Alevi Çalıştayı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Alevi Çalıştayı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Şubat 2010

Alevi Çalıştayı raporu Erdoğan'a sunuldu

Alevi Çalıştayı raporu Erdoğan'a sunuldu

Alevi Çalıştayı raporu Erdoğan'a sunuldu

07/02/2010 10:41

Alevi ve Bektaşilerin belli başlı taleplerini, demokrasi ve insan hakları temelinde ele alıp değerlendirme amacıyla düzenlenen Alevi Çalıştaylarının ardından hazırlanan rapor, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunuldu.

İlki 4 Haziran’da sonuncusu ise 30 Ocak 2010’da gerçekleştirilen çalıştaylara yaklaşık 400 kişi katılırken, katılımcıların büyük çoğunluğunu Aleviler oluşturdu.

Çalıştaylarla kamuoyunun Alevilik hakkındaki belli başlı değerlendirmelerinin, Alevilerin temel sorunlarının ve çözüm önerilerinin öğrenilmesi, açılım bağlamında kamuoyunda oluşabilecek reflekslerin tespit edilmesi, birlik, beraberlik ve kardeşliğin önündeki engellerin belirlenmesi, bir yol haritası için gerekli bilgi akışının sağlanması hedeflendi.


Çalıştayların sonunda hazırlanan ön raporda, çalıştay sürecinde, "Ulusal ve uluslararası alanlarda yer bulan ve yer yer sert sayılabilecek çıkışlarla da takviye edilen söylemlerin, soğukkanlı bir şekilde ele alınması için konunun belli başlı taraflarının kademeli olarak bir araya getirildiği belirtildi.


Akademisyenler, ilahiyatçılar, sivil toplum kuruluşları, medya ve siyaset alanlarından çoğunluğunu Alevilerin oluşturduğu 43 kişinin katıldığı değerlendirme oturumunda, "Alevilik: Çerçevelendirme Sorunları, Kimlik ve Beyan Sorunları, Anayasal ve Hukuksal Sınırlar, Diyanet İşleri Başkanlığı, Zorunlu Din Dersleri, Madımak Oteli’nin Düzenlenmesi, İnanç Rehberleri (Dedelik), Cemevlerinin Statüsü"nün tartışıldığı hatırlatılan raporda, birçok konuda Alevi-Bektaşi katılımcılar arasında da görüş ayrılıklarının bulunduğunun gözlemlendiği ifade edildi.


Aleviliğin içeriği ve tanımlanması konusundaki hassasiyetin, genellikle devletin Aleviliğe bir çerçeve çizeceğinden duyulan kaygılardan kaynaklandığının anlaşıldığı belirtilen raporda, ilk oturumlarda tepki gösterilen başlığın, ilerleyen süreçte soğukkanlı şekilde ele alındığı, Aleviliğin İslam üst başlığı altında "Hak-Muhammed-Ali" kavramları etrafında oluşan bir inanç ve erkan yolu olduğu konusunda tam bir uzlaşma sağlandığı vurgulandı.


"Diyanet sivil yapıya kavuşsun"

Yaygın Alevi söyleminin, Diyanet İşleri Başkanlığının meşruiyetine eleştirel baktığı ve uzun vadede tutarlı bir laikliğin icrası açısından Diyanet’in lağvedilmesini savunduğu belirtilen raporda, çalıştay sonucunda bu beklentinin, Başkanlığın mevcut koşullardaki pozisyonu da ele alınarak, rasyonel olmadığı konusunda taraflar arasında mutabakat sağlandığına dikkat çekildi.

Çalıştayda, Başkanlığın lağvedilmesini isteyenlerin bile, bugünden yarına bunun çok da mümkün olamayacağını, ancak Başkanlığın daha sivil bir yapıya kavuşturulması gerektiğini ifade ettikleri kaydedildi.


Katılımcılar, Diyanet’in İslam’ın tüm yorumlarını da içine alacak şekilde orta ve uzun vadede özerk bir yapıya kavuşması gerektiğini belirtirken, ileride dini vergi uygulamasının başlatılmasının da türlü inanç ve din örgütlenmeler arasındaki barışı arttıracağı vurgulandı.


"Zorunluluk ifadesi rahatsızlık yaratıyor"

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılmasının derinlemesine müzakere edildiği bildirilen raporda, dinler, mezhepler ve inançlar üstü bir din öğretimine tüm vatandaşların ihtiyacı olduğunun teyit edildiği belirtildi.

