Hacer Alkan hacer@internethaber.com
Canlı yayında 'deli cesareti' gerektiren sorular 21 Ocak 2010 Perşembe 20:17Kim ne derse desin...
Bu adam bu konuda çok iyi...
İsterseniz "patavatsız" deyin...
İsterseniz "cesur" deyin...
Ya da en iyisi "patavatsız cesur" deyin...
Ama Yiğit Bulut'a hakkını teslim edin...
O generali canlı yayına çıkardı...
Özel bir yayındı...
Emekli Orgeneral Çetin Doğan'a öyle sorular sordu ki...
Alışmışız biz masa başında bol keseden sallayıp da...
Apoletli bir paşa görünce hazırola geçenlere...
Alışmışız ağzına geleni arkadan söyleyip de...
Karşısına (-ki emekli bile olsa) bir paşa oturduğunda uslu çocuk rolüne girenlere...
Vallahi doğruya doğru...
Benim diyen adam soramazdı böylesine açıkça bu soruları...
Benim diyen adam Paşanın sözlerine böylesine açık yüreklilikle itiraz edemezdi...
Çatır çatır yöneltti sorularını...
Ağam paşam demeden aklına yatmayanları paşanın yüzüne karşı söyledi.
Hele şu sorusu var ki;
Alkışa değer;
-"MGK içinde seçilmiş bir başbakana, atanmış bir Genelkurmay başkanı veya kuvvet komutanının telkinde bulunması doğal mıdır? Bu ülke beni seçmişse siz de orgeneralseniz benim emrimdesiniz..."
Orgeneral Çetin Doğan, biraz afalladı gülümseyerek soruyu yanıtlamaya çalıştı...
Yiğit Bulut geri çekilmedi bastırdı;
-"Bir başbakana tabanınızı merkez sağa çekin demek, bunu bir askerin söylemesi nasıl oluyor?"
Arkasından darbe planı ile ilgili kendi yorumunu açıkça paşanın yüzüne yaptı;
-"Bu senaryoyu okuyunca bir Türk vatandaşı olarak benim kanım dondu... Doğru çıkarsa var olan yapının devam etmemesi gerekir... Ben bir Türk vatandaşı olarak gece yattığım zaman benim subayım benim gazetecimi tutuklar mı vurur mu? Benim uçağımı düşürür mü? Ben korkuyorum, bunu açıklığa kavuşturmak gerekir.."
Söz vesayete geldi.
"Askeri vesayet" ile ilgili şu soruyu yöneltti;
-Bir sivil otorite var görünürde. Bir sivil otorite üzerinde bu kadar askeri vesayet olması normal mi?
Paşa "yok öyle şey" deyince;
-"Ama bir 28 Şubat oldu, bir 12 Eylül oldu.." diyerek bastırdı...
Paşa, "28 Şubat'daki o MGK metninin altında başbakanın imzası vardı" deyince Yiğit Bulut yanıtı yapıştırdı;
-"Sonuçta öyle bir ortam var ki o imzayı atmayacak başbakan da yok o zaman"
Ve en açık dille sordu;
-"Türkiye'de bir irticai faaliyet varsa bile...Bu irticai faaliyet odak olmuşsa ve siyasi idareye sızmışsa bile... Bunun ilacı Türk halkıdır, bunun ilacı seçimdir, Türk Silahlı Kuvvetleri değildir... Daha açık sorayım. Ben halkım siz emekli bir askersiniz...Eğer hükümeti düşürmek gerekiyorsa ben oyumla düşürürüm, siz buna karışmayın desem bu size uygun bir cümle midir?"
"Paşa gayet uygun" dedi ama arkasından ekledi;
-"Bir iktidarın mutlak bir iktidarı söz konusu değildir. Bir anayasa çerçevesi içinde kalmanız lazım, bu çerçevenin dışına çıktığınız zaman yargı sizi cezalandırır..."
O anda Yiğit Bulut lafı gediğine koydu;
-"Hiç cezalandıramadı, silahlı kuvvetler cezalandırdı..."
Yiğit Bulut iyi bir haber kanalı yöneticisi değil; kabul...
Ani kararları ile çok hatalar yapıyor; tamam...
