Dersim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dersim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mayıs 2010

Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim çıkışını unutmamalı.


Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim çıkışını unutmamalı.

“Bizim kadar siz de biliyorsunuz”

“Bizim kadar siz de biliyorsunuz”
****************

Hozat Belediye Başkanı'ndan Kemal Kılıçdaroğlu'na mektup

CEVDET KONAK (Arşivi)

*****************************************


Sizinle aynı topraklarda dünyaya gelmiş ve bu toprakların acılı tarihiyle büyümüş toplumumuzun bir ferdi olarak, söylenecek ilk sözün biz Dersimlilere ait olduğunu düşündüğüm için bu yazıyı kaleme alıyorum.

Siyaset teorisinde tarihin, kendini yenileyen bir gerçeklik olduğunu düşünenlerden ziyade, soğuk yenilen bir intikam yemeği olduğuna kanaat getiren zatım, CHP Genel Başkanı olmanıza ramak kalan şu günlerde büyük bir fırsatı yakaladığınıza içtenlikle seviniyor. Öyle ki bu yeni kimliğiniz, sizlerden beklentileri olan farklı toplumsal kesimleri ilk defa aynı umut ortaklığı içerisinde buluşturuyor. Tam da bu noktada, farklı politik atmosferlerin tesiri altında olan insanlara birleşik bir umut olarak sunulmanızı, intikam yemeği olan tarihin bilinçli bir tercihi olarak değerlendiriyorum. Neden derseniz, CHP siyasetinin mevcut paradigması dışında bugüne değin yaptığınız muhtelif açıklamaların liderlik sultasının ezici gücü altında susturulduğu herkesin malumudur. Bugün içinde bulunduğunuz konjonktürel durum sizi bir lider olma aşamasına yükselttiği gibi, aynı zamanda düşündüklerinizi doğrudan ve sansürsüz dile getirmenizi de sağlıyor. Fakat dile getirmiş olduğum durumun tersine ikircikli tavrınıza devam ettiğiniz takdirde, bugüne değin sizlere umut bağlayan halkın büyük çoğunluğunun gözünde, susturulmanıza yorumlanan haklılığınızın asılsız olduğu, gün yüzüne çıkacaktır. Tekrar başa dönecek olursak, bundan dolayıdır ki tarih, kullanmasını bilenlerin elinde güçlü bir silah olduğu gibi, tersi durumlarda eline düşenleri kepazeye çeviren bir intikam meleği işlevi görür.


Gönderilmiş mesih
AKP hükümetine karşı ulusalcı hissiyatlarla hareket eden bir CHP kitlesi için siz, iktidar olma yolunda önemli bir fırsat olarak görülüyorsunuz. AKP’nin gerçekleştirdiği ve gerçekleştireceği politikalara karşı Baykalvari bir kronik muhaliflikle değil de mütevazı kişiliğinizle karşı koyacağınız muhakkak.
Statükosunun sarsılacağını düşünen üst kesimin dinci fobisi ile korkularından başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir kısım alt kesiminin ortak paydası olan CHP siyasetinin dümenine geçmek, belki de bu yeni dönem açısından pek fazla bir şey ifade etmeyecektir. Özcesi, artık istemeyerek de olsa Baykal’lı CHP’ye oy veren bir seçmen kitlesi olmayacak önümüzdeki seçimlerde. Siz şu anda zaten var olan CHP tabanı ve onun küskünleri için “binbir hile ve dolap ile kandırılan aziz halkımızı doğru yola getirmek adına gönderilmiş bir mesih olarak görülüyorsunuz”.

Bizlerin temsil ettiği diğer kanada gelecek olursak, içimizde bir burukluk olduğunu istemeyerek de olsa ifade etmek gerek.
Yıllardan beridir etnik, dini ve sınıfsal kimliğinden dolayı ezilen Türkiye’nin lanetlileri arasından, bir Obama misali sıyrılmanızı nasıl tarif edeceğimizi bilemiyoruz.
Üstelik de Obama’nın yapamadıkları ortada iken! Sizin CHP Genel Başkanı olmanızın, bu ülkenin yüreği hâlâ kanayan ve kimbilir belki de mezarları hiç bulunmayacak çocuklarının olmasını istemeyen her annesi için bir umut olduğunu düşünüyorum. Bu ülkenin çocuklarının kanlarına batırarak siyaset yapanların, her gün bir ailenin ocağına düşen ateşin sorumluları olduğu gün gibi ortadayken, önyargılardan arındırılmış bir toplumun oluşmasında size büyük sorumluluklar düşüyor.

Çünkü Türkiye’de hiçbir anne oğlunu artık asker doğuracak kadar cesur değil Kemal bey!

Tüm bunların yanı sıra CHP’nin başında bir Dersimlinin olması, tarihin ironisi olsa gerek. Bundan dolayı şaşkınız. Nasıl şaşırmayalım ki, Dersim 38’den kurtulmuş birini, yaşadıklarının hiç olmadığına inandırmaya benziyor, CHP’nin başında Dersimli birini görmek. Tüm bunlara rağmen devletin başındaki siyasal aşiret olan CHP’nin başkanı olmanızın, gerek yukarıda dile getirmiş olduğum beklentiler çerçevesinde gerekse de her defasında kanatılan çıban yarası Dersim insanı açısından yabana atılmayacak kadar önemli olduğunu düşünüyorum.
Sizden beklentimiz Türkiye’de yaşayan farklı milletlerden ve inançlardan her türlü insanın hiçbir ayrıma maruz kalmayacağı bir politik dille bütünleşmeniz.
CHP’nin klasik ulusalcı söyleminden sıyrılarak, bir zamanlar partinizden tasfiye edilen Kürt ve Alevi halkın kendilerini özgür ve hür bir şekilde ifade edebileceği parti içi demokrasiyi inşa etmeniz gerek.

Tarihlerinde büyük acılar ve katliamlar yaşayan toplumların, gerçeklikle olan temasları her ne pahasına olursa olsun, diğer topluluklara nazaran daha canlı ve diridir.
Zira bu toplumların inşa ettikleri kimlik, canlı bir sözlü tarih anlatısı olarak geçmişini sürekli işlevsel kılar. Bizler Dersim halkı olarak, yüzyıllar boyunca yaşadığımız menfur olaylardan dolayı, gerek bu tarihimize gerekse de onunla ilintili olarak yapılan her açıklamaya dikkat kesilmiş bir toplumuz. Bundan dolayı unutmadık Kemal bey, dün kadar yakındır Dersim’den ve Kürt sorununun çözümü karşısındaki görüşlerinizden geri adım attığınız. Tevatür odur ki, partinizde analarımızı ağlatanların mirasına sahip çıkan monşerlerin sesiymiş sizi bastıran.

