Genel Başkan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genel Başkan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2010

CHP KURULTAYI VE DENİZ BAYKAL

CHP KURULTAYI VE DENİZ BAYKAL

EvcioğluHaber- CHP yine Kurultaya gidiyor.. 18 Aralık 2010 tarihinde, yapılacak Kurultay öncesi, sessiz ama etkin bir parti muhalefeti yaşandığı gözlenmekte..
Bu akşam NTV de Can DÜNDAR'ın konuğu CHP'nin önceki Genel Başkanı Sn; Deniz BAYKAL'DI..
BAYKAL'ın konuşmalarından kendi dönemindeki, partiye zapdurap hizaya getirmesinde ki; yanlışın, Yani; parti de Genel Başkanın herşeye hakim olmasının sakıncalarını kendi uslubuyla ve politik nezaketiyle anlatmaya çalıştı..

Kurultaya "Çarşaf liste"yle gidilsin.. "Blok liste" partiyi ayrıştırır.. diyor..

Aslında doğru bir tesbitte bulunuyor..

Neden?

Can DÜNDAR soruyor..
Sizin Genel Başkanlığınız döneminde bu söylediklerinizi neden? uygulamadınız.?


BAYKAL; "Benim partiyi toparlamam ve mezhepsel ve diğer ayrışmaları engellemek için öyle yapmam gerektiği için" diyor..

Bu ayrışmayı engellemek için dikensiz gül bahçesine çevirdi partiyi.. Kimleri temizledi partiden? Bileniniz varmı?


Deniz BAYKAL böyle söylerken neyi kast etmişti?
"partinin ve partililerin mezhepsel ve diğer aidiyetleri doğrultusunda ayrışmaması için; yıllarca genel başkan sultası yaşandı.. "
Hatta; Milletvekili seçimleri yapılırken; ön seçim yapılan bölgelerde 1,2,3 sıralara giren (A....) adayları, CHP üyelerinin iradesiyle seçilenleri ön sıralardan alıp; (en arka) seçilmesi mümkün olmayan yerlere koymuştu...!
Bu durum demokrasi gereğiydi..!
Bunları partililer bilir..

Mersin'den CHP Kurultay delegesi olan bir partili; ufukturu.net yazdığı bir yazıda şöyle diyor:
“Baykal-Sav ekibi"nin partinin tek hakimi olduğu dönemde hiç kimse eleştiri yapma cesaretini gösteremiyordu. Çünkü, siyasetteki geleceklerinin birkaç kişinin iki dudağının arasında olduğunu biliyorlardı." diyor..

Evet..!
Bakarmısınız?

Siyasetteki geleceğiniz bir kaç kişinin iki dudağının arası..! Ne bunun adı?
!..?

Peki bu gün, parti içi demokrasi dersi veren ve "benim zamanım olağanüstü durumların olduğu zamandı" demeye getirerek.. Ama bu Kurultayda Genel Başkanın Blok liste yapmasını doğru bulmuyorum.. Kesinlikle çarşaf liste olmalı diyor..
Aslında; çarşaf liste..
Kesinlikle..!

Eğer Deniz BAYKAL, "BU SAATTEN SONRA BİLE OLSA; DEMOKRASİYE İNANIYORSA?" destekliyorum.. Yok eğer, bu bir politik ayak oyunu ise; bu durum "Baykal- Sav ekibin ve diğer unsurların tekrar partide etkinlik kurma planının bir parçası ise: YOK..! YOK..! Yenimi demokrasinin farkına vardınız..?
Yıllardır Alevi oylarını alıp; onların hiç bir sorununa sapip çıkmadınız..
Madımak katliamını 17 yıl geçti; bir kere Sivasa gidip; lanetlemediniz. AKP Milletvekilleri bile gitti, siz gitmediniz.. Almanyada yakılan Türklerin yıldönümünde, oraya gittiniz ama; Madımaka gitmediniz.. NEDEN?
Söylermisiniz 17 yıl da birkez bile?
Madımak Katliamı, tüm dünyayı sardı da sizin vicdanınıza güç yetiremedi..!
Adalet ve vicdanlar sustu..! Sivasta..!
***
Sn; Demirel, bir defasında; "Türkiyenin yetiştirdiği ender siyasetçilerinden, Ülkenin onun gibilere ihtiyacı var. " derken
Sn; Demirel neden böyle düşünmüş olabilir acaba? bileniniz varmı?

Halk açlık ve yoksulluk içinde kıvranırken; Üniversiteler de can pazarı yaşanırken, gençliğin %26 işsiz ve psikolojik bunalımda iken; yıllardır siyaset yapıyorsunuz bu ülkede; hangi yönteminiz bu partiyi, yada bu ülkeyi kurtarır, bu yaşadığı cendereden..?

Sn; Kılıçtaroğlu'da şimdi sizin açtığınız yoldan yürümeye çalışıyor..!
Bu bir olağanüstü durumda olabilir..! Bir fırsat vermek gerekir diye düşünüyorum.. Ama, bu olağanüstü durum pek fazla sürmez umarım..!


Ancak; Çarşaf liste uygulaması da ne kadar demokratik o da tartışılır.. Anahtarı unutmamak gerekir.. Onunda altı oyulur..!

Ha.! unutmadan..
"Sizinle ilgili karalama videosu çıktığında, emin olun çok üzüldüm..
Aslında böyle gitmemeliydiniz..
Ama, parti içi demokrasi güçlenip; sizi bir daha o partiye gelmemek kaydıyla göndermeliydi.. dedim ve size ait olduğu iddia edilen o videoyu bu siteye bile koymadık..
Her bireyin olduğu gibi; Sizin kişilik haklarınıza saygılı için..
Gidiyorum derken " Pensilya'nın iyi niyetine güveniyorum" selamını gönderdiniz..
Bilinsin diye hani..!

Ama boşver be, nasıl olsa demokrasicilik oynuyoruz.. Halkı da buna inandırıyoruz...!

Baykal ne derse desin..!

Akşam Tv.de Baykalı izlerken bunlar döküldü, dilimizden.. Ne yapalım tutamadık..

14.12.2010- Salı



EvcioğluHaber-

22 Temmuz 2010

Kemal Türkler ölümünün 30'uncu yılında anıldı

Kemal Türkler ölümünün 30'uncu yılında anıldı

http://www.turnusol.biz/images/cust_images/090703014058.gif

22 Temmuz 2010

DİSK’in kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler, öldürülüşünün 30. yılında kabri başında anıldı.

Topkapı Mezarlığı’nda, saygı duruşu ile başlayan törende babasına hitaben bir konuşma yapan Nilgün Soydan, 30 yıldır davanın sonlandırılması konusunda mücadele ettiklerini, ancak artık içlerine su serpildiğini belirtti.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun talep ettiği mahkumiyet kararıyla Ünal Osmanağaoğlu’nun katillerden biri olduğunun tescil edildiğini belirten Soydan, "Ayrıca, bu benim için çok gerekli değildi. Ben katillerinden birinin o olduğunu zaten gözlerimle gördüm. Babacığım, eğer bunun, davanın 30 yıl daha süreceğini düşünüyor ve yorulduğumuzu, bıktığımızı zannediyorsan, sakın öyle bir şey düşünme. Gerekirse bir 30 yıl daha mücadele edeceğiz" diye konuştu.

12 Eylül döneminde, Türkler’in ölüm yıl dönümlerine sadece 3-5 kişi gelebildiklerini vurgulayan Soydan, bugün 30 yıl sonra bu kadar kalabalık bir toplulukla anma gerçekleştirmekten mutluluk duyduğunu dile getirdi.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi de, Türkler’in öldürülmesi davasının bitmeyen bir kavga olduğunu, 12 Eylüle giden sürecin en önemli unsurlarından birinin, bu olay olduğunu söyledi.

12 Eylülün bedelini en çok ödeyen örgütün DİSK olduğunu kaydeden Çelebi, "Biz 12 Eylülü oyladık. Sonuna kadar oylayacağız. Anayasa değişikliğini savunuyoruz. Doğduğu günden beri 12 Eylül Anayasası’nın karşısındayız. Ama sanki anayasa değişikliğiyle ’Demokratikleşme yapılıyor’ gibi sunulmasına, süslenmesine de asla sessiz kalmayacağız" dedi.

Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, 30 yıldır hiçbir zaman basının Türkler olayına bugünkü kadar ilgi göstermediğini ifade ederek, bu davanın Türkiye’nin hukuksal süreç açısından bir ayıbı olduğunu kaydetti.