Habertürk'ü insan öğüten değirmene çevirdi; doğrudur...
Ama Yiğit Bulut, ne lafını eğiyor, ne kendini...
Delikanlıca sorularını soruyor...
Diyeceğini pat diye söylüyor...
Nezaket cümleleri içine de sıkıştırmıyor...
Her sorusunu bomba gibi karşısındakinin suratına patlatıyor...
En sorulmayacak soruyu bile dillendiriyor...
Biraz "deli cesaretine" sahip...
Biraz "abdal şansına"...
Ama kesinlikle sıradan değil..
2009’DA OLANLAR, 2010’A KALANLAR
03/01/2010 - Hazırlayan: POLİTİKA SERVİSİBu dava neyin davası?
Tarih 12 Haziran 2007. Ajansların ‘flaş’ ibareli haberine göre, “Ümraniye’de bir evin çatısında bombalar bulundu.” Bu gelişme haber merkezlerine düştüğünde, kimse bu günün tarihe geçeceğini düşünmüyordu.
Bulunan bombalar, çaplarından daha büyük gürültü çıkaracaktı. Bu gelişmeyle Türkiye’de ilk defa ‘derin devlete’ karşı bu kadar büyük çapta bir soruşturma açıldı.
YA HALKA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR?
Ancak aradan geçen zamanda ve özellikle geride bıraktığımız yılda, davanın büyüklüğünden çok, nasıl işlediği ve neye hizmet ettiği tartışma konusu oldu. Kimi çevreler tarafından, ‘hukuka aykırı uygulamalar yapıldığı ve hükümet karşıtlarının cezalandırıldığı’ eleştirileri yapıldı. Ancak önemli bir eksik, halka karşı işlenen suçların soruşturma dışında kalması veya soruşturma merkezine oturmaması oldu.
SADECE ELMA MI ÇÜRÜK?
Bu gelişmeler soruşturmanın genelinin, hükümete karşı işlenen suçlarla sınırlı kalmasına neden oldu. Daha da önemlisi yargılamanın, bir anlayış ve dönemle hesaplaşmaktan çok, kişilerle sınırlandırılması, davadan beklentileri düşürdü. Hükümet her fırsatta, “Kurumları yıpratmayalım. Yanlış yapan kişiler olabilir ama kurumlara mal etmeyelim” vurgusu yaptı. Peki 2009 dava kapsamında neler oldu?
YILIN İLK DALGASI
Açılım tartışmalarının yanı sıra 2009 yılına damga vuran olaylardan biri de Ergenekon soruşturmasıydı. Ergenekon dalgaları, yılın ilk haftasında başladı, yılın sonuna kadar etkisini kaybederek devam etti. Yıl boyunca YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz, MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, Yalçın Küçük, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Erol Manisalı ve Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin’in de aralarında bulunduğu kişiler gözaltına alındı, kimi tutuklandı.
KEMİKLERİNİ İSTEDİLER
8 Ocak’taysa Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınan Şahin’den çıkan krokiler ışığında Ankara-Gölbaşı yolundaki bir arazide arama yapıldı. Uzun süre tartışılan bu aramalarda çok sayıda mühimmat bulundu. Kazılar, kayıp yakınlarını da harekete geçirdi. 1995’te Ayşenur Şimşek’in işkence edilmiş cesedi Gölbaşı’nda bulunmuş,1994’te Ankara’da gözaltında kaybedilen Kenan Bilgin’in ailesine, Gölbaşı’nda işkence gördüğü ve öldürülüp buraya gömüldüğüne dair telefonlar gelmişti. Bilgin ailesi, Ergenekon savcılarına başvurdu.
Ardından uzunca bir dönem ülkenin dört bir yanından adeta silahlar fışkırdı. Yine bu dönemde Şahin’in kendisine devlet tarafından özel birlik kurması ve bunun başına geçmesi teklifinin geldiğini söylemesi çok tartışılsa da soruşturma evresinde beklenen ilgiyi görmedi. Batı illerinde silah fışkırırken, Bölge’de ise kemikler fışkırıyordu. Silopi başta olmak üzere pek çok yerde yapılan aramalarda, kontrgerilla güçleri tarafından öldürülenlerin kemikleri ortaya çıktı.