En az bizim kadar siz de biliyorsunuz Dersim’i.
Aynı göğün altındaki topraklarda can verdi atalarımız. Süngülenerek atılanlarımızın kanıyla kırmızıya boyanan aynı Munzur suyuydu. O Munzur ki, eğilerek içtiğimiz suyuyla kan kardeş yaptı bizi, ölülerimiz ve tarihimizle.

Tüm bunları sizden halkım adına, bir zamanlar -şimdi sizin de içinde bulunduğunuz- o mecliste milletvekili iken, 1925 yılında İttihat ve Terakki anlayışı tarafından astırılan dedem Hasan Hayri Bey adına istiyorum.

Şimdi ölülerimiz yattıkları yerden size sesleniyor: Ne olur bir daha geri adım atma evlat ve gereğini yap artık!


CEVDET KONAK: Dersim, Hozat Belediye Başkanı

" http://www.radikal.com.tr/ "

2 Mayıs 2010

"PSAKD" VE ALEVİ ÖRGÜTLERİDE 1 MAYIS ALANINDAYDI- FOTOĞRAFLAR -1

PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ ve ALEVİ ÖRGÜTLERİDE 1 MAYIS ALANINDAYDI.

Ankara-Eşit ve Özgürlük mücadelesindeki yerini alan,PSAKD ve diğer Alevi örgütleride Ankara'da düzenlenen 1 Mayıs kutlamalarına diğer emek örgütleri ve demokrasi güçleriyle birlikte katıldı..

Haber ve fotoğraf: Evcioğlu

01.04.2010-Cumartesi-Ankara
















1 Aralık 2009

Aleviler yeni solun peşinde

  • Devrim Sevimay Soru-Cevap
  • dsevimay@milliyet.com.tr
  • SORU-CEVAP’IN KONUĞU ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU GENEL BAŞKANI ALİ BALKIZ

    Aleviler yeni solun peşinde

30 Kasım Pazartesi 2009

Alevi Bektaşi Federasyonu’nun (ABF) bir süredir ciddi bir araştırma-tartışma faaliyeti içinde olduğu biliniyordu. Ancak; Genel Başkan Ali Balkız’a ne zaman “Anlatma aşamasına geldi mi?” diye sorsak, aldığımız yanıt “Henüz değil” oluyordu. Sonunda bu hafta “Tamam” dedi Balkız, “Çok ayrıntıya girmesek de artık konuşabiliriz”. Biz de hemen sorduk:

İlk ne zaman başladınız bu çalışmaya?
Son yerel seçimlerden iki hafta sonra seçim sonuçlarını, Alevilerin rolünü ve taleplerini değerlendiren bir deklarasyon yayımladık. Orada dedik ki “Bu parlamentodan bize umut yok. Oysa bizim sorunlarımız siyasi sorunlardır, siyaset çözecektir ve Meclis’te çözülecektir.” Bunu deyip, tüm Türkiye’deki Alevileri ve sosyal demokratları bu tespitimizi tartışmaya davet ettik. O gün bugündür de tartışıyoruz.

Kaç yer gezdiniz?
Sayıyı hatırlamıyorum, ama toplantı yaptığımız il sayısı 22. En son Ankara ve İstanbul kaldı. Şimdi bu ay da onları tamamlayacağız.

Türkiye için büyük umut

Eşzamanlı olarak bazı aydınların, akademisyenlerin, sivil örgütlerin toplantılarına da katıldınız galiba...
Evet, “Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz” sorusuna ortak yanıt veren partileşme arayışı içindeki o kesimlerle de diyaloğumuz kesin bir biçimde sürüyor.

Kimler var bu partileşme arayışı içinde?
Çeşitli akademisyenlerin (Ahmet İnsel, Mithat Sancar, Fuat Keyman, Erol Katırcıoğlu...) ve Ufuk Uras, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi). Bir de SHP yeni arayışlar içersinde.

Bu üç hareketin birleşme olasılığı var mı?
Bunların birleşebilme olasılıkları yüksek, olanakları da var. Aynı şeyleri düşünüyorlar çünkü. Bizim de bunlarla birlikte olmak gibi bir amacımız var. Hepimiz diyalog halindeyiz.

Bu üçlü grubun ve sizin üzerinde en anlaşamadığınız madde nedir desek, ne örnek verirsiniz?
Henüz bir anlaşmazlık yok. Her şey çok olumlu gidiyor ve bu Türkiye için büyük bir umut.

2010 veya 2011’deki bir seçime katılabilecek misiniz?
O amaçlanmış vaziyette. Önümüzdeki ocak ayında adı konmuş olur.

Hangi partiye alternatif olacaksınız?
Ne AKP’ye, ne CHP’ye, ne MHP’ye, ne de DTP’ye; hepsine. Çünkü biz düzene alternatif olacağız. Bunun için yeni bir sol söylem, sosyal demokrat yeni bir heyecan, yeni bir dil, yeni kadro...

“Yeni bir fantezi”? Böyle bakanlar da çıkacaktır...
Yeni bir fantezi olmayacak, olmaz. Çünkü adını andığımız çalışmayı yürüten arkadaşlarımızın hepsi ve biz son derece heyecanlıyız. Son derece inançlıyız. Temiziz. Halka güveniyoruz. Halkın içindeyiz. Halkın dilini, sıkıntılarını, beklentilerini biliyoruz. Dürüstüz. Onlara yalan söylemeyeceğiz. Biz onlara çıkış yollarını göstereceğiz.

“Biz” derken kimlerin partisi olacak bu?
Bu bir kitle partisi olacaksa eğer, kuşkusuz ki her kesimden insan olacak. Ama kimler olmayacak, ben size onu söyleyeyim: Yorulmuş. Güvenini kaybetmiş. Halkı küçümseyen. Geleceğe dair umutlar taşımayan. İçimize rekabet, bencillik, bireycilik hastalıklarını sokacak. Bunların hiçbiri olmayacak.

Peki o 22 ildeki Alevilerde yeni bir parti heyecanı gördünüz mü?
Düzenlediğimiz toplantılara katılan Alevi olanlar ve olmayanlarda dört eğilim tespit ettik:
1- “Elinize, yüreğinize sağlık. Bu bir ihtiyaçtı. Tam zamanıdır. Yanınızdayız” diyenler.
2- Türkiye Birlik Partisi ve Barış Partisi deneyimlerini anımsatarak “Aman ha, o konuma düşmeyin” diye uyaranlar. 3- CHP’ye bel bağlamış, belki gelecek sene belediye başkanı veya encümen üyesi olurum diye bekleyenler.
4- “Ya nereden çıktı bu, CHP’yi niye bölüyorsunuz, gelin hep beraber Baykal’ı indirelim” diyenler.

