Çiftçi-SEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çiftçi-SEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2010

Tekel’de yanlışlar, yanlışın sahipleri


Tekel’de yanlışlar, yanlışın sahipleri

Abdullah Aysu-Çiftçi-Sen Genel Başkanı


Sigara devlerinin, 1974 yılına kadar resmi olarak giremediği dört ülke kalmıştır. Bunlardan biri Türkiye, diğerleri; İtalya, Fransa ve Avusturya’dır…

1974 yılına gelindiğinde Türkiye hariç diğer ülkelerin hepsine sigara devleri girer, sıra Türkiye’ye gelmiştir.

Sigara devleri Türkiye’ye girmek için de, 1970’li yıllarda “saldırıya” geçerler. Bu yıllarda ülkemiz kaçak sigara akınına uğrar/uğratılır. Sigara devlerinden birinin Bulgaristan’da sigara fabrikası kurmasıyla birlikte Batı Karadeniz sahilinden ülkemize sigara kaçak olarak girmeye başlar.

1979’da Demirel Hükümeti ülkeyi yönetmektedir. Demirel, sigara kaçakçılığının engellenememesini ve döviz kaybının önlenmesi gerekçesiyle hükümet programında özel teşebbüse sigara üretim ve dağıtımı için imkan verilmesine yer verir.

Önce şark tütünü ve üreticilerinin bitirilmesi için düğmeye basılır

Tütünümüzü ve tütüncümüzü bitiren politikalara karşı dosyalar hazırlayan, kamuoyuna bilgilendirmek için sayısız basın açıklaması yapan, tütün üreticileriyle birlikte Manisa/Kırkağaç’ta düzenlediği miting ile tepkisini ortaya koyan Tütün Üreticileri Sendikası’na (Tütün-SEN) rağmen süreç sigara devleri lehine işletildi. Tütün-SEN’in halkı bilgilendirmek için bastırıp dağıttığı “TEKEL’in Özelleştirilmesi Kimin Yararına” broşürünün yayınlandığı 2007 yılından bugünlere nasıl geldiğimize bir bakalım.

17 Şubat 1983’te sigara sektöründe ilk defa TEKEL haricinde “Bitlis Entegre Sanayi A.Ş- (BEST) ” adıyla ürettiklerini yurtdışına pazarlamak amacıyla bir sigara fabrikası kurulur. 1988 yılında % 25 ile bu fabrikaya TEKEL ortak edilir.

• 1984 yılında, Türkiye’ye yabancı sigara ithaline izin verilir.
• 1985 yılında, TEKEL’e Düzce, gönen ve Trakya’da yabancı tütün ürettirilmesine izin çıkar.
• 1986 yılında 1177 sayılı Tütün ve Tütün Tekeli Yasası değiştirilerek; tütünde devlet tekeli kaldırılır. Yerli ve Yabancı sermayenin TEKEL ile ortaklık kurarak tütün mamulleri üretmelerine imkân tanınır.
• 1988 yılında çıkarılan bir kararnameyle yabancı menşei tütünde ithal yasağı kaldırılır.
• 1988 yılı Aralık ayında TEKEL, sigara tiryakilerinin talebinin Amerikan harmanı (blended) sigaralara kaydığı gerekçesiyle Amerikan harmanı TEKEL 2000 sigarası piyasaya çıkarılır. Harmanın %85’i Virginia ve Burley, %15’i oriental tütünlerden oluşturulan bu sigaraların çıkışı, başarıymış gibi sunulur.
• Ağustos 1990 tarihinde, DPT’den izin alarak; Philip Morris- Sabancı Holding birlikte İzmir Torbalı’da sigara fabrikası kurmaya girişirler.
• 3 Mayıs 1991 tarihinde ise Resmi Gazete’de TEKEL’in katılımı olmaksızın tütün mamulleri üretimine izin verildiği kararı yayınlanır. Philsa sigara fabrikası, 1992 yılında Torbalı’da üretime başlıyordu artık….

Böylece, Amerikan harmanlı sigaraların Pazar payı hızla artarken; oriental tütün, Anadolu topraklarından kovuluyordu.

