin Doğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2010

CEM TV. VE SAMANYOLU TV. YAKINLIĞI...

CEM TV. VE SAMANYOLU TV. YAKINLIĞI...!

EvcioğluHaber- Cem Tv.den yine bir ilk daha..! CEM TV. ve Samanyolu TV. Yakınlaşması olmuştur...

Cem Televizyonu dendiğinde herkesin aklına (Cem Evleri) Cem vakfı, dolayısı ile Alevileri çağrıştırdığı gelse de, yaptığı yayın akışı iyi incelendiği taktir de, görüleceği gibi; Yayınlarında Alevilerin, bu ülkede yaşadığı ve karşılaştığı sorunların gündemde tutulması ve çözümünün kolaylaştırılması amaç edinilmediği anlayacaktır..

Bu gün, 28.12.2010 salı; akşam yayın kuşağında; Saat;08 de.. Nasıl bir yayın beklersiniz? sizin olduğunu düşündüğünüz Tv.den..!

Bu ülkede yaşayan Aleviler yakın ve uzak tarihi çok iyi bilir.. ! Yaşanan katliamları çok iyi bilir.. Yaşanan Katliamlar, Alevilerin neredeyse kaderleri olmuştur..

Bu Televizyonda, gerçek manada Sivas'ta yakılanların anılmasına yönelik ciddi bir yayın gördünüzmü? Eğer gördünüzse? lütfen bu haberin altına yorumda beliktin .. Maraş katliamı, Çorum Katliamı, Gazi katliamı ve emekçilerin işten atılmalarını , yomsullukların ve aç yatamayan çocukların rüyasında bir dilim ekmek görenleri gündemine almamıştır..
Ülkemizde,daha başka yaşanan HES projelerinin mağdur ettiği köylüleri, dört bir yana kurulan barajlarla kuruyan derelerle yok edilen biyolojik yaşam ve susuz ölen karınca ve yuvada ölen kuşun yavrusundan bahsederek, dağılan ailelerden ve sonuç trajedileri gündemine almayan bu zatı muhterem Televizyon; bakın bu gün neyi gündemine almıştır..

CEM TV:de Akşam saat; 08:00 sıraları yayın akışı..

Samanyolu Televizyonunun savaş muhabiri olduğu alt yazıdan okunan bir zatı muhterem zaman, zaman görüntüde bir şeyleri anlatıyor ve bir sanaryo yazılmış anlatıyor.. Ara, ara görüntülenen diğer görüntü ise; 2009 yılında IMF toplantılarının İstanbulda yapıldığı zaman çekildiği anlaşılan görüntüler gösterilmekte..
Eylemdekiler gençler ve öğrencilerden oluştuğu anlaşılmakta..

Yaşlı ve başı kapalı bir teyze, soruyor: "Neden eylem yapıyorsunuz. gidip okusanıza/"

Ağzı kapalı bir genç cevap veriyor: "Şu anda istanbulda IMF ile bir toplantı yapılıyor.. Bizlerin geleceği ellerimizden alınıyor.. Babamın aldığı ücreti; benim okul masraflarımı ve okula yatırmam gereken harçları karşılayamıyor.. O nedenle buradayım.. "

Samanyolu Ş. Muhabiri: Şavaş alanından bildiriyor.. "Evet şuanda camları kırıyorlar.. Mcdanıl's ve burger'lerin içerdekiler dışarı çıkarıldılar camları kırıp dökülüyor" diyor.. Tam bir gayipten konuşur gibi.. çekim daha önceden ince ayrıntılarıyla çekildiıi ve daha sonra da montajlandığı açık şekilde belli oluyordu..
Bu çekim; özel olarak önceden amaçlandığı belli oluyordu..
Arada bir; Savaş muhabiri denen zat: istanbulun göbeğinde: ne savaşı var da neyin savaş muhabiri bilinmez ama: yepılan proğramın bir psikolojik savaş olduğu çok açık..

Bundan dahada garip olanı; Samanyolu Televizyonu tarafından hazırladığı belli olan bir yayın, Akşam kuşağında CEM TV.de saatlerce neden yayınlanır bu oldukça düşündürücüdür..
Acaba; CEM TV. ve Samanyolu TV. artık yayın ortaklığına mı? geçiyor..
Her ne ise konu sizlerin taktirine sunuyoruz..
Ama; acaba saatlerce o cençleri takip edip; hangi sokaktan geçti; hangi cama taş attı..! gibi takibi yapmak için kimler niçin bu kadar kamera, kaset ve çekim için para ve
masrafları karşıladı.. Birde bu çekimlerin İlgili TV.de yayınladığı muhtemeldir.. Ama; Ayrıca Cem TV.de yayınlamak için para vermedilerse? ne için yayınlandı..
Özellikle; istanbulda iki gün önce Alevilere yönelik CEMEVİ saldırısı dururken buna değinmeyip bunu proğram konusu yapmayıp saatlarce 2009 yılında IMF'yi protesto edenlerin yaptığı cam çerçeve kırmalarını, bir sanaryo yazarak anlatılan yayın amacı belli yayanı yayınlayanlar ne kadar Alevi sorunlarına sahip olabilirler.. ?

Sn; İzzettin Doğan bir konuşmasında şöyle demişti."Fettullah hoca efendi, çağımızın filozofudur bence" demişti.. Taktir sizin sayın hocam...
Ayrıca; taktir sizin değerli izleyiziler..

EvcioğluHaber-28.12.2010


18 Aralık 2010

Turgut Öker neden gözaltına alındı?

TURGUT ÖKER NEDEN GÖZALTINA ALINDI?
EvcioğluHaber- Gazete YOL da yayınlanan yazısında; AABK Genel Başkanı Sn; Turgut ÖKER'in 19 Aralık ta Maraş Katliamının 32 .yılı dolayısı ile yapılacak mitinge katılmak üzere yurda geldiği sırada gözaltına alınmasınının nedeneni sorgulayan bir yazı kaleme aldı..

Soruyor? "Turgut ÖKER neden gözaltına alındı?"



Vedat KARA

18 Aralık 2010, 13:06

Dün akşam olayı ilk Gazete YOL duyurdu. Kısa birkaç cümle ile: Turgut Öker gözaltına alındı.
Akşam 21.30 civarında duydum olayı. HBAKV Okmeydanı Şube Başkanı Kamil Aykanat aradı. Genel Başkan Ercan Geçmez duymuş ilk… Haberim olabileceğini düşünerek, bana doğruluğunu sordular. Gözaltına alındıkları için telefonları kapalı olduğu için ulaşamıyor kimse. Ve doğal olarak ta olayı duyanlar bile, emin olamıyor.
Dün ilginç tesadüf, Turgut Öker’le birlikte Türkiye’ye gelen Mahmut Akgül ile buluşmayı planlamıştık. Ona ulaştım. Olayı doğruladı.
Haberi kısaca Gazete YOL’a geçtikten sonra hızla Atatürk Havaalanına yola çıktım. Haber inanılmaz bir şekilde yayıldı. Alevilerin duyarlılığını bir kez daha görmek şaşırtmadı ama sevindirdi.
Telefonumu bir şekilde bulan onlarca insan, ne yapmak gerektiğini sordular. Olayı duyan onlarca insanda havaalanına akın etti.
Havalını yetkilileri şaşkın! Emniyet yetkilileri şaşkın! Hiç şüphesiz bu kadar tepki beklemiyorlar…
Sabaha kadar, Avrupa’nın dört bir yanından gelen alevi temsilciler ve olayı duyarak havaalanına gelen aleviler, Öker’le birlikte sabahlıyor, emniyet binasında…
Oraya gelen onlarca insandan başka, hiç abartısız, binlerce insan telefonlara sarılıyor ve bir çare bulmaya çalışıyor. Ayrıca ‘sanal dünya,’ tüm imkanları ile kullanılıyor…
Ne için?
Turgut Öker’in serbest bırakılması için…
***
Turgut Öker, Alevi dünyasının önemli isimlerinden biri…. Kimlerine göre o bir kahraman… kimilerine göre, çağımızın pirsultanı…
Her nasıl nitelenirse nitelensin; Alevilerin sembol isimlerinden biri O… Onun mimarı olduğu Avrupa Alevi örgütlenmesi kuşkusuz aleviler için çok önemli bir örgütlenme ve başarı. Hem Avrupa Alevi örgütlenmesinde, hem de Türkiye Örgütlenmesinde Turgut Öker’in katkıları yadsınamaz…
Türkiye’de insanların üzerine karabasanlar çöktüğü çoğu zaman, o sıcak sesi, direnci ve kararlılığı ile umut oldu insanlara.
***
Bir kadın havaalanındaki emniyet müdürlüğünün önünde bağırıyor: “Başkanımızı almadan asla buradan gitmeyiz!”
Her türlü yol deneniyor, ancak çok daha önemli konularda insiyatif kullanan savcılar, son derece önemsiz bir konunda hiçbir şey yapmıyor.
Şimdi mesele şu:
İki yıl önce YOL TV’de bir programda Turgut Öker ve programa katılanlar, Cem Vakfı genel başkanı İzzettin Doğan’ı eleştiren bir konuşma yapıyor.
Programdan sonra İzzettin Doğan, Turgut Öker ve programa katılan pek çok kişiye hakaret davası açıyor.
Turgut Öker, bu davada ifade vermediği için tutuklanıyor.
Şimdi sıradan adli bir olay olan bu konunun asıl önemli yanı şu:
Turgut Öker’le birlikte aynı davadan yargılanan ve aynı konumda olan diğer kişilerle ilgili bir tutuklama kararı yok. Daha da ‘tesadüfü!’: Turgut Öker daha bir ay önce Türkiye’ye geliyor ama bir işlem yapılmıyor.
Peki şimdi neden tutuklanıyor?
Çünkü Öker, Maraş’a gidiyor… 32 yıl sonra Maraş katliamının yaşandığı yerde, katliamı lanetlemek için Avrupa’dan yüzlerce alevi ile birlikte Maraş’a geliyor…
Gelmeyin diyor devlet… İngiltere cemevinin başvurusuna önce izin verilmiyor… Sonra Türkiye’den alevi örgütlerine; “burası Maraş, olaylar olabilir. Yurt dışından gelmesinler. Siz bir açıklama yapın” deniliyor. Avrupa Alevi Konfederasyonu: “Kararlıyız! Geleceğiz.”diyor.
Birilerinin hesabı, Maraş’a ne kadar az alevi giderse, o kadar iyi… O nedenle tutuklanıyor Öker… Yoksa diğer tüm gerekçelerin bu kadar tesadüf etmesi imkansız…
“Birileri kendine verilen görevi yapıyor” diyor, Öker, “bizde kendi görevimizi…” ve “Şimdi Maraş’a doğru yola çıkacağız…”