-"BİZİM İÇİN MAHKEME BİTMİŞTİR"-

Törenin ardından basın mensuplarının dava sürecine ilişkin sorularını yanıtlayan Türkler’in kızı Nilgün Soydan, şöyle konuştu: "2 gündür katilin mahkemeye getirilmemiş olması, kendisinin yüzüne Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istediği mahkumiyet kararının okunmaması, ondan görüş alınmaması nedeniyle mahkemenin sonlandırılmamış olması bizi hiç ilgilendirmiyor. Bizim için mahkeme bitmiştir. Ceza Genel Kurulu onun mahkumiyetini istediği andan itibaren de kamuoyu önünde mahkum olmuştur." Babasının öldürüldüğü gün neler gördüğüne ilişkin soruyu da Soydan, şöyle yanıtladı: "22 Temmuz sabahı, babamı balkondan uğurlarken, gözlerimin önünde üçlü çapraz ateşe alındı. Hemen yanına indik. Babamı, 1-2 dakika yaşadıktan sonra kucağımızda kaybettik. Vuranların üçünü de gördüm. Teşhis etmiştim. Diğerleri Abdülsamet Karakuş ve Aydın Eryılmaz’dır. Daha önce farklı davalarda yargılanıp, mahkumiyet alıp, aftan faydalanıp çıkmışlardır."

http://www.milliyet.com.tr/

19 Haziran 2010

657 Değişiklik Tasarısına Karşı 15-16 Haziran Ruhuyla Direneceğiz!

657 Değişiklik Tasarısına Karşı 15-16 Haziran Ruhuyla Direneceğiz!


Sal, 15 Haziran 2010






657 sayılı yasada değişiklik yapılmasını öngören tasarıya karşı tüm illerde AKP il binaları önünde eylemdeydik.

Genel Başkan Sami EVREN Ankara'da yapılan eylemde bir basın açıklaması yaptı.

Açıklama şöyle: Bugün burada siyasi iktidarın 657 sayılı yasada yapmayı planladığı değişikliğe karşı itirazımızı dile getirmek için bir aradayız. 657 sayılı yapılacak değişiklik tasarısına kökten itiraz ediyoruz.

Siyasi iktidarın kamu emekçilerinin temsilcilerine sormadan, danışmadan kamuoyundan kaçırarak kapalı kapalı ardında, “ben yaparım, olur” anlayışıyla gündeme getirdiği sinsi bir tasarıyla karşı karşıyayız. Tasarı açıklandığında neden kamuoyundan, kamu emekçilerinden gizlendiği de ortaya çıkmıştır.

Çünkü bu tasarı kamu emekçilerinin ekmeğiyle oynamayı amaçlamaktadır.
Çünkü bu tasarı kamu emekçilerini kapıkulu yapmayı amaçlamaktadır.

Çünkü bu tasarı kamu emekçilerinin iş güvencelerini ellerinden almayı amaçlamaktadır.
Çünkü bu tasarı kamu yönetimini toplumsal fayda ekseninde değil, sermaye etkinliği ekseninde yeniden kurmayı amaçlamaktadır.

Kamu emekçilerinin bu tasarıyı kabul etmesi, iş güvencelerine yönelik bu açık kastı sineye çekmesi mümkün değildir.

Tasarı, kamu emekçilerinin iş güvencesine saldırmaktadır. Getirdiği disiplin uygulamaları ile kamu emekçilerinin kaderini amirlerin subjektif, tek yanlı değerlendirmelerine teslim etmektedir. Tasarı zaten olumsuz ve hiyerarşik olan kamuda çalışma düzenini daha da hiyerarşik, ast-üst ilişkilerine tabi bir düzen haline getirecektir. Ayrıca bu düzenleme kamu emekçilerinin amirlerin hukuka aykırı olan emirlerine uymama yönündeki Anayasal haklarına da aykırıdır.

Tasarı kamu emekçilerinin esnek çalışma düzenine geçmesini hedeflemektedir. Türkiye’de emekçiler iki yıldır mevcut esnek çalışma modeli olan 4B, 4C ile mücadele ediyor; TEKEL direnişi bunun mücadelesidir, emekçiler 1 Mayıs’ta güvencesizliğe karşı mücadeleyi yükseltiyor. Hükümetin yanıtı tüm kamu emekçilerini 4B, 4C gibi esnek çalışma modellerine göre çalıştıracak bu taslak oluyor.

Değişiklikte yer alan kamuoyunda özel sektörden CEO transferi yapılabilmesi olarak bilinen özel sektör yöneticilerinin kamu kurumlarına idareci olarak atanması konusu çok önemli sakıncalar içermektedir. Özel sektörde başarılı olmak için yöneticilerin işletmeleri kâra geçirmeleri gereklidir. Başarı vasıfları Kârlılık olan yöneticilerin bu vasıfları ile kamu hizmetlerinin sosyal, objektif nitelikleri arasında büyük bir çelişki vardır. Özel sektörden yönetici transferi kamu kurumlarını ticarethane olarak gören bir zihniyetin ürünüdür. Kamu kurumları şirket, kamu hizmeti alan yurttaşlar müşteri değildir.

Tasarı sicil sistemini kaldırmayı yerine memur bilgi sistemini getirmeyi öngörüyor. Tasarı Mevcut sicil sisteminin bazı olumsuzlukları olmakla birlikte, buradaki eksikliklerin düzeltilmesi yerine görevleri kanunla belirlenmiş olan kamu hizmeti olan kamu görevlileri arasında çalışma barışını bozacak ve tamamen idarecinin insiyatifi ile yandaş memur yaratmayı hedefleyen başarı ve ödül sistemi getirilmektedir.

Tasarının içerdiği Avrupa Konseyi ve uluslar arası sözleşmelerin gereği olarak getirilmesi zorunlu kimi haklar ve iyileştirmeler 4B’lileri, 4C’lileri kapsam dışında tutmaktadır.

Tasarı ebeveynlik haklarıyla ilgili olumlu değişiklikler içermekle birlikte kamu emekçilerinin en temel talebi olan doğum sonrası ücretli izinin süresini arttırmamıştır. 8 Hafta olan bu iznin en az 16 hafta olması gerekmektedir. Ayrıca ücretsiz izinle ilgili maddeye ücretsiz izinde geçen sürelerde her türlü özlük ve emeklilik haklarının korunacağı hükmü getirilmelidir. Kreş hakkının devletçe üstlenilmesi yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Tasarı bu haliyle toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermekten uzaktır.

Tasarıda öngörülen sendika üyesi olan kamu emekçilerine Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında olmak üzere yılda 4 defa toplam 122 Liralık toplu görüşme ödeneği verilmesi yandaş sendika yaratmayı amaçlamaktadır. Ayrıca bilindiği gibi toplu görüşme ödeneği uzun zamandır yandaş bir konfederasyon tarafından her fırsatta talep edilmektedir. AKP iktidarı döneminde % 900’lere varan üye artışlarıyla şişirilen bir konfederasyonun bu talebinin tasarıda yer alması diğer konfederasyonlardan gizlenen tasarının bu konfederasyonla paylaşılmış olduğu kuşkusunu doğurmaktadır.

KESK olarak 2 milyonu aşan kamu emekçisinin sesi olma iddiasındayız; kamu emekçileri hareketini biz yarattık, memur, kapıkulu kavramlarına karşı bugün onur duyduğumuz kamu emekçisi kavramını biz inşa ettik; KESK gerçek sendikadır, gücünü emekçilerden alır, KESK’in yönünü emekçiler belirler.

Bugün 15 Haziran, 15-16 Haziran direnişinin 40. yıldönümü. Türkiye emekçileri için çok önemli bir gün. KESK olarak 15-16 Haziranların ruhunu taşıyoruz. Haklarımız için, özgür demokratik bir ülkede barış içinde yaşama özlemimiz adına bu tasarıya direneceğiz.

İşsizliğe, güvencesizliğe, örgütsüzlüğe boyun eğmeyeceğiz!

Siyasi iktidarın emek karşıtı politikalarını sineye çekmeyeceğiz!

Bütün emekçileri, kamu emekçilerini, emek dostlarını, diğer konfederasyonları bu mücadeleye davet ediyoruz!

Bütün kamu emekçilerini iş güvencelerini ellerinden almaya çalışan, kamu emekçisini kapıkulu yapmaya çalışan, geleceklerini karartan bu tasarıya karşı öz mücadele örgütleri KESK’te güçlerini birleştirmeye çağırıyoruz.

