BİR NEHİRDİR HAYAT
Ansızın çıkar gelir,
Doğar dağ yamaçlarından..Küçük bir deredir akar. .! Hani .! Şırıl, şırıl yol alıken, Başın değer gök yüzüne. Gök mavi, yer kara topraktır..
Ah.! Bir bilsen, bir bilsen derim..!
Hayat..!
Gecenin sessizliğinde, ses
Yaşamın kıyısında, yürek olur...!
Doğar, yüksekten, Ay ışığı..
Çeker ayaza, güz geceleri..!.
İçini titreten o aşk;
Sürükler taşı toprağı..
Bir sürü, kırıntıdır dökülen..!
Kurur göz pınarları,yaz olur..
Barınmaz dağlarında Ceylan
Kuş cıvıltısı sarar her yanı..
İner ovaya,bahar şenlenir ..
Serin akar suyun, dere yatakların.. ,Yaşam kaynağı o, küçük dere..!
Kurursa, karınca susuzluktan ölür ..
Hayat, bir nehirdir hani.!
Gürül, gürül akar bir zaman..
Çıksa da önüne engeler,
Yıkar gelir, bulur yatağını..
Yamaçlarında şelale;
Bazen,kükrer köpürür..!
Biraz eğlenir, durulur bir yerde..!
Coşar, coştukça yıkar bendini..
Sanki; bir REN nehridir Hayat..!
Birleşir, birleştikçe sevdalar büyür.!
Deniz deryadır hani, birbilsen.!
Gönülde yanar bir ateş;
Türkülere nakarat olur..!
Köpürür.. Köpürür..!
Köpüğü gelinliktir, güzel kızlara..!
Akıp gider kendince, çağlayan olur..
Geçtiği yerlerde damar, damar hayat..
Konuktur savdalılar, bir zaman..!
Meçhul insanların, bazan mezarı,
Kayıp giden gül kurusu, beyaz zamandır..
Ağıt olur dillerde, gözlerde yaş..
Ama sen yine, baharda ayrı güzel..
Kış'ta ayrı..Yaz da, ayrı bir güzelsin,
Hayat..!
Geçtiğin her mevsimde yaşam...
Güldüğünde güllere renk;
Çınarda yaprak yeşerir..
Sevdalar..!
Ah..! Sevdalar yaşanır...
Aşıkların dilinde, Kerem ile Aslı..
Destan olur, söylenir yıllarca...
Gün gelir ;harman olur.
Onca yılın kahrı omzunda.!
Sakin, sönük ve de yorgun..
Gözünde kalsada ,bir iki aşk pırıltısı...
Ömürler biter ansızın..!
Biten her ömür; bir Türküdür..
Dağılır gidersin; biran..
Bir damla su kadar bile değilsin;
Denizin içinde Hayat..!
Haydar ATA
Çarşamba-27.08.2010-Saat: 21:00
HaberEvci; 18. ocak 2014
|
27 Ağustos 2010
BİR NEHİRDİR HAYAT
17 Temmuz 2010
"ANNEYE HASRET
Kör kuyularda anne;
Kör gözlerin arkasında,
Kulaklar sağır..
Kafes içinde, ceylan yavrusu ,
Yitiktir, mavi gökyüzü,
Hasrettir, yürekte ...
Buğulu göz yaşıyla,
Islatsa da resmini;
Ecel önce gelir, yetişmek istesende..
Sen gelemesin belki; anne.
Ağıtlarınla, ıslansa da kurur,İçimde, çorak tarla susuz..!
Çatlar, yüreğine kan akar,
İçin için, acın büyüdükçe,
Sevginde büyür, hasret olur..
Hasretinle, yüreğim yanar.
Yangın yeridir, ot bitmez..!
Sen gelmezsen, gülmez ..
İstesem de; yüzünü görmek,
Bu günde gelmeyeceksin..
Anladım.!
Sensiz; geçen hergün,
Zulümdür bana..
