Sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2010

Sabretmenin Adı


"Açlığa, sabredersin adı; "oruç" olur.
Acıya, sabredersin adı; "metanet" olur.
İnsanlara, sabredersin adı; "hoşgörü" olur.
Dileğe, sabredersin adı; "dua" olur.
Duygulara, sabredersin adı; "gözyaşı" olur.
Özleme, sabredersin adı; "hasret" olur.
Sevgiye, sabredersin adı; "AŞK" olur..! "

Mevlana

30 Ekim 2010

SİZİN DE ŞARKI'NIZ VAR MI


SİZİN DE ŞARKINIZ VAR MI?
KENDİ ŞARKINI DUY ve SÖYLE.!

Bir Afrika kabilesinde; hamile kalan kadınlar, arkadaşlarını toplayıp doğaya gider, doğacak çocuğun şarkısını duyana dek meditasyon yapıp dua ederler.

Bu kabileye göre, her ruhun kendine öz, ses vibrasyonları vardır .

Kadınlar bu seslere kulak verdiklerinde, hep birlikte yüksek sesle seslendirirler.

Sonra da kabileye dönüp şarkıyı herkese öğretirler .

Çocuk doğduğunda, tüm kabile toplanarak ona şarkısını söyler.








Çocuğun sonraki önemli dönemlerinde, aynı şarkı okunur. Ölüm döşeğinde de aynı şarkı söylenir.

Bir insan kabul edilmez bir cürüm işlediğinde, kabile toplanır ve ona şarkısını söyler. Çünkü anti sosyal davranışlar ceza ile düzeltilemez; sevgiyle ve kimliğin hatırlanmasıyla çözülebilir.

Kendi şarkını duyduğun zaman, bir başkasına zarar verecek davranışlarda bulunma isteğine ihtiyaç kalmaz.

Aslında hepimizin içinde bir şarkı olduğunu biliriz ve sevdiklerimizin zor zamanlarımızda bunu farketmelerini ve bize söylemeye yardımcı olmalarını arzu ederiz.

Gerçek dost, bizim şarkımızı duyan ve ihtiyacımız olduğunda bize tekrarlayandır...

Hep şarkınızı hatırlayacak biri olması dileğimle…

nerminsu,Mart 2007

***************

Bu öykü, değerli bir dost ve arkadaşımdan slayt olarak geldi.. Öykü, o kadar güzel işlenmiştiki; karanlıkta kalmaması için siz değerli dostlarımızla paylaşmayı istedik..

Hazırlayan:
EvcioğluHaber-30.10.2010


27 Eylül 2010

Yaşamak; İmkansızı Sevmek Gibidir.




Foto;Kuşadasında bir sabah; güneşin doğum anı.

Yaşamak; İmkansızı Sevmek Gibidir.

Ne severken, imkansızı yaşamak,
Ne de yaşarken, imkansızı sevmek..
Y
aşama, bunlarda dahilAslında..

Hepsinden birer damla,
Bazılarından birkaç damla fazla,
Yaşamak..!
Olsada çocukça..

Çocuk olmasakta, yeniden. 
Her bayramda, renk, renk kıyafetler,
Boyalı şekerler biriktirmesekte.. 
Bunca, kahır çeken ömrümüzde,
Birbirinden güzel sevgiler;
Birbirinden, güzel dostlar, biriktiririz..
Farkında olmadan..
Yanı başımızda..!

Yıllarca, görmemiş gibi değil,
Esen seheryeli ile, gelir kokusu..
Küçük bir derenin şırıltısıdır, sevgi..

Bir gün ansızın, çalan telefon sesiyle irkiliriz..
Ve daha dün,
Konuşmuşcasına değişmemiştir, kulağımızdaki sesi.
Yitirilmemiş bir dostluğun,
Sıcaklığı, hüzünle çarpar yüreğimiz de..
Titrek sesimizin, samimiyetine güvenerek,

Ağlamaktır aslında, o an hayat..!
Duyulmasa da, içinde yükselen hıçkırıkların sesi..!
Burun direği sızlar insanın...
Göz yaşları süzülürken, yanağına..
Göz yaşlarını, durduramamak gibidir yaşam.
Akar gider, bilinmeze doğru yol alır.. 
Varsın, Olsun..!

