anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Temmuz 2010

İran şairi Şehri YAR ve Anadil

İran şairi Şehri YAR ve Anadil

İran'da ünlü bir şair olan Azeri asıllı İran şairi "Şehri YAR" , bir zaman annesini ziyarete gider..

Annesi, oğluna; 'Oğul, senin için ünlü şair diyirler. Hele bir şiir okuda dinleyem.' der..
Şair oğul, okuyup eğitim aldığı dil olan farsca ile kendi ana dilinden karışık bir şiir okur..

Annesi anlamaz ne sylediğini ve;


Annesi; "Ey oğul; Ana dilinden söylersin şiir ama; nasıl bir anadildirki; Anan bu dilden annamıyor." der..

Anadil eğitimi hakkında bir arkadaşımla konuşuyorken; Azeri Türk'lerinin İran da nasıl asilimasyona tabi tutulduğunu anlatmak için yukarıdaki bahsedilen konu; İranlı şair 'Şehri YAR' ın aldığı eğitimle kendi kültüründen,
nasıl koparılmış olduğunu ıspatlamaya çalışmaktaydı. Bende bunu sadece İran daki Azeri Türk'leriyle sınırlı olmadığını , Aksine; Dünyanın bir çok ülkesinde bu yolda katliam ve cinayetlerin işlendiği ve her türden baskı ve şiddet yoluyla asilimasyonun yapıldığını örneklerle anlatmaya çalıştım.. Bu konu, çok önemli bir konu olduğundan sizlerlede paylaştım.. Yukarıda verdiğim bilgiden, ben çok yararlandım.. Umarım, sizlerinde bu konuyla ilgili andınlanmanızı ve farklı düşünmenize yardımcı olacaktır...

EvcioğluHaber-Derleme

27.07.2010

15 Temmuz 2010

CANIM ACIYOR ANNE

CANIM ACIYOR ANNE


Tüm uyarılara rağmen 9 aydır tek kişilik koğuşta tutulan 15 yaşındaki Berivan S.’nin ruh sağlığı bozuldu. Berivan’ın annesine yazdığı mektup ise yürekleri dağlıyor.
Batman’da gösteriye katıldığı gerekçesiyle tutuklanan ve 9 aydır Diyarbakır E Tipi Cezaev’nde tek kişilik koğuşta kalan 15 yaşındaki Berivan S. tüm uyarılara rağmen başka koğuşa verilmeyince travma geçirdi. Berivan, artık ilaçla uyutuluyor, ilaç verilmeyince de kendine zarar veriyor. Berivan, annesine yazdığı mektupta; “Anne bir daha seni öpüp yanında kalamayacak mıyım? Canım çok acıyor, yapamıyorum, buraya alışamıyorum. Ben devlete ne yaptım. Burada sanki ölüyorum” dedi. 9 Ekim 2009’da polise taş attığı gerekçesiyle gözaltına alınan Berivan S. 13 yıl altı ay hapis cezasına çarptırılmış ve cezası yaşı küçük olduğu için 7 yıl 9 aya indirilmişti. Berivan o günden bu yana cezaevinde.

BERİVAN ARTIK İLAÇLA UYUTULUYOR

Tek başına kaldığı koğuşta korktuğu için sürekli ağlayan Berivan’ın feryat ve ağlayışının yan koğuşlarda kalan tutuklu ve hükümlüler üzerinde de büyük etki bıraktığı belirtiliyor. Ailesi ve avukatlar, Berivan’ın travma geçireceği uyarısında bulunmuş ancak bu dikkate alınmamıştı. Ve olan oldu. Berivan, her gün ağlıyor, ilaçla uyutuluyor, ilaç verilmediği zamanda ise kendine zarar veriyor. Yaşadığı psikolojik sorunlardan dolayı Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne belirli sürelerde götürülerek tedavi ediliyor. Berivan’ın, insan hakları savunucularına gönderdiği mektupta, “Bana yardım. Ailemi çok özlüyorum. Onları düşünüp ağlıyorum. Canım çok acıyor. Ben devlete ne yaptım, bana bu kadar ceza verdiler” şeklindeki feryadı dört duvarı aştı ancak yetkililer Berivan’ı duymuyor.