http://www.gazeteyol.com/turgut-oker-neden-gozaltina-alindi-makale,313.html


EvcioğluHaber-18.12.2010

14 Kasım 2009

İzzettin Doğan, yine Alevi mitingini eleştirdi

Doğan yine Alevi mitingini eleştirdi

Doğan yine Alevi mitingini eleştirdi
Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan yine Alevilerin yaptığı mitingi eleştirdi


13 Kasım 2009 18:13

Bir TV programında geçen haftasonu yapılan ve yüzbinlerce Alevi ile Alevi dostlarının Alevi hakları için biraraya geldiği mitinge 'Amaç Kürt hareketiyle Alevileri birbirine monte etmektir. Bu yapılan olay Alevilerin haklarını almaya yönelik bir hareket değil, Ali Balkız'ın Kürtlerle Alevileri birleştirme politikasıdır' diyerek küçültmeye çalışan Doğan 'Amacı vatandaşı siyasi açıdan kanalize etmek isteyen birisine CEM Vakfı peki diyemez. Parti kurmak istiyorlarsa Sayın Erbakan'ın zamanında yaptığı gibi Sünni İslam'ı kullanarak siyaset yapıp iktidara gelme çabalarınının Alevi versiyonunu yapmamalılar' diye konuştu.

13.11.2009 18:13:34

*http://www.renkhaber.com/ *

21 Mayıs 2009

AYSEL DEMİR KILAVUZ:DEVLET, ALEVİLERİ İSLAM GİRDABINDA BOĞMAK İSTİYOR


AYSEL DEMİR KILAVUZ: DEVLET, ALEVİLERİ İSLAM GİRDABINDA BOĞMAK İSTİYOR
18 Mayıs 2009

AVRUPA ALEVİ BİRLİKLERİ FEDERASYONU YETKİLİSİ AYSEL DEMİR KILAVUZ: Devlet, Alevileri İslam girdabında boğmak istiyor
“Alevilik bir inançtır... Bu deyim en yukarıdan en aşağıya devletin bütün kurumları tarafından kabul görmediği sürece, bir anne olarak ben bu duaya amin demem”
Bin yıllardan beri bütün baskılara ve asimilasyonlara karşı direnen, Alevi inancının yüce dervişlerine ikrar veren talipler, bugün teslim mi oluyor? Bir Alevi kadını olarak, örgütlü Alevi hareketinin içinden biri olarak, son yirmi yıllık Alevi örgütlenmesinin bütün kurumları arasındaki ilişkilere baktığımda, Cem Vakfı hepsinden ayrı duruyor. Vakfın, kendisi dışındaki kurumların öneri ve istemlerine, ne eylem alanlarında ne de söylem noktasında yanında olmadığını görüyorum.

BİZ ‘HAK İNSANDIR’ DİYORUZ
Hal böyle iken, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ders müfredat programı hazırlanırken, yalnızca Cem Vakfı'nı muhatap alması, devletin geçmişte olduğu gibi bugün de Anadolu Alevilerine 'böl ve yönet' politikası ile yaklaştığını gösteriyor. Tam da bunu yurtiçinde ve yurtdışında ciddi bir Alevi örgütlenmesi oluştuğunda yapıyor. Anadolu Kızılbaş inancındaki milyonlarca Alevi, son yirmi yılda oluşturdukları kurumlarda ve bu kurumların çatıları altında ciddi bir örgütlenme oluşturdular. Her alanda Cem Vakfı hariç, istemlerini ve taleplerini haykırmakta aynı dili konuşuyorlar. İşte devlet bu aynı dili konusan Alevi örgütlenmesinden ürktüğü için Cem Vakfı'nı muhatap alıyor. Alevileri bölelim!.. Ama Aleviler bölünmez, bölünse bölünse Cem Vakfı bölünür. İçlerinden bir kısmı, Türk-İslam sentezi diye tutturanlar camiye yönelecekler. Fakat içlerinde bu anlayışa "evet" demeyen ve Alevi inancının temel düsturunu kabul edenler, gerçek Alevi örgütlenmesinin ve kurumlarının yanında yer alacaklardır. Çünkü bu kurumlar onlarca yıldır korkusuz bir mücadele vererek, ecdatlarından aldıkları bilgiyle Alevi diliyle haykırıyorlar ve hep ''Hak'' diyorlar. Hangi kitabı açtıysak, hangi dervişin ve tasavvufcunun geçmiş hayatını okuduysak, gördük ki, bütün kapıları açan insandır. Bütün kutsal mekânlarda oturan insandır. Söyleyen insan, dinleyen insan, düşünen insandır. Dertlere derman, yaralara merhem olan insandır. Biz onun için diyoruz ki, hak insandır.

ALEVİLİĞİ ERİTMEK İSTİYORLAR
Bütün Alevi kurum ve kuruluşlarının, değerli yöneticilerini bir masa etrafında toplama erdemliliğini göstermeyen bir vakfın başkanı, salt kendi başına Alevilerin inanç boyutundaki, yaşam ve düşünüşlerini, hangi yetkiyle Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı, okullarda uygulanacak ders müfredat programına öneri olarak gönderebiliyor? Yüz binlerce Alevi'nin örgütlü olduğu kurumların yöneticileri bu olaya "evet" der mi? Elbetteki hayır. Alevileri, Sünni-İslam inancının potasında eritmek için onlarca yıldır yapılan sinsi çalışmalardan, Alevilerin örgütlü kurumları bihaber değildir. Devletin bu sinsi asimilasyon politikasına yardım eden, onların değirmenine su taşıyan kurumlardan da haberdardır. (Bugün hazırlanılması düşünülen sözde ders müfredat programına, muhatap olarak kabul edilen vakfın yöneticileri daha dün, Alevileri Erciyes Yaylası'na semah dönmeye gönderiyordu.)

BİR ANNEDEN ÖNERİLER

Bir Alevi kadını olarak, bir anne olarak somut önerilerim var. Yurtiçindeki ve yurtdışındaki eksiksiz olarak tüm Alevi kurumlarının temsilcilerinden oluşan bir komisyonun, Alevi inancındaki Alevi çocuklarına, verilecek ders müfredat programına evet demesi gerekiyor. ''Alevilik bir inançtır'' bu deyim en yukarıdan en aşağıya devletin bütün kurumları tarafından kabul görmediği sürece, bir anne olarak bu duaya amin demem. Bir inancı ancak o inancın mensupları, kanaat ve önderleri, din adamları anlatır ve o inancın içinde yetişmiş, pedagoji eğitimi almış eğitimciler tarafından öğretilir. Milli Eğitim Bakanlığı önce Alevi çocukları Sünnileştirmekten vazgeçmeli. Mecburi din dersine tabi tutmamalı. Devlet bir taraftan Alevi köylerine cami, diğer taraftan da okullarda Aleviliği ders müfredat programına koyma ikiyüzlülüğünden vazgeçmeli. Ders kitaplarında da Aleviliği anlatırken, yüzyıllardan beri baskı ve asimilasyonla kuşatılmış, Sünni-İslam inancının o katı kurallar çemberini korkusuzca kırmak gerekir.