İmkansızı sevmekmi yaşamak?
Yoksa.! Yaşamak, sevmekmi imkansızı ?

Artık, bunun yok bir önemi , 
Sevgisiz kalmış olmaktansa.!
Yıllar sonra bile, kurumamışsa göz pınarların..
İki damla yaş olur; çakmak, çakmak..
Hatıraların da, yaşlanmamışsa
 sevgin ..?
Hala.! paylaşmadınsa 
kimseyle..!
Yaşamında, güzel kalan tek yanı..!

Bundan sonrası nedir ki?
Hayat ne değildir.! bilinmez ama;

İşte, asıl imkansız olan ise;
Yaşanmış sevgin; olsa gerek..! 


H.ATA
EvcioğluHaber- 27.09.2010-pazartesi
HaberEvci-29 Şubat 2010

30 Temmuz 2010

DESTROY CARTOON end GAME OWER


DESTROY CARTOON end GAME OWER



Karikatür: "Penguen Dergisi"

Merhaba;

Yıllar önce küçük köyümde dedeme “Susam Sokağını” izlemek için yalvarırdım. O zamanlar sadece TRT-1 vardı. Tabii;. Fakat dedem “yok olmaz, ders çalış derdi. Bazen, kaçak/ maçak bir şekilde de olsa, “Minik Kuşu” “Edi’yle Büdü’nün” sinir harplerini, “Kurabiye Canavarı’nın” o kadar kurabiye yesede; neden hepsini yere döktüğünü izlerdim.

Güzel şeylerdi, öğretici ve eğlendiriciydi.

Saygıyla andığım Barış Manço’m..! Daha sonra hayatımıza destursuz giren; özel kanalların; birbirinden yıkıcı, dövüşlü, çizgi filmlerine geçiverdik.. Hiçbir şey anlamadım.. Günler günleri kovaladı ve Ne oldu? Derken, ev de, bir baktım; o yataktan, öbür yatağa.. O duvardan, bu duvara zıplayıp, hayalimdeki yaratıkları öldürmeye başladım.

Susam sokağında öğrendiğim 1-2-3 / a-b-c- birden düşman oldu..!

Kağıtlarla yapmış olduğum gemimde; silahlı askerler, yeminli bir ordu; evde inanılmaz bir savaş.. Tek eksiğim, bir kaç arkadaş..! Voltran gelir, ‘hahaha’ dur, dur. Hooop’... Ne oldu? Barış Manço’nun saçına, şarkılarına, müziklerine….

A-y-ı birleştirip okuyamadığım; bir şavaşın içindeyim…!
Voltranı oluşturmak için uğraştığım, yastığımdayım… İpimi bağlamış, bir elimde vahşi bir şekilde mağsum, bir ağaçtan koparılıp kılıç yapmak için kullanılan kendini doğa için hazırlayan bir ağaç dalı... Nereye gidiyorum...? Saygı yok.. Sevgi yok.. Vahşice yaşıyor, kendimi bütün savaşlara hazırlıyordum..! Hayalimde..! O kadar büyük yaratıkları öldürüyor ve yok ediyorum ki; kendimi ölümsüzlüğün sırrını bulmuş, çatlak bir profösör gibi hissediyorum…! Bir hayal alemidir sanki havada uçuyorum..! Kendi iç dünyamla hesaplaşıyorum…! Ama, aşırıya kaçınca dedemin tokatı; ölümün yinede var olduğunun habercisi gibi beni uykumdan uyandırıyordu…
Sanırım, büyüdüm artık..!

Bu saçma çizgi filmleri bırakıp, beni daha tatmin edici şeylerle uğraşmalıydım…
Tiyatro, müzik, spor vb.. Gerçekten hem sağlık, hemde zihinsel açıdan değişmiştimki; kendimi çok mutlu hissediyor; hergün yeni şeyler öğreniyordum….!
Çevrem genişliyor…
İnsanların saygısını sevgisini kazanıyordum…
Mutluydum..

Yani, taki; önüme bol harfli yazı klavyesi ve ekranı olan bir bilgisayar konuluncaya kadar…!

