14 Aralık 2010
22 Temmuz 2010
Kemal Türkler ölümünün 30'uncu yılında anıldı
22 Temmuz 2010 DİSK’in kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler, öldürülüşünün 30. yılında kabri başında anıldı. Törenin ardından basın mensuplarının dava sürecine ilişkin sorularını yanıtlayan Türkler’in kızı Nilgün Soydan, şöyle konuştu: "2 gündür katilin mahkemeye getirilmemiş olması, kendisinin yüzüne Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istediği mahkumiyet kararının okunmaması, ondan görüş alınmaması nedeniyle mahkemenin sonlandırılmamış olması bizi hiç ilgilendirmiyor. Bizim için mahkeme bitmiştir. Ceza Genel Kurulu onun mahkumiyetini istediği andan itibaren de kamuoyu önünde mahkum olmuştur." Babasının öldürüldüğü gün neler gördüğüne ilişkin soruyu da Soydan, şöyle yanıtladı: "22 Temmuz sabahı, babamı balkondan uğurlarken, gözlerimin önünde üçlü çapraz ateşe alındı. Hemen yanına indik. Babamı, 1-2 dakika yaşadıktan sonra kucağımızda kaybettik. Vuranların üçünü de gördüm. Teşhis etmiştim. Diğerleri Abdülsamet Karakuş ve Aydın Eryılmaz’dır. Daha önce farklı davalarda yargılanıp, mahkumiyet alıp, aftan faydalanıp çıkmışlardır." http://www.milliyet.com.tr/
Kemal Türkler ölümünün 30'uncu yılında anıldı
Topkapı Mezarlığı’nda, saygı duruşu ile başlayan törende babasına hitaben bir konuşma yapan Nilgün Soydan, 30 yıldır davanın sonlandırılması konusunda mücadele ettiklerini, ancak artık içlerine su serpildiğini belirtti.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun talep ettiği mahkumiyet kararıyla Ünal Osmanağaoğlu’nun katillerden biri olduğunun tescil edildiğini belirten Soydan, "Ayrıca, bu benim için çok gerekli değildi. Ben katillerinden birinin o olduğunu zaten gözlerimle gördüm. Babacığım, eğer bunun, davanın 30 yıl daha süreceğini düşünüyor ve yorulduğumuzu, bıktığımızı zannediyorsan, sakın öyle bir şey düşünme. Gerekirse bir 30 yıl daha mücadele edeceğiz" diye konuştu.
12 Eylül döneminde, Türkler’in ölüm yıl dönümlerine sadece 3-5 kişi gelebildiklerini vurgulayan Soydan, bugün 30 yıl sonra bu kadar kalabalık bir toplulukla anma gerçekleştirmekten mutluluk duyduğunu dile getirdi.
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi de, Türkler’in öldürülmesi davasının bitmeyen bir kavga olduğunu, 12 Eylüle giden sürecin en önemli unsurlarından birinin, bu olay olduğunu söyledi.
12 Eylülün bedelini en çok ödeyen örgütün DİSK olduğunu kaydeden Çelebi, "Biz 12 Eylülü oyladık. Sonuna kadar oylayacağız. Anayasa değişikliğini savunuyoruz. Doğduğu günden beri 12 Eylül Anayasası’nın karşısındayız. Ama sanki anayasa değişikliğiyle ’Demokratikleşme yapılıyor’ gibi sunulmasına, süslenmesine de asla sessiz kalmayacağız" dedi.
Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, 30 yıldır hiçbir zaman basının Türkler olayına bugünkü kadar ilgi göstermediğini ifade ederek, bu davanın Türkiye’nin hukuksal süreç açısından bir ayıbı olduğunu kaydetti.