İçimde, sönmedi ateşin narın ..
Anne; gelde, gece gel,
Rüyamda olsun.
Anne..
09.05.2010
-----------------------
10 Haziran 2010
BİR HİNT MASALI
9 Haziran 2010
Ne beklersin Yarını
9 Mayıs 2010
Dünyada, Anneler günü 102 yıldır kutlanıyor.
A N N E L E R Ö Z E L G Ü N Ü N Ü Z K U T L U O L S U N ** N A Z I M H İ K M E T T E N A N N E L E R E Ö Z E L Ş İ İ R // H a y d a r A T A d a n ş i i r | fotoğraf; http://www.beyazgazete.com Dünyada, Anneler günü 102 yıldır kutlanıyor. Yılda bir kere değil Anneler, hergün yüreklerde yaşaması gereken hayattır, candır, aşktır . Ta; kendisidir insanın hayat kaynağıdır anneler..... Anneler Günü, anneleri anmak ve onurlandırmak amacıyla tüm dünyada 102 yıldır, Annelere özel gün olarak kutlanır ------------ "ANNEYE HASRET Anne uzakta, anne hasret... Haydar ATA " Anneler gününüz kutlu olsun..! Nazım Hikmet'in kaleminden Anne şiir'i sizlere itaf olunur.... Anne |
19 Nisan 2010
BAŞIN DARA DÜŞTÜĞÜNDE
Başın dara düştüğünde, Küçük bir kulübeye sığarsın. Bir ağaç kovuğuna belki.! Bu koca şehirde, yapayalnız, Sokaklar, dar gelir sana, Yalnız ölür, bensiz bedenin..
Gün olur, harman yerine döner, Gün gelir, savrulursun yele. Henüz, gül dalında başak , Ayırırlar, tohumları bedeninden. Değirmendir hayat, günden güne, Öğütür, her birimizi hergün. Un olur gelir, onca emek, Ağıttır artık, türkü dilinde söz. Sofralarda, meze olur Sevgimiz..! Bir duble rakı, beklide şarap, Bir tabak, Rus salatasıdır, Sunulur, sarhoş sohbetlerinde…
Sığamadığın, şu koca gönlüme inat, Küçülür, tüm mevsimler. Bahara inat, mahkum olur, Gün zemheridir, kara kış.. Girer ceviz kabuğuna. Döker koca çınar yaprağını. Yıkılmaz, özü çürüyene kadar…
Yetişsede imdadına, bahar, Su serinliğinde, sevgin. Umut olur, aşk filizlenir.. Yeşerirse, ölümden önce, Hayat, damarlarında akan bir sel..! Bahar, yeniden yaşanır birgün.
Umut varmı, bilinmez.! Uzak olsada mevsim.. Erir karlar, içimdeki buzlar.! İki kol arasına sığarsın, birgün..
Haydar ATA 14.08.2009-Saat:23:00 |
4 Nisan 2010
İNAN YÜREĞİNE, GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT
İlişkimizi, sorarsın gülüm.
Oruç, yemek gibi bir şey.!
Değil vallahi; kötülükten, değil..
Sadece; geceyi gündüzle karıştırıyoruz da ondan..
Vallahi ondan, be gülüm.!
Hayatımı sorarsın gün be gün.!
Şimdiye kadar ki; çekilen çiledir hayat..
Parlayan, küçük bir delikten...
Bir ışık hüzmesidir.
Yakaladık sanma mutluluğu.!
o ışıkla aydınlatmak,
o delikten nefes almak gibi bir şey bizimkisi.!
öyle değilmi, dersin ?
Değilse, bak etrafına!
Kartondan yapılmış,evler.
Cezaevi içinde hayatlar.!
Evet, duvarlar kartondan,üfürsen uçacak.!
Bir omuz vursan, darmadağın olacak,
Ama; ne yürekleri var, nede cesaretleri...
Kartondan krallar ve onların kuralları, kartondan.