Bununla ne yapılır derken, birde baktım; fal var.. Fal açmaya başladım.. Diğer, oyunları keşif etmeye başladım..Ve bu sanal dünyanın içinde kaybolurken, zaman da akıp gidiyordu..
Tabi zamanla bunlar beni, kesmemeye başladı.. Daha kapsamlı ve daha zor olanları gerekliydi..

Derken, bir arkadaşım oyun CD’si getirdi.. Bu oyunu oynuyorum derken; nefessiz bir şekilde, saatin kaç olduğunu anlamadan, inanılmaz boşa harcanan vaktin de kendimi kaybetmiştim…
İnanamıyordum…!
Beni inanılmaz içine çekiyor, yenemediğim zaman hırslanmaya başlıyor, küfürler etmeye başlıyordum….
Yanımda arkadaşlarımı dinlemiyor; onlara kızıyordum…
Artık; ben bir savaşçıydım..
Sanırım, içimdeki canavar yeniden ortaya çıkmıştı ve artık beni kimse durduramıyordu…
Harçlığım, oyun CD’lerine gidiyor…
Gençliğim monitörde çürüyor….
Arkadaşlarım eğlenirken ben ekran başında gözlerimden yaş gelinceye kadar oyun oynuyor yok oluyor ve en sonunda yıkılıyordum….

Uyandığımda, bilgisayarın başında pause yazısıyle karşılaşıyor ve bir yudum su bile almadan ağzıma; bitirme hırsıyla yeni bir boyuta geçiyordum..
Ve bu durum hep böyle sürüp gidiyordu..

İşte; yeni bir dünya..!

Kimseyi duymadığın.. Kimseyle muhatap olup, konuşamadığın.. Hatta; ölemediğin bir dünyayla karşı karşıyaydım.. Ve oyun bitiyor.. Sanki dünyayı fethetmiş gibi bir tavırla odamdan çıkıyordum…. Sokağa çıktığımda kimse benim ne yaptığımı bilmediği gibi bende dünyanın ne yaptığını bilmiyordum…

Artık; bir bağımlı gibiydim..
Oyun bağımlısıydım.. Bende oyun cehennemine üyeydim artık…
Kendim gibilerini bulmaya başladım…
Dünya, ikiye ayrılmış ve her şeyim sanal olmuştu… Bende, sanal dünyayı tercih etmiş ve her şeyim sanal bir hal almıştı….

Artık; Derslerimi çalışamıyordun... Dersler bana angarya geliyordu...! Arkadaşlarımı göremez olmuştum ve Oyunlarım benim her şeyim olmuştu.. Öyle bir hal aldıkı durumum; artık; oyunlar da beni kesmemeye, ve basit gelmeye başlamıştı…Herkesin sen deli’misin ? dediğini duymaya başlamıştım… Ama, ben onların deli olduklarını düşünüyordum..!

Ama; artık yorulmuştum.. Bu kendimce kurguladığım sanal dünyamın peşinde koşmaktan.. Durmadan yenileri üretilen oyun CD’lerine ulaşayım ve onu da başarayım, mutlu olayım derken: Bir başı ve sonu olmayan girdabın içine düşmüştüm.. Ve kurtulamıyordum.. Beni durmadan içine çekiyordu.. Mutlu olmak bir yana, daha çok mutsuzluğumu artırıyordu…

Yaşımın da ilerlemesiyle evlendim.. Ve biraz olsun, eşimin bana destek olacağını düşünerek, oyun oynama hevesimin kırılacağını düşündüm.. Ama; en son hatırladığımda, eşim yemeğimi önüme koymuş; ‘evet aşkım yaparsın, geçebilirsin. Hadi.! ’ diyordu…

Biraz duraksamadan sonra; ansızın, bir şeyler aklımda şimşekler şaklattı ve oyunu durdurdum…

İşte, o an bu oyunların; ‘kanserden, aidsten, veremden bile ne kadar çok bulaşıcı olduğunu ve bir anda insan bilincini nasıl yok ettiğini gördüm… Bu ne hızdı. Eşim; bırakın oyun oynamayı bilgisayarı bile kullanmayı bilmediği gibi, bilgisayarı açmamıştı bile..Oynadığım oyun hakkında bir fikir bile sahip değildi..