1993-1994 v3 1996 tarihlerinde Çiller Hükümeti tarafından alınan kararlar Türk tütününe kota (sınırlama), yabancı tütüne teşvik getirilmesine ilişkin olur. Çiller Hükümeti’nden sonra gelen REFAHYOL 1996’da 8939 sayılı kararı da aynı amaçla alır.

Tütün üreticilerinin defteri dürülmüştür: Hedef TEKEL’dir artık!

9 Aralık 1999 yılında IMF ile yapılan Stand-BY düzenlemesi kapsamı içinde, 22 Haziran 2000 tarihli ikinci ek niyet mektubunda;

• TEKEL’in reforma tabii tutulacağı,
• TEKEL’in destekleme alımından vazgeçeceği,
• TEKEL’in ticari varlıklarının satışına 2001 yılında başlanarak; 2002 yılında bitirileceği,
• 18 Aralık 2000 tarihli üçüncü ek niyet mektubuyla TEKEL’in tüm işletme birimlerinin Özelleştirme İdaresi Başkanı (ÖİB) devrine Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararının 2001 yılı sonuna kadar, Tütün Kanunu’nun ise 2001 yılının Ocak ayına kadar çıkarılacağının sözü verilir.

30 Ocak 2001 tarihli dördüncü ek niyet mektubuyla önceki niyet mektuplarındaki sözler daha da güçlendiriliyor; yalnızca TEKEL’in işletme birimlerinin değil, kendisinsin ÖİB’ye devredileceği belirtiliyordu.

TEKEL’in özelleştirilmesini öngören ÖYK kararı 2 Şubat 2001 tarihinde imzalanır.

Bu karara göre TEKEL’in;
• Mülkiyetinin devri hariç olmak üzere özelleştirilmesi,
• Özelleştirme işleminin 3 yılda tamamlanması hedeflenmiştir.

Evet, IMF’nin isteği olan Tütün Yasası, 20 Haziran 2001’de mecliste kabul edildi. Cumhurbaşkanı Sezer yasayı veto etti. Hükümet IMF’nin 2002-2004 dönemi için düzenlenecek satand-by anlaşmasıyla vereceği 10 milyar dolarlık kredi için şart koştuğu 4733 sayılı “Tütün Yasası”nı 3 Ocak 2002 yılında meclisten eski haliyle geçirdi.

Tütün Yasası’nın çıkarılmadan öce tütünden geçimini sağlayan aile sayısı 583 bin 474’dir. Günümüzde bu sayı 90’a inecektir.

18 Ocak 2002 ‘de IMF’ye verdiği niyet mektubunda hükümet “Tütün Yasası’nı çıkararak ön koşulu yerine getirdiğini ilan ederken, bir yandan da TEKEL için de özelleştirme planı hazırlayarak; Eylül ayı sonunda Bakanlar Kurulu’ndan geçireceğini taahhüt ediyordu.

3 Haziran 2003 itibarıyla TEKEL İçki Sanayi A.Ş ve ona bağlı TEKEL İçki Pazarlama A.Ş ile TEKEL Sanayi Sigara A.Ş ve ona bağlı TEKEL Sigara Pazarlama A.Ş. nin ticaret sicillere tescilleri yapıldı.

Bu şekilde bağımsız şirket kimliği kazanan TEKEL’in sigara ve içki bölümü ayrı, ayrı özelleştirmenin yolu açılmıştır.

TEKEL’in içki bölümü “Nurol, Limak, TUTSAB” Konsorsiyumuna 2004 yılında 292 milyon dolara satılmıştır. Bu birleşme MEY İçki Sanayi ve Ticaret A.Ş adını almıştır. Konsorsiyum bunun için 2 yılı ödemesiz 7 yıl vadeli 230 milyon dolarlık kredi kullanmıştır. 2006 yılında MEY içki, önde gelen özel yatırım fonlarından (Private Eguity) Texsas Pacific Group’a (TPG) yüzde 90 payını 810 milyon dolara satmıştır.

TEKEL özelleştirme sürecine girdiği dönemde çalışan sayısı 45 bin idi. Yani TEKEL fabrikaları 45 bin aileye iş ve aş kapısıydı. Şimdi bir avuç olarak kalmış TEKEL işçisini başından savmak için AKP Hükümeti insan vicdanıyla bağdaşmayan bir tutumla serbest piyasa politikasına kurban ediyor.