Bu dördüncüsü çok tartışıldı; siz ne diyorsunuz?
Yapsa Altan Öymen yapardı. Kaldı ki Baykal olmadığında dahi CHP’deki o zihniyet orada yaşamaya devam eder. O yüzden zaten diyoruz ki, yeni bir parti şart. arkadaşımızın yer aldığı bir çalışma grubu var. Bir başka hareket, 10 Aralık Hareketi (Burhan Şenatalar, İbrahim Kaboğlu)

ALEVİLER-AKP
‘DERSİM DERSİM OLDUĞU SÜRECE AKP’YE OY ÇIKMAZ’
Baykal “Alevilerden sana hayır yok, başka kapıya Başbakan” dedi; doğru mu?
Evet gerçekten Alevilerden Sayın Erdoğan’a hayır yok, ama Baykal’a da olmamalı.

Başbakan Tunceli’yi hep çok istemişti; ilk seçimde milletvekili çıkarabilir mi sizce?
AKP, AKP olduğu, Dersim de Dersim olduğu sürece AKP oradan milletvekili çıkartamaz. Çünkü Dersimliler yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş olduklarını dokuları gereği hemen fark ederler.

Ama ya mesela din dersini zorunlu olmaktan çıkarırsa?
Ah keşke, ama o zaman da varlık nedenlerini ortadan kaldırmış olurlar. AKP’yi bugün iktidara getiren 12 Eylül’den sonra başlayan zorunlu din dersleri sürecidir çünkü.

Dersim’le beraber AKP’nin Sünni-Hanefi partisi kimliğinden uzaklaşmaya başladığı görüşüne katılır mısınız?
Bu görüş sahipleri böyle olmasını arzu ediyor veya çok iyimser olabilirler, ama bakın şöyle de önemli bir veri var elimizde: Diyanet İşleri Başkanlığı geçtiğimiz günlerde bir “Strateji Belgesi” yayımladı. Orada dini ve kurumu tehdit eden çalışmalar listesi vardı. Listeye din kültürü ve ahlak bilgisi eğitiminin zorunlu olmaktan çıkartılmasını istemek ya da isteyenler de konmuş.

Yani siz?
Evet biz. Bu bir listedir. Ergenekon
da bir liste yapmıştı; bu da bir liste. Ergenekon’un listesi demokrasi düşmanlarının, darbecilerin listesi. Bu liste ise ne kötü ki devletin anayasal bir kurumunun listesi.

Siz hükümetin de bu listenin arkasında durduğunu mu düşünüyorsunuz?
Biz “Hedef gösteriliyoruz” dedik, ama Alevilik çalıştayları yapan sayın Bakan, sayın Moderatör, sayın Bakanlar Kurulu, sayın parti yöneticilerinin hiçbiri çıkıp hükümetin bu listenin arkasında olmadığını söylemedi.

ALEVİLER-CHP
‘İSTERLERSE CHP’Yİ BARAJIN ALTINDA BIRAKIRLAR’
Aleviler CHP’yle bir yol ayrımına geldi mi?
CHP bu kez baltayı taşa vurdu. Dersim, Alevilerin bu kadar peşin CHP’ye teslim olup olmayacaklarını belirleyen bir milat olacak. Bakarsanız, tepkilerin önü arkası kesilmiyor. 13 Aralık’ta bile Tunceli Dernekleri Federasyonu Kadıköy’de büyük bir miting yapacak.

Değişen ne?
Dersim olayı sayesinde CHP’nin bir yönü daha artık çok iyi bilinir hale geldi: CHP geçmişteki “Türk ve Sünni” tipolojisi yaratma amacını hâlâ sürdürüyor. Zaten parti programlarında, seçim çalışmalarında böyle olduğu görülüyordu, ama bu şimdi tamamen ortaya çıktı.

Yalnız geçmişte de böyleyse o zaman niçin yıllardır Aleviler CHP’ye oy veriyor?
Çaresizlik ve seçeneksizlik. Bir tarafta kendilerini kandıran var, ama öbür tarafta da doğrudan canlarına kastedercesine tehdit eden bir yapı var. Aleviler de çaresiz yıllardır kandırılmaya razı oluyor.

CHP nasıl kandırıyor sizi?
Aleviler hep varolduğunu sandıkları, ama aslında hiç varolmamış olan “laikliği” korumak adına CHP’ye oy verirler. Oysa Atatürk’ün kurduğu köy enstitülerini ne hazindir ki CHP kaldırdı. İmam hatip okullarının en çok açıldığı yıllar koalisyonda Ecevit’in olduğu yıllardır.
Din eğitimi hep devam etti. Diyanet devam etti. Alevilerin kimlikleri, kişilikleri yok sayıldı.
Aktif politika içersinde Alevilere hep seçmen rolü verildi. CHP onlara hep “Siz durun durduğunuz yerde, bize oy verin, biz sizin adınıza siyaset yaparız” dedi.

Baykal hâlâ randevu verecek
Bırakın diğerlerini, Arif Sağ CHP’den seçilmedi mi?
Alevi kimliğiyle Arif Sağ siyaset yapabildi mi? Önemli olan bu. Bakın şu son yerel seçimlerde bile kazanabilecek, 20 değerli ismi belirleyip, Baykal’dan randevu talep ettik, hâlâ bize randevu verecek. Biz de listemizi Sav’a, Ateş’e verdik, ama 20’de sıfır çektik.
Önerdiğimiz bir tek adayımızı dahi listelerine almadılar. Örneğin İzmir’de bu seçimlerde yanılmıyorsam 30 belediye başkanı seçildi, ama sadece bir tanesi Alevi. Oysa CHP’nin İzmir’de aldığı oyların yüzde 50’si Alevilerindir.

Ama yine de çoğu gidip mührü CHP’ye basmıyor mu?
Elim kırılsın vermez olaydım, yine mi mecbur kaldım, diyerek... Çünkü CHP’den daha kötü bir seçeneğe asla gitmez Aleviler. CHP de bunu bildiği için zaten bu kadar rahat davranıyor.