‘GÖREV’ BAŞINDA!
Bu soruşturmalar kapsamında tutuklanan en önemli isim ise, Bölge’de 1990’larda işlenen onlarca faili meçhul cinayette adı anılan, Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz oldu. Cizre’de bulunan kemiklerle ilgili tutuklanan Temizöz, “birkaç kişiden ibaret değil” dercesine görevden alınmadı. Duruşmalara üst düzey askerler katıldı, duruşmalar ‘Temizöz’ün daha fazla mağdur edilmemesi’ için en yakın tarihlere ertelendi.
TÜRK METAL BAĞI
Ocak ayının sonuna doğru Ergenekon dalgaları Türkiye’nin en büyük sendikalarından birine vuracaktı. 22 Ocak’ta gösterdiğinde Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek ile bazı yöneticileri gözaltına alındı. Özbek’in tutuklanmasının ardından işçilerin parasının Ergenekon’un hizmetine sunulduğu ve Özbek’in servetine servet kattığı ortaya çıktı.
SADECE BORU MU?
Tarih 21 Nisan’ı gösterdiğinde Poyrazköy’de İSTEK Vakfı’na ait arazide kazı çalışması başlatıldı. Kazıda bulunan mühimmatın TSK’ya ait olduğu iddialarının ardından Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, kameraların karşısında mühimmatın orduya ait olmadığını öne sürdü. Başbuğ’un parmağını sallayarak yaptığı konuşmayı yalanlayan ise, silahları üreten Makine Kimya Endüstrisi oldu. Kurumun raporunda, silahların TSK’ya ait olduğu tespit edildi. Bunun üzerine yeniden kameraların karşısına geçen Başbuğ patlamış bir lav silahıyla poz vererek “Bu sadece ‘boru’, bir işe yaramaz” dedi.
KAĞIT PARÇASI
Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’in imzasının bulunduğu öne sürülen “İrticayla Mücadele Eylem Planı” belgesi ortaya çıktı. Plan hükümetle Genelkurmay’ı karşı karşıya getirdi. Ortaya çıkan belgeyle ilgili lav silahına ‘boru’ diyen Başbuğ’dan bu defa, Adli Tıp’ın “imza Çiçek’e ait” kararına rağmen ‘kağıt parçası’ açıklaması geldi. İki kez tutuklanan Çiçek, şimdi serbest.
PAŞALAR SORGUDA!
5 Aralık ise büyük ses getiren bir gelişmeye sahne olacaktı. Emekli de olsalar, soruşturmanın üzerinden aylar da geçse, kuvvet komutanları Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ile Özden Örnek, darbe günlükleriyle ilgili ifade verdi. ‘Paşa’ gibi ağırlanan komutanlar savcıların “Ergenekon’un aslı darbedir” açıklamalarına rağmen serbest kalacaktı. Ardından soruşturmaları, Ergenekon’dan ayrılacaktı. 20 Nisan’da ise Danıştay saldırısı ile Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların davaları, Ergenekon’la birleştirildi.
ASIL SUiKAST HALKA YAPILDI
Tarih 19 Aralık’ı gösterdiğinde, 2010’a da sarkacak olan yılın en önemli tartışmalarından birinin fitili ateşlendi. Biri astsubay, biri binbaşı olan iki Özel Kuvvetler mensubu, “Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast” iddiasıyla gözaltına alındı. İlk defa Özel Kuvvetler’de arama yapıldı. Ardından iddialar birbirini izledi: Suikast, darbe, takip, kontrgerilla... Bu iddialar Türkiye’yi ayağa kaldırırken, yıl sonuna gelindiğinde ise ortada pek çok suç olmasına rağmen, ne tutuklanan oldu, ne de yargılanan. Daha önce esip gürleyen hükümet ve asker sessizliğini korurken, herkes birbirine ‘neydi bu olanlar?’ diye soruyor.
Şimdilik görünen ise kamuoyu manipüle edildi.
Her şey oldu bittiye getirilerek olanların üzeri kapatıldı. Sonuç olarak halk, yine ya ordunun ya da AKP’nin arkasında kamplaşmaya itildi.
http://www.evrensel.net/