‘BURADA SANKİ ÖLÜYORUM’
Berivan son mektubunda şöyle diyor: “Bana yardım edin bir an önce aileme kavuşmak istiyorum. Gözyaşlarım ne zaman dinecek, ne zaman aileme kavuşacağım? Psikolojim çok bozuluyor. Çok korkuyorum burada, bir an önce beni buradan çıkarın. Daha 15 yaşındayım okuman gerektiği yerde hapishanedeyim hem de 7 yıl 9 ay. Benim ne günahım var. Artık ağlamak istemiyorum. Benim mutlu olmaya hiç mi hakkım yok. Neden hep ağlıyorum, ailem niye hep gözyaşı döküyor? Büyüklerime sesleniyorum. Burada sanki ölüyorum. Dayanamıyorum artık, kaldıramıyorum hapishaneyi. Anne bir daha sana sarılıp öpemeyecek miyim seni? Anne ben artık hapishanede mi kalacağım? Bir daha seni öpüp yanında kalamayacak mıyım? Anne canım çok acıyor, yapamıyorum. Sizden uzakken hep ağlıyorum. Çıkmak istiyorum size kavuşmak istiyorum. Anne ben de bir çiçek kadar özgür olmak istiyorum artık.” (DİYARBAKIR)

TUTUKLU ÇOCUKLAR BAKANI BEKLEYECEK
TBMM’de dün görüşülmesi gereken TMK mağduru çocuklarla ilgili yasa tasarısı Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yurtdışı seyahatinde olması nedeniyle 20 Temmuz Salı gününe ertelendi. Tutuklu çocuklar bakanın gelmesini bekleyecek.
TMK mağduru çocuklarla ilgili hazırlanan yasa tasarısı Adalet Bakanı’nın yurtdışında olması ve ısrarla tasarının görüşüleceği gün TBMM’de olmak istemesinden dolayı 20 Temmuz Salı gününe ertelendi.
Meclis Başkanlığı’na sunulan yasa teklifine göre, sokak gösterilerinde polise direnen çocuklar, ilk eylemlerinde hapse gönderilmeyecek. İzleyen eylemlerindeki cezaları da düşürülecek. Teklifin yasalaşması halinde yaklaşık 300 çocuk serbest kalacak. (ANKARA)


http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=72207

"

14 Nisan 2010

Ana yüreği yerlerde sürüklendi

Ana yüreği yerlerde sürüklendi

Ana yüreği yerlerde sürüklendi

14/04/2010 07:19

Kapatılan DTP'nin lideri Ahmet Türk'e Samsun'da saldırı birçok ilde protesto edilirken, Hakkâri'de bir anne ile oğulun dramında da 'insanlık yerlerde sürüklendi'. Okuldan döndüğü belirtilen bir çocuk olayların arasına düşüp gözaltına alınırken, annesi onu kurtarabilmek için çırpındı.

Ahmet Türk’e yapılan saldırıları kınamak için Hakkâri’de BDP tarafından yapılan basın açıklamasının ardından Cumhuriyet Caddesi üzerinde olaylar çıktı. Bu sırada okuldan döndüğü belirtilen ve eski Hakkâri Belediye Başkanı Kazım Kurt’un 14 yaşındaki oğlu Hatip Kurt, polisler tarafından gözaltına alındı. Annesi Güllü Kurt’un tüm çabalarına rağmen polisin gözaltına aldığı Hatip Kurt, daha sonra yaralandığı için hastaneye götürüldü.

Beş çocuk annesi Güllü Kurt, “Çocuğum Hatip Kurt okuldan dönüyordu. Ben de kendisini almak için gittim. O sırada olaylar çıktı. Bir baktım çocuğumu polisler almışlar. Çocuğumu kurtarmak için polise yalvardım, ancak vermediler. Beni ve çocuğumu hastaneye getirdiler. Yine hastaneye getirilişimizde bile beni tartaklayıp hakaret ettiler. Çocuğum şu anda hastanede tedavi görüyor” dedi.

Belediye Başkanı Dr. Fadıl Bedirhanoğlu ve BDP’liler çocuğu ve annesini hastanede ziyaret etti. Bu sırada hastaneye giren çevik kuvvet polisleri ile partililer arasında gerginlik yaşandı.