Peki, o zaman neyin miladı olacak Dersim?
Biz bütün yurdu geziyoruz, Alevilerin nabzının nasıl attığını kavrıyor ve biliyoruz. Bir kez daha CHP’yle hesaplaşmak gerektiğinin bilincindeler. Çünkü Aleviler eğer isterlerse sandığa gitmedikleri zaman CHP’yi barajın altına nasıl düşürdüğünü, bu güçleri olduğunu biliyorlar.

ALEVİLER-ATATÜRK
‘ALEVİLER ATATÜRK’LE DERSİM’İ YAN YANA GETİRMEZ’
Siz Dersim olayına katliam mı diyorsunuz, soykırım mı?
Katliam. Soykırım sistemli, süreli bir zürriyetini kurutma hareketidir. Bastırma yöntemlerine baktığınız zaman ne Şeyh Sait ne de Dersim isyanında bundan bahsedemeyiz.

“Aleviler niye alınıyor, Dersim’de Aleviliğe değil, feodaliteye operasyon yapıldı” diyenlere yanıtınız?
Dersimliler aynı zamanda aşirettir, Kürttür ve Alevidir. Dersim halkı bir bütündür. Evet, aşiretler arası bazı kıskançlıklar, çelişkiler söz konusudur, ama Dersim’de hangi sıfatı ikincil sayarsanız diğeri küser. Kimlikler iç içe geçmiştir.

Cumhuriyet’in Alevilere sahip çıktığı dönem hangisidir?
Hangi dönemden bahsedebiliriz? Aleviler elbette Cumhuriyet’le birlikte Osmanlı’nın zulmünden kurtulup kul statüsünden yurttaşlık statüsüne geçmiş olmanın ne anlama geldiğini biliyorlar. Ama Birinci Meclis’te sekiz Alevi milletvekili var, sonra sıfır. Aleviler tek parti döneminde de sonrasında çok büyük sorunlar yaşadılar. Mesela bir 1924 Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu vardır ki Aleviler bu kanunu pek bilmek istemezler bile. Çünkü onlar Atatürk’ü çok severler, sevmekte de haklıdırlar. Buraları irdeleyenlere baktıkları zaman o gerçeği görmek istemez, anımsamak istemezler.

Aleviler Dersim’le Atatürk’ü yan yana getirirler mi?
Hiç getirmezler. Atatürk’e laf söyletmemek için o yıllarda hastalığıyla uğraştığını, ülkenin iç ve dış işleriyle çok fazla ilgilenemez olduğunu varsayarlar.

Sizce gerçek bu mudur?
Bunu tarihçilere sormak lazım.

Bu konular tartışıldıkça sizce Alevilerin Mustafa Kemal ile Hz. Ali’yi dahi birleştirdikleri o bağ sarsılabilir mi?
Hayır, bir kere Atatürk ile CHP, hele de bugünün CHP’sini özdeşleştirmek veya 1923’le 2009’u özdeşleştirmek mümkün değildir. Zorunlu din eğitiminin 16 yıl süreyle verilmediği, “Devletin dini İslamdır” ifadesinin kaldırıldığı, Meclis’teki yemin sözcüklerinin değiştirildiği, pozitivist bir anlayışın öne çıktığı o yıllar Mustafa Kemal’in hayatta olduğu yıllardı. O nedenle Aleviler hangi gerçeği görürlerse görsünler, Atatürk onların gözünde bu modern devleti kuran, bu devrimleri yapan, bizi başka bir dünyaya davet eden büyük önder olmaktan çıkmaz, çıkmayacaktır. Ama varsa orada bir gerçek, onun da görülmesinde yarar var.

ALEVİLER-KILIÇDAROĞLU
‘O, BİR DÜŞÜ KIRDI’
Bu tartışmadan sizce Kemal Kılıçdaroğlu nasıl çıktı?
Bir düşü kırdı Kılıçdaroğlu. Sadece Aleviler için değil sol, sosyal demokrat, bütün seçmenlerde büyük bir sempati yaratmış, ender bir portreydi. Ama sözünün arkasında durmadığı anda diğer herhangi bir politikacının konumuna düştü. Güzel bir portre orada dururken, kendisi yaptı demeyeyim, ama gitti cahilin teki üzerine bir çizik attı, bir karakalem çizdi.

ALEVİLER-AÇILIMLAR-ÇALIŞTAYLAR
‘ALEVİLERİ PAZARA ÇIKMIŞ MAL GİBİ GÖRÜYORLAR’
Şimdi hemen her partinin Alevilere yönelik bir açılım paketi var...
Çünkü Aleviler kendilerini öyle bir gösterdiler ki mecbur kaldılar açılım yapmaya. Bahçeli, Baykal, Erdoğan, diğer parti sözcüleri... Şu günlerde hepsi Aleviliği tartışıyor. Ne kadar da büyük bir madenmiş ki bu Aleviler, paylaşamıyor kimse. O diyor ki en çok ben seviyorum, öbürü diyor ki hayır ben. Sanki Aleviler pazara çıkmış mal gibi onun üzerinden pazarlık yapıyorlar.


Samimi bulduğunuz yok mu hiç aralarında?

Hayır yok, ama onların bize samimiyetlerini kanıtlamak gibi bir ödevleri var. Biz bugüne değin o kadar çok acılar yaşadık ve sonra o kadar çok yüceltildik, yükseltildik ki... Özalların, Demirellerin dillerinde yüce dağlara çıkartıldık. Asil yurttaşlarsınız, birinci sınıf vatandaşlarsınız, sizi seviyoruz, çok seviyoruz, hatta âşığız size dediler...
Ama somutta bunların hiçbir şeye tekabül etmediğini gördük. Bizim sütten ağzımız yandı, artık yoğurdu üfleyerek yiyoruz. Mesela AKP bir çalıştay başlattı; Cumhuriyet tarihinde ilk kez olan bir şey bu. Daha önce hiçbir hükümet “Ey Aleviler siz ne istiyorsunuz kardeşim” diye sormamışlardı; AKP sordu.

O zaman niye hâlâ ikna olmuyorsunuz, acaba haksızlık mı yapıyorsunuz?
Haksızlık yapmak istemeyiz, ama bir kere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Danıştay’ın, idare mahkemelerinin bizle ilgili kararlarını uygulamıyor. Anayasal suç işleme pahasına yapmıyor bunu.
Üstelik mesele sadece mahkeme kararları da değil; Madımak’ın müze olması için bir hükümet “Benim param yok kardeşim” diyebilir mi? Bu tam da ipe un sermek değil de nedir? Keza Alevi köylerine gönderilen imamlar, müezzinler... Gittikleri yerlerde işsizler. Diyanet İşleri Başkanlığı bir genelgeyle geri çekemez mi? Bunları yapmak için çalıştaylara gerek mi var?