Bu tasarı hemen geri çekilmelidir. Kamu emekçileri grevli toplu sözleşme haklarının hayata geçirilmesi konusunda geri adım atmayacaklardır.

Siyasi iktidar kamu emekçilerin mevcut haklarını elinden almaya yönelik tasarıyı geri çekmeli toplu sözleşme masasına oturacağını açıklamalıdır.

Yaşasın emek, barış ve demokrasi mücadelemiz!

http://www.kesk.org.tr/node/254

Bırakın Munzur Özgür Aksın'

'Bırakın Munzur Özgür Aksın'


Pzt, 07 Haziran 2010




5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle Munzur Vadisi üzerinde yapılmak istenen barajlara ve operasyonlara dikkat çekmek için Tunceli'de yapılan etkinlikte KESK Genel Başkanı Sami Evren, barış isteyenlerin, baraj istemediğini dile getirerek, "Bırakın Munzur özgür aksın" dedi.

Munzur Vadisi'nde yapılan baraj, Hidro Elektrik Santralleri (HES) ve askeri operasyonlarda yapılan bombardımanın büyük zarar verdiği Tunceli'yi ve doğasını, 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle sahiplenen çok sayıda aydın kente geldi. 43 endemik bitki örtüsü ve ender rastlanan canlı türlerine sahip olan Munzur Vadisi'nin ekosisteminin hızla zarar gördüğüne dikkat çeken Sanatçı Ferhat Tunç, barışa set çekenler ile barajları yapanların aynı zihniyette olduklarını söyledi. Tunceli halkının kendi kültürel mirasına sonuna kadar sahip çıkacağını ifade eden Tunç, "5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle barajlara ilişkin şunu vurgulamak istiyorum. Dersim'in simgesi, akışından ilham aldığımız ve eşsiz doğal güzelliklere sahip Munzur'umuzu bentler ve barajlarla boğmak istiyorlar. Bu coğrafyanın ekosistemini bozarak yaşamı yok etmekten çekinmeyenleri iyi tanıyoruz. Onlar barışa baraj koyanlarla aynı zihniyettedirler. Bu zihniyeti bir kez daha lanetliyoruz. Buradan, kutsal dağlarımızın arasından ikrar verdiğimiz Munzur Baba'nın huzurunda bir kez daha Dersim halkına söz veriyoruz. Mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz birlikte başaracağız" dedi.

'Bombalarla dövülen topraklarda on birlerce kez öldük'

Aydın ve sanatçıların Tunceli'ye geliş amacının, Kürt halkının tüm dünya halkları gibi kendi inanç ve kültürüyle coğrafyasında özgürce yaşama hakkı olduğunu söyleyen Tunç, Kürtlerin kimliği yanında doğasına da büyük zarar verildiğini kaydetti. Tunç şunları söyledi: "Burada olmak bizim vicdani sorumluluğumuzdur. Burada halkımızın yanında olmak, bu toprakların çocukları olarak halkımıza, Düzgün Baba'ya, Gole Çeto'ya, Munzur Baba'ya karşı borcumuzun gereğini yerine getirmektir. Bize bunu reva görenlere sesleniyorum; Bombalarla dövdüğünüz bu topraklarda on binlerce kez öldük ve çok büyük acılar yaşadık. Yeter artık. Barışın ve kardeşçe bir yaşamın yolunu açın ve bu kanlı döngüden kurtarın bu memleketi."

'Barışı istemeyenler barajları savunanlardır!'

Baraj karşıtlarının barış yanlısı, barış yanlılarının da baraj karşıtı olduğunu söyleyen KESK Genel Başkanı Sami Evren ise, barajları "yaşamın düşmanı" olarak tanımladı. Evren, "Biz barış isteyenler aynı zamanda baraj istemiyoruz. Baraj isteyenler de barış istemiyorlar. Bu nedenle biz barajların ve çatışmaların yaşandığı yer Dersimdeyiz. Biz barıştan yana olanlar insandan yanayız. Canlılardan, yaşamdan, doğadan yanayız. Doğallığımızla yaşamak istiyoruz. 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde doğallığı bozanlara sesleniyoruz; bırakın Munzur özgür aksın. Dokunmayın Munzur'a, doğayı katleden canlı yaşamı savunamaz. Onun için barajlar yaşamın düşmanıdır. Biz barış savunucuları yaşamdan, insandan, doğadan yanayız. Bırakın Dersim dört dağ için doğal kalsın. Kürdü Kürt, Alevi'si Alevi, vadisi vadi, ovası ova, Kültürü sanatı Munzur'u doğal kalsın" diye konuştu.


http://www.kesk.org.tr/node/238

Gözaltındaki Arkadaşlarımız Hemen Salıverilmelidir

Gözaltındaki Arkadaşlarımız Hemen Salıverilmelidir


Çrş, 16 Haziran 2010

Genel Başkan Sami EVREN'in gözaltına alınan KESK'li yöneticilerle ilgili basın açıklaması: Aralarında Konfederasyonumuz MYK üyesi ve Örgütlenme Sekreteri Akman Şimşek, sendikamız SES MYK üyesi Meryem Özsöğüt’ün , Ankara BES 1 no’lu şube yöneticisi Ahmet Danacıoğlu’nun da olduğu bir grup arkadaşımızın terörle mücadele ekipleri tarafından sudan gerekçelerle gözaltına alınmış olması karşısında sessiz kalmayacağız.

Avukatların emniyet kaynaklarından aldığı bilgiye göre arkadaşlarımız Güler Zere anması ve Mahir Çayan’ın ölüm yıldönümü anmalarına katıldıkları için gözaltına alınmıştır. Bilindiği gibi Güler Zere yakalandığı amansız hastalıktan sadece geç salıverildiği için kurtarılamamış ve aynı durumda olan hasta tutuklular için öne çıkmış bir toplumsal kişiliktir. Zulme uğramıştır ve halkın vicdanında önemli bir yer edinmiştir.

Mahir, Deniz, İbo gibi özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesinde Türkiye tarihine geçmiş; kayıpları halkın ve emekçilerin belleğinde silinemez bir yer edinmiş bir tarihsel kişiliklerdir. Toplumun bellek ve vicdanında yer edinmiş kişilerin ölüm yıldönümlerinde anmalar yapılması etkinlikler düzenlemesi ne zamandan beri bir suç olarak görülmektedir?

Yapılmak istenen suç teşkil etmeyen etkinliklerin gerekçe gösterilerek, toplumun örgütlü kesimlerinin yıldırılmasıdır. Arkadaşlarımız toplum içinde yerleri, meslekleri olan; adresleri belli insanlardır. Dolayısıyla herhangi bir soruşturma için yetkililer tarafından davet edilmeleri, ifadelerine başvurulmaları mümkünken, darbe dönemlerine benzer bir biçimde sabaha karşı gözaltına alınmalarının hiçbir anlaşılır yanı yoktur.

Gözaltılar, sabaha karşı yapılan operasyonlarla ülkede korku ikliminin hakim kılınması ve bu operasyonlarla insanların teşhir edilerek topluma potansiyel suçlu gibi sunulması

Siyasi iktidar bilmelidir ki, KESK demokrasi dışı bu uygulamalar karşısında mücadelesinden geri adım atmayacaktır. Gözaltındaki arkadaşlarımız hemen salıverilmelidir.


http://www.kesk.org.tr/node/255

9 Haziran 2010

CHP Üstüne Yalın Sorular


CHP ÜSTÜNE YALIN SORULAR

Aydın Engin

09.06.2010
Kaset komplosu tezgahlandı; CHP’nin değişmez gibi görünen Genel Başkanı değişti. Yeni Başkan Kemal Kılıçdaroğlu.

Daha seçilmeden, daha adaylığını açıklar açıklamaz “Kılıçdaroğlu rüzgarı” dendi. Bunu sadece anaakım medyanın (siz Doğan Grubu diye anlayın) estirdiği yapay bir rüzgar olarak göremeyiz. Çok fazla CHP Kurultayı izlemiş biri olarak tanıklık etmeliyim: Kılıçdaroğlu’nun oybirliği ile Genel Başkan seçildiği Kurultay’daki heyecan içtendi. Özellikle delegelerin gözyaşları, coşkusu, Kılıçdaroğlu’nun hiç de önemli vurgular içermeyen konuşmasına yağan alkışlar yapay değildi. Kurultaya katılan delege ve izleyiciler CHP’de bir şeylerin değişmesi gerektiğini içlerinde duyuyor ve bu değişimin Kılıçdaroğlu ile geleceğine içtenlikle inanmak istiyorlardı.