ALEVİLERDE KADIN-ERKEK EŞİT
Alevi inancında kadın erkek eşittir. Bütün insanlara aynı nazarla bakarız. Hiç kimseye "gâvur" deyimini kullanmayız. Dua ve gülbenklerimizde yalnızca insan ismi geçer (erdemli kâmil insanların, evliyaların, pirlerin isimleri). Kadın postta oturabilir. Kadın özgürdür. Giyim ve kuşamında erdemlilik vardır. Alevilik’te şart yoktur. Kadın en öndedir. Alevi, kadını örtüye sokmamıştır. Arka plana atmamıştır. Cemde, cemaatte ve ibadette en öne oturtmuştur. Bir ana olarak çocuklarımıza Aleviliği anlatırken "Allah" deyimi yerine "Hak" diyoruz. Müezzin, imam ve müftü deyimleri inancımızda yoktur. Onun yerine çocuklarımıza zakir, pir, mürşit deyimlerini kullanır ve anlatırız. Çocuklarımıza sazı (bağlama) öğretirken "telli Kuran’ımız budur" deriz. "İbadet yerimiz cami değil, cemevidir" diye çocuklarımıza telkin ederiz. ''Çalışmak en büyük ibadettir'' sözü doğumdan ölüme kadar annelerin her zaman söylemi olmuştur. Helal ve haram deyimlerini inancımızın içinde korku sözü olarak kullanmamışızdır. İçkiyi (dem almayı) helal bilmişizdir. Kıblemiz, yönümüz, yüzümüz yalnız insandır. Hac ve kabemiz, pirimizin dergâhıdır. Bütün inaçların kuralları, emirleri ve buyrukları vardır. Kendi peygamberini kendi içinden seçer. Alevi inanç ve ibadetinde en ince detaya kadar bu kurallar mevcuttur. Eğer okullarda Alevi çocuklarına Alevi inancı ve ibadeti anlatılacaksa, bin yıllardan beri akıp gelen bu inancın bütün kuralları, en yalın haliyle korkusuzca anlatılmalı. O zaman biz anneler, Aleviler, bu inanç mensupları bu ders müfredat programının arkasında durabiliriz. Aksi takdirde program bir yana Aleviler bir yana olur. Örnek alınacaksa, Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Almanya örnek alınmalı.
***
DEVRİMCİ ALEVİ KOMİTESİ ÜYESİ İSKENDER GÖÇMEN:

Kâbesi çıkar olan, Kâbesi insan olanı anlayamaz
“Alevi Partisi düşüncesi tamamen yanlıştır. Çünkü inancın siyaset mengenesine sıkıştırılmaya başlandığı yerde, inanç felsefesi ortadan kalkar”
Alevilerin yüzyıllar boyunca gördükleri zulüm ve sefaletinin sorumlusunun devlet olduğunu ifade eden Devrimci Alevi Komitesi üyesi İskender Göçmen, Alevilerin düzenle uzlaşmayan bir yaşam kültürüne sahip olduklarını belirtti.
Alevileri boyun eğmeme ve direnme kültürünü Şah İsmail’den, Baba İshak’tan, Baba İlyas'tan, Şeyh Bedrettin'in ayaklanmalarından aldığını, bu direniş kültürünü her koşulda yaşattıklarını söyleyen Göçmen, “Aleviler gün gelmiş, yoğun bir devlet terörü ile karşılaşmış, dar bir çevreye itilmiş, dış dünya ile bağları kesilmiş, yolsuz, ışıksız, kalemsiz, kitapsız, okulsuz karanlık bir dünyaya hapsedilmişlerdir ama zorbalıklara karşı direnmişlerdir” dedi.

ALEVİ GELENEKLERİ VE İHANET
Alevilerin direnişlerle dolu tarihinde ihanetlerin de olduğunu anlatan Göçmen, Osmanlı’nın devşirmelerinin, Cumhuriyet hükümetlerinin oyunlarının Alevileri sık sık ihanetlerle yüz yüze getirdiğini, bugün de benzer bir sürecin işlediğini şu sözlerle özetliyor:
“Bunlardan birisi de Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan'dır. İçini boşaltmaya çalıştığı Aleviliği devletle birlikte Alevi-Sünni garnitürü haline getirmeye çalışarak Alevi toplumunun önüne koyuyor. Tüm bunlarla birlikte ele alınması gereken çok daha ciddi bir nokta var ki, bu da, ‘Alevi Partisi’ni kurarak siyasallaşma yönündeki hazırlık çalışmalarıdır. Alevi Partisi düşüncesi tamamen yanlıştır. Çünkü inancın siyaset mengenesine sıkıştırılmaya başlandığı yerde, inanç felsefesi ortadan kalkar.”

ÖĞRETECEKLERİ BİZİM TARİHİMİZ DEĞİL
Alevi halkın, felsefesini ve kültürel varlığını İzzettin Doğan’ın “uyku ve sabah duası” yoluyla açıklamanın mümkün olmadığını söyleyen Devrimci Alevi Komitesi’nden İskender Göçmen, gündemde olan Alevilere ait ders kitapları tartışmasına ilişkin de şunları söyledi:
“Okullarda okutulacak şeyler kapsamında yer alan bu ve buna benzer öneriler, Alevi toplumlarının sınıflar mücadelesindeki tarihsel rolünü tamamen çıkmaza sokmasıyla birlikte, tarihe gömmeye yönelik bir politikanın ta kendisidir. İzzettin Doğan hiçbir zaman devletin katliamlarına karşı çıkmıyor. Bu nasıl bir ‘Alevi inancıdır’ ki, zulme uğrayanın değil zulmedenin yanında oluyor. Yüzyıllardır Alevi halkını katleden, sürgün eden Osmanlı'nın, Yavuz Sultan Selimlerin mirasçısı bir devletle. Maraş’ta Alevi halkını faşistlerle birlikte katleden devletle. Sivas’ta şeriatçılarla kol kola Alevi aydın ve sanatçılarını yakan devletle. Çorum'da katliam yapan devletle. Gazi'nin katillerini koruyan, aklayan devletle sıcak ilişkileri olduğunu söylüyor İzzettin Doğan. ‘Sıcak ilişkiler’, şimdi tarihini çarpıtarak, bu halkın çocuklarının okuduğu okullarda ders diye yutturdukları bizim olmayan tarihle mi açıklanacak? Alevi çocuklar, kendine ait olmayan uydurma bir Alevilik öğretisini, işbirlikçi bezirgânların dar kafasından çıkan fikirlerle mi öğrenecek?


YENİ HIZIR PAŞA, DOĞAN’DIR
AKP’nin, İzzettin Doğan ve Reha Çamuroğlu gibi isimlerle Aleviler içerisinde bir açılım yaptığını göstermeye çalıştığını, ancak isimlerin değişmesine rağmen bunun mümkün olamayacağını söyleyen İskender Göçmen, durumu sert sözlerle açıklığa kavuşturdu:
“On yıllardır Alevi halkını katledenlerin nasıl bir ‘açılım’ından bahsedebilir ki? İzzettin Doğan biçim değiştirmiş bir Hızır paşadır. Doğan veya Reha Çamuroğlu gibi isimler ile AKP iktidarı Aleviliği düzen içi bir konuma sokmak, onun ilerici yanını köreltmek istiyor.”
Alevi halkın devrimci ve ilerici olduğunu, AKP’yi de bugün için korkutan olgunun bu olduğunu açıklayan Devrimci Alevi Komitesi’nden Göçmen, “Bütün ‘açılımlar’ Alevi halkının devrimci özünü yok etmek içindir ve asla kabul edilmeyecektir. Alevi halkı bunları iyi tanımalıdır. Alevi bezirgânlarının bu iktidara nasıl sahip çıktıklarını görmelidir. Alevi halkı, inançlarımızı, değerlerimizi, tarihimizi satmalarına ve uydurma bir Alevilik öğretisinin okullarda çocuklarımıza ders olarak verilmesine asla izin vermemelidir!” dedi.

Devamı; -1 -2 -3 4- 5- 6- 7-

YAZAR YÜKSEL IŞIK:ANADOLU’DA SADECE SÜNNİ İSLAM’IN KALMIŞ OLMASI MANİDAR DEĞİL Mİ?


YAZAR YÜKSEL IŞIK: ANADOLU’DA SADECE SÜNNİ İSLAM’IN KALMIŞ OLMASI MANİDAR DEĞİL Mİ?
16 Mayıs 2009
Birgün Gazetesi- Yazı Dizisi

Alevilik üzerine yazılarıyla tanınan Yüksel Işık, “Anadolu’da Müslümanlığın ve özellikle de ‘Sünni İslam'ın kalmış olması biraz manidar değil mi?" diye soruyor ve hemen ardından ekliyor: “Anadolu’nun nasıl soluklaştırıldığını, hepimizin düşünmesi gerekiyor”
AKP’nin Aleviler için yeniden bir “açılım” ihtiyacı duyduğu ve önümüzdeki günlerde düzenleyeceği “çalıştay” ile “açılım”ı sürdürmekte kararlı olduğu anlaşılıyor. Sonuçta söylenebileceği baştan söylemeliyim ki, hangi saikle hareket edilirse edilsin tartışmak iyidir. Zira, tartışılan konu, “şişede durduğu gibi durmaz”.
Öncelikle bir konuya açıklık getirelim. Bu ülkenin anlamlı çoğunluğunun hesap defterine kaydedilen Alevilerin hak ve taleplerini tartışmakla Aleviliği tartışmak aynı şey değildir. İsteyen Aleviliğin nasıl bir tarihsel süreç izlediğini tartışabilir; bu tıpkı, İslamiyet’in, Hıristiyanlığın, Museviliğin tarihsel süreçlerini tartışmak gibidir. Ancak semavi dinlerin tarihsel süreçlerini tartışmak, bahse konu bu üç semavi dinin bir realite olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyorsa, Aleviliğin hangi tarihsel kökten geldiğini, orijinin nerede olduğunu tartışmak da, Alevilerin bugünkü hak ve taleplerinin tartışılmasını gerektirmez. AKP’nin birinci “açılım” girişimi sırasında yapılmak istenen Aleviliği önce resmiyetin kalıbına dökmek; sonra da bazı talepleri kabul etmek şeklinde tezahür etti. Gerçekleşmiş olsaydı bile, gerçekleşen şeyin Alevilikle doğrudan ya da dolaylı bir bağı olmayacağı baştan belli olan böyle bir “açılım”ın, yeniden deneniyor olması, umulur ki, yaşanan tecrübelerden ders çıkarıldığına işaret etsin.
Tarih, biraz da egemenlerin, 'öteki'leri, önce kendi istediği kalıba dökme, sonra da onları tanıma sürecidir. Tektipleştirmenin sıkça karşılaştığı alanların başındaysa inanç alanı gelir. Bugünden geriye bakıldığında, bir zamanlar farklı dinlere mensup Anadolu’nun, bugün 'yüzde 99’u Müslüman' bir hale gelmesinin bir 'gönül rızası' ile oluştuğu şeklinde bir hava egemen gözüküyor. Oysa tektipleştirmenin hangi süreçlerden geçip geldiğini az çok yakın tarih okuyanlar bilir. Hangi süreçler yaşanmış olursa olsun, bugün bunlardan geriye sadece Müslümanlığın ve özellikle de “Sünni İslam”ın kalmış olması biraz manidar değil mi? Dinsel çoğulculuktan tekleşmeye gidilen sürecin doğal bir seyir olmadığı genel bir kabul gördüğüne göre, Anadolu’nun nasıl soluklaştırıldığını hepimizin düşünmesi gerekiyor. Her konusuz kaldığında, başta Alevilik meselesi olmak üzere, sık sık “açılım” yapmaktansa, biraz da empati kurabilme zemini yaratılabilmeyi, hepimiz ve özellikle de hükümet eden AKP düşünmeli.
ALEVİLİK İSLAM'IN İÇİNDE Mİ?