Sizce bu çalıştayların sonunda ne çıkacak?
Ya “Ey Aleviler kusura bakmayın, Türkiye henüz böyle bir açılıma hazır değil, bunu zamana bırakmak lazım” diyecekler. Ya da o çalıştaylara katılan bazı Alevilerin bizle alakası olmayan istemlerini bütün Alevilerin istemiymiş gibi kabul edip “Bakın işte biz yaptık, oldu” diyecekler. Bu iki olasılıktan çok korkuyoruz. Çünkü ne yazık ki Cumhuriyet’in kuruluş aşamasındaki tek tip yaratma çabası hâlâ sürüyor.

Bunu söyleyerek CHP’yi, AKP’yi, MHP’yi aslında aynı kefeye koymuş oluyorsunuz?
Zaten yok ki birbirlerinden farkları; al birini vur ötekine. Bir kere üçü de yüzde 10’da mutabıklar. Anayasayı değiştirmemekte, değiştireceksek nasıl değiştireceğimiz konusunda mutabıklar. Diyanet’in varlığında, zorunlu din derslerinin devamında, Diyanet’in bütçesinde ve imam sayılarının artırılmasında mutabıklar.

ALEVİLER-MEDYA
‘ONLARIN AMACI ALEVİLER DEĞİL CHP’Yİ YIPRATMAK’
Basının bugüne kadar Alevilerin sorunlarıyla pek ilgilenmeyen kalemleri de Dersim meselesine sahip çıktı; bu gelişmeyi sevindirici buldunuz mu?
Kim olduğuna ve niyetinin ne olduğuna bağlı. Çünkü günlerdir en az beş-altı televizyon kanalı, gazete muhabiri bize mikrofon uzatıyor. Ancak bu medya organları bir olay aydınlığa mı kavuşsun istiyorlar, Alevilerin düşüncelerini mi öğrenmek istiyorlar yoksa buradan alacakları 10 cümlenin içinden seçecekleri bir cümleyle CHP’yi vurmak mı istiyorlar? Kesinlikle amaçları ikincisi. “Buradan CHP’yi nasıl yıpratırız, nasıl Alevilerin gözünden düşürürüz”; amaçları bu. CHP bunu hak etmiyor mu? CHP bunu hak ediyor. Ama Aleviler “yandaş” medya denilen o tarafın asıl amacının da bu olduğunun farkında. O gazeteler ve televizyonların Aleviliği nasıl algıladıkları ve nasıl takdim ettiklerinin kesitleri bizim arşivimizde duruyor. Biz onları unutmadık.

Özellikle liberallerin size yönelik “resmi ideolojinin bekçiliğini yapıyorsunuz” diye bir eleştirileri vardır; haksızlar mı?
Rejimin bekçiliğini yapmak eğer bir tarafta bir faşizm, bir darbe, bir şeriat tehlikesi varsa ve hiç olmazsa “Türkiye laiktir laik kalacak” söylemi nedeniyle de olsa CHP’nin yanında durmak rejimin bekçiliğini yapmak ise Alevilerin geniş halk kesimi bu tür gailelerle, evet rejimin bekçiliğini yaptı, yapıyor. Ama neden uzak duracağını da hep bildi. Örnek; Cumhuriyet mitingleri kürsüsüne Alevi örgütleri çıkmadı.

9 Kasım 2009

Alevi Kültür Derneği Genel Başkanı Tekin Özdil'in konuşması

Aleviler "artık yeter" dediAlevi Kültür Derneği Genel Başkanı Tekin Özdil, miting konuşması....

Şarkılarımız, türkülerimiz, marşlarımız ne söylerse söylesin,
Ey İstanbul, sen bize layık değilsin, biz de sana!
Ama işte, 9 Kasım 2008’de, Ankara’da;
bozkırın, betonun, asık yüzlü takım elbiselerin, kravatlı binaların, meydanları öldürülmüş bir şehrin ortasına ektiğimiz tohumun suyunu almak üzere yine de geldik sana!
Biliyoruz suyun tuzlu; gözyaşının ve kanın tuzu bu:
Kendi gözyaşından başkasını görmeyen körlüğün, nankörlüğün tuzu. Biliyoruz, Ankara’da attığımız tohumu yakıp kavuracak bu su:
Haramzade konaklarında, bilgisayar ekranlarında, televizyonlarda ölen gencecik Türk ve Kürt delikanlılarını görmeyen, sözüm ona onları anlamak adına kadınları, Kürtleri ve Alevileri aşağılayan, kadın deyince seks köleliğinden başka bir şeyi layık görmeyen bu hastalıklı zihniyet,
Eyy İstanbul, ömründe denizi görmemiş mahallelerine de, kalbinin ortasında, Cihangir’de, Sulukule’de yaşayanlara da aynı gözle bakıyor: Sulukule’den kovulan Romanlar, Çingeneler, ne kadar uygarlaştırılmaya muhtaç barbarlarsa biz Aleviler de o kadar barbarız! Cihangir’de bir dünya kurmaya çalışanların bedenlerinde patlayan coplar, hortumlar, biz Alevilerin de sırtında patlıyor. Onların gözünde hepimiz, tanımlanmaya, yeniden şekillendirilmeye muhtaç yaratıklarız.