Kılıçdaroğlu’nun gerek Kurultay konuşmasında, gerekse daha sonraki konuşmalarında “yoksulluğa” yaptığı vurgular, CHP’de bir şeylerin değiştiğine ya da değişeceğine CHP’li olmayanları da inandırmışa benziyor. Taaa Özal zamanından beri yoksulluktan söz etmenin modası geçmiş bir söylem (=Discour) sayıldığı Türkiye’de ana muhalefet partisi önderinin sürekli buna vurgu yapması, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele edeceğini yinelemesi “Kılıçdaroğlu rüzgarı”nı CHP seçmenlerine ve hatta CHP seçmeni olmayan kesimlere de taşımışa benziyor...

Nitekim Kılıçdaroğlu olgusu üstüne yazılan bir kaç Tırmık, okurlardan “Niye Kılıçdaroğlu’ndan etkilenmiyorsunuz?... Niye onu destekleyen yazılar yazmıyorsunuz” gibi eleştirilere (eleştiri?) uğradı...

Daha önce de belirttim. CHP’li değilim. Hiç olmadım da. Hiç CHP’ye oy vermedim. Oyumun hiç bir işe yaramayacağını bile bile kendime en yakın bulduğum sosyalist partiye oy verdim. CHP’nin en sola yöneldiği (erken) Ecevit döneminde de bu böyleydi.

Ama elbette tartışmak istediğim benim tutumum değil. Bu okuru ilgilendirmez,. Önemli de değil...

* * *

Soralım.

Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlığa taşıyan süreç nasıl bir geçmişe dayanıyor?

Hatta: Bir geçmişi var mı?

Daha acımasız soralım:

Kaset komplosu patlak vermeseydi, Baykal istifa etmeseydi, Kılıçdaroğlu, Baykal ekibiyle ve ideolojik çizgisiyle uyumlu bir grup başkan vekili olarak yoluna devam etmeyecek miydi?

Baykal, çekince göstermeksizin “Tayyip Erdoğan Ergenekon’un savcısı ise ben de avukatıyım” demişti. Kılıçdaroğlu yönetimi bu avukatlığa devam edecek mi, yoksa “müvekkillerini” azil mi edecek? Bugüne kadar bu konuda belirginlemiş bir siyasal yönelim gözleyen var mı?

İslami referanslarla iş başına gelip serbest piyasa tanrısına ibadet etmeyi yeğleyen, kapitalizmin en vahşi yöntemlerini (taşaronlaştırma, yok pahasına özelleştirme vb.) duraksamadan uygulamaya sokan AKP iktidarının karşısına sola (Peki kabul: Merkez sola) konuşlanmış bir siyasal hareketin çıkması elbette pek iyidir. Pek iyidir de bu Kılıçdaroğlu CHP’si midir? Bu konuda umut besletecek bir ipucu, bir belirti, bir esinti gösteren var mı? Yoksulluktan söz etmek buna yeter mi?

Kürt sorununda, Kıbrıs kördüğümünde, işsizlik belasında, Avrupa'yı (Dünyayı mı demeliydim?) saran ekonomik krizin Türkiye’ye etkileri üstüne yeni (yeni?) CHP’nin çözüm önerileri, programları nedir?

Bu yalın soruların yanıtını almadan genel başkan değişikliğine bakıp CHP’ye umut bağlamak, heyecanlanmak, desteklemeyenlere, hatta temkinli yaklaşanlara kızmak niye?

Sahi niye?

http://www.t24.com.tr/

28 Mayıs 2010

Öğretmeni Gandi'yi uyardı!


Öğretmeni Gandi'yi uyardı!


27.05.2010 Perşembe

CHP'nin çiçeği burnunda lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun üniversite yıllarında öğretmenliğini de yapan DSP'li Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı; ile Gazete Habertürk'ten Kutlu Esendemir'le CHP'deki değişim üzerine konuştu.

********************

“Pencereyi siz açarsanız temiz hava, başkası açarsa cereyan olur.” diyen, Sn; Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, yapılan roportaja ilişkin bazı önemli soru ve cevaplar şöyle;


Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylık süreci ve CHP Genel Başkanlığı'na getirilmesi sizde nasıl bir duygu yarattı?


Şaşırdım. Herhalde ilk hissettiğim şey şaşkınlıktı. CHP'de beklemediğimiz bir şeymiş demek ki...


Bu kadar büyük bir destek görmesinin en önemli nedeni neydi?


Sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığını açıklaması ne kadar şaşırtıcıysa, gördüğü destek de en az o kadar şaşırtıcı. Ben son seçimlerden önce de, sonra da defalarca söyledim. Türkiye'de bir arayış var. Türkiye'de mevcut siyaset kimseyi tatmin etmiyor. Yani bir sofraya oturmuşsunuz, önünüze bir şeyler konmuş, hiçbirini damak zevkinize uygun bulmuyorsunuz. Pek çok kişi bu durumda. CHP'ye oy verenler AKP iktidara gelmesin diye oy veriyor, AKP'ye oy verenler CHP iktidara gelmesin diye. Sayın Kılıçdaroğlu, bıkkınlık veren bu durumun değişebileceğinin işaretini verdi.


Kılıçdaroğlu'nun yarattığı bu heyecanı neden Baykal yakalayamadı?


Sayın Baykal hiç şüphesiz, Türk siyasi hayatının önemli aktörlerindendir. Ancak ve ne yazık ki, CHP'nin kitlelerin malı olmasını sağlayamadı. Parti yalnız kendisine aitmiş gibi göründü. Öyle algılandı. Benim gördüğüm kadarıyla da, halktaki bu algıyı bir türlü göremedi.
Bakın, “pencereyi siz açarsanız temiz hava, başkası açarsa cereyan olur.” Herkes çorbada tuzu olsun ister. Hele siyasette, herkes başarıda hisse sahibi olmak ister. CHP ise, sanki, kimsenin hissedar olmasına izin vermiyor gibiydi. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu da benzer bir hataya düşerse şimdi kendisini destekleyen, beklentisi olan kesimleri oyunun içine almayı başaramazsa, çok geçmeden o da arkasındaki rüzgarı kaybeder.


Adınız, "CHP'ye katılacak vitrin isimlerden biri" olarak gösteriliyor. Bu konuda bir teklif aldınız mı?
Hayır.

Bir teklif gelirse dikkate alacağınız kriterler neler?


Türk siyasetinin duayenlerinden Süleyman Demirel'in, siyasetin tabiatını çok güzel özetleyen bir sözü var, bilirsiniz: "Doğmamış çocuğa don biçilmez." CHP'den teklif almadım, alırsam ne yapacağımı da tartışmaya değer bulmuyorum. Siyasette ne yaptığınız kadar, onu nasıl yaptığınız da önemli. Teklif öyle bir biçimde yapılabilir ki, kabul etmenizi istemedikleri besbelli olur veya öyle bir çizgi takip edilir ki, size bir teklif yapılmasını bile beklemezsiniz.

Benim gençliğimde CHP vardı. Bizim kendimizi yakın hissedebileceğimiz bir alternatif de yoktu. Yani CHP bana uzak bir adres değil. Daha doğrusu, ben gençliğindeki ülküyü, heyecanı, iddiayı koruyan biriyim. Ama CHP bir zamandır, bizim gençliğimizde bizi heyecanlandıran CHP değil. Sadece bir Genel Başkan değişikliğiyle her şeyin yerli yerine oturacağını da düşünmüyorum. CHP yeniden beni heyecanlandıran bir adres olmayı becerebilecek mi, yoksa alışılmış rotasını yeni kaptanıyla izleyen bir gemi mi olacak, bekleyip görelim.

Ayrıca, Sayın Kılıçdaroğlu'nun, Türk solundaki kişileri CHP'de toplamanın yanı sıra bölünmeleri bütünleştirmeyi düşünüp düşünmeyeceğini de bilmiyoruz. Ben bunu da çok önemsiyorum. Bütün bunları zamanla göreceğiz.

Sizce, Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanlığı'nda başarılı olacak mı?