Bir çeşit ironi olsa gerek; Anadolu’ya hoşgörünün vatanı denir. Bu kavram, doğal olarak, Yavuz’dan bu yana kırım ve katliamlar yaşamış Alevileri çağrıştırıyor. “İslam’ın içinde mi, dışında mı” tartışmalarına konu edinilen Alevilerin de bu topraktan şekillendikleri biliniyor. “Hak, Muhammed, Ali” üçlemesiyle zahiride İslam ile ortak bir dil kullanan Aleviliğin, ibadet ritüelleri itibariyle İslamiyet’ten farklılaştığı biliniyor. Kimisi bunu, “Aleviliğin asıl İslam olmasına”; kimisi de “farklı bir inanç olarak Aleviliğin İslam’dan etkinlenmesine” bağlıyor. Mesele Alevilik olunca, sorun çözme konusunda baş gösteren kısırlık, sorunu dallandırıp budaklandırmada pek bir maharete dönüşüyor.


ALEVİLERİN TALEPLERİ
Aleviler, eşit yurttaş muamelesi görmek ve resmi dine mensup olduklarını her fırsatta dile getiren hükümet edenlerin, tıpkı, diğer egemenler gibi, Aleviliğe çekidüzen vermekten vazgeçmelerini istiyor. Bir inanca mensup insanlara, “sizin esasen şöyle olmanız lazım” demenin, sorunu baştan içinden çıkılmaz hale getirdiği, birinci “açılım” sırasında da görülmüştü. Dolayısıyla nasıl ki, Müslümanlar için “uygun form arayışı”, tepkilere neden oluyorsa, Alevileri tanımlamanın da aynı sonuçlara yol açtığını kavramak gerekiyor.
Aleviler, ibadethane olarak cemevini, Tanrıya sığınma şekli olarak da cem törenlerini işaret ettikçe, karşılarında, “Alevilik Ali’yi sevmekse biz de Aleviyiz” gibi tuhaf refleksleri buluyor. AKP’nin Alevi “açılım”ına ruhunu veren bu reflekslerin ilkinde sonuç almadığı ortada. İkincisine başlarken, öncelikle bu çarpık yaklaşımdan vazgeçmek gerekiyor. Alevilerin, dinsel törenleri farklı; bu töreni gerçekleştirdikleri mekanlar da camiiden farklı. Aleviliği İslam’ın içinde görenler de, İslam’ın dışında değerlendirenler de, cem, cemevi gibi kavramlar üzerinde uzlaşıyor. Aleviliği, İslam’ın dışında görenler de “Hak, Muhammed, Ali” üçlemesini bir amentu gibi tekrarlıyor. Öncelikle bu realiteyi kabulle başlamak lazım.
Alevilerin, Alevilik konusunda uzlaşıp, toplumun karşısına öyle çıkmaları gerektiği iddiası bir bahanedir. Hiçbir dinin tek yorumu yoktur. Daha önce de vurgulamıştım; İslam’ın da birbiriyle zıt farklı yorumları bulunuyor. Yorum farklılığı, bir inanışın ortak ritüellerinin gerçekleştirilmesine engel değildir. Osmanlı’da da, Cumhuriyet döneminde de devletin resmi dini haline gelmiş Sünni İslam’dan farklı olarak Aleviliğin farklı yorumları bulunduğu muhakkaktır. Bu durumun Alevi kimliğinin tanınmasını engellemek için bir bahaneye dönüştürmek, “kırk dereden su getirme”ye benziyor.
İnanç, hassasiyeti yüksek olan manevi bir duygudur. Bir topluluğun inancını, o topluluğu hiçe sayarak, tartışmaya açmak ve o inanca dışarıdan kural dayatmak, en hafif ifadeyle inciticidir! İnanç ve ibadet biçimleri farklılık arzeden Alevileri, bir çeşit resmi din haline dönüşmüş Sünniliğin kalıbına dökülmesi için devletin olanaklarını sonuna kadar kullanmanın anlaşılır ve kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Bu ülkenin problemi, inanan, inanmayan herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği bir inanç özgürlüğü sisteminin kurulmasından yoksun bırakılmasıdır. Dolayısıyla ikinci kez “açılım”a hazırlanan AKP’nin öncelikle yapması gereken şey, Alevilere elbise biçmekten vazgeçmesidir!


***
ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU ESKİ GENEL BAŞKANI TURAN ESER:Strateji belli; Alevileri devletleştirmek
“AKP’nin yeni Alevi stratejisinin adı belli: Tüketemedik, eritemedik, asimile edemedik, öyleyse devletleştirelim”
Alevi toplumu ile bağı kopmuş ve Aleviliği Türk İslam Sentezi içinde eritmeye çalışan Cem Vakfı’nın niyeti açıktır; Alevi-Bektaşi toplumunu ve inancını mevcut resmi din-devlet ilişkisine entegre etmek. Yani Alevi inancını devletleştirmek. Oysa din eğitimi, genel eğitim sistemimiz gibi kökten sorunludur. Yani Türkiye’nin demokratik, laik, çağdaş, katılımcı ve özgürlükçü ekseninde köklü bir eğitim reformuna ihtiyaç var. Cem Vakfı ve AKP hükümeti, din eğitimi konusunda, farklı tecrübelerden faydalanmak zorundadır. Din ve devlet ilişkilerinin laiklik ve evrensel hukuk değerleri zeminde kabul edildiği çağdaş ülkelerde, devlet din eğitimi zorla vermez. Bu dersin içeriğini belirlemez. AKP hükümeti, AB siyaset ve hukuk belgelerinde belirtilen, bireysel özgürlük, hukukun üstünlüğü, insan hakları, kültürel çeşitliliğin tanınması, demokrasi ve din ile devlet ilişkilerinin ayrılığı üzerine kurulmuş olan tanımları görmezden geliyor. Din eğitimi alma, verme ve içeriği hakkında global ölçekte kabul gören bir çok hukuksal düzenleme ve evrensel değerler mevcuttur. Devlet, farklı ülkelerin tecrübelerinde faydalanabilir.
AB ülkelerinde din eğitimi seçmeli, isteğe bağlı ve özel okullarda, ayrımsız olarak verilir. Fransa'da ise 1904 yılında devlet okullarından din dersleri kaldırılmış, özel okullarda ise seçmeli olarak serbest bırakılmıştır. Ancak ne Cem Vakfı, ne de AKP hükümeti, Avrupa ülkelerin başarılarından ve hukuksal kazanımlarından ders almak istemiyor. Çağdaş, laik ve demokratik devlet anlayışı, vatandaşının inancına karışmayı, inancını tanımlamayı ve yazmayı, inanç, vicdan ve kanaat özgürlüğüne müdahale olarak algılar. İşte bu nedenle din eğitimini, ilgili dinin temsilcisi cemaatlere ve özerk kurumlara bırakmıştır. Dersler zorunlu değildir. Seçmelidir. Türkiye'de ise Şeyhülislâmlık'tan günümüze kadar İslam din öğretisi, topluma tek din dersi olarak dönem dönem zorunlu eğitimin bir parçası olarak dayatılmıştır. 1982 Anayasası zorunlu din dersini bir özgürlük olarak değil, toplumu dinsel yönde tertipleştirmenin ideolojik gerekçelerine dayanarak yasalaştırmıştır.