Ey Romanlar, Sulukule sizlere bırakılmayacak kadar değerlidir; burası bize layık; Ey Cihangirde toplaşıp duranlar, burası size fazla, sizi şöyle alalım; diye sesleniyor bu ses, hepimize!
Ey Kürtler, Fırat ve Dicle’nin nereye aktığını sanıyorsunuz?
Biz nereye istersek oraya akmalı. Diyor o ses bizlere.
Sadece Fırat ve Dicle mi?
Ya Munzur?
Barajlarımızla boğazınıza çökeceğiz; Hasankeyf’in, o dünya güzeli Hasankeyf’in sular altında kalması yetmez; Ey Dersimliler, Düzgün Baba da sular altında kalmalı diyor o ses.
Dün, tanklarıyla, toplarıyla gelmişlerdi. Dersimliler inanç merkezlerinden, sığındıkları mağaralardan sürülüp topla, tüfekle, arpa ekilir gibi, ülkenin her yanına ekildiler.
Yetmedi; köyler yakıldı, boşaltıldı,
Yetmedi bugün barajlarıyla geliyorlar! Dersimli Alevilere bir kere daha yol gözüküyor! Arkalarında kutsal Munzur’u zincire vurulmuş halde bırakarak, Seyyit’lerin pala bıyıklarına düşen gözyaşlarıyla, bir kez daha, gidin deniyor! Tıpkı Fırtına Vadisi’nde denildiği gibi.
Gidin, sizler zaten bu ülkenin zenginliğisiniz, nereye dilerseniz gidin, yeter ki Munzur’u bize bırakın, yeter ki Hacı Bektaş Dergahını bize bırakın, yeter ki Madımak’ı istemeyin, bize bırakın ve gidin.
Evet, haklılar, bu ülkenin her metrekaresi bizim
Amaaa… bütün ayrımcılığa uğrayanlara,…. layık görülen bu toprak,…
Hırant kardeşimizinde dediği gibi, “mezarlarımız olmak üzere” bizim.
Öyle ki bazılarımızın mezarları bile yok.
Ama mezarsız ölülerle dolu O topraklarımıza …..bugün; uçakları, helikopterleri, polisleri, ve yandaşlarıyla gelip cemevlerimizi ziyaret ediyorlar.
Hoş gelsinler,
Yeter ki hoş gelsinler!
Girdiğiniz yerin “bir ibadetevi” olduğunu size hatırlatanlara, “artık bunu tanıyın” diyenlere gülümseyerek bakıyorlar!
Yüzyıllardır ayrımcılığa uğrayan bu insanlara, alay eder gibi sunduğunuz bir gülücükten başka söyleyecek sözünüz yok mu?
Bizlerin zenginlik olduğunu söylemekten başka bir sözünüz yok mu?
Bizler, tüm ayrımcılığa uğrayanlar öylesine bir zenginliğiz ki, çocuklarımız, gencecik annelerimiz, dal gibi gençlerimiz grip gibi hastalıklarda ölüp giderken, yalnızca ölülerimize test yapılıyor; bizler ölene dek hastanelerin kapısında sürünürken, ölülerimiz kireçlenip gömülürken, özel bir okulda grip görülse hastane ayaklarına kadar götürülüyor; testler evlerinde yapılıveriyor.
Esasında biz domuz gribinden değil, yoksulluktan ölüyoruz.
Kimse gribin domuzluğuna sığınmasın, bu grip domuz gribi değil, AKP Gribi.
Karanlığa batmış, “din” “din” diye gırtlağını yırtarcasına haykırdıkça daha çok karanlığa batan bir iktidarın imdadına yetişmiş bir grip bu: Domuzun günahı yok……
Günah diye boynumuza vurulan pranga, bu iktidarın dilencileştirmeye çalıştığı yoksulluğumuz.
Bugün burada hepimiz yoksulluğumuzla Aleviyiz, Aleviliğimizle de yoksul!
Yoksulun lanetinden daha büyük lanet olabilir mi?
Yoksulun uğradığı ayrımcılıktan daha büyük ayrımcılık olabilir mi?
Hepimiz, bugün burada ayrımcılığa hayır diyenler, eşitlik için seslerini yükseltenler, biz yoksullaştıkça; devlet Deniz Feneri’ne dönüyor; devlet Deniz Feneri’ne döndükçe bizler dilencileştiriliyoruz.
Ancak işte buradan haykırıyoruz,
bilinsin ki yoksulların Alevileri, Alevilerin yoksulları,
bugün “ben de Aleviyim!” diyen cümlemiz,
siyaseti dilenciliğe ve pazarlığa çevirmeyi reddediyoruz.
Dilencileştirilerek, sözde bize kulak veriliyormuş gibi yapılarak, siyaset sahnesinden kovulmayı reddediyoruz!
Görün işte, siyaset biziz ve buradayız!
Onlar da, Biz hayır dedikçe, biz meydanlara çıkıp sesimizi yükselterek eşitlik istediğimiz için, daha dün…. bizi terörist ilan edenleri, sesini çıkaranları şaklaban ilan edenleri… yanlarına alıp… polis kordonları altında, cemevlerimizi ziyaret ediyorlar!
Cemevi gönül evidir. Sizin girdiğiniz yerse dört duvardır.
Soruyorum sizlere:
Gönlümüzü tankları toplarıyla ele geçirmek isteyenlere, gönlümüzde yer var mı?
Hayır.
Soruyorum sizlere: Gönlümüz önüne gelenin çiğneyeceği bir çimenlik midir?
Hayır.
Gönlümüz bir aşure kazanı. Ama kimse sanmasın ki aşure kazanıyız diye, önüne gelen bu kazana istediğini atabilir,… önüne gelen istediği gibi pişirebilir.
Aşurenin de bir ustası var, bir tarifi var: Madem ki Aleviliği üreten biziz, yaşatan biziz, ne sizin,… ne de sizin paralı yandaşlarınızın bu aşureye tuz katmasına izin vermeyeceğiz.
Verecek miyiz?
Hayır.
Bu sesi herkes duysun. Eşitlik isteyenleri, ayrımcılığa hayır diyenleri, bugün bu meydanda toplanan ülkemizin lanetlenmiş!... ama güzel, ama yürekli insanlarının sesini siyasetin karanlık dehlizlerinde boğmak isteyen herkes duysun. Gücümüzü herkes görsün.
Vazgeçin artık;Bize dilimizi öğretmekten
vazgeçin artık Bize dinimizi öğretmekten
vazgeçin artık Bize elbise biçmekten
bizi tarif etmekten vazgeçin.
vazgeçin artık şu İnkâr politikasından.
“Asimilasyon insanlık suçudur” diyenler, bizi Sünnileştirmek çabasından artık vazgeçin.

Siyaset yalnızca partiyle yapılır diyenler de görsün, dernekler ölmüştür diyenler de görsün, siyaseti proje derecesine düşürenler de görsün!
Siyaset burada!
Bizler Ayrımcılığa karşı sesini yükseltenler,… bizler eşitlik talep edenler, bize eşitlik adı altında dayatılan bu eşitsizliğe, hayır diyoruz….
Bu meydanda ! Hep birlikte haykırıyoruz:
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!
İşte o yüzden ki, eyyy… İstanbul,
senin tuzun yalnızca zehirleyici ve kanlı bir tuz değil.
Aynı zamanda O tuz bizim gözyaşlarımızın da tuzu:
gözpınarlarımızdan akan suyun tuzu attığımız tohumları da yeşertecek.
Tabii ki; Biz o gözyaşlarını unutmadıkça ve de unutturmadıkça,
İşte o yüzden biz, O suyu almak için İstanbul’dayız:
Ölsünler diye bile evlerine gönderilmeyen, Ölülerini morg kapılarından topladığımız evlatlarımıza karışmaya, İbrahim’e, Mahir’e, denize kavuşmaya Ey İstanbul!