Bununla birlikte "zorunluluk" ifadesinin Aleviler arasında siyasi ve kültürel nedenlerle açık bir rahatsızlık yarattığı yönündeki görüş de raporda yer aldı.


Katılımcılar, ders müfredatının tüm toplum kesimlerince kabul görecek bir üst dille ve tarafları rencide etmeyecek perspektifle hazırlanmasına duyulan ihtiyaç konusunda görüş birliğine varırken, isteğe bağlı din eğitiminin de ilgili grupların üzerinde mutabık kaldıkları bir müfredatla gerçekleştirebileceklerini müzakere etti.


Raporda, şöyle denildi:


"Bu durumda Alevi ve Sünni vatandaşlarımız kendi inanç ve ritüellerini eğitim esaslı olarak devletten alma olanağı bulabileceklerdir. Zorunlu din dersleri gerekli düzenlemelerini yeniden yapmış ilahiyat fakültesi ya da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği mezunu öğretmenler tarafından verilecektir. Ancak Alevilerin isteğe bağlı derslerden yararlanabilmeleri için de mutlaka Alevi öğretmenlerin sürece dahil edilmeleri gerektiği vurgulanmıştır.


Bu öğretmenlerin, ilahiyat mezunları arasından istihdam edilmesinin mahzurlarına da vurgu yapılmıştır. Bu dersler teknik alt yapı tarafları tatmin edecek bir düzeye erişinceye kadar gereken mevzuat değişikleriyle Alevi uzmanlardan yararlanılarak verilebilecektir. Ancak bu dersi uzun vadede verebilecek yetkinlikte öğretmenlerin hangi süreçlerde eğitileceği gibi konularda Alevi katılımcıların henüz tatminkar ve yeterli sayılabilecek önerilere sahip oldukları söylenemez."


"Müze fikrinin tehlike ürettiği düşünüldü"


Madımak Oteli’ndeki facianın katılımcıların tamamı tarafından lanetlendiği, olayın derin bir provokasyon olduğunun altının çizildiği ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi:


"Özellikle Alevi katılımcılar, kendi aralarında yüksek bir sembolik değer olarak gördükleri Madımak Oteli’nin, bütün bu duyarlılığa rağmen ülkenin birlik ve düzeninin esastan korunmasını dikkate alan bir düzenlemeyle yeniden düşünülmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Bu bağlamda müze fikrinin tehlike ürettiği düşünülmüş, bunun yerine binanın yıkılarak bir parka dönüştürülmesini katılımcıların büyük çoğunluğu desteklemiştir. Etraftaki birkaç binanın da kamulaştırılarak bu alana dahil edilmesini önerenler olmuştur.


Sivas’ta sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri ve resmi katılımcıların da ortak olabileceği değişik platformlarda bu süreci rehabilite ederek dönüştürecek girişimlere başlanması gerektiği üzerinde ısrarla durulmuştur."


Dedelere hizmet içi eğitim

Rapora göre, dedelerin statüsünün Aleviler arasındaki yerinin tartışılmaz olduğu vurgulanan çalıştayda, ancak yeni koşulların özellikle de kent Aleviliğinin göz önüne alınarak statünün yeniden değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi.

Dedelere maaş bağlanmasına olumsuz bakanlar kadar, olumlu yaklaşanların da bulunduğu ifade edilen çalıştayda, dedelerin eğitimine ihtiyaç duyulduğu vurgulandı. Bu ihtiyacın bir an önce giderilmesi için dedelere hizmet içi eğitimler verilmesi istendi.


Alevi bilgi ve külliyatının derlenmesi ve korunması amacıyla geniş ölçekli bir araştırma merkezinin kurulması önerilirken, ısrarla üzerinde durulan konulardan biri de Alevi-Sünni ortak tarih bilincine yönelik çalışmaların gerekliliği oldu.


Yasaların dedeliğin misyonunun sürdürülmesine izin vermediği işaret edilen raporda, "Dedeliğin misyonunu modern bilgi ve kültür kalıpları içinde rasyonalize etme konusunda da güçlükler vardır. İnanç önderi ya da rehberi olarak yeniden isimlendirilen dedeler, manevi bilgi kanallarına açık oldukları iddiasıyla tanımladıkları kişiliklerinin modern eğitimle hangi çerçevede buluşacağı önemli bir sorundur" denildi.