İnanamadım..
Ve birden, çocuklarımı da eşimin yanında hayal ettim..
(evet aşkım baba hadi baba baba geçemiyorsun bana bırak çocuklar durun babanızı rahat bırakın rahat rahat oynasın baba baba baba babaaaaaaa) aman Allah’ın…Ne korkunç bir durum.. Toplu halde, hepimizi içine çekiyordu…
Ve o anda eşime çabuk üstüne başına bir şeler al ve hemen gidelim buradan… Bir parka veya dolaşmaya çıkalım. Dedim…
Bana ne olmuştu….?
Dönüp baktığımda arkama; 100’lerce oyun oynamıştım…
Çekmecelerimde, bir CD’ci dükkanı açabilecek kadar oyun vardı..
Harcamış olduğum paralar, kaybetmiş olduğum zaman…
Gençliğim….
Hırstan, içtiğim sigaralar…
Küllükler dolmuş oluyordu uykularımda..
Rüyalarımda; tuvalette, derste, komşuda…
Her yerde, yok olmuş bir gençliğim vardı….

Ve ortaya şu çıktı; 100 oyuna karşılık 1 kitap bile okumamıştım… Zararım, kaybım, arkadaşlarım her konuda bilgi sahibiyken; ben takılmış bir plak gibi hiçbir konuya cevap veremez olmuştum…

Ve bittim..
Oyun bitti…
Elimde kazandığım bir tek lira bile yok…
Oysaki; bir oyunda bir milyon dolarım bile vardı…!

Şimdi; o bir milyon dolara bakkal bir ekmek bile vermiyor. Okul hayatımsa ; başlamadan bitmişti.. Oyundaki başarıyı orada gösterememiştim.. (yeniden başlamaya karar verdim…)

Game ower

Yıkanan beyinlerimizde; susam sokağı sadece bir anı olarak kalacak. Sadece adı anıldığında (zaten kimsede hatırlamayacak)

Dilim döndüğünce, bir yaşam öyküsünü anlatmaya çalıştım.. Benden sonraki gençliğe ders olacak nitelikte olduğunu düşünerek...

Güzel günlerde görüşmek üzere
Sevgi ve dostlukla kalın..

Deniz OTÇU

30.07.2010

"

19 Temmuz 2010

Belgesel Arsivi VİDEO ve haber

Belgesel Arsivi VİDEO ve HABER

EvcioğluHaber- İnternette dolaşırken tesadüfen denk geldiğim ve gerçekten yararlı olduğuna inandığım bilgiler ve kapitalizmin doğayı ve insanı nasıl sömürdüğünün ve çölleştirdiğinin ortaya konduğu ve cözüm önerilerinin de anlatıldığı bir platform ile karşılaştım..

Showcase


Hem burada izlediğiniz videoyu izledikten ve diğer bazı açıklamaları okuduktan sonra birde; aşağıda link adresi verilen siteyi ziyaret etmenizi istiyorum.. Orada yaşanan tartışmala rıda okuma ve inceleme imkanı bulacaksınız.. Sizlerinde bu tartışmalara olumlu veya olumsuz katkılarınız mutlaka olacaktır..
Ancak; kesinlikle bundan sonra bazı konulara farklı bakmaya başlayacaksınız..! Düşünce pratiği açısından kesinlikle yararlı olacaktır..!

Bakın ne söylemişler;
*****************************

Günümüzdeki en büyük sorun, sisteme uyum sağlayan kitlelerdir. Örneğin bir bebek doğduğu zaman SEVGİ, ADALET vs. duygularla dünyaya gelir. Fakat seneler içerisinde bu acımasız sistem ona etik davranırsa hayatta kalamayacağı fikrini aşılar.
Bu gibi yanlış düşüncelerle büyüyen insanoğlu, bu sistemi gerçek olarak kabul eder ve ondan başkasını hayal edemez. Bu grubun amacı tamda burada, Zeitgeist mesajını yayarak, sistemin insanlara gerek medya, gerek eğitim, gerekse diğer propaganda unsurları ile pompalamış olduğu kalıpları kırmasına, özgürleşmesine, gözlerinin açılmasına yardımcı olmak,
Venüs Projesi ile gelecekteki dünyanın nasıl olabileceğini, insanların birbirini ezmeden, birbirleri ile savaşmadan da yaşayabileceğini göstermektir.

