5 Eylül 2010
27 Mart 2010
'Ulaşım haktır, satılamaz' mitingi yapıldı
'Ulaşım haktır, satılamaz' mitingi yapıldı
A.A.
27.03.2010-cumartesi
Bazı siyasi partilerle sivil toplum örgütleri Kızılay'da düzenledikleri mitingle şehir içi ulaşım ücretlerine yapılan zammı protesto etti.
Halkevleri, KESK, ÖDP, TKP'nin çoğunluğunu oluşturduğu miting, Kolej Kavşağı'ndan yürüyüşle başladı. Yürüyüş boyunca "Gökçek elini cebimizden çek", "Ulaşımda soyguna son", "Gökçek gidecek, dertler bitecek" şeklinde slogan atan katılımcılar, Kızılay Meydanı'na açılan Ziya Gökalp Caddesi üzerinde toplandı.
Bazı sanatçıların verdiği kısa konserin ardından, Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Başkanı Ali Çetin bir konuşma yaptı. Konuşmasında, şehir içi ulaşım ücretlerine yapılan zamlarla ilgili yasal girişimlerini anlatan Çetin, Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in, mahkeme ulaşım fiyatlarını düşürdüğünde mahkemeyi suçladığını, mahkeme kararıyla bu geri alınınca da "Zammı ben yapmadım, o yaptı" şeklinde vatandaşı aldattığını iddia etti. UKOME üyelerinin de "Gökçek'in her dediğine el kaldırdığı"nı iddia eden Çetin, bu bürokratlar hakkında da suç duyurusunda bulunduklarını söyledi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek'in sadece ulaşımda değil, doğalgaz, metro gibi konularda da başarısız olduğunu savunan Çetin, "Gökçek, sadece ulaşımda değil, doğalgazda da beceriksizlik ve temel bir kamu hizmetinin nasıl bir soyguna dönüştürüleceğinin örneklerini verdi" ifadesini kullandı. Çetin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gökçek, ucuz ulaşım hakkı talep eden bizleri 'komünistlikle', Başbakanı ise 'illet" olmakla suçlamaktadır. 'Bedava ulaşım nerede var?' diye sormaktadır. Bedava sağlık, bedava eğitim, bedava ulaşım, yani temel ihtiyaçların bedava olduğu bir başka sistem var. Biz başka bir dünyanın mümkün olduğunu biliyor ve istiyoruz. Sizler istemez misiniz her gün soyulmak yerine parasız sağlık, parasız eğitim ve parasız ulaşım hakkını? Bunu yapamazlarmış. Biz yapabiliriz. Bunun mümkün olduğunu biliyoruz, Dikili'ye baksınlar, sembolik fiyatla temel hizmet nasıl veriliyor, görsünler. Küba'ya baksınlar, parasız eğitim, parasız sağlık nasıl oluyor görsünler. Üstelik son derece kısıtlı bütçelerle. Ama bunlar göremezler, çünkü yürekleri sağır, bunlar göremezler, gözleri dolar yeşilinin ışığında kör olmuş, bunlar bilemezler, beyinleri kafataslarının içinde değil, başkalarının ellerinde." Üniversiteliler adına konuşan bir öğrenci ise halkın vergileriyle alınan otobüslerin fahiş fiyatlarla çalıştırılarak "Halkın soyulduğunu" iddia etti.
Miting nedeniyle Ziya Gökalp Caddesi bir süre trafiğe kapatılırken Çevik Kuvvet'e bağlı polisler miting süresince Kızılay'ın çeşitli noktalarında yoğun güvenlik önlemi aldı. Miting sırasında sarhoş olduğu bildirilen bir kişinin bağırması üzerine, kısa süreli bir gerginlik yaşandı.
31 Aralık 2009
"Çarşı Muaviye'ye karşı"
"Çarşı Muaviye'ye karşı"
Necdet Saraç
Ankara’da yapılan büyük Alevi mitingine katılmış biri olarak geçen hafta, “8 Kasım’da İstanbul Kadıköy Meydanı’na gelerek bir adım öne çıkacak olanlar, aynı zamanda 9 Kasım sabahı ‘ben de oradaydım’ diye gururla işine, okuluna, fabrikasına, mahallesine gidecek olanlardır” diye yazmıştım.
Gerçekten de öyle oldu. Bir adım öne çıkma cesareti gösterenler bu haklı gururun da sahibi oldular. İstanbul mitingine katılamayan, televizyondan izleyenlere, gazete veya internet sayfalarındaki insan selini andıran fotoğrafları görenlere ise ne yazık ki “keşke ben de orada olsaydım” demek düştü.ABF’nin düzenlediği “ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık hakkı” başlıklı mitinge, yansıyan görkemli, renkli ve coşkulu kalabalık, yaklaşık 20 yıllık Alevi örgütlenmesinin ve Alevilerin uzun yıllara yayılan özleminin dışa vurumuydu.
Çoşku o kadar büyüktü ki, yukarıdan çekilen fotoğraflarda bile tek kareye sığmayan kitle için, sahneden gelen sesi duyup duymamak, kimin ne söylediğini anlayıp anlamamak önemli değildi.