Adet, töre, gelenek..
Sürüp gider, bezirgan saltanatı, kötülerin..!
Yüzyıllardır, devam eden sahte yaşamlar..
Hırslar ve bencillikler..
Sürer giderde acımasızlıklar, durmadan..
Hayatlar söner, birbir davulla, zurnayla;
Gelinlikler içinde kızlar..
Güzel kızların yüzü al,
Ala, yanakları solar da,
Yıkılmaz o kartondan saraylar,
Köşkler yıkılmaz yıkılmaz...!
İki dudakları içindedir , değişiverir hayatın..
Yaşadım diyeceksen eğer;
Sanma, yaşamak bu.!
Ne gerek vardı, Tanrıya,
Verdiği akıla.! Ne gerek.!
Bizden önce birileri,
Düşünmüş ,vermiş kararını,
Çizmiş sınırlarını yaşamın ..
Olmayan, yarım akılla.!
Her şeyin, şeklide belli, yeride..!
Kime ne rol biçilmişse, oynasın artık..
Ah güzel insan ah..!
Yok .! öyle değil ;
Başka hayatlarda mümkün ,diyorsak eğer;
Yüreğini ortaya koyacaksın. yüreğini.
İnanacaksın, kendi yüreğine.. haklılığına!
Bu yürek sana ait.
Senin, hakkında karar verenlere bir bak.
Kim sana ondan daha yakın.?
Bu güne kadar acılar çektinsede:
Çektiğin acıları seninle yaşayan o.
Sevinçlerin, hayata dair, yine o.
Seninle, aslında yaşayan da o,.!
Bil kıymetini !
Yüreğinin!
Seni götürdüğü yere git...!
Haydar ATA
04.04.2010-pazar-saat:02:00
26 Mart 2010
Felsefi bir sistem, entegre bir varoluş fikridir.
Felsefi bir sistem, entegre bir varoluş fikridir.
Felsefe Herkes için
Bir insan olarak, felsefeye ihtiyacınız olduğu gerçeği hakkında, tercih yapma şansınız yoktur.
Sizin tek tercihiniz kendi felsefenizi bilinçli, akıllı, disiplinli bir düşünce süreci ve titiz derecede mantıklı bir akıl yürütme ile mi yapacağınız? Yoksa; bilinç altınızın topladığı şans eseri bir araya gelen, fakat bilinç altınızca bir tür, “soysuz felsefe” halinde bütünleştirilmiş ve tek bir kütle haline -yani aklınızı kullanmanızı engelleyen bir zincir ve gülle gibi duran kendinden şüphe etme haline -getirilmiş olan bir geçersiz- hükümler, yanlış genellemeler, tanımlanmamış çelişkiler, hazmedilmemiş sloganlar, belirsiz dilekler, şüpheler ve korkular çöplüğü olarak mı tanımlayacağınızdır.
Bilinçaltınız bir bilgisayar gibidir.
Onun fonksiyonu, sizin fikirlerinizi entegre etmektedir.
Bilinç altını kim programlamaktadır.? Sizin bilinçli aklınız..! Eğer; siz hata yaparsanız, hiçbir kesin kanaatiniz olmaz ise, bilinç altınız tesadüfen programlanır ve kendinizi kabul ettiğinizi bilmediğiniz fikirlerin etkisine bırakırsanız.
Eğer bilgisayarınızı, bilinçli bir düşünme yöntemi ile programlarsanız, değerlerinizin ve duygularınızın niteliğini bilirsiniz... Böyle yapmaz iseniz bilemezseniz..
İnsanların sahip olduğu değerler ve duygular, onun temel dünya görüşü tarafından belirlenir.
Bilgisayar çıktısının kalitesi, ona girilen verinin kalitesi ile belirlenir.