Hakkari Valisi Muammer Türker, olayla ilgili “Eğer ortada böyle bir durum varsa gereği yapılacaktır” diye konuştu. (iha)

11 Nisan 2010

İntiharların gerçek suçlusu kim?

İntiharların gerçek suçlusu kim?
Türkiye’deki intiharların sayısı 2 bin 300’den 2 bin 816’ya yükseldi.

Tuğrul Tunalıgil


Türkiye İstatistik Kurumu’na göre, son 10 yılda Türkiye’deki intiharların sayısı 2 bin 300’den 2 bin 816’ya yükseldi. Bir başka deyişle, intiharlarda yüzde 35 artış var. İntiharların en büyük bölümünü ise, 25 yaş altı gençler oluşturuyor.
Sadece geçen hafta dört liseli öğrenci intihar etti. Fethiye’de annesi dershane borcunu ödeyemediği için hapse düşen 18 yaşındaki Soner Sipahioğlu’nun intiharı ise tüm Türkiye’yi gözyaşına boğdu. Türkiye’nin önde gelen psikiyatristleri ile intiharlardaki hızlı artışın ardında yatan nedenleri masaya yatırdık.

Dr. Erdal Atabek: “İntiharların en önemli sebebi toplumdaki şiddetin artması”

* İntihar olaylarının artmasındaki en önemli sebep Türkiye’de genel şiddetin artması. Son 3 yılda birçok alanda şiddet arttı. Bunların başında “politikanın dili” geliyor. Dil şiddeti gözle görünmeyen bir şiddettir. Ama son derece ciddi psikolojik etkiler yapar. İkinci sebep ise ekonomik şiddettir. İşsizlik de bir “ekonomik şiddettir.” Bugün Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 14’tür. Gençler arasında da yüzde 25’tir. Yani, her dört gençten biri işsiz.

* İnsanlar artık şiddeti kendi sorunlarının çözüm yolu olarak kabul ediyor. Esas tehlike buradadır.
Mafya ile bağlantılı hareketler, silah kullanmanın artışı, ateşli silahlar, bıçaklı saldırılar, bıçaklı dövüşler, birçok ülkede olduğu gibi, bizde de şiddetin çözüm yolu olarak görülmesine yol açıyor.

Her intihar kişinin çevresine verdiği cezadır

* İntihar, insanın kendisine yönelik bir şiddet biçimidir. Bir başkasına yöneltmek istemediğiniz şiddeti kendinize çevirirseniz, bunun adı intihar olur. Her intihar aslında çevreye “Siz beni sıkıştırdınız. Hiçbir çıkış yolu bırakmadınız. Ben de bu yolla sizi cezalandırıyorum” mesajıdır. Bu yüzden, her intihardan sonra, o intihar edenin etrafındakiler, buna direkt neden olmasa bile suçluluk duyarlar.

* İntihar kişinin çaresizliğinden doğar. Bir intiharda o çaresizliği neler ya da kimler yarattıysa, onlar suçlanmalıdır. Her intihar olayı sadece intihar eden için değil, toplumun bütünü için bir kayıptır. Herkes bu kaybın acısını kendi içinde duymalıdır. Neden bu kişiye yardım edemediğini sorgulamalıdır. İntihar tek bir faktörden olmadığı gibi, tek bir kişinin intiharı da değildir. Toplumsal değerlerin ve anlamın kaybıdır. Bir kişinin intiharından bütün toplum sorumludur. Buna bir neden bulup rahatlamak, geride kalanlar için büyük hatadır.

Aileler çocuklarını yatırım aracı gibi görüyor

* Dershane borcu yüzünden intihar eden gencin üzerinde birden fazla baskı vardı. Bir kere, kendisine yapılan yatırım yüzünden hissettiği “borçluluk baskısı” var. Yani “Ailem benim için masraf ediyor, ya kazanamazsam korkusu” var ki, bu korku üniversite sınavına giren bütün gençlerde var. Ayrıca, ailesi ekonomik açıdan zor durumda olanlarının hissettiği ikinci bir baskı da görülüyor bu çocuğun omuzlarında... Borcunu ödeyemeyen kişinin “anne” olmasının da büyük önemi var. Anneyle olan duygusal bağlar da işin içine girmiş. Anne hapse girince, çocuk kendini suçlu hissetmiştir. Kendini ailesine zarar veren biri gibi görmüştür.