İşte kıyılarındayız!
Arnavutumuz, Boşnağımız, Manavımız, Gürcümüz, Çerkezimiz, Bogomilimiz, Selaniklimiz, İskeçelimiz, Çingenemiz, Romanımız, Abdalımız, Tahtacımız, Yörüğümüz, Pomağımız, Kosovalımız, Giritlimiz, Hemşinimiz, lazımız,
Bugün, burada hepsi Alevi olanlar;
adı olanımız,
adı elinden alınanımız,
bir adı olmasına bile izin verilmeyenimiz,
Hırantımız, Gülerimiz, ölülerimiz, dirilerimizle
bayraklarımız, flamalarımızla işte kıyılarında durduk!
Hep bir ağızdan aynı şeyi söylemek için:
Susma, sustukça sıra sana gelecek!
Biliyoruz ki; Munzur susarsa, Meriç ölür; Fırat susarsa, Ceyhan ölür;
Asi susarsa Aras ölür, Kızılırmak susarsa, Sakarya ölür,
Yeşilırmak susarsa Menderes ölür.
Ne yazık ki biz sustuk ve sustukça bütün nehirlerimiz sırayla kurudu gitti.
Bu ülkede son Alevi de ölene kadar susacak mıyız?
Neredeler şimdi Süryanimiz, Ezidimiz, Ermenimiz, Rumumuz?
Bu ülkenin son Alevileri olmayacağız.
Olacak mıyız?
Hayır!
Alevilere, Sünni olmayanlara, dinsizlere zorla Sünniliği dayattılar. Herkes sustu. Yetmedi. Şimdi zorunlu din derslerini bahane ederek okullara imamları sokuyorlar. Artık imamlar veriyor din derslerini.
12 Eylül ürünü olan Zorunlu Din Dersleri pedagojik bir cinayettir.
 Zorunlu din dersi istiyor musunuz?
Hayır
Diyanet İşleri dedikleri kurumu, Tanrı’yla aramıza soktular… Sustuk. Yetmedi, şimdi aşı olsak mı olmasak mı diye Diyanet fetva veriyor!
Öte dünya yetmedi, bu dünyayı da elimizden aldılar!

Sözde bir açılım yaptılar, bizi dinlediler. Bizi dinleyen kimdi: Diyanet! Ve Diyanet fetva buyurdu: Cemevlerini ibadet yeri olarak istemek bölücülükmüş!

Gözlerini şimdi, sesimize, soluğumuza diktiler; artık sözümüzü de elimizden almak istiyorlar!
Haramzade plazalarda oturmuş maaşlı reklamcıları buyuruyor; Hacı Bektaş namaz kılarmış, Alevilerin Hacı Bektaş’la ilgisi yok diye!
Gözlerini her şeye diktiler! Bizi açlığa ve yoksulluğa,… sürgüne ve ölüme mahkum etmeleri onları durdurmadı, artık ruhumuzu da istiyorlar!
Biz verdikçe daha çok isteyecekler!
Ne zamana kadar etimizden et, canımızdan can, sözümüzden söz verip de besleyeceğiz bunları? Daha fazla besleyecek miyiz bunları?
Hayır!
Besleyecek miyiz?
Hayır! Binlerce kere hayır!
Hayırlarınız, hayrolsun. Hak Muhammed Ali yardımcınız, Hızır yoldaşınız olsun.
Ey İstanbul!
Alevi Kültür Dernekleri ve Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı adına,…
Sen bize layıksın, biz de sana!

08,11,2009-Pazar

KAYNAK : Alevihaberajansi.com - 8 Kasım 2009

--------------------------------------------------------------------------------------

*Alevilerden Kadıköy çıkarması

*PSAKD Genel Başkanı Fevzi Gümüş'ün Miting Konuşması

*ABF Genel Başkanı Ali Balkız'ın Miting Konuşması
----------------------------------------------

PSAKD Genel Başkanı Fevzi Gümüş'ün Miting Konuşması

PSAKD Genel Başkanı Fevzi Gümüş'ün Miting KonuşmasıPSAKD Genel Başkanı Fevzi Gümüş'ün Miting Konuşması

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Av. Fevzi Gümüş’ün 8 Kasım 2009 "Ayrımcılığa Karşı Eşit Yurttaşlık Hakkı" Mitingi Konuşma Metni:

"Sevgili canlar

Pir Sultan’ın yarenleri, yoldaşları

Hepinizi Banazlı Koca Haydar’ın inancı, bilinci ve direnci ile selamlıyorum.

Sadece sizleri değil, başta Tuzla işçileri olmak üzere tüm işçileri, memurları, çiftçileri, doğanın dengesini bozan hidroelektrik santrallara karşı onurlu bir mücadele veren Rizelileri, Artvinlileri, Dersimlileri, neoliberal politikaların köleleştirdiği, yoksullaştırdığı tüm emekçileri,özgür ve demokratik bir üniversite isteyen öğrencileri, kadınları, F tipi cezaevlerinde insanlık onuru için direnenleri selamlıyor, daha eşit, daha adil ve daha özgür, gerçekten laik ve demokratik bir Türkiye uğruna 1 Mayıs 1977 Taksim, Maraş, Çorum, Madımak, Ümraniye ve Gazi katliamlarında yitirdiğimiz tüm canları, Denizleri, Mahirleri, Uğur Mumcuları, Musa Anterleri, Hrant Dinkleri saygı ile anıyorum.

Sevgili canlar

Pir Sultan der ki;

Kaçıncı ölmem bu hain
Pir Sultan ölür dirilir.

Kavgamızın şehri İstanbul’a, Kadıköy meydanına, Türkiye’nin dörtbir köşesinden gelen her bir can Pir Sultan’ın, onun direniş ruhunun asla ölmeyeceğinin kanıtıdır.
Şu meydandaki güzelliğe bakın. Kürtler ve Türkler burada…

Aleviler, Sünniler burada…

Atatürkçüler, sosyal demokratlar, sosyalistler de burada.

Yani barış içinde kardeşçe yaşamayı savunanlar bir aradayız.

İşte bu meydan Türkiye.

Türkiye de bu meydanı gibi…Herkeste ayrı bir renk ve güzellik VAR…

Bizleri elele tutuşturan, ayrıştıran değil buluşturan, birleştiren şey Aleviliğin evrensel bir dünyaya açtığı pencereden sızan aydınlıktır. Biz, 72 millete aynı nazarla bakarız. “Hak ademdedir” deriz. “Sevgi bizim dinimizdir, başka dine inanmayız”. Cennet için insan öldürmeyiz.