"Karşılıklı hoşgörü, diyalog, empati"


Çalıştaya katılan Alevilerin her alanda ayrımcılığa uğradıklarını ifade ettikleri kaydedilen raporda, şu değerlendirmelere yer verildi:


"Sorunun gerek Sünni gerekse Alevi kesimlerinin karşılıklı hoşgörü, diyalog ve empati eksenli girişimlerle aşılabileceği paylaşılmış, bu bağlamda kimlik ve beyan konusunda ortaya çıkan sorunların eğitim müfredatı, tarihsel ön yargılar, iç ve dış kışkırtmalar, cehalet ve iyi niyet eksikliğiyle pekiştirildiğine vurgu yapılmıştır.


Alevilik bağlamındaki tüm sorunların her şeyden önce ’taraflar’ın birbirlerine karşı yakınlaşmasını artırıcı, psikolojik süreçlere tabi olması gerektiği her vesileyle teyit edilmiş, bunun için de Sünni ve Alevi vatandaşların özenli çabalarına duyulan ihtiyacın altı çizilmiştir.



Konunun belli başlı unsurlarının ele alınmasında kaçınılmaz bir şekilde dikkate alınması gereken birkaç temel Anayasa maddesi hakkında çekingen davranıldığı anlaşılmıştır. Örneğin ’Tekke ve Zaviyeler Kanunu’, ’Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ ve yine Anayasa’nın 24. Maddesi gibi konularda tartışmanın derinleştirilmesine ihtiyaç duyulmadan, sorunların bu kanunların sınırlarına dahil olmaksızın aşılması istenmiştir. Bu vesileyle söz konusu kanunları ele almanın zorunlu olduğunu vurgulayan kimi itirazlar da toplumsal birlik ve karşılıklı güven havasını zedeleyeceği kaygısıyla rağbet görmemiştir."


-Cemevleri’nin bir statüye kavuşturulmasında görüş birliği-


Rapora göre, çalıştayların cemevlerinin bir statüye kavuşturulması konusunda herhangi bir görüş ayrılığı yaşanmazken, bu mekanların birer ibadethane olarak tanımlanması konusunda Alevi olmayan katılımcılar da kaygılarını ifade ettiler.


Katılımcıların bir kısmı cemevlerine ibadethane statüsü tanınmasının İslam içinde bir bölünmeye yol açabileceğini, çünkü her dinin ancak bir mabedi olabileceğini, Alevilerin ibadethane vurgusu yapmaktan kaçınarak, devlet tarafından bilinen statüsü teyid edilen cemevleri ifadesiyle yetinmeleri gerektiğini ifade etti. Bir kısmı da bu mekanlarda icra edilen erkan ve uygulamaların ne olup olmadığına, ne sayılıp ne sayılmayacağına Alevilerin karar vereceğini dile getirdi.


Cemevlerine "ibadethane" demeksizin, dernek ve vakıflarına imkan tanımak ve kamu düzenini bozmadıkça bu kurumlara yerel yönetimlerin yardımcı olması da önerilirken, bütün bu önerilerin sonuçta teknik bir çalışma gerektirdiği görüşüne ulaşıldı.


Çalıştayda, mevzuatta doğacak sıkıntıları aşmak üzere ilgili kanuna, "Birer inanç ve erkan merkezi olarak değerlendirilen cemevleri de kanunlarda ibadethanelere tanınan bütün imkanlardan yararlanır" veya "Cemevlerine de aynı imkanlar sağlanır" şeklinde bir ekleme yapılması önerildi.


"Hiçbir pazarlığa meydan vermeksizin..."

Çalıştayların olumlu bir havanın doğmasını hızlandırdığı ifade edilen raporda, tartışılan tüm konularda ülkenin birlik ve beraberliğine ortaklaşa yapılan atıfların heyecan verici olduğu belirtildi.

Raporda, "İlkesel düzeyde barışın ve bir arada yaşamanın hiçbir pazarlığa meydan vermeksizin kabul edilmiş olması sorunun çözümü noktasında taraflara emsalsiz fırsat alanları sunmuştur" görüşüne yer verildi.

CHP, alevilerin sorunlarına yönelik meclis araştırması istedi

CHP, Alevilerin yaşadığı sorunların ve buna yönelik çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasını istedi.