Tütün Yasası’nı çıkaran 57. DSP-MHP-ANAP Hükümeti idi. Bu yasanın çımasında misafir başrol sanatçısı Kemal Derviş idi. DSP Hükümeti dağıldıktan sonra Kemal Derviş’i bünyesine alarak TEKEL “suçuna” CHP’de iştirak etmiştir.

Meydanlarda tütün ve şeker yasalarını düzelteceğim diye meydanlarda oy isteyerek gelen AKP ise 2008 yılında TEKEL’in sigara bölümünü de, 1 milyar 720 milyon dolara BAT ‘a satarak özelleştirmiş. Bugün BAT İzmir’deki işçilerine yaşamı kabusa dönüştürmüş. TEKEL’i özelleştiren AKP’ de TEKEL’in yerine kurduğu tta işçilerinin geleceğini karartmaya yönelik adımlar atmaktadır. tta işçileri de Ankara’da kar kış demeden ekmekleri ve işleri için direnmektedir.

Burada üç durum tespiti, daha doğrusu biri temel 3 yanlışı düzeltmekte yarar var.

Birincisi; TEKEL’in ve işçilerinin bu hale gelmesinde 1980’den bu yana hükümet veya hükümet ortağı olmuş tüm siyasi partilerin payı vardır. Bugün bu partilerin önemli bir bölümü halen meclistedir. Bu nedenle de TEKEL işçilerine bugün muhalefette olan partilerin ve milletvekillerinin de sahip çıkmalarını “timsahın gözyaşları” olarak görmek ve değerlendirmekte yarar var.

İkincisi; şu anda TEKEL işçileri olarak kamuoyunda söylenegelinen sıfatlama doğru değildir. Çünkü TEKEL’i 1979’dan bu yana meclise yolu düşmüş tüm partiler aşamalı bir biçimde ortadan kaldırmaya hizmet etmiştir. Sonunda TEKEL’i ortadan kaldırmayı başarmışlardır. TEKEL yoktur, Ankara’da direnen işçiler, tta işçileridir.

Düzeltilmesi ve doğru anlaşılması gereken bir üçüncü durum ve bir yanlış daha var. Bu yanlış da bana aittir.
O da şudur:

6 Ocak 2010 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde “Kamuoyuna Açık Çağrı” adıyla yayınlanan ilan metninin altına adımı koymuştum. Metnin içeriği, siyasal görme biçimindeki görüş ve düşüncelerime asla aykırı değildir. Bunun altına imzamın olmasını yanlış olarak görmüyor ve değerlendirmiyorum. Ancak ilanın altında imza koyanların bir bölümünün kamuoyunda TEKEL’in yok olma sürecinde etkisi ve onayı olan sınıf ve emek karşıtı siyasi parti yandaşları olarak bilinen kişilerdir. İsimleri incelemeden imzamın yer almasına onay vermem dolayısıyla bu kişilerle birlikte adımın çıkması benim kişisel yanlış olmuştur. Bu durum beni fena halde etik ve politik açılardan üzmüş ve öfkelendirmiştir. Bu hatamın yukarıdaki birinci yanlış olan temel yanlışın yanında esamesinin okunmaması gerekmekle beraber politik tarihime böyle bir not düşülmesine de itiraz etmek istedim.

Aksi halde bu görme biçiminden yoksun görme biçimlerinin kendisi etik ve politik sorgulamaya ihtiyaç duyar.

28,01,2010
http://www.karasaban.net/


EvcioğluHaber-28.01.2010

2 Kasım 2009

BİYOGÜVENLİĞİMİZ TEHLİKEDE! GDO‘LARIN TİCARETİ SERBEST BIRAKILDI !

BİYOGÜVENLİĞİMİZ TEHLİKEDE!
GDO‘LARIN TİCARETİ SERBEST BIRAKILDI !

02 Kasım 2009 Pazartesi

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan "Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik" 26 Ekim 2009 günlü Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

GDO‘lar konusunda 10 yıla ulaşan bir zaman dilimi boyunca kamuoyunu aydınlatma çabası içinde olan meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, tüketici kuruluşları, çevreci kuruluşlar ve bilim insanları olarak bizler, ortaya çıkan yeni ve vahim durum karşısında, bir kez daha görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmayı görev sayıyoruz.