-"BİZİM İÇİN MAHKEME BİTMİŞTİR"-
19 Haziran 2010
657 Değişiklik Tasarısına Karşı 15-16 Haziran Ruhuyla Direneceğiz!
Bırakın Munzur Özgür Aksın'
'Bırakın Munzur Özgür Aksın'Pzt, 07 Haziran 2010
5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle Munzur Vadisi üzerinde yapılmak istenen barajlara ve operasyonlara dikkat çekmek için Tunceli'de yapılan etkinlikte KESK Genel Başkanı Sami Evren, barış isteyenlerin, baraj istemediğini dile getirerek, "Bırakın Munzur özgür aksın" dedi. Munzur Vadisi'nde yapılan baraj, Hidro Elektrik Santralleri (HES) ve askeri operasyonlarda yapılan bombardımanın büyük zarar verdiği Tunceli'yi ve doğasını, 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle sahiplenen çok sayıda aydın kente geldi. 43 endemik bitki örtüsü ve ender rastlanan canlı türlerine sahip olan Munzur Vadisi'nin ekosisteminin hızla zarar gördüğüne dikkat çeken Sanatçı Ferhat Tunç, barışa set çekenler ile barajları yapanların aynı zihniyette olduklarını söyledi. Tunceli halkının kendi kültürel mirasına sonuna kadar sahip çıkacağını ifade eden Tunç, "5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle barajlara ilişkin şunu vurgulamak istiyorum. Dersim'in simgesi, akışından ilham aldığımız ve eşsiz doğal güzelliklere sahip Munzur'umuzu bentler ve barajlarla boğmak istiyorlar. Bu coğrafyanın ekosistemini bozarak yaşamı yok etmekten çekinmeyenleri iyi tanıyoruz. Onlar barışa baraj koyanlarla aynı zihniyettedirler. Bu zihniyeti bir kez daha lanetliyoruz. Buradan, kutsal dağlarımızın arasından ikrar verdiğimiz Munzur Baba'nın huzurunda bir kez daha Dersim halkına söz veriyoruz. Mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz birlikte başaracağız" dedi. 'Bombalarla dövülen topraklarda on birlerce kez öldük' Aydın ve sanatçıların Tunceli'ye geliş amacının, Kürt halkının tüm dünya halkları gibi kendi inanç ve kültürüyle coğrafyasında özgürce yaşama hakkı olduğunu söyleyen Tunç, Kürtlerin kimliği yanında doğasına da büyük zarar verildiğini kaydetti. Tunç şunları söyledi: "Burada olmak bizim vicdani sorumluluğumuzdur. Burada halkımızın yanında olmak, bu toprakların çocukları olarak halkımıza, Düzgün Baba'ya, Gole Çeto'ya, Munzur Baba'ya karşı borcumuzun gereğini yerine getirmektir. Bize bunu reva görenlere sesleniyorum; Bombalarla dövdüğünüz bu topraklarda on binlerce kez öldük ve çok büyük acılar yaşadık. Yeter artık. Barışın ve kardeşçe bir yaşamın yolunu açın ve bu kanlı döngüden kurtarın bu memleketi." 'Barışı istemeyenler barajları savunanlardır!' Baraj karşıtlarının barış yanlısı, barış yanlılarının da baraj karşıtı olduğunu söyleyen KESK Genel Başkanı Sami Evren ise, barajları "yaşamın düşmanı" olarak tanımladı. Evren, "Biz barış isteyenler aynı zamanda baraj istemiyoruz. Baraj isteyenler de barış istemiyorlar. Bu nedenle biz barajların ve çatışmaların yaşandığı yer Dersimdeyiz. Biz barıştan yana olanlar insandan yanayız. Canlılardan, yaşamdan, doğadan yanayız. Doğallığımızla yaşamak istiyoruz. 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde doğallığı bozanlara sesleniyoruz; bırakın Munzur özgür aksın. Dokunmayın Munzur'a, doğayı katleden canlı yaşamı savunamaz. Onun için barajlar yaşamın düşmanıdır. Biz barış savunucuları yaşamdan, insandan, doğadan yanayız. Bırakın Dersim dört dağ için doğal kalsın. Kürdü Kürt, Alevi'si Alevi, vadisi vadi, ovası ova, Kültürü sanatı Munzur'u doğal kalsın" diye konuştu. |
Gözaltındaki Arkadaşlarımız Hemen Salıverilmelidir