Bu konuda, olsa olsa temennimi söyleyebilirim. Sayın Kılıçdaroğlu başarılı olmak zorunda. Dünya çok keskin bir virajı dönüyor. Sanayi devrimi, hatta tarım devrimi ölçeğinde bir dönüşümün yaşanmakta olduğunu iddia edenler var ki, ben bu iddialarda gerçek payı olduğunu düşünüyorum. Sanayi devrimi ile birlikte dünyanın bütün paylaşım haritası değişti. Daha önce dünya ekonomisinde ve siyasetinde Çin, Osmanlı, İran gibi imparatorluklarla kıyaslanmayacak kadar önemsiz bir pay sahibi olan Avrupa, dünyanın hâkimlerinden biri oldu. 300 yıl önce şekillenen paylaşım haritası bugüne kadar geldi.
Ama bugün dünya haritası tehdit altında. Yeni bir dünya kuruluyor. Bu keskin virajda, Türkiye'nin patinaj yapma lüksü yok.

Türkiye, büyük bir mirasa sahip olan, kurulacak yeni dünyanın belirleyici aktörlerinden biri olmak için gereken potansiyele sahip bir ülke. Bu potansiyeli harekete geçirebilmek için, öncelikle siyasetin içe sinecek bir yapıya kavuşması gerekiyor. Dolayısıyla da Kılıçdaroğlu başarılı olmalıdır.

Sayın Kılıçdaroğlu da, toplumdaki hassasiyetleri hissedebilecek bir parti inşa edebilirse, referandumda da, genel seçimde de çok büyük başarı kazanabilir. Ancak şunu unutmamak gerekiyor, Sayın Bahçeli MHP'yi MHP olmaktan çıkarmadı. "Halk şöyle istiyor" diye, MHP'den bir merkez sağ parti yapmaya kalkmadı. CHP'nin de "Türkiye sağcıdır, iktidara gelmek istiyorsak sağa kaymamız lazım" diye sağcılaştırılması yanlış olur.

Kılıçdaroğlu'nun öğrencilik yıllarında Ankara'da İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi'nde derslerine girdiğiniz söyleniyor. Doğru mu?


Evet. Çok yıllar geçti. Haftada bir, büyük bir amfide gördüğüm onca öğrenciyi bütün özellikleriyle hatırlamam ve değerlendirmem, takdir edersiniz ki, mümkün değil. Ama kamu görevlerinde bulunduğu süreçlerdeki izlenimlerim hep olumlu oldu.

Kılıçdaroğlu'nun size "Parti yönetimimize katıl, sizi bakan yapalım" şeklinde davet gönderdiği ileri sürülüyor.


Böyle bir davet yok. Olması zaten imkânsız.

Sizin de, Kılıçdaroğlu'nun da resim sanatına verdiği özel değeri biliyoruz. Sanatı sevmek, bir politikacıda nasıl bir ufuk yaratır?


Tabiplerimizin, mühendislerimizin, iktisatçılarımızın en az bir sanat dalına ilgi duyması gerekiyor. Elbette siyasetçilerimizin de... Osmanlı sultanlarının hemen her birinin ya şair olduğunu, ya beste yaptığını veya ebru gibi, hat gibi görsel sanatlardan birinde ustalaştığını biliyoruz. Ne yazık ki, son dönemde sanata ilgi duyan siyasetçilerimiz pek kalmadı.

Bunu nasıl açıklarsınız?


Siyasetçilerimiz siyaseti, başka herhangi bir meşgaleye zaman ayıramayacak kadar önemsiyor olabilirler. Ama onlar böyle yapınca siyasetin önemi ve itibarı artmıyor, zarafeti kalmıyor, aksine düşüyor. Türkiye'nin siyasetçilerinin bence en önemli ve en öncelikli işi, siyasetin itibarını yükseltmek olmalı.

Çünkü siyaset kamuoyunda, çoktandır, muteber bir faaliyet değil. Siyasetin itibarını yükseltmenin yollarından biri de, öyle yirmi dört saat siyasetle uğraşan biri olmak yerine, hiç değilse, arada bir tiyatroya giden, sinemadan anlayan, boş vakitlerinde resim yapan biri olmak olabilir.


http://haber.gazetevatan.com/



"Bilgisayar çıktısının kalitesi, ona girilen verinin kalitesi ile belirlenir." 'çöp gir çop çıksın' Ayn Rano

25 Mayıs 2010

Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim çıkışını unutmamalı.


Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim çıkışını unutmamalı.

“Bizim kadar siz de biliyorsunuz”

“Bizim kadar siz de biliyorsunuz”
****************

Hozat Belediye Başkanı'ndan Kemal Kılıçdaroğlu'na mektup

CEVDET KONAK (Arşivi)

*****************************************


Sizinle aynı topraklarda dünyaya gelmiş ve bu toprakların acılı tarihiyle büyümüş toplumumuzun bir ferdi olarak, söylenecek ilk sözün biz Dersimlilere ait olduğunu düşündüğüm için bu yazıyı kaleme alıyorum.

Siyaset teorisinde tarihin, kendini yenileyen bir gerçeklik olduğunu düşünenlerden ziyade, soğuk yenilen bir intikam yemeği olduğuna kanaat getiren zatım, CHP Genel Başkanı olmanıza ramak kalan şu günlerde büyük bir fırsatı yakaladığınıza içtenlikle seviniyor. Öyle ki bu yeni kimliğiniz, sizlerden beklentileri olan farklı toplumsal kesimleri ilk defa aynı umut ortaklığı içerisinde buluşturuyor. Tam da bu noktada, farklı politik atmosferlerin tesiri altında olan insanlara birleşik bir umut olarak sunulmanızı, intikam yemeği olan tarihin bilinçli bir tercihi olarak değerlendiriyorum. Neden derseniz, CHP siyasetinin mevcut paradigması dışında bugüne değin yaptığınız muhtelif açıklamaların liderlik sultasının ezici gücü altında susturulduğu herkesin malumudur. Bugün içinde bulunduğunuz konjonktürel durum sizi bir lider olma aşamasına yükselttiği gibi, aynı zamanda düşündüklerinizi doğrudan ve sansürsüz dile getirmenizi de sağlıyor. Fakat dile getirmiş olduğum durumun tersine ikircikli tavrınıza devam ettiğiniz takdirde, bugüne değin sizlere umut bağlayan halkın büyük çoğunluğunun gözünde, susturulmanıza yorumlanan haklılığınızın asılsız olduğu, gün yüzüne çıkacaktır. Tekrar başa dönecek olursak, bundan dolayıdır ki tarih, kullanmasını bilenlerin elinde güçlü bir silah olduğu gibi, tersi durumlarda eline düşenleri kepazeye çeviren bir intikam meleği işlevi görür.


Gönderilmiş mesih
AKP hükümetine karşı ulusalcı hissiyatlarla hareket eden bir CHP kitlesi için siz, iktidar olma yolunda önemli bir fırsat olarak görülüyorsunuz. AKP’nin gerçekleştirdiği ve gerçekleştireceği politikalara karşı Baykalvari bir kronik muhaliflikle değil de mütevazı kişiliğinizle karşı koyacağınız muhakkak.
Statükosunun sarsılacağını düşünen üst kesimin dinci fobisi ile korkularından başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir kısım alt kesiminin ortak paydası olan CHP siyasetinin dümenine geçmek, belki de bu yeni dönem açısından pek fazla bir şey ifade etmeyecektir. Özcesi, artık istemeyerek de olsa Baykal’lı CHP’ye oy veren bir seçmen kitlesi olmayacak önümüzdeki seçimlerde. Siz şu anda zaten var olan CHP tabanı ve onun küskünleri için “binbir hile ve dolap ile kandırılan aziz halkımızı doğru yola getirmek adına gönderilmiş bir mesih olarak görülüyorsunuz”.

Bizlerin temsil ettiği diğer kanada gelecek olursak, içimizde bir burukluk olduğunu istemeyerek de olsa ifade etmek gerek.
Yıllardan beridir etnik, dini ve sınıfsal kimliğinden dolayı ezilen Türkiye’nin lanetlileri arasından, bir Obama misali sıyrılmanızı nasıl tarif edeceğimizi bilemiyoruz.
Üstelik de Obama’nın yapamadıkları ortada iken! Sizin CHP Genel Başkanı olmanızın, bu ülkenin yüreği hâlâ kanayan ve kimbilir belki de mezarları hiç bulunmayacak çocuklarının olmasını istemeyen her annesi için bir umut olduğunu düşünüyorum. Bu ülkenin çocuklarının kanlarına batırarak siyaset yapanların, her gün bir ailenin ocağına düşen ateşin sorumluları olduğu gün gibi ortadayken, önyargılardan arındırılmış bir toplumun oluşmasında size büyük sorumluluklar düşüyor.