Öldürmeyiz ama Pir Sultanlar, Nesimiler, Baba İshaklar gibi baskıya karşı direnmekten de vazgeçmeyiz. Çünkü, ne kadar aşağılasanız, hor görseniz de biz Aleviyiz, Kızılbaşız…
Bu ülkenin gerçeğiyiz ve burardayız.

Sevgili Dostlar;

Biz, kendisine ayrılan ödenek ile 8 bakanlığın bütçesini geride bırakan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını istiyoruz. Diyanet, laik bir devlette olmaması gereken bir kurumdur. Devlet, inançlara eşit mesafede olmalıdır. Ama o Diyanet İşleri Başkanlığı, strateji belgelerinde zorunlu din dersinin kaldırılmasını talep eden bizleri, Diyanet ve İslamı tehdit edenler listesinde görüyor. Devasa bütçe ile yetinmiyor daha fazla istiyor.

Soruyoruz, cenneti inşa etmek devletin mi görevidir?

Sana ne.. Cennete gidecek adama sponsor olmak sana mı düştü.

Sen, önlüğüne okulun ihtiyaç listesinin asıldığı öğrencilere sponsor ol. Sen hastane kapılarında parası olmadığı için hayatını kaybedenlere sponsor ol. Sen fabrika aç, yol, su, elektrik götür. Bırak, herkes kendi cennetini kendisi inşa etsin.

Stratejik belgelerinde Alevileri, din ve diyanet düşmanı olarak gösterip Alevileri hedef haline getiren Diyanet İşleri Başkanlığı şunu bilmelidir.

Aleviler, Milli Güvenlik Kurulu’nun hazırladığı siyaset belgelerinde, kırmızı noktalı haritalarda da vardı. Ama bizler o haritaları, siyaset belgelerini nasıl ki, tarihin çöplüğüne attıysak, hala var isek, hala Kadıköy meydanını doldurabiliyorsak, senin Strateji belgelerini de çöplüge atarız. Eğer bu ülkede, zorunlu din derslerine, Diyanet’e karşı çıkmak tehditse, Aleviler tehdit olmaya devam edecekler. Bunu dostlarımız da düşmanlarımız da böyle bile..

Değerli Canlar;

Bizler, alevi köyleri ve mahallerine cami yapılmasına, Alevi çocuklarının asimilasyonuna hizmet eden zorunlu din derslerine de karşıyız. Çünkü, zorunlu din derslerinin insan hak ve özgürlüklerine aykırı olduğuna hem iç hukukta hem de AİHM’de karar verilmiştir. Ama gerici AKP zihniyeti inatla bu iki uygulamayı da sürdürmek istiyor ve cemevlerine yasal statü kazandırmıyor. Çünkü, Diyanet’e göre cemevleri cümbüşevi… İki gün önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Tunceli’de cemevini ziyaret etti. Onun ayakkabı çıkararak cemevine girmesi, kimi çevrelerce alkışlandı. Sayın Cumhurbaşkanı ayakkabı çıkararak cemevine girdiyse elbette doğrusunu yapmıştır. Ama Cumhurbaşkanı bilmelidir ki, cemevine saygının ilk koşulu Alevilerin ibadet yerini tanımaktır. Ayakkabı çıkarmak yetmez. Eğer bunu yapmazsanız, gün gelir, o ayakkabınız kapının önüne konulur.

Sevgili yarenler, yoldaşlar;

AKP’nin Alevi açılımının arka planında devlet Aleviliği yaratma planı vardır. AKP, güya Alevi çalıştayları ile göz boyamaya çalışmaktadır ve Alevilerin sorunlarını çözeceği gibi bir aldatmaca yaratmaktadır. Biz bu Muaviye oyunlarını tarihten beri iyi biliriz, tuzaklara düşmeyiz. Mayasında özgürlük, eşitlik, adalet olmayan bir iktidar Alevilere özgürlük getiremez. Diyanet’i kaldıramaz, çünkü yarattığı sömürüyü gizlemek için Diyanet’e, zorunlu din derslerine ihtiyacı vardır. Bu iktidar Alevi çalıştayları sonunda bir paket açıkladığında görecegiz ki, amaç Alevi sorunlarını çözmek değil, Alevileri asimile etmektir. Bunun işaretlerini Devlet Bakanı Faruk Çelik vermiyor mu? Biz, Madımak utanç müzesi olmalıdır diyoruz, O kültürevinden bahsediyor. Çünkü, daha birkaç yıl öncesine kadar Madımak’taki vahşeti yaratanlarla aynı siyasi çatıda olanlar, o utançla yüzleşmeye korkuyorlar da, ondan… Unutturmak istedikleri, siyasi geçmişlerine düşen o utanç sayfasını yırtıp atmak…

Ama bunu yapamayacaklar. Asla izin vermeyeceğiz buna...

Sevgili canlar;

Biz, ayrıcalık değil her anlamda, kanunların önünde, gündelik yaşamda, fiiliyatta eşitlik istiyoruz. Eşitliği de herkes için istiyoruz. Bizim, Sünnilerle, Kürtlerle, Türklerle, gayrimüslimlerle sorunumuz yoktur. Bizim, tek tip insan yaratmayı isteyen sistemle ve o sistemin ırkçı ve gerici iktidarlarıyla sorunumuz vardır. Bizim davamız, Aşık Veysel’in dediği gibi insanlık davasıdır.

Bu insanlık davasında, siz yoldaşları, canları, bütün ezilenleri, bugün olduğu gibi her zaman aramızda görmek istiyoruz.Bizler bir arada olmazsak bu muaviye zihniyeti ülkemizi yaşanmaz hale getirmeye devam edecektir. Onun için biz aleviler olarak diyoruz ki önümüzdeki günlerde ülkemizin kaderi için, daha aydınlık, özgür, demokratik ve barış içinde bir Türkiye’nin yaratılması için bir adım öne çıkıyor, tarihin bu döneminin bize yüklediği sorumluluğu üstleniyoruz.

Ve diyoruz ki Güneşin ortasında, kardeşlik sofrasına oturacağımız günler yakındır..."

Alevi mitinginde "Diyanet kaldırılsın" pankartları

KAYNAK : Alevihaberajansi.com - 8 Kasım 2009

********************************************************


*Alevilerden Kadıköy çıkarması

*ABF Genel Başkanı Ali Balkız'ın Miting Konuşması

*Alevi Kültür Derneği Genel Başkanı Tekin Özdil'in konuşması

*******************************************************