Gözaltındaki Arkadaşlarımız Hemen Salıverilmelidir Çrş, 16 Haziran 2010 Genel Başkan Sami EVREN'in gözaltına alınan KESK'li yöneticilerle ilgili basın açıklaması: Aralarında Konfederasyonumuz MYK üyesi ve Örgütlenme Sekreteri Akman Şimşek, sendikamız SES MYK üyesi Meryem Özsöğüt’ün , Ankara BES 1 no’lu şube yöneticisi Ahmet Danacıoğlu’nun da olduğu bir grup arkadaşımızın terörle mücadele ekipleri tarafından sudan gerekçelerle gözaltına alınmış olması karşısında sessiz kalmayacağız. Avukatların emniyet kaynaklarından aldığı bilgiye göre arkadaşlarımız Güler Zere anması ve Mahir Çayan’ın ölüm yıldönümü anmalarına katıldıkları için gözaltına alınmıştır. Bilindiği gibi Güler Zere yakalandığı amansız hastalıktan sadece geç salıverildiği için kurtarılamamış ve aynı durumda olan hasta tutuklular için öne çıkmış bir toplumsal kişiliktir. Zulme uğramıştır ve halkın vicdanında önemli bir yer edinmiştir. Mahir, Deniz, İbo gibi özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesinde Türkiye tarihine geçmiş; kayıpları halkın ve emekçilerin belleğinde silinemez bir yer edinmiş bir tarihsel kişiliklerdir. Toplumun bellek ve vicdanında yer edinmiş kişilerin ölüm yıldönümlerinde anmalar yapılması etkinlikler düzenlemesi ne zamandan beri bir suç olarak görülmektedir? Yapılmak istenen suç teşkil etmeyen etkinliklerin gerekçe gösterilerek, toplumun örgütlü kesimlerinin yıldırılmasıdır. Arkadaşlarımız toplum içinde yerleri, meslekleri olan; adresleri belli insanlardır. Dolayısıyla herhangi bir soruşturma için yetkililer tarafından davet edilmeleri, ifadelerine başvurulmaları mümkünken, darbe dönemlerine benzer bir biçimde sabaha karşı gözaltına alınmalarının hiçbir anlaşılır yanı yoktur. Gözaltılar, sabaha karşı yapılan operasyonlarla ülkede korku ikliminin hakim kılınması ve bu operasyonlarla insanların teşhir edilerek topluma potansiyel suçlu gibi sunulması Siyasi iktidar bilmelidir ki, KESK demokrasi dışı bu uygulamalar karşısında mücadelesinden geri adım atmayacaktır. Gözaltındaki arkadaşlarımız hemen salıverilmelidir. http://www.kesk.org.tr/node/255 |
9 Haziran 2010
CHP Üstüne Yalın Sorular
Aydın Engin
28 Mayıs 2010
Öğretmeni Gandi'yi uyardı!
CHP'nin çiçeği burnunda lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun üniversite yıllarında öğretmenliğini de yapan DSP'li Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı; ile Gazete Habertürk'ten Kutlu Esendemir'le CHP'deki değişim üzerine konuştu. “Pencereyi siz açarsanız temiz hava, başkası açarsa cereyan olur.” diyen, Sn; Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, yapılan roportaja ilişkin bazı önemli soru ve cevaplar şöyle;
Bu kadar büyük bir destek görmesinin en önemli nedeni neydi?
Benim gençliğimde CHP vardı. Bizim kendimizi yakın hissedebileceğimiz bir alternatif de yoktu. Yani CHP bana uzak bir adres değil. Daha doğrusu, ben gençliğindeki ülküyü, heyecanı, iddiayı koruyan biriyim. Ama CHP bir zamandır, bizim gençliğimizde bizi heyecanlandıran CHP değil. Sadece bir Genel Başkan değişikliğiyle her şeyin yerli yerine oturacağını da düşünmüyorum. CHP yeniden beni heyecanlandıran bir adres olmayı becerebilecek mi, yoksa alışılmış rotasını yeni kaptanıyla izleyen bir gemi mi olacak, bekleyip görelim. Ayrıca, Sayın Kılıçdaroğlu'nun, Türk solundaki kişileri CHP'de toplamanın yanı sıra bölünmeleri bütünleştirmeyi düşünüp düşünmeyeceğini de bilmiyoruz. Ben bunu da çok önemsiyorum. Bütün bunları zamanla göreceğiz. Sizce, Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanlığı'nda başarılı olacak mı?
Türkiye, büyük bir mirasa sahip olan, kurulacak yeni dünyanın belirleyici aktörlerinden biri olmak için gereken potansiyele sahip bir ülke. Bu potansiyeli harekete geçirebilmek için, öncelikle siyasetin içe sinecek bir yapıya kavuşması gerekiyor. Dolayısıyla da Kılıçdaroğlu başarılı olmalıdır. Sayın Kılıçdaroğlu da, toplumdaki hassasiyetleri hissedebilecek bir parti inşa edebilirse, referandumda da, genel seçimde de çok büyük başarı kazanabilir. Ancak şunu unutmamak gerekiyor, Sayın Bahçeli MHP'yi MHP olmaktan çıkarmadı. "Halk şöyle istiyor" diye, MHP'den bir merkez sağ parti yapmaya kalkmadı. CHP'nin de "Türkiye sağcıdır, iktidara gelmek istiyorsak sağa kaymamız lazım" diye sağcılaştırılması yanlış olur. Kılıçdaroğlu'nun öğrencilik yıllarında Ankara'da İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi'nde derslerine girdiğiniz söyleniyor. Doğru mu?
Sizin de, Kılıçdaroğlu'nun da resim sanatına verdiği özel değeri biliyoruz. Sanatı sevmek, bir politikacıda nasıl bir ufuk yaratır?