Çünkü coşkunun kaynağı, yıllardır yaşanan sindirilmişliğin, suskunluğun kırılması, korku duvarlarının yıkılmasıydı. Korku duvarı yıkılıp, özgüven, elini kolunu sallayarak meydana çıkınca, alana sığmayıp Haydarpaşa Tren İstasyonu önünde kalan da, Salı Pazarı’nda kalan da, yada meydan da kendine yer bulan da aynı heyecanı, aynı coşkuyu paylaşıyordu.
Heyecan ve çoşku yalnızca türkülere değil, Sultanbeyli gençlerin yazdığı gibi pankartlara da yansıyordu: “Boynumda Zülfikar, duvarımda saz, ben Aleviyim, bunu yüreğine yaz”
Her yaştan, her tipten, her kesimden insan Kadıköy’deydi. Yaratıcılıklarıyla ve cesaretleriyle, neredeyse bütün solcuları kıskandıran Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı’da oradaydı.
Çarşı,açtığı pankartla yüzbinlerin duygusunu üç kelimeye sığdırmıştı: “Çarşı Muaviye’ye karşı”.30 Aralık 2007’de Köln’de, 2 Temmuz 2008’de Madımak önünde, 9 Kasım 2008’de Ankara’da yapılan görkemli ve coşkulu mitinglere katılan biri olarak, Kadıköy mitingi diğerlerine göre daha da geniş bir bileşimi yansıtıyordu.
Miting ÇARŞI’dan KAOS’a, CHP’den DTP’ye, ÖDP’den ADD’ye, TDH’dan TKP’ye kadar çok geniş bir siyasi yelpazeyi kucaklıyordu. Hacıbektaş’tan Diyarbakır’a, Ordu’dan, Datça’ya, Metz’den Berlin’e, Türkiye’nin ve Avrupa’nın dört bir yanından Aleviler Kadıköy’deydi. Kars federasyonu da, İmranlı dernekleri de. Elinde Atatürk ve Türk bayrağı taşıyan yüzlerce kişi, Ferhat Tunç’un Kürtçe parçasıyla halay çekiyordu. Seval Şam ile Sabahat Akkiraz aynı sahnede deyişleri seslendiriyordu. Hacı Bektaş ile Pir Sultan, Deniz Gezmiş ile Hüseyin İnan, Seyit Rıza ile Muhlis Akarsu aynı alanda semaha durabiliyor, deyiş söyleyebiliyordu.
Bu resim Türkiye’ydi ve olması gerekendi.
Alevi hareketi, asla yan yana gelemeyecek gibi duranları, yada böyle gösterilenleri yan yana getirerek, bunun mümkün olabileceğini, laik, demokratik ve özgür bir Türkiye için yeniden hayal kurulabileceğini gösteriyordu. Nitekim, Alevi kimlikleriyle alanı dolduran yüz binler, kimliklerinden utanmadan, mezheptir, dindir, değildir tartışmasına takılmadan, pankartlarıyla, sloganlarıyla, türküleriyle, demokrasiye dair ne varsa, sola dönük yüzlerinden yansıyan bir ışık olarak Kadıköy’den yükselerek Türkiye’nin ve Avrupa’nın dört bir yana yansıdılar. Kadıköy’den yükselen ışığın gücünün, karamsar ve umutsuz yürekleri aydınlatmasına, “evet değişim mümkündür” dedirtmesine yazılı ve görsel “büyük” basının sansürleme çabası ile yetmedi. Alevi ışığı sansür engelini de delip geçti…
Yeni ve modern tarzdaki örgütlenmesiyle, marabalığı, sürekli yönetilmeyi, üçüncü, dördüncü, beşinci adam olmayı reddeden Aleviler, yan yana geldiklerinde dağları devirebileceklerini de gördükleri için, kendi ezberleri dahil, bütün ezberleri bozarak sorunlarının çözümünün siyasal iktidardan ve demokratikleşmeden geçtiğini de açıkça ilan ettiler.
Nitekim mitingte, ABF bileşenleri adına yapılan bütün konuşmalarda bu vurgu açıkça öne çıktı. Üstelik, konuşmalardaki vurgular yalnızca durum tespiti yapmakla da sınırlı kalmadı; Alevilerin sorunlarının çözümünün kendi ellerinde olduğunun da altı kalınca çizildi.Bu miting, sorunların çözülmemesinin, çözülüyor gibi yapılarak, demokratikleşmenin sürekli ertelenmesinin mevcut siyasal iktidara yeni fırsatlar sunmayacağı gibi tersine siyasal iktidarın hareket alanının iyice daralacağını göstermiştir. Hem siyasal iktidara, hem de kendi kaderine “yeter artık” diyen bu miting aynı zamanda, sorunlar çözülmediği taktirde, Kadıköy mitingine katılamayıp “keşke ben de orada olsaydım” diyenlere, yeni ve daha da kitlesel mitinglere katılmak için yeni fırsatlar sunulacağını da işaret etmiştir.