ESKİ VE RESMİ EZBER BOZULMALI
Oysa din ve vicdan özgürlüğü, insanların dindışı kalabilme hakkını da kapsar. İnsanların dini öğrenme, öğrenmeme, öğreneceklerse de bütün dinleri öğrenebilme hakkı isteğine bağlı olmak şartıyla olmalıdır. Böyle bakıldığında "Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır" biçimindeki kural, aynı maddede düzenlenen din ve vicdan özgürlüğü prensibine aykırıdır. Aynı zaman da, "kimse dini inançlarını ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, kınanamaz" biçimindeki güvenceye de aykırılık teşkil ediyor. Mevcut uygulama sadece Alevileri ve gayrimüslimleri değil, inanmayanları da rahatsız ediyor.
İşte bu çerçeveden bakılınca, AKP ve Cem Vakfı tarafından hazırlanacak bir Alevilik anlatımı, Sünnilik doğrultusundaki resmi din eğitimi anlayışına, ve yine “Türk-Sünni İslam Sentezi"ne, “Türk Alevi İslam Sentezi” olarak eklemlenmek isteniyor. AKP hükümetinin yeniden gündemine aldığı “Alevi Açılımı” yine sorunlu bir zeminde şekilleneceğine dair işaretler vermeye başladı. Birinci yanlışı, sorunu hukuksal zeminde ele almıyor. AKP’nin ikinci önemli yanlış yönelimi ise, din, vicdan ve inanç özgürlüğünü, laikliğin evrensel ilkelerine uyumlu olarak tartışmaması. Üçüncü yanlışı, din ve vicdan özgürlüğünü değil, Alevi inancını ve Alevilerin vicdanını devletleştirmeyi hedefliyor. Dördüncü yanlışı ise, şimdiden diyalog ve çözüm dilinden uzaklaşıyor, ayrımcılık içeren bir dile başvurarak, Alevi kurumlarının demokratik ve katılımcılık hakkını dışlıyor olması. Türkiye’de Alevi Bektaşi Federasyonu, Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı, Avrupa Birliği üye ülkelerinde yıllardır örgütlü olan Alevi Birlikleri Federasyonu’nun çatı örgütü olan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu'nu dışlayarak ve yoksayarak, buluşulamaz.
Alevilerin taleplerinin karşılamanın ilk adımı olarak, eski ve resmi ezber bozulmalıdır. Cumhuriyetin kuruluşunda “asli unsur” olan Alevilerin köylerine, Cumhuriyet'in Diyanet'i zorla camiler yapmaya başladı. Cumhuriyet'in demokratik, laik ve çağdaş eğitiminden yana olan, Köy Enstitüleri'nin devamını savunan Aleviler, bu kez “laik Cumhuriyet okullarında” namaz kılmak, oruç tutmak, dua ezberlemek ve zorunlu din derslerine katılmak yoluyla Alevi kimliklerini ifade edemez oldular. Yani inkarın ve imhanın çözemediği, devletin Türk-İslam Sentezi eksenindeki tektipleştirme amaçlı asimilasyon politikasıyla çözülmek istendi. Şimdi mevcut yanlışa, devletleştirilmiş Alevilik eklenerek “açılım” olmaz. Türk demokrasi, laikliği ve hukuk tarihi Alevisiz bir karaktere sahiptir. AKP hükümeti dahil, geçmiş hükümetler, Alevilere yapılan bunca haksızlık ve ayrımcılık karşısında kendi hatalarını kabul etmiyor ve sürmekte olan hak ihlallerine devam ediyor.
Alevi hareketi siyasi iktidarın resmi ezberini bozmayı zorlayan bir güce ulaşmıştır. Türkiye’de yasaklanmasına rağmen, Alevilik ve Aleviler Avrupa’nın bir çok ülkesinde resmen tanınmış inanç topluluğu ve kimlik olarak kabul gördü. Almanya’nın bir çok eyaletinde, devlet okullarında Alevilik, seçmeli isteğe bağlı ders olarak verilmeye başlandı. Alevi hareketinin son 20 yıllık mücadelesinin sonucu ve güncel gelişmeler karşısında, AKP hükümetinin yeni stratejisi belirginleşmeye başladı.
Stratejinin adı bellidir: Tüketemedik, eritemedik, asimile edemedik, öyleyse devletleştirelim.
Aleviliği devletin resmi dini kayıtları içine sokarak, köklerinden ve bağlarından kopararak ona resmi aşı yoluyla yeni şekil verilemesine göz yummak mümkün değil. Aleviler, Aleviliği kendi özüne yabancılaştıracak siyasi projelerin, arkasındaki hesapların ve gizli pazarlıkların bilincinde ve bilgisindedir.

Devamı; -1 -2 -3 4- 5- 6- 7-

YAZAR ALİ YILDIRIM:‘ALEVİLİK BAĞIMSIZ BİR DİNDİR’

YAZAR ALİ YILDIRIM:‘ALEVİLİK BAĞIMSIZ BİR DİNDİR’
15 Mayıs 2009

“Alevilik; insanı merkezine koyan, Anadolu’ya özgü, eşi benzeri olmayan, inanç, kültür, felsefe, öğreti ve hatta bunların tümünü de içeren toplumsal bir olgu, bağımsız bir dindir”
Anadolu Aleviliğini oluşturan temel kurumlar, ritüller ve inanç öğeleri bir bütün olarak ele alındığında şu çok açık ve net bir biçimde görülecektir ki Alevilik Anadolu coğrafyasına aittir ve bu coğrafya dışında Anadolu Aleviliğini bulmak, Anadolu Aleviliğine rastlamak olanaklı değildir.
Burada Alevilikteki tek tek kimi unsurların benzerlerinin başka coğrafyalarda, toplumlarda görüldüğü itirazı ileri sürülebilir. Bu durum tüm inançlar için geçerlidir. Hıristiyanlığın, Museviliğin, Müslümanlığın birçok unsuru da gerek birbirleri içerisinde gerekse bunların dışındaki inanç sistemlerinde görülmekle bu inançların bağımsızlığına halel gelmiyor. Peki öyle ise Aleviliğin salt Anadolu’ya özgü olmadığını göstermek için böyle bir itiraz nasıl ileri sürülebilir!

ALEVİLİK’TE BİLEŞİM VE KARIŞIM
Alevilik -bütün diğer dinler inançlar gibi- farklı din kültür ve inançlardan, farkı çoğrafyalardan, farklı tarihsel kesitlerde unsurlar almıştır. Bu unsurları Anadolu’da özel bir yöntemle sentezlemiş, harmanlamıştır. Alevilikte şamanizm’den, Budizim’den, Mani inancından, Zerdüşlük’ten, Hırıstiyanlık’tan, İslamiyet’ten, Anadolu’nun yerli inançlarından unsurlar görülür. Bu sentezleme/harmanlama özel yöntemin çok büyük bir önemi vardır. Çünkü bu sentezde yer alan hiçbir şey artık eskisi gibi değildir. Örnek vermek gerekirse: Kimya biliminde iki farklı tepkimeden söz edilir: Bileşim ve karışım.
Karışımda iki ya da daha çok madde tepkimeye girer. Karıştırılır. Fakat karışan maddeler hiçbir şekilde özelliklerini yitirmez. Tepkimeye girmeden önceki özellikleri neyse yine odur. Bu karışan unsurları kolayca ayrıt etmek, ayrıştırmak mümkündür.
Bileşimde ise farklı maddeler tepkimeye girerler, kendi ilk özelliklerini yitirerek bambaşka bir madde ortaya çıkarırlar. Bileşimdeki bileşen maddeler artık tepkimeye giren o eski maddeler değildir sanki. Ayrılamazlar, bir çırpıda ayırt edilemezler.
İşte Alevilik söz edilen ikinci tepkime gibi yani kimyasal bileşim özellikleri gösteren bir olgudur. Alevilik farklı inanç, din ve kültürlerden aldığı unsurları kimyasal bir bileşime tabu tutmuştur. O nedenle bir unsur Mani dini kaynaklı olabilir ama Alevilikteki büründüğü yapı ve işlev artık geldiği köken olan mani dinindeki anlamından tümüyle başkalaşmıştır. Örnek olarak Aleviliğin temel ilkelerinden olan “eline, diline, beline sahip olma” ilkesinin Alevilikteki yeri ve anlamı ile kaynağı olan Mani dinindeki yeri ve anlamı tümüyle farklılaşmıştır.

GERÇEĞİ REDDETMEK SİYASAL TUTUM
Aleviliğin özgünlüğü gerçeği çok somut olarak ortada iken bu gerçekliği reddetme tutumu bilimsel olmaktan çok ideolojik ve siyasal bir tutumdur. Çünkü Aleviliğin özgünlüğü üzerinde karar kılındığında bununun toplumsal ve siyasal hayatta yankıları, karşılıkları gündeme gelecektir. Din ve inançların eşitliği ve bunun sonuçlarını istemek gündeme gelecektir.
Hal böyle olunca Alevilerin bağımsız, özgün bir inancın mensupları olarak hak taleplerinin önünü kesmek için ilk atılan adım gerek popüler düzlemde “hepimiz kardeşiz” hamasi söylemini tekrarlamak, gerek sözde bilimsel düzlemde ise Alevilik diye özgün bir inancın olmadığını kanıtlamak için bin bir gerekçe üretmek oluyor. Alevilik İslamiyet’ten farklı bir inanç olarak kendisine özgü inanç ve kültürel değerleriyle Anadolu’nun öz ve özgün dini/kültürü olarak bu topraklarda yüzlerce yıldır yaşamaktadır. Alevilik dedesiyle, cemiyle, sazıyla, deyişiyle, semahıyla, tanrıyı insan, insanı tanrı gören tasavvuf felsefesiyle kendisine yönelik bütün baskı ve inkâr politikalarına rağmen varolmuş, Aleviler yaşadıkları büyük dramlara rağmen yollarından/inançlarından asla geri dönmemiştir.