Çünkü Türkiye’de hiçbir anne oğlunu artık asker doğuracak kadar cesur değil Kemal bey!

Tüm bunların yanı sıra CHP’nin başında bir Dersimlinin olması, tarihin ironisi olsa gerek. Bundan dolayı şaşkınız. Nasıl şaşırmayalım ki, Dersim 38’den kurtulmuş birini, yaşadıklarının hiç olmadığına inandırmaya benziyor, CHP’nin başında Dersimli birini görmek. Tüm bunlara rağmen devletin başındaki siyasal aşiret olan CHP’nin başkanı olmanızın, gerek yukarıda dile getirmiş olduğum beklentiler çerçevesinde gerekse de her defasında kanatılan çıban yarası Dersim insanı açısından yabana atılmayacak kadar önemli olduğunu düşünüyorum.
Sizden beklentimiz Türkiye’de yaşayan farklı milletlerden ve inançlardan her türlü insanın hiçbir ayrıma maruz kalmayacağı bir politik dille bütünleşmeniz.
CHP’nin klasik ulusalcı söyleminden sıyrılarak, bir zamanlar partinizden tasfiye edilen Kürt ve Alevi halkın kendilerini özgür ve hür bir şekilde ifade edebileceği parti içi demokrasiyi inşa etmeniz gerek.

Tarihlerinde büyük acılar ve katliamlar yaşayan toplumların, gerçeklikle olan temasları her ne pahasına olursa olsun, diğer topluluklara nazaran daha canlı ve diridir.
Zira bu toplumların inşa ettikleri kimlik, canlı bir sözlü tarih anlatısı olarak geçmişini sürekli işlevsel kılar. Bizler Dersim halkı olarak, yüzyıllar boyunca yaşadığımız menfur olaylardan dolayı, gerek bu tarihimize gerekse de onunla ilintili olarak yapılan her açıklamaya dikkat kesilmiş bir toplumuz. Bundan dolayı unutmadık Kemal bey, dün kadar yakındır Dersim’den ve Kürt sorununun çözümü karşısındaki görüşlerinizden geri adım attığınız. Tevatür odur ki, partinizde analarımızı ağlatanların mirasına sahip çıkan monşerlerin sesiymiş sizi bastıran.

En az bizim kadar siz de biliyorsunuz Dersim’i.
Aynı göğün altındaki topraklarda can verdi atalarımız. Süngülenerek atılanlarımızın kanıyla kırmızıya boyanan aynı Munzur suyuydu. O Munzur ki, eğilerek içtiğimiz suyuyla kan kardeş yaptı bizi, ölülerimiz ve tarihimizle.

Tüm bunları sizden halkım adına, bir zamanlar -şimdi sizin de içinde bulunduğunuz- o mecliste milletvekili iken, 1925 yılında İttihat ve Terakki anlayışı tarafından astırılan dedem Hasan Hayri Bey adına istiyorum.

Şimdi ölülerimiz yattıkları yerden size sesleniyor: Ne olur bir daha geri adım atma evlat ve gereğini yap artık!


CEVDET KONAK: Dersim, Hozat Belediye Başkanı

" http://www.radikal.com.tr/ "

Tekel işçileri bugün de İzmir'de Türk-İş'i işgal etti


Tekel işçileri bugün de İzmir'de Türk-İş'i işgal etti

Tekel işçileri bugün de İzmir'de Türk-İş'i işgal etti

24/05/2010 12:46

İZMİR´de bir grup işçi Alsancak´taki Türk İş Bölge Temsilciliği binasını işgal etti. Çoğunluğu Tekel işçisi ve kadınlardan oluşan grup Türk İş´in bir günlük grev kararından vazgeçmesini protesto ettiklerini bildirdi. İşçiler, ``Kumlu, Çelebi, Akyıldız istifa'' dövizi taşıdı, binanın balkonunda slogan atmaya başladı.


****************


ÖNCE İSTANBUL'U İŞGAL ETTİLER

TEKEL işçileri, 26 Mayıs'taki genel grevin iptal edilip, bir saatlik işi bırakma eylemine dönüştürülmesini protesto amacıyla, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (Türk-İş) 1'inci Bölge Temsilciliği'ni işgal etti. İşçiler iki gün boyunca binayı terk etmeyeceklerini söyledi. Türk-İş yetkilileri gelen polislere “İşçiler misafirimiz” dedi ve müdahale edilmesini istemedi.

Gümüşsuyu'ndaki temsilciliğe saat 12.30'da gelen 40 TEKEL işçisi, bina içinde yaptıkları toplantı sonrasında balkona çıktı. Başlarına siyah bant takan işçiler, üzerinde "Sorumsuz Türk-İş yönetimi ve Mustafa Kumlu İstifa" ve "İşçiler Ölüyor, Sendikalar Susuyor, 26 Mayıs’ı Satan Türk-İş’ten Hesap Soracağız" yazılı pankartlar açarak Türk-İş ve hükümet aleyhine sloganlar attı. Eylem devam ederken, aşağıda toplanan bir grup da alkışlarla işçilere destek verdi.

Bina dışına siyah çelenk koyan TEKEL işçilerinin bağlı olduğu Tek-Gıda-İş İstanbul 2 No'lu Şube Başkanı Yunus Durdu, 26 Mayıs'ta yapılacak olan genel grevin içinin boşaltılarak bir saatlik yemek boykotuna dönüştürülmesini protesto ettiklerini ve iki gün binadan çıkmayacaklarını açıkladı. Konfederasyon başkanlarının aldığı bu kararı protesto ettiklerini ve 26 Mayıs kararını uygulamayanları istifaya çağırdıklarını belirten Durdu, “Sendika başkanları tarafından işçinin hakkını savunmak ve yaptırım için 26 Mayıs'ta genel grev duyurusu yapılmıştı. Ancak 4 konfederasyonun başkanları genel grev kararının içini boşaltarak bir saatlik yemek boykotuna dönüştürdüler. Şube başkanları olarak 26 Mayıs'taki kararı uygulamayanların istifasını istiyoruz. İki gün boyunca bu binada işgalimizi devam ettireceğiz. 15 sendika başkanı ile yapacağımız toplantı sonunda iki gün boyunca binadaki eylemimizin sonunda 26 Mayıs günü bunu binlerce kişi ile bina dışında kutlayacağız” dedi.

Sendika binası önüne gelen çevik kuvvet ekipleri, güvenlik önlemi alırken, Türk-İş'ten bir talep gelmediği için işgale müdahale etmedi.
Bir grup TEKEL işçisi, 1 Mayıs günü Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu'ya Taksim Meydanı'na kurulan kürsüye konuşmak için çıktığı sırada saldırmıştı. Konuşmasını yapamayan Mustafa Kumlu, Atatürk Kültür Merkezi'ne sokularak saldırganlardan kurtarılmıştı.

" http://www.radikal.com.tr/ "


24 Mayıs 2010

26 Mayıs Grevini Madencilerimize Adıyoruz

26 Mayıs Grevini Madencilerimize Adıyoruz















Pzr, 23 Mayıs 2010


Dün KESK'liler Zonguldak Maden Anıtı önünde toplanarak Madenci ölümlerine karşı seslerini yükselttiler. "Zonguldak'ta 30 maden işçisini kaybettik, Türkiye işçi sınıfının başı sağ olsun", "Kaza değil cinayet 26 Mayıs'ta Grevdeyiz"pankartlarını açan kamu emekçileri buradan Maden Şehitliğine yürüdüler.