* Bu gencin intiharı hem ailesine, hem topluma, hem de dershaneye verilen “Ben borcumu ödemek istiyorum, artık bu baskı ve yükten kurtulmak istiyorum” mesajıdır.

* Hayatınızdaki her şeyi telafi edilebilir görmeniz lazım. Bu sınavlar için de, ilişkiler için de geçerli... Ailelerin yüksek beklentilerle çocuklarını suçlamaları, hatta onu bir “yatırım” gibi görmeleri, “Biz sana büyük para harcıyoruz, başarılı olman lazım” gibi sözlerle onu borçlandırmaları, yanlış tutumlardır. Ne yazık ki, bizde bu durum çok yaygın... Sınav başarısızlığını ölüm kalım meselesi gibi göstermek hatadır.

Prof. Dr. Mansur Beyazyürek: “Korku toplumu olma yolunda hızla ilerliyoruz”

* İntiharın en önemli nedeni ruhsal açıdan “umutsuzluk duygusu.” Tabii umutsuzluk duygusu da “depresyon” yani ruhsal çöküntü yaratır. Ruhsal çöküntünün de eğer genetik bir geçişle alakası yoksa, bunu en çok tetikleyen de hayat olaylarıdır. Biz gençlere geleceklerini sunamıyoruz. Bugün çok ciddi şekilde gençlerimizi umutsuzluğun içine ittiğimizi görüyoruz.

* Son iki yıldır iş adamlarında intiharlar çok fazlalaştı. İşini kaybeden, yatırımlarında beklediği sonuçları alamayan, “kriz” dediğimiz olguyu yaşayan bir dolu iş adamı arasında da çok ciddi intiharlar görüldü. Bunların düzelmesine yönelik de insanlarda hiçbir ışık görülmüyor.

* Toplumun genelinde otoriteye karşı bir güvensizlik var. Artık bir devlet dairesine gittiği zaman insan hep “Bana bir şey olacak mı?”, “Acaba beni içeri atarlar mı? ” veya “Yanlış bir şey yaptım mı?” korkusu içinde. Korku toplumuna doğru gidiş var. Bütün bu nedenlerin hepsi ölüm fikrini, bıkkınlık fikrini ve umutsuzluğu kamçılayan şeyler. Eğer kişide bir depresyona, ruhsal çöküntüye eğilim varsa, bunların sonucunda intihar kaçınılmaz oluyor.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Özellikle 90 sonrası kuşak büyük intihar riski altında”

* Gençlerde şiddet olaylarıyla birlikte intiharlarda da artış var. Özellikle 90 sonrası kuşak risk altında. 1990’lı gençler, daha önceki kuşaklarda olmayan bir şekilde “sanal gerçeklikle” yüzleşti. Yaşlarına göre ruhsal olgunluklarıyla paralel olmayan bilgilerle erken yüzleştiler. Mesela pornografik materyallerle karşılaştılar.

* Kırsalda yaşayanlar kendi kültürel standartlarında ulaşamayacakları lüks bilgilerle karşılaştılar. Özellikle kırsal kesimde yaşayanlar “Ben ne kadar çalışsam bu aileler gibi yaşayamam” diyerek varlıklı kitlelere karşı bir tepki mekanizması geliştirdi. Bu “servet düşmanlığı” tarzında bir sonuç doğurmasa bile, gençlerde bir çaresizlik duygusu oluşturdu. Böyle durumlarda eğer aile de bu duyguyu olumlu bir şekilde yönlendiremez, onu yaratıcı bir enerji haline dönüştüremezse, çocuk depresif oluyor. Bunun sonucunda da kolaylıkla intiharla ilgili karamsarlığa düşüyor.