****************************
"Hastalıklı bir topluma uyum sağlamak, sağlıklı olmanın bir ölçütü değildir."

Jiddu Krishnamurti.
***********************
Evet; Bilinçli bir şekilde hatta eğitilerek hastalıklı ve birbirine düşman bir toplum yaratılmaktadır.. Oysa; insanların birbirini ezmeden ve birbiri ile savaşmadan da yaşayabileceği bir dünya mümkün aslında.. Yeterki, bunu gerçekten tüm insanlar istesin... YAŞANAN SAVAŞLARA BAKTIĞIMIZDA DÜNYA HALKLARININ HİÇ BİR ÇIKARI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR..
Diğer taraftan ise emperyalizm hangi kılıkla gelirse gelsin.. Bu bazen ve çoğunrlukta bizim dostumuz olarak gelir.. Bazen bize yardım etmek için gelmiş gibi görünür.. Hangi şekilde gelirse gelsin...! Depremde yardıma bile gelse; organlarımızı çalmak için gelmektedir.. Nerede kar varsa ? orada doğal kaynaklar ve enerji vardır.. Ve orada savaş vardır.. Başka adlarda yaşanan zulümler vardır halkların yaşadığı.. Kendi isteği dışında, sadece o coğrafyada dünyaya geldiği için.. Onca katliam ve kan ve göz yaşı.. Buna engel olmak kolay olmayacak ama; mümkündür..
İlgili sitenin adresi ise şu şekilde;
http://www.zeitgeisthareketi.net/jml/belgesel-arsibi.html buradan ulaşabilirsiniz..

EvcioğluHaber
19.07.2010



13 Temmuz 2010

HALK OZANLARINA VE CAN/DOSTLARA


HALK OZANLARINA VE CAN/DOSTLARA

fotoğraf:Evcioğlu

14 Temmuz 2010

EvcioğluHaber- Değerli okuyucular; http://www.alevisesi.com adında, sözde Alevilerin sesi olduğunu belirten bir internet sitesinde "Musa Özateş" isimli bir site yazarının aşağıya alıntı yaparak aktardığım sözlerini, hangi aklı başında bir Alevinin kabul edebileceğini ve ayrıca buna ses çıkarmaması olasıdır..

Canlar; tesadüfen internette alevilikle ilgili bir çalışma yaparken rastladığım bu site; kimler hangi maksatla kurduklarını 'site içeriğini inceledikten sonra' o kadar net anlaşılıyorki; aşağıdaki birkaç alıntı sözler bile bunu çok net anlatıyor..
Bu site yazarının Alevi olmadığı veya bir bağlantısı söz konusuysa Asilimasyona uğramış olduğu en başta; yazı ve konuşma uslubundan anlaşılmaktadır..

Çünkü; Alevilerin en önemli değerlerine pervasızca saldıran ve kendince Halk ozanlarına ders verirken, ona bile küfür eden bu ahlaksız ve izansız, densiz yezite elbet bizlerinde birkaç söz etmesi gerekir..

Sözde Alevisesi adındaki sitenin tüm içerik konuları; yıllarca Alevilere yapılan haksızlıkların ve küfürlerin, hemde 'Alevisesi' adı kullanılarak yapılıyor olması manidar değilmidir..
Davetlerine baktığımızda ise ilk önce Şİİ'leştirmek, Camiye ve mescide çağırarak, CEM ve SEMAH'ı aşağılamaktadır..

Ey.! Canlar..
Ey.! Pirsultan dostları.
Hace Bektaş-ı Veli'yi kendine yol gösterici edinenler..
Pir aşkına.!
Bunları tanı...

Tarihler boyunca; milyonlarca Aleviyi katletmiş, yerinden yurdundan etmiş, Yavuzun torunları olduğundan hiçbir şüphe yoktur..