Yeni Yönetmelik ile GDO‘ların ülkeye girişine meşruluk kazandırılmış iken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın sanki bu ürünlerin ticareti yasaklanmış gibi bir yanlış kamuoyu algısı yaratma girişimleri, bizlerin yukarıda belirtilen görevini daha da acil bir niteliğe taşımıştır.

Bu çerçevede;

1 - Türkiye‘nin, yıllardır talep ettiğimiz doğru içerikli bir Ulusal Biyogüvenlik Yasa‘sı olmadan, GDO‘ların ticaretinin bir Yönetmelikle düzenlenmesi hukuk, egemenlik ve halk sağlığı açısından bir skandaldır. Çünkü;

•· Yönetmelikler Yasa ve Tüzüklerin uygulanmasını göstermek üzere çıkartılırlar. Ortada bir Biyogüvenlik Yasası yokken, sözü edilen Yönetmeliğin GDO‘larla ilgili hiçbir düzenleme içermeyen Tarım, Gıda ve Yem Yasaları, 4703 sayılı Yasa ve 441 sayılı KHK‘ye dayandırılmaya çalışılması, sürecin hukuksuzluğunu olanca açıklığı ile ortaya koymaktadır.

•· Türkiye‘de yaşayan tüm yurttaşların sağlığını ve haklarını ilgilendiren bir konunun, TBMM‘de, milletin vekilleri tarafından görüşülmesi ve bir Yasa niteliğinde düzenlemeye konu edilmesi gerekirken, Bakanlar Kurulu‘nda imzaya açılan tasarının TBMM‘ye indirilmeyerek konunun Yönetmelik ile düzenlenmesi, millet iradesi ve egemenliğinin ihlalidir. Böylelikle, konunun vahim içeriği, halkın ve parlamentonun dikkatinden kaçırılmaya çalışılmaktadır.

•· GDO‘ların ticaretinin birkaç küçük istisnayla serbest bırakılması, bu alandaki kararların devlet memuru ağırlıklı bir Komite‘ye bırakılması, yine Bakanlık tarafından seçilecek uzmanlar listesinden görüş alınması gibi hükümler, halk sağlığı alanındaki tehlikenin açık görünümleridir. Siyasilerin ve şirketlerin baskısına direnebilecek bağımsız bilim otoriteleri yerine güdümlü organizasyonlar yeğleyen Yönetmelik, bundan da öte, bir Bakan talimatı ile her an değiştirilebilecek konumdadır.

Yukarda sayılan temel yanlışlıklar yanında, bebekler için risk sayılan gıdaların yetişkinler için serbest tüketime konu edilmesi, GDO‘suz gıda maddesi üreten işletmelerin bu yönde etiket kullanmalarının yasaklanması gibi hükümler ve asıl olarak GDO‘lu ürünlerin her türlü ticaretinin meşru zemine çekilmesi, Yönetmeliği kabul edilemez konuma taşımaktadır.

2 - Konunun halkın bilgisine sunulması yolunda ortaya koyduğumuz özverili çabalar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nı telaşa sürüklemiş olup, Bakanlık web sayfasında yapılan açıklamayla kamuoyu yanlış yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu alanda da gerçekleri kamuoyu ile paylaşmayı görev biliriz;

•· Bakanlık, bu Yönetmelik ile GDO‘lu tohumların Türkiye‘de kullanımının yasaklandığını ifade etmektedir. Oysa bu yasaklama, on yıla yakın bir süredir, bir Genelgeyle sağlanmaktadır. Bakanlığın hem bu durumdan hiç söz etmemesi hem de hazırlayıp Bakanlar Kurulu‘na sunduğu Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Taslağı‘nda, Hükümet sözcüsü Sn Cemil ÇİÇEK‘in de ifade ettiği üzere, GDO‘lu tohumların ekimini serbest bırakmaya çalışması, kamuoyunu yanıltma girişimlerinin açık göstergeleridir.