Çünkü siyaset kamuoyunda, çoktandır, muteber bir faaliyet değil. Siyasetin itibarını yükseltmenin yollarından biri de, öyle yirmi dört saat siyasetle uğraşan biri olmak yerine, hiç değilse, arada bir tiyatroya giden, sinemadan anlayan, boş vakitlerinde resim yapan biri olmak olabilir.
http://haber.gazetevatan.com/
Öğretmeni Gandi'yi uyardı!
Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylık süreci ve CHP Genel Başkanlığı'na getirilmesi sizde nasıl bir duygu yarattı?
Şaşırdım. Herhalde ilk hissettiğim şey şaşkınlıktı. CHP'de beklemediğimiz bir şeymiş demek ki...
Sayın Kılıçdaroğlu'nun adaylığını açıklaması ne kadar şaşırtıcıysa, gördüğü destek de en az o kadar şaşırtıcı. Ben son seçimlerden önce de, sonra da defalarca söyledim. Türkiye'de bir arayış var. Türkiye'de mevcut siyaset kimseyi tatmin etmiyor. Yani bir sofraya oturmuşsunuz, önünüze bir şeyler konmuş, hiçbirini damak zevkinize uygun bulmuyorsunuz. Pek çok kişi bu durumda. CHP'ye oy verenler AKP iktidara gelmesin diye oy veriyor, AKP'ye oy verenler CHP iktidara gelmesin diye. Sayın Kılıçdaroğlu, bıkkınlık veren bu durumun değişebileceğinin işaretini verdi.
Kılıçdaroğlu'nun yarattığı bu heyecanı neden Baykal yakalayamadı?
Sayın Baykal hiç şüphesiz, Türk siyasi hayatının önemli aktörlerindendir. Ancak ve ne yazık ki, CHP'nin kitlelerin malı olmasını sağlayamadı. Parti yalnız kendisine aitmiş gibi göründü. Öyle algılandı. Benim gördüğüm kadarıyla da, halktaki bu algıyı bir türlü göremedi.
Bakın, “pencereyi siz açarsanız temiz hava, başkası açarsa cereyan olur.” Herkes çorbada tuzu olsun ister. Hele siyasette, herkes başarıda hisse sahibi olmak ister. CHP ise, sanki, kimsenin hissedar olmasına izin vermiyor gibiydi. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu da benzer bir hataya düşerse şimdi kendisini destekleyen, beklentisi olan kesimleri oyunun içine almayı başaramazsa, çok geçmeden o da arkasındaki rüzgarı kaybeder.
Adınız, "CHP'ye katılacak vitrin isimlerden biri" olarak gösteriliyor. Bu konuda bir teklif aldınız mı?
Hayır.
Bir teklif gelirse dikkate alacağınız kriterler neler?
Türk siyasetinin duayenlerinden Süleyman Demirel'in, siyasetin tabiatını çok güzel özetleyen bir sözü var, bilirsiniz: "Doğmamış çocuğa don biçilmez." CHP'den teklif almadım, alırsam ne yapacağımı da tartışmaya değer bulmuyorum. Siyasette ne yaptığınız kadar, onu nasıl yaptığınız da önemli. Teklif öyle bir biçimde yapılabilir ki, kabul etmenizi istemedikleri besbelli olur veya öyle bir çizgi takip edilir ki, size bir teklif yapılmasını bile beklemezsiniz.
Bu konuda, olsa olsa temennimi söyleyebilirim. Sayın Kılıçdaroğlu başarılı olmak zorunda. Dünya çok keskin bir virajı dönüyor. Sanayi devrimi, hatta tarım devrimi ölçeğinde bir dönüşümün yaşanmakta olduğunu iddia edenler var ki, ben bu iddialarda gerçek payı olduğunu düşünüyorum. Sanayi devrimi ile birlikte dünyanın bütün paylaşım haritası değişti. Daha önce dünya ekonomisinde ve siyasetinde Çin, Osmanlı, İran gibi imparatorluklarla kıyaslanmayacak kadar önemsiz bir pay sahibi olan Avrupa, dünyanın hâkimlerinden biri oldu. 300 yıl önce şekillenen paylaşım haritası bugüne kadar geldi.
Ama bugün dünya haritası tehdit altında. Yeni bir dünya kuruluyor. Bu keskin virajda, Türkiye'nin patinaj yapma lüksü yok.
Evet. Çok yıllar geçti. Haftada bir, büyük bir amfide gördüğüm onca öğrenciyi bütün özellikleriyle hatırlamam ve değerlendirmem, takdir edersiniz ki, mümkün değil. Ama kamu görevlerinde bulunduğu süreçlerdeki izlenimlerim hep olumlu oldu.