Hangi adla ve hangi kılıkla gelirlerse gelsinler.. Onların gelişi duruşlarından, davranışlarından ve de mağrur ve mekruh konuşmalarından bellidir..

İşte size bir örnek isim; Musa Özateş adında ve Alevisesi.com sitesinde yer alan; 24 Ocak 2008 tarihli "HALK OZANLARINA MEKTUP" başlıklı yazısından alıntılar..

Bu zat Bektaşiliğe, Saza, Ceme , Semaha ve Dedelere saldırarakmı sizlerle bir olacak..

Değerli Canlar;
Sizlerin taktirine sunuyorum...

Buyrun....!
İşte o yazıdan alıntılar

"Senin pek çok meslektaşın zalimlerin düzenlerine hizmet etti,uşaklık etti ,onların sistemlerini meşrulaştırıcı roller oynadı,sazlarını negatif işlere aracılık yaparak kullandılar......."

"Evet çok iyi anladığın gibi Bektaşilerden ,dedelerden ve yaptıkları kültürel olayları dinsel ibadetlermiş gibi sunan cahiller ordusundan bahsediyorum.Sadece bahsetmiyorum seni uyarıyorum........"

"Bak bunca senedir ikinci bir pir sultan gelmedi çünkü onun yolunu ihmal ettiniz,sazınızı sömürü düzeni Bektaşilerin ve dedelerin çarkını çevirmek için kullandınız......"

"Bu durum şimdide devam etmektedir,bu sömürü düzeninin parçası olan pek çok halk ozanı cemevlerinde önüne atılan parça peşinde dolanıp duruyor.,"

"Ve sana gelen ilk cem teklifine HAYIR diyerek işe başlayabilirsin..."

"Hadi seni cemevine çağıran zalimlere HAYIR de,o hayırda ne kadar hayır gizli bir bilsen……"

*************************
Değerli Halk Ozanlarımız ve Canlar; bu yazıyı neden alıntı yaparak koyduğumuzu merak ettiğiniz düşüncesiyle bir açıklama getirmek istiyoruz.. Özellikle internet haberciliğinin yaygınlaşmasıyla; ortalık tozduman.. Kafalar yeterince karışık.. Çünkü; hem Alevi adını kullanarak ve bizden gibi görünüp; hemde canımıza aş verenleri görünce buraya bir ışık tutmak ihtiyacı hissettik.. Hem Aleviyiz diyecek; Aleviliğin ve Bektaşiliğin tüm değerlerine saldıracak ve hemde sizleri camiye çağırarak, sizleri öldürerek bitiremediler asilimasyonda yok edecekler..
Bu hokkabazları tanı..
Bu düzenbazları tanı...
Bu akıl fukarası zavallılar, senin değerlerine saldırıyorlar..
Ama, senin o yüce değerlerinle yinede bağışla...! Diyemiyorum..!
Kendi mahşerlerinde cehenneme gitmeleri için duva et ama, gözünüde aç lütfen... Yeter bu aymazlık uykusundan uyan..!
Yine, işiniz zor görünsede; imkansız değil.. Bir gün mutlaka...! Güzel günler göreceğiz......!
Sevgiyle ve Dostcakalın

EvcioğluHaber
14.07.2010-00:18

7 Temmuz 2010

Ozan Mahmut ERDALı Kaybettik.


Ozan Mahmut ERDALı Kaybettik.
resim

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Halk Müziğimizin önemli isimlerinden Ozan Mahmut ERDAL'ı Kaybettik. Işıklar içinde, Türkü tınılarıyla yatsın...

ÖLÜR İSE TEN ÖLÜR,CANLAR ÖLESİ DEĞİL…

Öncelikle Erdal Ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyor, acılarınızı paylaşıyoruz.


Cenazesi yarın saat 13:00'da Yenibosna Cemevinde düzenlenecek törenle Sivas Çamşıh ilçesine uğurlanacak ve sivas'ta toprağa verilecektir.


PSAKD Genel Yönetim Kurulu


Mahmut ERDAL kimdir?