Gençlerdeki kimlik bunalımı ve uyuşturucu, intiharı tetikliyor

* İntihar girişimini tetikleyen “sosyal sebeplerden” biri de ailenin çekirdek aile olması ve aile bağlarının zayıflaması. Gençlerde “ergenlik” dönemi fırtınalı bir dönem... Bu dönemde genç “Ben kimim”, “Nereye yönelmeliyim” gibi sorular sorar. Bu sorularında cevabında eğer kimlik olarak “belirsizlik” varsa, bu da onda kimlik bunalımına neden oluyor. Çocuklardaki kimlik bunalımı (cinsel kimlik de olabilir, kültürel kimlik de) sonucunda “depresif ruh hali” ortaya çıkıyor. Ve sonunda intihar sonucunu doğuruyor.

* Alkol ve uyuşturucu kullanımı da gençleri intihara sürüklüyor. Özellikle “cesaret” uyandıran “Ecstasy” gibi uyarıcı haplar, kişiye “ölüme karşı cesaret” duygusu veriyor.

* Bir gencin “zayıf aldı” diye intiharı, aslında gözüken bir sebep. Perde arkasında, “Benim yüzümden ailemin onuru zedelendi” diyor. Başarıyı fazla yücelten ailelerde “Başarılıysan seni seviyorum, değilsen sevmiyorum” gibi bir yanlış var. Başarılı olmak çocuğa varoluş sebebi gibi öğretildiyse, “Başarısızsam ölsem daha iyi” deyip intiharı seçiyor.

Bazen intiharı korkutmak için deniyorlar ama kazara ölüyorlar

* Liseli öğrencilerde belirgin bir intihar artışı var. Onlar duyguların baskın olduğu bir dönemdeler. Böyle durumlarda gerçeklerle yüzleşmede zorluk çekerek ümitsizliğe düşüyorlar. Ve intihara daha kolay karar veriyorlar. Aile bağları zayıf veya kötü arkadaşı olan çocukların her zaman potansiyel bir intihar tehlikesi vardır. Ergenlikteki anne-babanın rehberliği zayıf veya yanlışsa çocukta intihar bir protesto yöntemi oluyor. Bazı durumlarda intiharı ailelerini korkutmak için deniyor ama kazara ölüyorlar.

* Annesi hapse düşen çocuğun intiharı içimizi acıtıyor. O mahallede komşu yok mu, o dershane daha yapıcı davranamıyor mu?
Ortada bir acımasızlık ve yardımlaşma duygusunda gerileme var.

* İntiharın ayak sesleri vardır. Mesela, çocuğun önceye göre içe kapanması, odasından çıkmaması... Kişilik değişimi gibi bir şey yaşar. Ölümle ilgili şakalar yapar, ölümle ilgili filmler izler. “Öldükten sonra ne olur” diye sorar. Eğer çoçuğun etrafındakiler ondaki bu değişimi fark ederse intihar önlenebilir.


http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay
11.04.2010

BENİM YAŞ'LARIMDA


BENİM YAŞ'LARIMDA


Fotoğraf: Evcioğlu- yer: Aktaş, adı: Alev Çiçeği,

İNSAN

5 yaşına gelmeden anlıyor; açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu, ateşin yaktığını...
Sevgisizliğin insanın canını acıttığını...
Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor.
Her şey ona çok büyük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba...

10'una gelmeden; oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor.
Azgın bir iştahla öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın evde, okulda kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına varıyor.


15'inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen yüzünden, değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.
Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile bilmediği odaları olduğunu, açıldıkça o odalardan devasa bahçelere çıkıldığını hissediyor, büyüleniyor. Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini, şiirin her türden hasreti dindirdiğini anlıyor. Aşk acısını öğreniyor. Yine de seviyor; ille seviyor, inadına seviyor.

20'sinde, putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor.
Her şey ona küçük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba...
"Dünya küçükmüş; büyük olan benim" efelenmeleri başlıyor.
Lakin dünya bunu bilmiyor.
O yüzden 20'ler çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla geliyor.

25'inde, ayaklar biraz yere değiyor.
Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor.
Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp grileşiyor.
Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden vurularak evleniyor genelde...
5 yıl önce uzak bir ülke olan "istikbal", daha yakına geliyor.
"Bir denizde yangın çıkarma" hayali erteleniyor.
"Dünya zor"laşıyor.