Kılıçdaroğlu'nun size "Parti yönetimimize katıl, sizi bakan yapalım" şeklinde davet gönderdiği ileri sürülüyor.
Böyle bir davet yok. Olması zaten imkânsız.
Tabiplerimizin, mühendislerimizin, iktisatçılarımızın en az bir sanat dalına ilgi duyması gerekiyor. Elbette siyasetçilerimizin de... Osmanlı sultanlarının hemen her birinin ya şair olduğunu, ya beste yaptığını veya ebru gibi, hat gibi görsel sanatlardan birinde ustalaştığını biliyoruz. Ne yazık ki, son dönemde sanata ilgi duyan siyasetçilerimiz pek kalmadı.
Bunu nasıl açıklarsınız?
Siyasetçilerimiz siyaseti, başka herhangi bir meşgaleye zaman ayıramayacak kadar önemsiyor olabilirler. Ama onlar böyle yapınca siyasetin önemi ve itibarı artmıyor, zarafeti kalmıyor, aksine düşüyor. Türkiye'nin siyasetçilerinin bence en önemli ve en öncelikli işi, siyasetin itibarını yükseltmek olmalı.
25 Mayıs 2010
Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim çıkışını unutmamalı.
“Bizim kadar siz de biliyorsunuz” **************** Hozat Belediye Başkanı'ndan Kemal Kılıçdaroğlu'na mektup
CEVDET KONAK (Arşivi)
*****************************************
| ||||||
Tekel işçileri bugün de İzmir'de Türk-İş'i işgal etti
" http://www.radikal.com.tr/ " Tekel işçileri bugün de İzmir'de Türk-İş'i işgal etti
24/05/2010 12:46
İZMİR´de bir grup işçi Alsancak´taki Türk İş Bölge Temsilciliği binasını işgal etti. Çoğunluğu Tekel işçisi ve kadınlardan oluşan grup Türk İş´in bir günlük grev kararından vazgeçmesini protesto ettiklerini bildirdi. İşçiler, ``Kumlu, Çelebi, Akyıldız istifa'' dövizi taşıdı, binanın balkonunda slogan atmaya başladı.
****************
ÖNCE İSTANBUL'U İŞGAL ETTİLER
TEKEL işçileri, 26 Mayıs'taki genel grevin iptal edilip, bir saatlik işi bırakma eylemine dönüştürülmesini protesto amacıyla, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (Türk-İş) 1'inci Bölge Temsilciliği'ni işgal etti. İşçiler iki gün boyunca binayı terk etmeyeceklerini söyledi. Türk-İş yetkilileri gelen polislere “İşçiler misafirimiz” dedi ve müdahale edilmesini istemedi.
Gümüşsuyu'ndaki temsilciliğe saat 12.30'da gelen 40 TEKEL işçisi, bina içinde yaptıkları toplantı sonrasında balkona çıktı. Başlarına siyah bant takan işçiler, üzerinde "Sorumsuz Türk-İş yönetimi ve Mustafa Kumlu İstifa" ve "İşçiler Ölüyor, Sendikalar Susuyor, 26 Mayıs’ı Satan Türk-İş’ten Hesap Soracağız" yazılı pankartlar açarak Türk-İş ve hükümet aleyhine sloganlar attı. Eylem devam ederken, aşağıda toplanan bir grup da alkışlarla işçilere destek verdi.
Bina dışına siyah çelenk koyan TEKEL işçilerinin bağlı olduğu Tek-Gıda-İş İstanbul 2 No'lu Şube Başkanı Yunus Durdu, 26 Mayıs'ta yapılacak olan genel grevin içinin boşaltılarak bir saatlik yemek boykotuna dönüştürülmesini protesto ettiklerini ve iki gün binadan çıkmayacaklarını açıkladı. Konfederasyon başkanlarının aldığı bu kararı protesto ettiklerini ve 26 Mayıs kararını uygulamayanları istifaya çağırdıklarını belirten Durdu, “Sendika başkanları tarafından işçinin hakkını savunmak ve yaptırım için 26 Mayıs'ta genel grev duyurusu yapılmıştı. Ancak 4 konfederasyonun başkanları genel grev kararının içini boşaltarak bir saatlik yemek boykotuna dönüştürdüler. Şube başkanları olarak 26 Mayıs'taki kararı uygulamayanların istifasını istiyoruz. İki gün boyunca bu binada işgalimizi devam ettireceğiz. 15 sendika başkanı ile yapacağımız toplantı sonunda iki gün boyunca binadaki eylemimizin sonunda 26 Mayıs günü bunu binlerce kişi ile bina dışında kutlayacağız” dedi.