1938'de Şahin köyünde doğmuştur. Mustafa ve İsmihan'ın oğludur. Annesi "İso Ana", babası da yıldız ilmi ile meşgul olduğu için çevrede "Kambur Hoca", olarak tanınmıştır. Mahmut ailenin Tamey ve Zöhre'den sonra üçüncü çocuğudur. Çocukluğu sefaletle geçmiştir. On beş yaşında halası Fitoz'un kızı Şirin'le evlenmiş; bu evlilikten dört çocuğu olmuştur. Askerlik hizmetini Erzincan'ın Tercan ilçesinde yapmıştır.

İlkokulda iken saza heves etmiş olan Mahmud'un ilk sazı, Sincanlı Ağa Dayı'nın yaptığı sazdır. Saz çalmada, Battal Karababa, Ali Metin ve İsmail Ağa'nın büyük yardımlarını görmüştür. 1955'te Ankara'ya gelip Muzaffer Sarısözen'le tanışmış ve onun yönettiği Yurttan Sesler programına katılma imkânı bulmuştur. Her hafta Şemsi Belli'nin "Adım Adım Anadolu" isimli programına katılmış; orada Çamşıhı türküleri söylemiştir. Bu dönemde Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan ve Âşık Hüseyin'le tanışmış, onların takdirlerini almıştır. 1958'de Divriği Madenlerinde işe başlamış, burada iki yıl kadar çalışmıştır. 1963'te Ankara'ya taşınmış, Ankara'da plaklar doldurmuştur. 1965'ta Ankara Radyoevine girmiştir. Pek çok plak yapmıştır. Gerek Anadolu'da gerekse yurt dışında pek çok konser vermiştir. Sonra, bir plak evi açmış, bir süre sonra radyoevinden ayrılarak plak işi ile ilgilenmeye başlamıştır. 1975 yılında bir hadiseye kızdığından dolayı mesleğinin zirvesindeyken saz çalmayı bırakmış ve 25 sene saz çalmamıştır. 1980'li yıllarda İstanbul'a göçmüş, orada ticaretle uğraşmıştır. 1993 yılında tekrar saza söze dönmüştür. İstanbul'da Âşık Zevraki ile karşılaşmasından sonra, sanat yolunda yeni arayışlar içinde olmuştur.

Genellikle sosyal yaralar ve buna bağlı olarak öğüt niteliğinde şiirler yazmıştır. Şiirlerinde mahlas olarak adını ve soyadını birlikte kullanmıştır. Çamşıhı yöresi ezgilerinin yayılmasında büyük oranda rolü olmuştur. Flash TV'de âşıklarla ve türkülerle ilgili olarak haftalık program yapmıştır.
Sanat dönemi iki cephede ele alınabilir: Yirmi beş yaşına kadar olan ilk dönem, elli beş yaşından sonraki ikinci dönem.
Birinci dönemde daha ziyade aşk ve sevgi konularında şiir yazmıştır. İkinci dönemde ise Alevi düşüncesini, laikliği ve sosyal yaraları yansıtan şiirler ortaya koymuştur.

Toplam olarak 52 adet 45'lik plak,
on beşten fazla kaset çıkarmıştır.
Okuduğu türküler içinde kendi parçalarının yanı sıra Âşık Ali Ertekin'in şiirlerine ağırlık vermiştir.
Halk müziği repertuarına pek çok türkü kazandırmıştır. Yine Dertli Dertli İniliyorsun (1995).
Bir Ozanın Kaleminden (1999) adlarında iki kitabını yayımladı.*

http://www.pirsultan.net/

6 Haziran 2010

Albert Einstein'den özdeyişler


1-) "Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir."

2-)"Gençliğimizde düşüncelerimizi oluşturan tüm konular sevgiyle ilgilidir, sonraları ise tüm sevgimiz düşüncelerimiz olur."

3-)"Yeryüzündeki şartların düzelmesi, sadece bilimsel buluşlardan çok ahlaklı bir yaşama düzeninin gerçekleşmesine bağlıdır."

4-)"İlkelerin boğazına dolanıp dibe batmaktansa, oportünist olup suyun üstünde kalmayı yeğlerim."

5-)"Matematikçiler, Görelilik Kuramına el attıktan sonra, ben kendi kuramımı tanıyamaz hale geldim."