KATLİAMLA OLMADI SIRA ASİMİLASYONDA
Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Alevilik ülkemizde 1950’lere kadar kurum ve kurallarıyla, bütün canlılığıyla ve kendi gizi üzerine yaşayıp gelmiş iken bu tarihten sonra sistemce uygulamaya konulan antilaik politikalar en dehşetli şekilde Alevileri vurmuştur.
Sistem Alevilere yönelik katliamlarla başaramadığını asimilasyon yoluyla hem de Aleviler arasından gönüllü hizmetkârlar bularak adım adım, adeta tereyağdan kıl çeker gibi uyguladığı planıyla gerçekleştirmede oldukça maharet göstermiştir.
Aleviler arasında yaratılan bilinç bulanıklığı, sorgulayıcı bakışın köreltilmesi, aklın önüne set çekilmesi, uydurma bir tarih tasarımı ve özel olarak Alevileri yoldan çıkarmak için yapılan yol işaretlemeleri bir çok Aleviyi Alevilik adına tümüyle Aleviliğin karşısında/dışında inançları savunur, benimser ve uygular, kabul eder hale sokmuştur.
Sistemin ezici bir güçle taraf olması ve gözlerin bağlanması Aleviyi kendi dünyasının dışında bir dünyada olmaya mecbur ederken, Alevi, topyekûn sürüklenip götürüldüğü bu dünyanın kendi öz dünyası, gerçek dünyası olduğunu iddia eder hale gelmiş ve bir adım daha ileri giderek aslında bu dünyanın gerçek sahibi olduğunu ileri sürerek kendisini oraya sürenler karşısında psikolojik bir mevzi kazanmak derdine düşmüş/düşürülmüştür.

ALEVİLER KÖKLERİNE YABANCILAŞTIRILDI
Anadolu Alevi dünyasına şöyle kabaca bakıldığında dahi görülecektir ki ; bundan daha 50 yıl önce Alevi olarak kayda geçirilen, somut olarak gelenekleri, görenekleri inanç ve ritüelleri yani semahları-cemleri tesbit edilip makale/araştırma konusu yapılan binlerce köy bu kadar kısa bir süre içerisinde Sünnileştirilmiş/Müslümanlaşmış ve köklerine taban tabana yabancılaşmıştır.
Resmi çevreler hiç de üzerlerine vazife olmadığı halde son derece masum bir söylemle Aleviler nezlinde misyonerlik faaliyeti yürütüyor. Sözgelimi sık sık tekrarladıkları bir çağrı olan “Aslında ayrımız gayrımız yok. Kendimizi ayırmayalım. Hepimiz Müslümanız, kardeşiz söylemi” Türkçe’ye çevirildiğinde görülecektir ki “bırakın Aleviliği, hepimiz Sünniyiz” anlamına geliyor. Aslında bu yaklaşım “Alevilik diye bir inanç/kültür yoktur” diyen bütün bir zihniyetin de özetidir.

***
ÖZGÜR DEMOKRATİK ALEVİ HAREKETİ SÖZCÜSÜ ERGİN DOĞRU:
Aleviler arasında Türk-Kürt ayrımı yapılıyor
Özgür Demokratik Alevi Hareketi sözcüsü Ergin Doğru: “Devletin Türk etnisitesine sahip olan Alevilere yaklaşımıyla, özellikle Dersim, Varto gibi Kürt etnisitesine sahip olan Alevilere yaklaşımı aynı değil. Ayrımcı bir politika var.”

»Son dönemde Cem Vakfı'nı ders kitaplarında Aleviliği yazması tartışılıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İzzettin Doğan'ı Alevilerin temsilcisi olarak değil, bizzat devletin bir örgütlenmesi olarak görüyoruz. Çünkü ortaya çıktıkları sürece dikkat ettiğimiz zaman 12 Eylül'den sonra açığa çıkmıştır. 12 Eylül'ün yerleştirmeye çalıştığı Türk-İslam anlayışını Aleviler içerisinde yaygınlaştırmaya çalışan bir anlayışları var. Temel yaklaşımları Aleviliği sistem içileştirme, tarihsel özünden ve demokratik yapısından, evrensel değerlerinden koparmak. Dolayısıyla en başta bizim görüşümüzü kapsamayacağı açıktır. Bizim gibi birçok kesimi de kapsamayacaktır. Ders kitapları konusunda Alevilerin bir mutabakatı yok. AKP'nin hazırlayacağı kitapla, İzzettin Doğan'ın yazacağı kitap arasında da çok fazla fark olmayacaktır. Çünkü zihniyet aynı. Biz İzzettin Doğan'ın kitap yazmasından ziyade, çok ısrarla savunduğu laiklik noktasındaki duruşunu sağlamlaştırıp, zorunlu din derslerinin kaldırılması savumasını daha doğru buluruz. "Aliyi sevmek Alevilikse biz de aleviyiz" yaklaşımı yüzeysel bir yaklaşımdır. Biz okullarda din dersi kitaplarında Aleviliğin okutulmasını savunmuyoruz; biz zorunlu din dersinin kaldırılmasını istiyoruz.

»Sorunun çözümü nedir?
Devletin Alevi sorununu çözme adı altında sürekli aynı gruba gitmesi, tamamen devlet politikasının ürünü. Bu şekilde sorunun çözülebilmesi mümkün değil. Eğer devlet bu sorunu çözmek istiyorsa kendi yaratmak istediği Alevilerin değil, Aleviliği demokratik anlamda temsil eden tüm kesimlerin görüş ve taleplerini almak zorunda. Alevilerin sorunları, tüm kesimlerin, görüşlerin bir araya gelerek ortak taleplerini dile getirmesi ile çözülür. Birliktelik olmadığı sürece ortaya atılan ne olursa olsun mutlaka bir kesim karşı çıkacaktır. Biz iktidarın Alevi açılımının samimi olmadığı düşünüyoruz.Hükümet, tamamen konjonktürel gelişmelerin dayatması ve pragmatist yaklaşımlarla soruna yaklaşıyor.

»Özgür Demokratik Alevi Hareketi olarak siz Aleviliği nasıl tanımlıyorsunuz?
Öncelikle Aleviliği kısır tartışmaların içerisinde yorumlamanın çok anlamlı olmadığını düşünüyoruz. Aleviliğin temel esası insana dayanması ve değer vermesidir. Bu anlamda farklı değerlendirecek kesimler olacaktır. Bu normal. Tüm inançlarda farklı yorumlar ve yaklaşımlar olabilir. Fakat biz öz olarak, Aleviliği felsefesi, kültürü, yaşam biçimi ve dünyaya bakış açısıyla bir bütün olarak görüyoruz. Bunların içerisinden birini ayırıp diğerini öne çıkarma anlayışı doğru değil. İnanç ne yaşam biçimi ve felsefesinin önüne geçmeli ne de felsefesi inancı yok sayarak sadece siyasal bir obje olarak algılanmalı. İkisi birbirini bütünleyen ve tamamlayan noktalardır. “İslamın içinde” diyen kesimlere de “Ali'siz Aleviliği” savunan kesimlere de hoşgörüyle bakmak gerekir.

»Ortak talepler olmasına rağmen, Alevi derneklerinin birlikte hareket etmemesinin sebebi nedir?
Temel problem devletin yönlendirmesi. Alevilerin sorunlarının demokratik yollarla çözüleceğini savunan kesimlere devlet ve onun yanından bakan Alevi kesimleri “Bunlar eski Marksisler, solculardır” yaklaşımlarıyla dışlıyor. 12 Eylül sürecinde geliştirilen devletine bağlı, tek din tek inanç esasının bir parçası olarak tek çizgi dayatmasını kabul eden kesimler de ortaya çıkıyor. Bu devletin işine geliyor. Çünkü devlet tüm kötülükleriyle kabul ediliyor ve bir kul mantığı içerisinde devlet ne verirse o kabul ediliyor. Bu bizim inancımızın özüne ters.

»Devlet Türk ve Kürt Alevilere nasıl yaklaşıyor? Bu anlamda bir ayrımcılık var mı?
İnsanlar farklı etnik kökenlerden gelebilir. Alevilik kendisini etnisite üzerinden ifade etmez. Fakat devletin bakış açısında böyle bir ayrım var. Bunun da temel sebebi Kürt sorunundan kaynaklanıyor. Devlet, Alevilerin hepsinin Türki kökenli olduğunu ve bunun dışında hiçbir Alevi'nin olmadığını iddia ederek, bilim dışı bir yaklaşım sergiliyor. Devletin Türk etnisitesine sahip olan Alevilere yaklaşımıyla özellikle Dersim, Varto gibi Kürt etnisitesine sahip olanlara yaklaşımı aynı değil. Ayrımcı bir politika var. Zaten Alevilik başlı başına yok sayılan, inkâr edilen bir kimlik devlet tarafından. Devletin siyasal propagandası ve ideolojik çizgi dayatmasının kısmi olarak da başarılı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Fakat bu, Aleviliğin kendi özünde var olan bir gerçeklik değil. Bir yanılsama var ve bu yanılsamaya düşmemek gerekiyor.