•· Bakanlık, işbu Yönetmeliğe aykırı davrananlara, dayanakta gösterilen yasalar çerçevesinde, izin iptali, para cezası vb. cezaların verilebileceğini belirtmektedir. Bu cezaların çoğu, ilgili yasaların GDO‘lara özel düzenleme içermemeleri nedeniyle, olayın ciddiyetiyle bağdaşır nitelikte değildir. Nitekim, hazırlanıp TBMM‘ye sevk edilmeyen Kanun Tasarısı taslağı, bu alanda açıkça hürriyeti bağlayıcı cezalara hükmetmekte idi.

•· Bakanlık, risk değerlendirmesinin, 11 kişilik bağımsız, bilimsel, teknik komite tarafından yapılacağını belirtmektedir. Oysa Yönetmelik, uzmanlar listesinden Bakanlık tarafından seçilecek Komite‘nin, TAGEM, TÜGEM, KKGM temsilcileri yanında üniversite, TÜBİTAK ve araştırma enstitüleri temsilcilerinden oluşacağını belirtmektedir. Gerek uzmanlar listesinin niteliği, gerekse hem uzmanlar listesinin hem de Komite‘nin Bakanlık tarafından seçilecek olması, bu organizasyonun bağımsız, bilimsel, teknik sıfatlarını daha baştan ortadan kaldırmaktadır.

Sonuç olarak, gen bankası niteliğindeki ülkemizin biyolojik çeşitliliği, tarım potansiyelimiz, halkımızın satın alma gücü ve tüketim alışkanlıkları değerlendirildiğinde, GDO‘lu ürünlere Türkiye‘nin ihtiyacının olmadığı, üstelik bu ürünlerin kullanımının halk sağlığı yanında halkımızın dinsel - kültürel inanç ve alışkanlıklarına da aykırı olduğu ortadadır.

Bizler, bu alanda yıllardır halk yararına çaba gösteren kurum ve kuruluşlar olarak, bir kez daha GDO‘ya Hayır diyoruz. Halkın ve ülkenin yarar ve çıkarları, şirketlerin kar hırsının üzerindedir. Ülkemiz yurttaşlarının büyük çoğunluğunun istemediği genetiği değiştirilmiş ürünlerin, ülkemizi bir genetik yıkıma sürüklememesi için, her türlü meşru mücadelenin sürdürüleceğini ve GDO‘ları yasallaştırmaya çalışanların deşifre edilmeye devam edileceğini belirtiriz.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

GDO‘YA HAYIR PLATFORMU

GDO‘YA HAYIR PLATFORMU BİLEŞENLERİ

-TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası -TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
-TMMOB Peyzaj Mimarları Odası -TMMOB Mimarlar Odası
-TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Marmara Bölge Şubesi
-TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi
-Türk Tabibler Birliği
-Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF)
-Tüketici Örgütleri Federasyonu (TÖF)
-Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER)
-Tüketici Hakları Derneği -Tüketici Bilincini Geliştirme Derneği
-Çiftçi-SEN
-Ekoloji Kollektifi
-DOĞADER
-EKODER
-KESK Tarım Orkam-Sen
-Nilüfer Yerel Gündem 21
-Gemlik Yaşam Atölyesi Derneği
-İçanadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP)
-Marmara Çevre Platformu (MARÇEP)
-Ege Çevre Platformu (EGEÇEP)
-Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi
-Gürsel Tonbul Çiftlik İşletmeleri
-İmece Evi İmece Ekoköyü Dogal Yasam ve Ekolojik Çözümler Derneği
-Imece Ekoköyü Kooperatif Girişimi
-Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği
-Muratpaşa Dostları Derneği
-Konyaaltı Dostları Derneği
-Kibele Ekolojik Yaşam Kooperatifi
-PDA Pembe Domates Ağı
-Akçaeniş Köyü Çevre Kültür Kalkınma ve Dayanışma Derneği
-Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği
-Bornova Sivil Toplum Platformu (BORPLAT)
-Greenpeace Türkiye
-Sinop Çevre Dostları Derneği
-Doğu Akdeniz Çevre Bileşenleri
-Yeni İnsan Yayınevi
-Buğday Derneği
-Slowfood Yağmur Böreği Birliği
-Slowfood Fikir sahibi Damaklar Birliği
-Slow Food Gençlik Gida Hareketi
-Slow Food Ankara Birliği
-Slow Food Kars Birligi
-Boğatepe Çevre Yaşam Derneği
-Aromaterapi Derneği (AROMADER)


"