6-)
"Genelde insanlığın kaderi, hak ettiği olacaktır."

7-)
"Gerçeğin bilgisi deneyle başlar, deneyle biter."

8-)
"Bana güvenilen bir sırrı kutsal bir emanet gibi saklarım, ama sırları elimden geldiği kadar bilmemeye çalışırım."

9-)
"Gerçeklikle karşılaştırıldığında, bilimde vardığımız düzey ilkeldir, çocuk oyuncağıdır. Ama sahip olduğumuz en değerli şey odur."

10-)
"Sağduyu, onsekizine kadar edindiğimiz önyargılar toplamıdır."

11-)
"Birisinin atom bombası yapmasına yardım etmekten daha kötü sadece bir şey var.O da nazilere atom bombası yapmaları için yardım etmek."

12-)"Eğer ne yaptığımızı biliyor olsaydık, buna araştırma denmezdi öyle değil mi? "

13-)"Zorunlu askerlik sadece medeniyetin devamı için değil, aynı zamanda varlığımız için de ciddi bir tehlike oluşturur."

14-)
"Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır."

15-)"Bilim, her günkü düşünmelerimizin saflaşmasından başka bir şey değildir."

16-)"Her savaş insanlığın ilerlemesini engelleyen kötülük zincirine bir halka ekler."

17-)"Bazı erkekler kadınları anlamaya çalışır, diğerleri kendilerini daha basit konulara adarlar, örneğin görelilik kuramına."

18-)"Tabiatta öylesine yüksek bir akıl kendini gösteriyor ki, insanın en ince düşünceleri ve buluşları bu aklın yanında sönük bir gölge gibi kalır."


Albert Einstein

SEVGİ VE GÜVEN


SEVGİ VE GÜVEN

"Herkes; güvenerek tutabileceği bir ele ve yanlış anlaşılmayacağını bildiği bir kalbe ihtiyaç duyar"



Sevgi insanin kalbindedir,
Gözlerindedir,
Ses tonundadır.
Davranışlarındadır,
Sana verdiği önemde ve değerdedır.
Senin için yaptığı fedakarlıklardadır.!

İnsanlar; çok kısa zamanda sevgi sozcuklerini umarsızca dağıtmaya başlarlar.
Bunları dinle ama, gerçek sevgiyi karşındakinin davranışlarına bakarak bul.


İnanmak istediğin için değil,
gerçek olduğu için karşındaki insanın sözlerine inan..!

Anonim



fotoğraf; Evcioğlu

19 Nisan 2010

BAŞIN DARA DÜŞTÜĞÜNDE


BAŞIN DARA DÜŞTÜĞÜNDE


Başın dara düştüğünde,

Küçük bir kulübeye sığarsın.

Bir ağaç kovuğuna belki.!

Bu koca şehirde, yapayalnız,

Sokaklar, dar gelir sana,

Yalnız ölür, bensiz bedenin..

Gün olur, harman yerine döner,

Gün gelir, savrulursun yele.

Henüz, gül dalında başak ,

Ayırırlar, tohumları bedeninden.

Değirmendir hayat, günden güne,

Öğütür, her birimizi hergün.

Un olur gelir, onca emek,

Ağıttır artık, türkü dilinde söz.

Sofralarda, meze olur Sevgimiz..!

Bir duble rakı, beklide şarap,

Bir tabak, Rus salatasıdır,

Sunulur, sarhoş sohbetlerinde…

Sığamadığın, şu koca gönlüme inat,

Küçülür, tüm mevsimler.

Bahara inat, mahkum olur,

Gün zemheridir, kara kış..

Girer ceviz kabuğuna.

Döker koca çınar yaprağını.

Yıkılmaz, özü çürüyene kadar…

Yetişsede imdadına, bahar,

Su serinliğinde, sevgin.

Umut olur, aşk filizlenir..

Yeşerirse, ölümden önce,

Hayat, damarlarında akan bir sel..!

Bahar, yeniden yaşanır birgün.

Umut varmı, bilinmez.!

Uzak olsada mevsim..

Erir karlar, içimdeki buzlar.!

İki kol arasına sığarsın, birgün..


Haydar ATA

14.08.2009-Saat:23:00