Eğer; bilinçaltınız tesadüfen programlanır ise, onun çıktısıda buna uygun bir karaktere sahip olacaktır. Belkide, bilgisayar işlemcilerinin kullandığı ve “bilgisayara çöp gir çöp çıksın” anlamına gelen zarif tabiri duymuşsunuzdur. Aynı durum bir insanın düşüncesi ve duyguları arasındaki; ilişkiler içinde geçerlidir.
“Duyguları ile çalışan bir kişi, çıktılarını okuyamadığı bir bilgisayar ile çalışan kişi gibidir.”
Kişi, bilgisayar programının doğru veya yanlış olduğunu, kişinin başarısı için mi yoksa, mahvolması için mi? olduğunu, onun amaçlarına mı yoksa; bilinmeyen bir gücün kötü emellerine mi hizmet ettiğini bilemez.! Bu kişi, iki şeye de kördür.
Etrafındaki dünyaya ve kendi iç dünyasına.
Gerçeği veya kendini motive eden şeyleri kavrayamaz. Ve her ikisine karşı da, kronik dehşet içindedir. Duygular, kavrama araçları değildirler. Felsefe ile ilgili olmayan insanlar, ona çok fazla ihtiyaç duyarlar; en çaresiz şekilde onun gücüne tabidirler.
İnsanlar aklı terk ettiklerinde, sadece duygularının kendilerine rehberlik edemediğini ve aynı zamanda dehşet hariç hiçbir duyguyu yaşayamayacaklarını anlarlar.
Bugünün, Entelektüel modolarına göre yetiştirilen genç insanlar arasında, “uyuşturucu bağımlılığının yayılması” idrak araçlarından yoksun kalan ve gerçekten kaçmak isteyen insanların (:) çekilmez iç durumlarnı gösterir. Bu genç insanların bağımsızlık korkusuna ve bazı grup – hizip- veya çeteye girme, veya “ait olma” çılgınlıklarına dikkat edin. Bunların çoğu felsefeyi hiç duymamıştır. Fakat; cesaret edemedikleri sorular için, esaslı cevaplara ihtiyaçları olduklarını hissederler ve kabilelerinin onlara nasıl yaşamaları gerektiğini söyleyeceğini unutmamaktadırlar. Herhangi bir büyücünün “guru”nun veya diktatörün hegomanyası altına girmeye razıdırlar.
Bir insanın yapabileceği en tehlikeli şeylerden biri, kendi ahlaki özerkliğini başkalarına teslim etmesidir.
İki ayak üstünde yürüseler bile onların insan olup; olmadığını bilmemektedirler. Kendini korumak için ve gerçeğin, adaletin, özgürlüğün ve sahip olduğumuz ve olabileceğimiz herhangi bir değerin korunması için felsefe bilmek gereklidir.
Öte yandan, bilim, teknoloji, ilerleme, özgürlük gibi medeniyetin her başarısının altında aralarında “...,bugün tadını çıkardığımız her değerin altında” ikibin yıl önce yaşamız bir insanın, “Aristo”nun başarısını bulacaksınız. Her önemli felsefe teorisinin temelinde, insan bilincinin gerçek bir ihtiyacının var olduğu şeklinde haklı bir mesele vardır.
Felsefe çalışmanın en iyi yolu, felsefeye bir dedektif hikayesi ile yaklaşır gibi yaklaşmaktır.
Kimin katil, kimin kahraman olduğunu anlamak için her yolu, her ip ucunu ve emareyi izleyin.
Belirleme kriteri, iki sorudur. Niçin? ve Nasıl?
Cevapları hemen bulamayacaksınız. Fakat paha biçilmez bir özellik kazanacaksınız. Esaslara göre düşünme yeteneği.
Hiçbir şey insana otomatik olarak verilmez; ne bilgi, ne kendine güven, ne iç huzuru ne de aklını doğru şekilde kullanma. İnsanın, ihtiyaç duyduğu veya istediği her değer (...) keşfedilmek ve öğrenilmek zorundadır. İşte felsefe eğitimide insana özel bir Entelektüel duruş (aklın onurlu, disiplinli kontrolünü) verir.