Birgün Gazetesi-

Devamı; -1- 2- 3- 4- 5- 6- 7-

CAFER SOLGUN: ALEVİ SORUNUNDA ARTIK İSTİSMAR DÖNEMİ KAPANDI


CAFER SOLGUN: ALEVİ SORUNUNDA ARTIK İSTİSMAR DÖNEMİ KAPANDI
14 Mayıs 2009

YAZAR, YÜZLEŞME DERNEĞİ BAŞKANI CAFER SOLGUN:
Alevi sorununda artık istismar dönemi kapandı
Reha Çamuroğlu’nun önayak olduğu “Alevi iftarı” girişiminden bu yana AKP Alevi sorununda bir “açılım” yapma iddiasıyla gündeme geliyor. Alevi sorununun ciddi bir açılım siyasetinin konusu olarak ele alınması gerektiği açık. Meselenin yasal düzenlemelerin yanı sıra toplumsal önyargıları aşmakla da ilgili boyutları var. Zira ihtiyaç duyulan noktalarda yasal düzenlemeler yapmaktan daha önemli olanın, söz konusu önyargıları, birikmiş güvensizlikleri aşmak olduğu gözden kaçırılacak gibi değil. Bu nedenle meseleyi bir “süreç” olarak ele almak, bu sürecin sağlıklı işleyişine katkıda bulunmak, hizmet etmek önemlidir.

ALEVİLER ARTIK SORGULUYOR
Görülmesi gereken en önemli husus, artık Alevi sorununun bir siyasi istismar konusu olarak ele alınmasının ya da “idare-i maslahatçı”, günü kurtaran yaklaşımların miadının dolmuş olmasıdır. Yıllarca Alevilerin bazı korku, kaygı ve hassasiyetlerini istismar edip Alevi oylarını kendisine mahkûm gören, ama Alevilerin en doğal, meşru ve haklı taleplerini gündeme dahi getirmeyen CHP zihniyeti Aleviler tarafından ciddi şekilde sorgulanmaktadır. Alevilere dayatılan içi boş “cumhuriyetçilik”, “laikçilik” istismarının, bir takım Ergenekoncu senaryolarda figüran olmanın ötesinde bir anlam ifade etmediğini Aleviler gün geçtikçe daha açık ve net görebilmekte, sorgulamaktadırlar.
Buna karşılık özellikle ikinci döneminde iktidara alıştığı, tipik bir statüko partisi haline geldiği görülen AKP’nin soruna duyduğu ilgi de, mevcut haliyle “siyasi istismar” mantığının yeni bir versiyonu olmanın ötesinde değildir. Çamuroğlu’nun Alevilerin protesto ettiği “iftar” girişiminin ardından AKP’nin meseleyi gündemleştirdiği dönemler dikkat çekicidir. 29 Mart yerel seçimleri öncesinde CHP “her mahalleye Kuran kursu açacağız” türü buram buram seçim yatırımı kokan ciddiyet ve içtenlikten yoksun “açılımlar” yaparken, AKP de Alevi oylarına göz kırpan adımlar attı. Örneğin Madımak Oteli girişindeki utanç verici “kebapçı” bir başka yere taşındı; ama “Madımak Oteli müze olsun” istemi görmezden gelindi. Aynı şekilde “Alevi dedelerine maaş bağlanacak, cemevlerinin elektrik-su faturaları ödenecek” türü hükümet kaynaklı haberler yayıldı, ama atılması “konuşulan” bu adımlarla ilgili Alevilerin ne düşündüğünü umursayan olmadı.

Biliyoruz; 22 Temmuz seçimleri öncesinde 27 Nisan e-muhtırası ve 367 ucubeliğinin yaratmış olduğu siyasi atmosferi AKP iyi değerlendirmiş ve seçimlerden büyük bir oy desteğini arkasına alarak çıkmıştı. Kürt nüfusun yoğun yaşadığı yerlerde bu başarı daha çarpıcı idi. Çünkü “elinde fırsat olsa Kürt sorununu çözecek” izleniminin siyaseti yürütülmüştü…

Fakat seçimlerin ardından hızla görüldü ki AKP’nin Kürt sorununun çözümü konusunda hiçbir hazırlığı yok. Hiçbir çözüm projesi yok. Kürt sorunu, Genelkurmay’a havale ediliyor. Sınır ötesi operasyon tezkereleri çıkarılıyor. “Ya sev ya terk et” deniyor… Bu politika ve söylemlerin Kürtler nezdinde 29 Mart seçimlerinde ortaya çıkan şekilde karşılanmasına kimse şaşırmamalıdır…
Özetlediğimiz bu tablodan herkesin Alevi sorunuyla ilgili olarak da çıkarması gereken önemli sonuçlar olduğuna inanıyorum: Alevi meselesini ne idüğü belirsiz “açılım” söz ve vaatleriyle istismar etmenin kimseye kazandıracağı bir şey yoktur.

29 Mart seçimlerinden önce Başbakan Erdoğan, Cem Vakfı başkanı İzzettin Doğan’la görüştü.
Bu görüşmenin kendisi bile Alevilere verilen ve sonuçları oy olarak derlenmek istenen bir mesaj idi. İzzettin Doğan, seçimlerden sonra Sabah gazetesine verdiği röportajda “Sayın Başbakan’la yaptığım görüşme sonucu, okullarda okutulmak üzere ‘Alevilik’ konulu bir kitap hazırladığını” açıkladı. Kendisine bu görevin bizzat Erdoğan tarafından verildiği anlaşılıyor…
İzzettin Doğan, 12 Eylül darbecilerinin kurduğu şimdi adı bile hatırlanmayan MDP (Milliyetçi Demokrat Parti) adlı partide siyaset yapmış bir isimdir. Bütün iktidar partileriyle “iyi” ilişkiler kurmaya özen göstermesiyle tanınmaktadır. Yanı sıra, iktidar olmasa bile, politik kimliğinin merkezinde “devlet” veya “devletçilik” olan partilerle de “iyi” ilişkiler kurmak çabası vardır. Örneğin cem vakfı toplantılarına MHP lideri Devlet Bahçeli’yi davet etmesi Alevi camiasında şaşkınlıkla karşılanmıştır. Cem Vakfı başkanıdır. Televizyonu, radyosu ve diğer Alevi örgütleriyle kıyaslanamayacak ölçüde büyük maddi imkanlara hükmetmektedir. AKP’nin iktidarda “kalıcı” olduğuna kani olmasıyla beraber şimdi de AKP ile iyi ilişkiler içerisinde olduğu görülmektedir.

Şunu belirtmekte yarar var: Alevi sorununda çözüme yönelik ciddi ve içtenlikli adımlar kimden gelirse gelsin desteklenmelidir. AKP’nin “ılımlı İslamcı” olmakla itham edilen bir parti olması, “AKP’yle görüşülmez, bir şey yapılmaz” türü kompleksli bir yaklaşıma “gerekçe” yapılmamalıdır. Aksine, AKP’nin dindar bir tabanı olması, eğer bu yönde ciddi bir siyasi iradenin sahibi olursa, onu çözüme en uygun ve yatkın bir parti haline de getirebilir. Ancak asıl “sorun” bu değildir.

ALEVİLERİN İSTEKLERİ AÇIK
Biliniyor; biraz da içerisinden geldikleri acılı tarihin kaçınılmaz bir sonucu olarak, Aleviler, şu anda “parçalı” bir durumdadırlar. Cem Vakfı’nın Alevileri bir başına temsil etmesi ne usulen, ne de ahlaken doğru değildir. Ancak ne denli “parçalı” bir durumda da olsalar, bütün Alevilerin üzerinde ortaklaştıkları talepleri vardır. Çözüme yönelik atılacak adım, bu talepler dikkate alınmadan atılamaz.
Aleviler “zorunlu din derslerinin kaldırılmasını” istiyorlar. Bu utanç verici 12 Eylül uygulamasının kaldırılması, sistemin gerçekten “laik” olmasının da bir gereğidir… Aleviler Madımak Oteli gerçek bir toplumsal barışın, kardeşliğin, yüzleşmenin abidesi olsun istiyorlar. Aleviler, kendilerinin varlığını dahi kabul etmeyen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını istiyorlar, o Başkanlık’ta kendilerine bir “masa” verilmesini değil…
Aleviler, cemevlerinin “ibadethane” olarak kabul edilmesini istiyorlar. “Giderlerine yardımcı olalım” türü yaklaşımların hiçbir ciddiyeti yoktur. Alevilerin istemleri bu denli açık olduğu halde “dedelere maaş bağlamak, İzzettin Doğan’a ders kitabı yazdırmak” sorunu daha da ağırlaştırmaktan başka bir sonuca yol açmaz… Eğer Alevilerin istemleri çerçevesinde çözüme dönük yol alınacaksa, buna tek başına iktidar partisi veya daha yerinde bir deyişle zaten sorunun müssesibi durumundaki devletin bizatihi kendisi karar veremez. Çözüm yönünde bir siyasi irade varsa, bu çözümün ne tür adımlar atılarak hayat bulacağına ancak ve ancak Alevilerle birlikte karar verilebilir.
Devlet ne Alevi meselesini kendi bildiği gibi tarif edebilir ve ne de kendi istediği gibi çözebilir; bunun mümkün olmadığı görülmelidir. “Çözüm” ve “açılım” kavramlarının içini boşaltmak da, “çözüm” ve “açılım” adına “bazı” Alevileri öne çıkarıp başka Alevileri görmezden gelmek de, bizi “biz” yapacak bir Türkiyelilik bilinç ve şekillenmesine zarar verir…
***
Alevi ders kitabı son aşamada
Cem Vakfı tarafından hazırlanan ve gelecek yıl ilköğretim ve liselerde okutulması planlanan Alevi ders kitabının hazırlıkları son aşamada. 4. sınıftan itibaren her yıl için ayrı ayrı hazırlanan bilgiler, toplam 9 klasörden oluşuyor ve yaklaşık 350 sayfa.
İlköğretim ve liselerde okutulmak için hazırlanan tasarı 9 klasörden oluşuyor ve yaklaşık 350 sayfa. Taslakta 4'den 12'inci sınıfa kadar her bir sınıf için ortalama 70-80 sayfalık bilgiye yer veriliyor. Tasarıda Alevi öğrenciler için din dersleri kitaplarına eklenmesi önerilen konu başlıkları özetle şöyle sıralanıyor:
4. Sınıf: Allah ifadesiyle birlikte Alevilikteki Bismişah ifadesine de yer veriliyor. Sünni İslam inancındaki dualarla birlikte Alevilikteki uyku duası ve sabah duası.
5. Sınıf: Cem Evi'ni Tanıyalım
6. Sınıf : Namaz ve Cem ibadeti
7. Sınıf: Aleviler ve Kuran. Alevi Cemlerinde Okunan Bir Nefes: Mahrum Eyleme
8. Sınıf: Alevilikte Ali'yi Çağır Duası (Nadi Ali)
9. Sınıf: İslam'da ibadet Yerleri. Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Yunus Emre, Ahmet Yesevi
10. Sınıf: Hacı Bektaş Veli'nin Makalat adlı adlı eserinde tevhit ve inanç esasları. Hacı Bektaş Veli'den Sözler
11. Sınıf: İslami Bir Akım olarak Alevilik-Caferilik
12. Sınıf: Alevilikte Ölüm sonrası inancı. Dua, Namaz ve Cem. Alevilikte Cem İbadeti.