KESK Genel Başkanı Sami EVREN topluluğa seslendi: Bugün Zonguldak’tayız…
Çünkü Türkiye işçi sınıfının 30 üyesini burada, bu hafta kaybettik. Ekmek için, güzel günler için, çocuklarına bir gelecek sunmak için yerin 600 metre altında didinen arkadaşlarımızı yitirdik. Acımız sonsuzdur. Kendilerine rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Türkiye işçi sınıfının başı sağolsun!
Acımız büyük… öfkemiz sonsuzdur… Bu insanı hiçe sayan, hayata değer vermeyen, emeğiyle geçinen insanı harcayan sömürü düzenine isyanımız sonsuzdur. Madene giren ölüm riskini göze almıştır diyen başbakana isyanımız var… Taraftarı olduğun, geldiğin günden beri şampiyonu olduğun taşeronlaştırma sisteminin aramızdan aldığı canlar karşısında hiç olmazsa sessiz kal, saygı göster.
Ama bu siyasi iktidarın gözünü sermaye bağlamış. Daha iki yıl önce Tuzla tersanelerinde işlenen seri iş cinayetlerine kader diyenler de bunlar değil miydi,? Bugün, madenci olan ölümü bile bile madenci olmuştur diyen de bunlar değil mi?
Maden kazalarının yoğun yaşandığı ülkelere baktığımızda hepsinin ortak bir özelliği var: hepsinde demokrasi az! Hepsinde insan emeğine değer verilmiyor! Hepsinde emekçilerin hakları, imkanları baskı altında…
Kardeşlerim, emekçilerin hakları baskı altında olmasaydı, bu madende yitirdiğimiz arkadaşlarımızı yine de kaybeder miydik? Herkesin bu soruyu kendisine sorması gerekir…Bu yitirdiğimiz arkadaşlarımız yarın kaygısı içinde olmasaydı, geleceklerine güvenle bakıyor olsalardı o madene inerler miydi bu soruyu herkes sormalıdır.
21. yüzyıl Türkiyesi’nde hâlâ insanlarımızı madenlerde, tersanelerde ölüme mahkûm ettiğimizi çocuklarımıza nasıl anlatacağız? İçinde yaşadığımız bu sömürü düzenini, kula kulluk etme düzenini nasıl anlatacağız? Son 6 ayda 64 madenciyi göçüklere teslim ettiğimizi çocuklarımıza nasıl anlatacağız?
Bütün bu yaşananları bizlere kader olarak sunan bir siyasi iktidar bugün ülkeyi yönetiyor. Böyle bir siyasi iktidar varken, olanlara kader olarak bakan bir zihniyet iktidardayken yeni kazaların olmayacağını kim söyleyebilir?
Arkadaşlarımızın ölümü kader değildir. Grizu patlamaları, göçükler kader değildir. Hepsi özelleştirme, taşeronlaştırma sisteminin doğal sonucudur. Madenlerde arkadaşlarımızı sermayenin kar hırsı sonucu yitirdik.
Önümüzdeki Çarşamba günü KESK olarak greve gideceğiz. 26 Mayıs grevinin 12 talebinin karşılanmasını istiyoruz. Bu 12 talepten iki tanesi bugün çok daha fazla anlam kazanıyor kayıplarımızı düşününce. Bunlardan biri iş güvenliği standartlarının yükseltilmesi ve iş cinayetlerinin önlenmesi; ikincisi taşeronluk sistemine son verilmesi…Bu nedenle 26 Mayıs Grevimizi burada ve Balıkesir’de ölen sınıf kardeşlerimize adıyoruz.


Ve buradan onlara bir kez daha sesleniyoruz.
And olsun ki,
Bu ülke emeğin en yüce değer olduğunu düşünenlerce yönetilene kadar, üretilen tüm değerler hakça, adil bir şekilde bölüşülene kadar, işsizlik ve yoksulluk ülkenin gündeminden çıkarılana kadar; iş güvenliği konusunda en çağdaş standartlar sağlanana kadar mücadele edeceğiz… Bu yolda yılmayacağız…
Bize kader olarak dayatılan işsizliği, güvencesizliği ve ölümleri kabul etmeyeceğiz…
Türkiye emekçileri olarak eşitlikçi, özgürlükçü, barışcı, çokça üreten hakça bölüşen bir ülke yaratacağız… çocuklarımıza onurlu bir gelecek sunacağız.
Bütün Türkiye emekçilerini 26 Mayıs grevine omuz vermeye çağırıyoruz… Ölümleri kader olarak sunanlara, başka bir yaşamın mümkün olduğunu haykırıyoruz….

http://www.kesk.org.tr/node/212

21 Mayıs 2010

Masaya Tayyip Bey’i bekleyeceğim

Masaya Tayyip Bey’i bekleyeceğim

http://www.partiparti.com/wp-content/uploads/kemalkilicdaroglu2.jpg
T24 - CHP Genel Başkanlığı’na adaylığını koyan, kamuoyunun ve partinin büyük desteğini alan Kemal Kılıçdaroğlu, önemli mesajlar verdi. Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda “keşke” derken, yolsuzluk tartışmalarını sürdüreceğini belirterek, “Masaya Tayyip Bey’i bekleyeceğim” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu'nun Milliyet gazetesi Ankara temsilcisi Fikret Bila'nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Adaylığınız, CHP’de çatlak yarattı mı, Baykal’a rağmen mi aday oldunuz?

Sayın Genel Başkan, ‘uzlaşın’ mesajı vermişti. Ben de bunun için çaba harcadım. ‘Partinin kurmaylarıyla görüşün’ demişti. Sayın Selvi, Sayın Sav ve MYK üyeleriyle, başkan vekilleriyle görüştüm. Ortaya Deniz Bey’in, arzu ettiği, geniş uzlaşma yelpazesinin sağlandığı bir tablo çıktı. Önemli olan bunu sürdürmek.

Sadece genel başkan değişimi değil, ilk seçimlerde iktidar olmanın çabasını harcamak zorundayız. Bu nedenle, kurultay sonrası içe değil, dışa dönük, halka dönük, üniversite, sendikalara dönük çalışılmalı.

Değişiklik, CHP’nin ulaşamadığı kesimlere ulaşmasını sağlayacak mı, planınız var mı?

Genel Başkan seçilirsem, Türkiye yürüyüşü başlatacağız. Çalmaya çırpmaya, yolsuzluğa, işsizliğe umutsuzluğa çözüm yaratan bir Türkiye anlayışını yaratmak zorundayız. Halka güven veren çözümlerle halka gitmemiz lazım. Bunu kararlılıkla ifade edeceğiz.
Yurttaş kararlılığı gözünüzden anlayacak. Siyasal yaşamın her noktasında, halka hesap vermeyi onurlu bir görev bileceğiz.

CHP’nin yoksul kesimlere gidemediği noktasında eleştirileriniz vardı?

Türkiye yürüyüşünde, her gün bir ile giderseniz, 81 gün ediyor. Takvim kısa. Gecekondular, köylüler, çiftçiler, işçiler. Sonraki aşamalarda parti içi çalışmalar yapılabilir. Demokratikleşme, örgütün daha fazla yetkiyle donatılması, demokrasinin gereği olarak seçimlerde fazla sesin çıkması. Zamana bağlı bunlar. Bunu yapacağız.


İhanet sözcükleri partide olmamalı

Baykal’dan yana içiniz rahat mı? Genel Başkan’ı arkadan hançerlemek, ihanet gibi kavramlar konuşuluyor. Kendisiyle görüştüğünüzde adaylığınız netleşti mi?

Ben ihanet, arkadan bıçaklama gibi sözcükleri demokrasinin yerleştiğine inandığım bir partide kullanılmaması gereken sözcükler olarak görüyorum. Ben Sayın Baykal ile görüştüm. Bana, uzlaşma sağlanırsa, adaylar anlaşırsa, kendisinin de destek vereceğini söyledi. Ben de o söylemden hareketle girişimlerde bulundum. Girişimlerin Sayın Baykal’ın beklentilerine uygun olarak geliştiğini görüyorum. İl başkanları toplantısı da Baykal’ın düşüncelerinin gerçekleştiğini ortaya koyuyor.

Görüşmeden çıkarken kafam netleşti demiştiniz?

Evet, evet. ‘Kapı aralık ama uzlaşmayı sağla’ mesajı almıştım. Kafam o zaman netleşti. Sayın Baykal’ın bahsettiği uzlaşmanın gerçekleştiğine inanıyorum.


Baykal ismimi söylemiş

Mustafa Özyürek’in isminizi erken zikretmesi, önünüzün kesilmek istendiği yorumlarına yol açtı, siz nasıl değerlendirdiniz?

Açıklamayı duyunca önce şaşırdım. Televizyonda alt yazı olarak gördüm. Ama daha sonra Sayın Baykal ile yaptığım görüşmede, ismimin dile getirildiğini öğrendim. Baykal, CHP’li kurmaylara, ‘aranızda uzlaşın, mesela işte Kemal Bey’in ismi medyada dillendiriliyor’ diye kendisi ifade etmiş. Sonradan Özyürek’in açıklamalarının doğru olmadığı ifade edildi ama işin gerçeği bu.


Küsmek, kapıları kapatmak yanlış

Solda birlik yaratmayı, küskünleri partiye çekmeyi düşünüyor musunuz?