Felsefe konusunda yetersiz kişilerin hatası, sebepleri atlayarak sonuçları kabul eğilimidir.
Yani; uzunca bir dizi düşüncenin ön şartlarını göz ardı ederken, onun sonuçlarını kesinmiş gibi algılamak ve onu “geçerliliği kendinden menkul gerçek” veya “indirgenemez bir gerçek” olarak kabul etme eğilimidir.
Rusça bir anlatım vardır: “Bir domuz, meşe ağacına gelir ve etrafına dağılmış palamutları yer. Karnı doyduğunda, toprağı kazarak meşenin köklerini kesmeye başlar. Yüksek bir dala konmuş olan bir kuş domuzu azarlar; 'Burnunu kaldırabilirsen, palamutların bu ağaçta yetiştiğini görürsün” der.
Eğer, felsefeyi tanımayan akıllı ve dürüst bir kişi – zimni sağduyu- akılsallığını açık felsefi fikirlere dönüştürürse algıladığı dünyanın gerçek olduğunu herşeyin olduğu gibi olduğunu, aklın bilgi elde etmenin tek yolu olduğunu ve mantığın aklı kullanma yolu olduğunu anlayacaktır.
Bir şey, aynı anda ve aynı bakımdan hem doğru ve hem de yanlış olamaz.
“Bu senin için doğru olabilir ama benim için değil” Bu durumda doğru diye bir şey yoktur. Veya iki araştırmacı iki farklı evren algılamaktadır ki; bu durumda bir araştırma mümkün değildir. Bu sloganın amacı nesnelliği yok etmektir.
Mantık, çelişkisi olmayan tanımlama sanatı veya hüneridir. “Sen bunu sevebilirsin; fakat ben hoşlanmıyorum.” değer tercihlerinin ve duyguların tartışılmaz esaslar olduğu itiraz kabul etmeyen fikir, onların ifadelerinin altında yatan gerçektir. Ve bu kişiler, “içe bakış” başarısızlıklarını savunmak için tam evreni pervasızca ortadan kaldırmaya hazırdır.
Metoda dikkat edin! Kelimelere açık özel anlamlar yüklemelisiniz.
Yani; onların gerçekde neyi kast etdiğini belirleyebilmelisiniz.
Bu bir ön şarttır. Ne eksikliğinde, herhangi bir kritik hüküm verebilirsiniz! Ne de, herhangi bir düşünme mümkün olabilir. Tüm felsefi aldatma oyunları, sizin kelimeleri kabaca kullanıyor olmanıza dayanır. Herhangi bir sloganı veya herhangi soyut ifadeyi – yaklaşık anlamı imiş gibi algılayamaz iseniz, onu en doğru anlamı ile algılayın. Onu tercüme etmeyin! Ne söylüyorsa ve ne kast ediyorsa dosdoğru öğlece alın. Sloganı kaldırıp atmayın. Onu kısa bir süreliğine kabul edin.
Aslında kendinize şunu söyleyin “Eğer; onu doğru olarak kabul etsem ardından ne gelir”
Bu,herhangi bir felsefe sahtekarlığını ortaya çıkarmanın en iyi yoludur.
Eğer; düşünceniz duygularınızdan etkileniyor ise; bu durumda kişisel olan veya olmayan hiçbir şey hakkında gereği gibi hüküm veremezsiniz.
Hak edilmemiş bir suçun kabulü, felsefi pasifliğin önemli bir sebebidir.
“Herkes İçin Felsefe” Ayn Rano/Kitabından özet-2
H.ATA
*HERKES İÇİN FELSEFE-1
HERKES İÇİN FELSEFE
HERKES İÇİN FELSEFE
Herhangi bir küçük başarısızlık, her şeyin bitmesidir.
Bir hata yaptığında, kendine; "Neyi öğrenmem gerekir" diye sormaz. "Problemim ne?" diye sorar. Asla gelmeyecek olan otomatik ve her şeye kadir bir ilham bekler.!