SUNNİLERE DE AÇIK OLDUK
Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, Alevi ders kitabının hazırlık çalışmalarıyla ilgili şunları söyledi:
“Cem Vakfı ve Alevi İslam Din İşleri Başkanlığı olarak başka vakıflardan da arkadaşları alarak bir komisyon oluşturduk. Bu komisyon bir tasarı hazırladı. Ders kitapları tasarısı. Birkaç güne kadar zannediyorum bitmiş olacaktır. Sayın Başbakan'dan randevu isteyeceğiz. Sünnilere de açık olduk. Sünni kesimde Alevilerden çok daha iyi Alevileri bilen üstad kişiler var. Onlara da danışılmıştır. İslam tamamen sevgi ve barış dinidir. Kitap çocuğa sevginin aşılandığı bir noktada başlıyor.
Bu arada bazı mukayaselerde yapılıyor. Yani suni kardeşlerimiz böyle yapıyor. İşte Aleviler şu şekilde uyguluyor"
Prof. Doğan kitabın nasıl müfredat içine gireceği konusunda ise şunları söylüyor: “Milli Eğitim Bakanlığı’nın tutumuna bağlı. İsterse ayrı olarak okutacaktır. İsterse aynı kitap içinde bir bölüm olarak okutulacaktır. Belki denecektir ki ‘Azaltabilir miyiz? 80 sayfa değil de 40 sayfaya indirsek?’ Hangi bilgilerin daha öncelikli verilmesi konusunda belki müzakere olacaktır.”
***
KARACAAHMET SULTAN DERNEĞİ GENEL BAŞKANI MUHARREM ERCAN:
“AKP’nin Alevi sorununu çözmeye gücü yetmez”
Karacaahmet Sultan Dergâhı’nın Alevilik tanımı “Allah’ın birliğine Hz. Muhammed’in peygamberliğine ve Hz. Ali’nin veliliğine inanan İslam’ın özgün bir yorumu” şeklinde özetlenebilir.
Horasan Erenleri`nden olan Karacaahmet Sultan 13.yy ortalarına yakın bir zamanda Moğol zulmünden kurtulmak için Anadolu`ya göç etmiş ve uzun süre hizmet verdiği İstanbul- Üsküdar’da bulunan dergahta toprağa verilmiş. Muharrem Ercan, 1969 yılında kurulan Karacaahmet Sultan Kültürünü Tanıtma-Dayanışma ve Türbesini Onarma Derneği`nin Genel Başkanlığını yapıyor. Dernek Alevi Bektaşi inancında dinsel, sosyal ve kültürel çalışmalar yapıyor. Genel Başkan ve aynı zaman da Alevi Dedesi olan Muharrem Ercan’la son dönemdeki tartışmaları konuştuk.

»Cem Vakfı’nın ders kitaplarında Alevilik ile ilgili bölümleri yazmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz zorunlu din derslerine zaten karşıyız. Bu en baştaki olmazsa olmazımız. Fakat ders kitaplarında Aleviliğe yer verilecekse de, Alevi dedeleri, yazarları ve aydınlarının oluşturacağı insanlar tarafından bir müfredat oluşturulmalı. Çünkü, Sunni vatandaşların, İmam Hatip Lisesi mezunlarının ya da Diyanet’in yazacağı bir kitap beni ne kadar tatmin edecek? Alevilik dersi de Alevi öğretmenler tarafından verilmeli. Alevi olmayan birisinin vereceği dersler ne kadar başarılı olur?
Biz Aleviliği, Alevilerin yazması ve dersleri de Alevilerin vermesi düşüncesindeyiz. İzzettin Doğan’ın yazacağı Alevilikle ilgili çok fazla bilgimiz yok. Doğan’ın veya bizim yazacağımız Alevilik ne kadar doğru bilemeyiz. Belki biz başka, Cem Vakfı başka, Pir Sultan Abdal Dernekleri başka söyler. Önemli olan bir konsorsiyum sağlanması, her kurumun görüş bildirmesi sonucu ortak bir anlayışın ortaya çıkmasıdır. Ortak bir noktada buluşmak gerekiyor.

“BİZLER GARİBANIZ”
»Size ders kitaplarınında Alevilik yazımı ile ilgili bir teklifte bulunuldu mu?
Hayır bize bir teklifte bulunulmadı. Bizler garibanız. Fakat bizim yönetim kurulu üyemiz Cemal Şenel’in Alevilikle ilgili yazmış olduğu bir müfredat var. Almanya’da bu okullarda okutuluyor.

»AKP askıya aldığı Alevi açılımını yeniden gündeme getirdi. Sizce sorun çözülebilir mi?
İlk verilen Muharrem İftarı’na biz katılmadık. Şatafatlı yerlerde Kerbela anılmaz. Bizim geleneklerimize ters böyle bir uygulama. Daha önceki konuşmalarda sayın Başbakanımızı, oruç açmak için Karacaahmet’e davet etmiştim. Beş yıldızlı oteller yerine halkın içinde olmasını iştemiştim. Gerçekleşmedi.

»Size göre açılım eksik noktaları nelerdir?
Şu an da cemevlerinin yasal statüsü bulunmuyor. İlk önce bizlere yasal haklarımız verilmeli. Şu anda biz Karacaahmet’te kiralık olarak bulunuyoruz. Şahkulu, Erikli Baba Cemeveleri kiralık statüsünde bulunuyor. Mukavelede yazanlar yerine getirilmediği zaman bizi kapı dışarı edebilirler.

»Alevilerin sorunlarını AKP çözebilir mi?
AKP’nin bu sorunu çözmeye gücünün yeteceğini sanmıyorum. Avrupa Birliği’nin katkısı ve dayatması olursa çözüm olabilir. Aksi taktirde sorunun çözümü çok mümkün değil.

“ALEVİLERİN SORUNLARI MÜŞTEREK”
»”Devlet kendi Alevisini yaratıyor” diye bir eleştiri var. Siz katılıyormusunuz bu eleştiriye?
Herkes kendisine göre bir politikacı ayarlayacak. Böyle bir uygulama yapılabilir. Fakat mühim olan bunu kabul edip etmemekte. Katılan olabilir, bizim katılanlara da “neden katıldınız” diye baskı yapmamız felsefemize aykırı. Ben de iktidarda olsam Sunnileri kendi saflarıma çekmeye çalışırım.

»Yeni Alevi Çalıştayı’na katılacak mısınız, size herhangi bir teklif geldi mi?
Çalışmaya katılmakla, çalıştaya katılmak farklı konular. Eğer tüm Alevi Kuruluşları katılırsa, biz de katılırız. Bize bu yönde bir teklif geldi. Gideceğimizi söyledik. Çalıştayda zorunlu din derslerinin kaldırılması, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması, Hacı Bektaş, Madımak müzeleri gibi sorunlarımızı yetkililere aktaracağız.
Bizim sorunlarımız müşterek. Diyanet’te temsil edilmek gibi bir düşüncemiz yok. Dedelerin Diyanet’ten maaş bağlanmasına da karşıyız. Dedeler 1400 senedir maaş almadılar. Eğer ödenek verilecekse kurumlara verilir, bizler bunu dağıtırız. Bu konularda müşterek ortak birlikteliğimiz Cem Vakfı, Pir Sultan Abdal Derneği ile de var. Ayrıldığımız konular da olabilir, bunlar doğaldır. Olması da gerekir aslında.

Birgün Gazetesi

Devamı; - 1- 2- 3- 4- 5- 6- 7-