‘Şu küstü gitti, ona artık kapıları kapattık’ gibi bir anlayışın yanlış olduğuna inanıyorum. Her kesimi kucaklama isteğimiz varken, elbette partiye emek vermiş insanları da kucaklamamız gerekiyor. Ama ‘Partiye geliyorum’ denilirse, Türkiye çıkarları için gelinmeli. Partinin gençleşmesini, yenilenmesini, umut vaad etmesini istiyorum. Gelen kişiler ‘bana şurayı ver, burayı ver’, yani pazarlık olursa bu süreç baştan tıkanmış olur.

Parti içi demokratikleşme vurgusu yaptınız. Nasıl bir liste oluşuyor kafanızda?

Kafamda elbette isimler var ama bugünden liste çalışması yapmak doğru değil. İlla yönetimde görev yapmak gerekmiyor. Partinin dışında daha özgür düşünce üreten kişi ve kuruluşlardan da biz görüş ve destek alacağız.


Baykal zaten onursal başkan

Baykal’ın konumu ne olacak, onursal genel başkanlık düşünceniz var mı?

Baykal’la ilgili bir öneri getireceksek, önce rızasını almak durumundayız. Sayın Baykal, toplumu aydınlatan bir lider. Aday olmak isterse, elbette saygı duyacağız. Ama, aday olmaz ve destek verirse, mutluluk duyarız. Karar kendisine ait. Böyle bir paye verilmese de bence Sayın Baykal, bütün sosyal demokratların gönlünde zaten onursal genel başkandır.

Deniz Bey’e haksızlık yapıldığını herkes kabul etti. Siyasal iktidar, komplonun faillerini ortaya çıkartmak zorundadır. Aksi takdirde hükümet bunun bir parçası olur. Bunu her yerde söyleyeceğiz ve takip edeceğiz.

Takipçisi olacak mısınız?

Belki CHP iktidarında bunları ortaya çıkartmak daha da kolay olacak. Uluslararası siber suçlarla ilgili bir sözleşme var. İnternetin yarattığı olanaklardan yararlanarak, başka ülkelerin üzerinden geçirilip Türkiye’de insanları vurmaya kalkıyorsanız, o zaman bu anlaşmayı bugüne kadar niye getirip parlamentodan geçirmediniz. Sizi o anlaşmayı uygulamamaya zorlayan etken nedir? Genel başkanlığımda da Deniz Bey’in verdiği bu mücadeleyi sürdüreceğim.


Hükümet yaptı diye eleştirmek yanlıştır

İran konusundaki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin uluslararası sorunlarda bir hakem konumuna gelmiş olması güzel bir şey. Hükümet yaptı diye her şeyi eleştirmek doğru değil. Hükümetin doğru yaptıklarına doğru diyeceğiz.

Ama, ben Rusya’yla yapılan nükleer santral anlaşmasının parlamentodaki görüşmelerinde farklı ve ciddi seslerin ortaya çıkacağına inanıyorum. Siz nükleer santral yapıyorsanız, nükleer teknolojininin de aşama aşama Türkiye’de gerçekleşmesine de olanak sağlayacaksınız.


Tayyip Bey’i bekleyeceğim

Türkiye yürüyüşünüzde, olası referandumla ilgili çalışmanız olacak mı?

Hem seçim, hem referandum için kendimizi anlatacağız. Gittiğimiz yerde şu sözü vereceğiz: ‘Daha demokratik anayasayı AKP yapamaz, biz yapacağız’, onun sözünü vereceğiz. Bu anayasa oy verirlerse bu anayasa 12 Eylül anayasasının sivil versiyonu. Biz ikisini de reddediyoruz. Doğrusu batı standartlarında yeni anayasayı getirmek. Onun sözünü vereceğiz. Her kesimle uzlaşarak yapacağız. AKP de uzlaşma sürecine dahil olacaktır.

AB konusunda, Türkiye’nin eksen kayması yaşadığı eleştirileri var?

AB, önemli bir süreç Türkiye açısından. Bugüne kadar gelen her hükümetin kararlılıkla sürdürdüğü süreç. Ama, Türkiye’de ve dünyada dengeler değişiyor. Bir tarafta Amerika ve Avrupa var, öbür tarafta Çin, Hindistan ve Rusya gerçeği var. Bu coğrafyaya ekonomik olarak açılmanız lazım. AB ile siyasal entegrasyon var ama öbür tarafta ciddi ekonomik boş alan var.

Genel başkan olursanız, yolsuzluk dosyaları, tartışmalar sürecek mi?

Masaya Tayyip Bey’i bekleyeceğim.

İki günde hayatınızda neler değişti?

Sadece eve biraz daha geç gidiyorum. Baştan beri ailem karşı siyasete. Biraz da suratı asıldı eşimin adaylığı duyunca.

Gandi lakabından memnun musunuz?

Gandi’ye benzemek sadece ve sadece bana onur verir. Gandi önemli siyasi lider aslında, şiddete başvurmadan bir ülkenin bağımsızlığını sağlayan önemli bir hareketin lideri. Onun yaptıklarını keşke yapabilsek. Bütün sosyal demokrat liderleri örnek alacağız, dünyadaki sosyal demokrat liderleri örnek alacağız. Gandi olabileceği gibi Willy Brandt da olabilir, Olof Palme de, Bülent Ecevit, Deniz Baykal da olabilir.

Fenerbahçe-Trabzon maçını izlediniz mi?

Fenerbahçeliyim. İzledim. Trabzon kalecisine tebriklerimi yolladım. Anonsa da üzüldüm.


Tekin, başarısını ortaya koydu

Deniz beyin cumhurbaşkanı adayı olabileceği belirtiliyor?

Keşke. Keşke. Yani, Deniz Bey’in cumhurbaşkanı olması Türkiye’nin çıkarlarını çok daha net, çok daha somut, topluma ve dünyaya duyurması demektir. Deniz Bey birikimiyle ve deneyimiyle de bunu çok daha fazla hakeden bir siyaset adamıdır.

Siz aday gösterir misiniz?

Bugünden şöyle ya da böyle olacak demek çok zor. Koşullar uygun olursa, Deniz Bey de kabul ederse niçin olmasın.

Gürsel Tekin’i genel merkezde görecek miyiz?

Ben kollektif çalışmayı seven bir insanım. Uzmanlıkların yönetime yansıması lazım. Gürsel Bey halkla iletişimde çok başarılı. Halk gibi konuşan, davranan, sıcak diyalog kuran bir başkan. Başarısını da ortaya koydu. Ama şimdiden şu gelecek, bu gelecek diye yorum yapmamalıyız.


Katı devlet Türkiye’yi tıkar

Çok devletçi bir düşünce yapınız olduğu söyleniyor, ekonomiye de yansır mı bu?

Katı devlet anlayışı Türkiye’nin önünü tıkar, tam tersine üreten sanayicinin önünü açmamız lazım. Varsa engeller, bu engelleri kaldırmamız lazım ve sağlıklı hukuk yorumları oluşturarak, üreten Türkiye’yi yaratmamız lazım.

Bürokrasiye boğulan bir yönetim anlayışı sadece Türkiye’de değil dünyanın hiçbir tarafında başarılı olamaz. Türkiye’yi yeniden üreten Türkiye konumuna getirmek istiyoruz. Üreten ve ihracat yapan. Gelir dağılımını adil bölüşen, bölgeler arası dengesizliği olabildiğince gideren bir Türkiye.

Türkiye’de teslim olmaları güzel

Terör politikanız var mı?

Türkiye’nin barış ortamına ihtiyacı var. Bunun yolu barış gelsin demekle olmuyor. Önce bölgenin ekonomik olarak kalkınmasına olanak sağlamak lazım. Eğer, çalışan üreten bir Türkiye yaratıyorsak, terörü zaten marjinalleştirirsiniz. Ama, insanlar aç, işsiz ya da yoksulsa, şu ya da bu şekilde ya dağa çıkacak veya mafyanın elemanı olacak.

Demokratik açılım süreci Habur’la kesintiye uğradı, bunu nasıl değerlendirdiniz?

O yanlıştır. Tepki doğurdu. Hükümet geri adım attı. Samim söylüyorum, açılımdan hükümetin neyi kastettiğini ve neyi öngördüğünü, şu ana kadar anlamış değilim ama, terör örgütü üyelerinin gelip Türkiye’de teslim olmaları elbette güzel bir olay. Ama, o tablo, geri adıma yol açtı.


http://www.t24.com.tr/