Sendika binası önüne gelen çevik kuvvet ekipleri, güvenlik önlemi alırken, Türk-İş'ten bir talep gelmediği için işgale müdahale etmedi.
Bir grup TEKEL işçisi, 1 Mayıs günü Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu'ya Taksim Meydanı'na kurulan kürsüye konuşmak için çıktığı sırada saldırmıştı. Konuşmasını yapamayan Mustafa Kumlu, Atatürk Kültür Merkezi'ne sokularak saldırganlardan kurtarılmıştı.
24 Mayıs 2010
26 Mayıs Grevini Madencilerimize Adıyoruz
21 Mayıs 2010
Masaya Tayyip Bey’i bekleyeceğim
| T24 - CHP Genel Başkanlığı’na adaylığını koyan, kamuoyunun ve partinin büyük desteğini alan Kemal Kılıçdaroğlu, önemli mesajlar verdi. Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda “keşke” derken, yolsuzluk tartışmalarını sürdüreceğini belirterek, “Masaya Tayyip Bey’i bekleyeceğim” diye konuştu. Kılıçdaroğlu'nun Milliyet gazetesi Ankara temsilcisi Fikret Bila'nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle: Adaylığınız, CHP’de çatlak yarattı mı, Baykal’a rağmen mi aday oldunuz? Sayın Genel Başkan, ‘uzlaşın’ mesajı vermişti. Ben de bunun için çaba harcadım. ‘Partinin kurmaylarıyla görüşün’ demişti. Sayın Selvi, Sayın Sav ve MYK üyeleriyle, başkan vekilleriyle görüştüm. Ortaya Deniz Bey’in, arzu ettiği, geniş uzlaşma yelpazesinin sağlandığı bir tablo çıktı. Önemli olan bunu sürdürmek. Sadece genel başkan değişimi değil, ilk seçimlerde iktidar olmanın çabasını harcamak zorundayız. Bu nedenle, kurultay sonrası içe değil, dışa dönük, halka dönük, üniversite, sendikalara dönük çalışılmalı. Değişiklik, CHP’nin ulaşamadığı kesimlere ulaşmasını sağlayacak mı, planınız var mı? Genel Başkan seçilirsem, Türkiye yürüyüşü başlatacağız. Çalmaya çırpmaya, yolsuzluğa, işsizliğe umutsuzluğa çözüm yaratan bir Türkiye anlayışını yaratmak zorundayız. Halka güven veren çözümlerle halka gitmemiz lazım. Bunu kararlılıkla ifade edeceğiz. Yurttaş kararlılığı gözünüzden anlayacak. Siyasal yaşamın her noktasında, halka hesap vermeyi onurlu bir görev bileceğiz. CHP’nin yoksul kesimlere gidemediği noktasında eleştirileriniz vardı? Türkiye yürüyüşünde, her gün bir ile giderseniz, 81 gün ediyor. Takvim kısa. Gecekondular, köylüler, çiftçiler, işçiler. Sonraki aşamalarda parti içi çalışmalar yapılabilir. Demokratikleşme, örgütün daha fazla yetkiyle donatılması, demokrasinin gereği olarak seçimlerde fazla sesin çıkması. Zamana bağlı bunlar. Bunu yapacağız. İhanet sözcükleri partide olmamalı Baykal’dan yana içiniz rahat mı? Genel Başkan’ı arkadan hançerlemek, ihanet gibi kavramlar konuşuluyor. Kendisiyle görüştüğünüzde adaylığınız netleşti mi? Ben ihanet, arkadan bıçaklama gibi sözcükleri demokrasinin yerleştiğine inandığım bir partide kullanılmaması gereken sözcükler olarak görüyorum. Ben Sayın Baykal ile görüştüm. Bana, uzlaşma sağlanırsa, adaylar anlaşırsa, kendisinin de destek vereceğini söyledi. Ben de o söylemden hareketle girişimlerde bulundum. Girişimlerin Sayın Baykal’ın beklentilerine uygun olarak geliştiğini görüyorum. İl başkanları toplantısı da Baykal’ın düşüncelerinin gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Görüşmeden çıkarken kafam netleşti demiştiniz? Evet, evet. ‘Kapı aralık ama uzlaşmayı sağla’ mesajı almıştım. Kafam o zaman netleşti. Sayın Baykal’ın bahsettiği uzlaşmanın gerçekleştiğine inanıyorum. Baykal ismimi söylemiş Mustafa Özyürek’in isminizi erken zikretmesi, önünüzün kesilmek istendiği yorumlarına yol açtı, siz nasıl değerlendirdiniz? Açıklamayı