30'unda, muhasebeye başlıyor insan:
"Dünya hâlâ beni tanımadı, üstelik galiba ben de dünyayı tam tanımıyorum" dönemi...
Mevcut bilgilerin sorgu yeri...
Kuşkunun beyliği...
Tehlikeli yaşlar: "Bunun nesine hayran oldum ki ben" pişmanlıkları, "Hakkımı yediler" sızlanmaları, sırta saplanan hançerler, çelmeler, dost kazıkları, ağır ağır olgunlaştırıyor insanı...

35, yolun yarısı...
Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir çadırda uyanmadan 20'sine gelenler için gecikmiş telafi çağları...
Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak kabartılan yaşlar... Olgunluğun karasuları...

40'ında, Eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri yaşlanıp ölmeye başladığında bocalıyor insan...
Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine; ve ikisini birden yeni sevda hayallerine...
Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı arabalarla çare aranıyor.

45'inde, "istikbal" denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor insan...
Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını öğreniyor.
Eski dostlar, hatıralar kıymete biniyor.
Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini merhamet alıyor. "Keşke"ler "iyi ki"lerle, hırslar hazlarla yer değiştiriyor.
Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara sıra...

Genellenemez tabii; bunlar benim yaş'larım.
Sonrasını bilmiyorum henüz; öğrendikçe yazarım.

Can Dündar...

7 Ocak 2010

Dikkat! Bu oyunu oynayan ölüyor

Dikkat! Bu oyunu oynayan ölüyor

07.01.2010

Anne babalar dikkat! Bu oyunun adı 'uzay maymunu'...

Gençlerin oyun sandığı bu tehlikeli durum, ölümlere sebep oluyor! İnternette “space monkey”, yani uzay maymunu olarak bilinen oyun şu ana kadar sadece İngiltere'de 86 hayata mal oldu.

İnternetin yeni fenomeni olarak gösterilen oyunda, gençler bayılma noktasına gelene kadar birbirlerinin gırtlaklarını sıkıyor ve sonra da çektikleri videoyu internet aracılığıyla dağıtıyor.

UZMANLAR ÇOK CİDDİ UYARIDA BULUNDU İngiliz Kraliyet Cerrahlar Okulu profesörü Steve Field, “uzay maymunu” oyununun tam bir saçmalık ve son derece riskli bir şey olduğunu belirtti. Field, youtube ve myspace gibi video paylaşım sitelerinde “öğretici videosu” bile bulunan uygulamanın aynı zamanda kalıcı beyin hasarına yol açtığını söyledi.

Field, her ne kadar riskli olsa da, gençlerin bu oyunu tercih etmelerinin bir nedeninin alkol ve uyuşturucu kullanmadan, o etkiyi yaratmak olduğunu söyledi.

Boğma oyunu olarak da tanımlanan uzay maymunun bugüne kadar İngiltere’de 86 gencin ölümüne neden oldu. İnternette yer alan videolarda, alkışlar eşliğinde gerçekleşen boğma sonrasında gençlerden bazıları bayılıyor, yere düşmelerinin ardından diğer arkadaşlarının kahkahaları duyuluyor.

İngiltere’de oğlunu uzay maymunu oyunu yüzünden kaybeden Anne Phillips, bu fenomene karşı hükümetin halen fazla duyarlı olmadığını düşünüyor. Fransa ise bu ay içinde artan ölümlere neden olan oyuna karşı dikkat çekmek için uluslararası sempozyum düzenledi.

ABD'DE YÜZLERCE ÖLÜM VAR
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi de, 1995 ve 2007 yılların arasında boğma oyunu yüzünden çoğunluğu erkek olan en az 82 gencin öldüğünü ve hayatını kaybedenlerin yaş ortalamalarının sadece 13 olduğunu açıkladı. Sivil dernekler boğma oyunu yüzünden ABD'deki ölümlerin 458 olduğunu öne sürdü.

Oyuna ait videoların yayınlandığı youtube ise, “bazı üyelerimiz kuralları çiğnediği için özür diliyoruz, uygunsuz içeriğe sahip olan videolar çıkarılacak” açıklamasını yaptı.

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/