-Mücadele etmek yerine pes eder...
Bazıları mutlak ölüm düşüncesinden korkar ve yaşama işinin sorumluluğunu asla üstlerine alamaz. Bazıları zamanın akışına bir keramet yükler ve geleceği tabiatın eşdeğeri olarak görür.
Eğer insanlar, bir fikre yüzlerce yıldır inanıyorsa? Onun; kesin doğru olduğuna inanmaktadırlar. İnsanların fikirlerine değil duygularınadır. "....,Şeyin doğruluğuna veya yanlışlığına bakmaksızın", "İnsanlar onun olduğunu hissediyorsa, onun doğru olup, olmaması fark etmez" düşüncesine dayanarak, başkalarının irrasyonelliğine, kör duygularına (ön yargı, batıl inanç ve kıskançlık gibi) yaltaklanır.
-Tabiatla nasıl başa çıkılacağı fikri, en azından bazı insanlar tarafından kısmen anlaşılmıştır. Fakat; insanlarla nasıl başa çıkılacağı ve onlar hakkında nasıl hüküm verileceği sorusu hala keşfedilmemiş bir alan durumundadır.
-Aynı prensip, insanların hareketleri ve karakterleri içinde geçerlidir..
Bir insan değersiz bir alçak olmak zorunda değildir, fakat; böyle olmayı tercih ettiği müddetçe o değersiz bir alçaktır ve buna uygun olarak muamale görmelidir.. Ona, başka türlü muamele göstermek bir gerçekle çelişmektir..
İnsanlar bir gökdelen inşa etmek zorunda değillerdi, fakat bir kez inşa ettiklerinde gökdeleni bir dağ olarak kabul etme bir çelişkiden daha kötüdür..
İnsan söz konusu olduğunda; kişinin kabul etmesi gereken, tıpkı kendi aklının başkasının elinde olmadığı gibi, diğer insanların aklının da kişinin kendi elinde olmadığı gerçeğidir. Kişi, diğer insanların kendi tercihlerini kendilerinin yapmaya hakları olduğunu kabul etmeli ve kendi aklının söylediğine göre diğer insanlarla aynı fikirde olmalı, kabul etmeli veya reddetmeli, katılmalı veya karşı çıkmalıdır.
İnsanları " değiştirmenin" yolu, tabiatı "değiştirmenin" yoluyla aynıdır.
Bilgi..
Bilgi; insan söz konusu olduğunda, akılları aktifse ve aktif olduğunda "ikna" işlemi ile kullanılmalıdır. Akılları aktif olmadığında ise, insanlar kendi hatalarının sonuçlarına terk edilmelidir...
"Farkı bilmek" İnsan eseri kötülüklerin (zaten başka türlüsü de yoktur) sessiz bir teslimiyet ile asla kabul edilmemesi gerektiği, kişinin bunlara isteyerek, asla teslim olmaması gerektiği anlamına gelir, ve eğer; kişi korkunç bir diktatörün, içinde hiçbir davranışta bulunmanın söz konusu olmadığı hapishanesine atılırsa; kişinin onu kabul etmediği bilgisinden iç huzuru doğar.
-Zeka, realitenin gerçeklerini kavrama ve onlarla uzun vadeli (kavramsal olarak) başa çıkma yeteneğidir.
Bu günün kültüründe, bilinç üstünlüğünün ne kadar egemen olduğunun bir örneği; politikada insanlar, seçimlerde acımasız, mutlakçı ya o, yada bu tarzına sahiptir, ve insanlar (bazen kaybeden haklıda olsa) kaybedeni tamamen göz ardı ederek, sadece kazananla ilgilenir......! Bu durum objektif düşünceye aykırı bir davranış biçimidir....!
“Herkes İçin Felsefe” Ayn Rano/Kitabından özet-
H.ATA
*Felsefi bir sistem, entegre bir varoluş fikridir. -2