duyunca önce şaşırdım. Televizyonda alt yazı olarak gördüm. Ama daha sonra Sayın Baykal ile yaptığım görüşmede, ismimin dile getirildiğini öğrendim. Baykal, CHP’li kurmaylara, ‘aranızda uzlaşın, mesela işte Kemal Bey’in ismi medyada dillendiriliyor’ diye kendisi ifade etmiş. Sonradan Özyürek’in açıklamalarının doğru olmadığı ifade edildi ama işin gerçeği bu. Küsmek, kapıları kapatmak yanlış Solda birlik yaratmayı, küskünleri partiye çekmeyi düşünüyor musunuz? ‘Şu küstü gitti, ona artık kapıları kapattık’ gibi bir anlayışın yanlış olduğuna inanıyorum. Her kesimi kucaklama isteğimiz varken, elbette partiye emek vermiş insanları da kucaklamamız gerekiyor. Ama ‘Partiye geliyorum’ denilirse, Türkiye çıkarları için gelinmeli. Partinin gençleşmesini, yenilenmesini, umut vaad etmesini istiyorum. Gelen kişiler ‘bana şurayı ver, burayı ver’, yani pazarlık olursa bu süreç baştan tıkanmış olur. Parti içi demokratikleşme vurgusu yaptınız. Nasıl bir liste oluşuyor kafanızda? Kafamda elbette isimler var ama bugünden liste çalışması yapmak doğru değil. İlla yönetimde görev yapmak gerekmiyor. Partinin dışında daha özgür düşünce üreten kişi ve kuruluşlardan da biz görüş ve destek alacağız. Baykal zaten onursal başkan Baykal’ın konumu ne olacak, onursal genel başkanlık düşünceniz var mı? Baykal’la ilgili bir öneri getireceksek, önce rızasını almak durumundayız. Sayın Baykal, toplumu aydınlatan bir lider. Aday olmak isterse, elbette saygı duyacağız. Ama, aday olmaz ve destek verirse, mutluluk duyarız. Karar kendisine ait. Böyle bir paye verilmese de bence Sayın Baykal, bütün sosyal demokratların gönlünde zaten onursal genel başkandır. Deniz Bey’e haksızlık yapıldığını herkes kabul etti. Siyasal iktidar, komplonun faillerini ortaya çıkartmak zorundadır. Aksi takdirde hükümet bunun bir parçası olur. Bunu her yerde söyleyeceğiz ve takip edeceğiz. Takipçisi olacak mısınız? Belki CHP iktidarında bunları ortaya çıkartmak daha da kolay olacak. Uluslararası siber suçlarla ilgili bir sözleşme var. İnternetin yarattığı olanaklardan yararlanarak, başka ülkelerin üzerinden geçirilip Türkiye’de insanları vurmaya kalkıyorsanız, o zaman bu anlaşmayı bugüne kadar niye getirip parlamentodan geçirmediniz. Sizi o anlaşmayı uygulamamaya zorlayan etken nedir? Genel başkanlığımda da Deniz Bey’in verdiği bu mücadeleyi sürdüreceğim. Hükümet yaptı diye eleştirmek yanlıştır İran konusundaki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin uluslararası sorunlarda bir hakem konumuna gelmiş olması güzel bir şey. Hükümet yaptı diye her şeyi eleştirmek doğru değil. Hükümetin doğru yaptıklarına doğru diyeceğiz. Ama, ben Rusya’yla yapılan nükleer santral anlaşmasının parlamentodaki görüşmelerinde farklı ve ciddi seslerin ortaya çıkacağına inanıyorum. Siz nükleer santral yapıyorsanız, nükleer teknolojininin de aşama aşama Türkiye’de gerçekleşmesine de olanak sağlayacaksınız. Tayyip Bey’i bekleyeceğim Türkiye yürüyüşünüzde, olası referandumla ilgili çalışmanız olacak mı? Hem seçim, hem referandum için kendimizi anlatacağız. Gittiğimiz yerde şu sözü vereceğiz: ‘Daha demokratik anayasayı AKP yapamaz, biz yapacağız’, onun sözünü vereceğiz. Bu anayasa oy verirlerse bu anayasa 12 Eylül anayasasının sivil versiyonu. Biz ikisini de reddediyoruz. Doğrusu batı standartlarında yeni anayasayı getirmek. Onun sözünü vereceğiz. Her kesimle uzlaşarak yapacağız. AKP de uzlaşma sürecine dahil olacaktır. AB konusunda, Türkiye’nin