Kaynak : Alevihaberajansi.com - 12 Kasım 2009
http://www.alevihaberajansi.com
5 Aralık 2009
TÜRKİYE O GÜN BİR KAFESE KONULDU
Tan Gazetesi yağmalandı "1945" TÜRKİYE O GÜN BİR KAFESE KONULDU
04 Aralık 2009
Tan Matbaası’nın binlerce kişi tarafından yağmalanmasının üzerinden 64 yıl geçti. Yayıncı Ragıp Zarakolu’ya göre, Türkiye o baskınla kafese kondu ve o kafesten bir daha da çıkamadı.
Bugün 1945’te gerçekleşen Tan Matbaası Baskını’nın yıldönümü. Tan Gazetesi’nin ve matbaanın sahipleri TKP’li Sabiha Sertel ve eşi Zekeriye Sertel 1 Aralık 1945’te haftalık düşünce dergisi Görüşler’i çıkartmaya başladı. Dergi çıktığı gün tükenerek ikinci baskısını yaptı. Görüşler’i “kızıl propaganda organı” olarak lanse eden Cumhuriyet ve Tanin gibi gazetelerde Sertelleri ve komünistleri hedef gösteren çok sayıda yazı yayınlandı. Ama baskının örgütlenmesinde milat Hüseyin Cahit Yalçın’ın yazısı oldu. Tek parti iktidarı döneminde CHP’nin sözcülüğünü yapan Vatan Gazetesi’nde 3 Aralık 1945’te Hüseyin Cahit Yalçın imzasıyla “Kalkın ey ehl-i vatan” başlıklı bir yazı yayınlandı. Namık Kemal’e göndermede bulunan Yalçın, bu yazıda vatanseverleri komünistlere karşı tavır almaya, memlekete sahip çıkmaya davet ediyordu. Davet faşist üniversite gençliği nezdinde daha o gece yanıt buldu. Yazı öğrenciler arasında elden ele dolaştı. CHP’li görevliler de İstanbul’daki bütün öğrenci yurtlarını tek tek dolaşarak 4 Aralık’ta Beyazıt Meydanı’nda yapılacak mitinge çağrıda bulundu.
DEMİREL, SELÇUK, BİRGİT, GÖĞÜŞ…
Ertesi gün aralarında eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, eski bakan ve Cumhuriyet gazetesi yazarı CHP’li Orhan Birgit, eski bakan CHP’li Ali İhsan Göğüş, Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk gibi pek çok ismin de bulunduğu on onbeş bin kişi meydanda buluştu.
Hedef belliydi. Gençler, ellerinde Atatürk ve İnönü posterleri, “Kahrolsun Komünistler”, “Kahrolsun Serteller” pankartlarıyla Cağaloğlu’na doğru yürüyüşe geçti.
Tan Matbaası önce taşlandı. Cam çerçeve indirildikten sonra içeri girildi. Tüm katlar yağmalandı, baskı makineleri parçalandı; telefonlar, daktilolar pencerelerden aşağı atıldı. Son olarak da binanın tepesine Türk bayrağı dikildi. Matbaayı tamamen yıkan galeyana gelmiş topluluk bununla da yetinmedi. Yürüyüş Taksim’e doğru devam etti.
Tünel’de Yeni Dünya ve La Turquie gazeteleri, sol kitaplar satan Berrak Kitabevi de bu yağmalamadan payını aldı. Polis saatlerce süren olayları izlemekle yetindi.
TEK TUTUKLANAN SERTELLER
Olayın ardından Sıkıyönetim Komutanlığı bir bildiri yayınlayarak olayların failleri hakkında derhal gereğinin yapılacağını açıkladı. Ama,faillerden hiçbiri yargılanmadı. Olaydan bir hafta sonra Serteller “halkı tahrik etmek”, “Meclis’in ve hükümetin manevi şahsiyetlerine hakaret etmek” suçlarından tutuklandı. Dört ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan Serteller polis tarafından takibe alınarak yazı yazamaz duruma getirildi. Sertel çifti, 1950’de de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
MANTALİTE DEĞİŞMEDİ
Belge Yayınları sahibi Ragıp Zarakolu, Tan baskınının Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde bir milat olduğunu, Türkiye’nin yarım demokrasisinin temellerinin bu baskınla atıldığını söyledi. Bu baskının ardındaki zihniyetin askeri darbelerin de önünü açtığını vurgulayan Zarakolu, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Türkiye o baskınla kafese kondu. O kafesten bir daha da çıkamadı. Bu zihniyet askeri darbelerin de önünü açtı. Tan Gazetesi’ni basan kadrolar 55’te de 6-7 Eylül olaylarında karşımıza çıkmış, İstanbul’u yangın yerine çevirmişlerdi. AKP’nin de bundan ders çıkarması gerekir. Ben çoğunluğum, her şeyi yaparım mantığından çıkılmazsa herkesin sırası gelir.”
SEVGİM DENİZALTI
http://www.birgun.net