eksen kayması yaşadığı eleştirileri var? AB, önemli bir süreç Türkiye açısından. Bugüne kadar gelen her hükümetin kararlılıkla sürdürdüğü süreç. Ama, Türkiye’de ve dünyada dengeler değişiyor. Bir tarafta Amerika ve Avrupa var, öbür tarafta Çin, Hindistan ve Rusya gerçeği var. Bu coğrafyaya ekonomik olarak açılmanız lazım. AB ile siyasal entegrasyon var ama öbür tarafta ciddi ekonomik boş alan var. Genel başkan olursanız, yolsuzluk dosyaları, tartışmalar sürecek mi? Masaya Tayyip Bey’i bekleyeceğim. İki günde hayatınızda neler değişti? Sadece eve biraz daha geç gidiyorum. Baştan beri ailem karşı siyasete. Biraz da suratı asıldı eşimin adaylığı duyunca. Gandi lakabından memnun musunuz? Gandi’ye benzemek sadece ve sadece bana onur verir. Gandi önemli siyasi lider aslında, şiddete başvurmadan bir ülkenin bağımsızlığını sağlayan önemli bir hareketin lideri. Onun yaptıklarını keşke yapabilsek. Bütün sosyal demokrat liderleri örnek alacağız, dünyadaki sosyal demokrat liderleri örnek alacağız. Gandi olabileceği gibi Willy Brandt da olabilir, Olof Palme de, Bülent Ecevit, Deniz Baykal da olabilir. Fenerbahçe-Trabzon maçını izlediniz mi? Fenerbahçeliyim. İzledim. Trabzon kalecisine tebriklerimi yolladım. Anonsa da üzüldüm. Tekin, başarısını ortaya koydu Deniz beyin cumhurbaşkanı adayı olabileceği belirtiliyor? Keşke. Keşke. Yani, Deniz Bey’in cumhurbaşkanı olması Türkiye’nin çıkarlarını çok daha net, çok daha somut, topluma ve dünyaya duyurması demektir. Deniz Bey birikimiyle ve deneyimiyle de bunu çok daha fazla hakeden bir siyaset adamıdır. Siz aday gösterir misiniz? Bugünden şöyle ya da böyle olacak demek çok zor. Koşullar uygun olursa, Deniz Bey de kabul ederse niçin olmasın. Gürsel Tekin’i genel merkezde görecek miyiz? Ben kollektif çalışmayı seven bir insanım. Uzmanlıkların yönetime yansıması lazım. Gürsel Bey halkla iletişimde çok başarılı. Halk gibi konuşan, davranan, sıcak diyalog kuran bir başkan. Başarısını da ortaya koydu. Ama şimdiden şu gelecek, bu gelecek diye yorum yapmamalıyız. Katı devlet Türkiye’yi tıkar Çok devletçi bir düşünce yapınız olduğu söyleniyor, ekonomiye de yansır mı bu? Katı devlet anlayışı Türkiye’nin önünü tıkar, tam tersine üreten sanayicinin önünü açmamız lazım. Varsa engeller, bu engelleri kaldırmamız lazım ve sağlıklı hukuk yorumları oluşturarak, üreten Türkiye’yi yaratmamız lazım. Bürokrasiye boğulan bir yönetim anlayışı sadece Türkiye’de değil dünyanın hiçbir tarafında başarılı olamaz. Türkiye’yi yeniden üreten Türkiye konumuna getirmek istiyoruz. Üreten ve ihracat yapan. Gelir dağılımını adil bölüşen, bölgeler arası dengesizliği olabildiğince gideren bir Türkiye. Türkiye’de teslim olmaları güzel Terör politikanız var mı? Türkiye’nin barış ortamına ihtiyacı var. Bunun yolu barış gelsin demekle olmuyor. Önce bölgenin ekonomik olarak kalkınmasına olanak sağlamak lazım. Eğer, çalışan üreten bir Türkiye yaratıyorsak, terörü zaten marjinalleştirirsiniz. Ama, insanlar aç, işsiz ya da yoksulsa, şu ya da bu şekilde ya dağa çıkacak veya mafyanın elemanı olacak. Demokratik açılım süreci Habur’la kesintiye uğradı, bunu nasıl değerlendirdiniz? O yanlıştır. Tepki doğurdu. Hükümet geri adım attı. Samim söylüyorum, açılımdan hükümetin neyi kastettiğini ve neyi öngördüğünü, şu ana kadar anlamış değilim ama, terör örgütü üyelerinin gelip Türkiye’de teslim olmaları elbette güzel bir olay. Ama, o tablo, geri adıma yol açtı. http://www.t24.com.tr/ |