CHP Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve arkadaşlarının imzasıyla TBMM Başkanlığına sunulan araştırma önergesinin gerekçesinde, "inançları nedeniyle insan hakları konusunda mağduriyet yaşayan kesimlerden birinin de Aleviler olduğu" savunuldu.


"Alevilerin inançlarına ve ibadet yerlerine karşı, yok sayma ve

görmezden gelme politikasının yoğun olarak tartışıldığı günlerden geçmekteyiz" denilen gerekçede, Alevilerin verdiği vergilerle Diyanet İşleri Başkanlığının giderlerinin bir kısmının ödendiği ancak Alevilerin burada yer bulamadığı ifade edildi.

Aleviler ve sorunlarının, bir çok kez gündeme taşınmaya çalışıldığı ancak kesin çözümler getirilemediğinin öne sürüldüğü gerekçede, şu görüşlere yer verildi:


"Alevilerin yaşadıkları sorunlara dönük olarak sunulan iyi niyetli çözüm önerilerinin de reddedildiğini yakın zamanlarda yaşanılan olaylardan görme şansı olmaktadır. Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı sorunların çözümüne dönük net sonuçların alınmaması, getirilen önerilerin reddedilmesi, bununla birlikte iftar yemekleri ve çalıştay gibi çalışmaların yapılması, kamuoyunda kafa karışıklığına neden olmaktadır. Alevilerin sorunlarının çözümü amaçlı yapıldığı iddia edilen çalışmaların, oy kazanmak amacıyla yapıldığına dair kamuoyunda ciddi tartışmalar bulunmaktadır. Oysa Aleviler, sorunları konusunda iyi niyetli olarak atılacak adımlara destek olacaklarını basın-yayın yoluyla, mitingler aracılığıyla iletmişlerdir." (aa)

http://www.radikal.com.tr/

ÇALIŞTAYIN ÖN RAPORUNU OLUMLU BULAN BİZDEN DEĞİLDİR

ÇALIŞTAYIN ÖN RAPORUNU OLUMLU BULAN BİZDEN DEĞİLDİR

12:53 13 Şubat 2010

Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunulan Alevi Çalıştayları sonucu hazırlanan ön raporla ilgili sert eleştirilerde bulundu.
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nda, federasyona üye derneklerin yöneticileri ve Madımak Katliamı’nda yaşamını yitiren Alevi yurttaşların aileleriyle düzenlediği basın toplantısında, ön raporu değerlendiren Balkız, Alevilerin, Aleviliği tanımlama girişimlerine daima itiraz ettiklerini kaydetti. Balkız, “raporun Aleviliğe bir tanım getirdiğini”belirterek, “böylece asimilasyon işleminin kolaylaştırılmasının hedeflendiğini” dedi.


‘ŞERİATA GİDEN AKP PROJESİ’

Çalıştay yetkililerinin ön raporun uzlaşmayla çıktığı yönündeki beyanları eleştiren Balkız, “Raporun içeriğinden de anlaşıldığı gibi, Aleviler, Alevi Çalıştayı’nda bütün inanç ve mezheplere eşit mesafede durması gereken bir devletin hükümeti ile değil, iktidar erkini elinde tutan Sünni ulema ile oturmuş gibidirler” diye konuştu.
Ön raporun içeriğinin, kendilerini şaşırtmadığını belirten Balkız, “Rapor bir aldatmacadır. Sanaldır, maksatlıdır, iyi niyetten yoksun, sorun çözen değil yeni sorunlar yaratan, şeriata doğru giden yolda yeni adımlar öngören bir AKP projesidir” görüşünü belirtti.


‘PARK YAPARLARSA, İSMİ DE SİLERLER’

Raporda, Madımak Oteli’nin tehlikeli bulunmasının “başlı başına bir facia” olduğunu belirten Balkız şunları kaydetti: “Biz biliyoruz ki, o bina yıkıldığında, parka dönüştürüldüğünde birkaç yıl sonra o parkın adı da belediye meclis kararlarıyla değiştirilecek, böylece katliamın izi yok edilmiş olacaktır.”
Cemevleriyle ilgili bölümünün, ön raporun “Sünni ulemanın bakış açısıyla yazıldığının en önemli göstergelerinden biri olduğunu” belirten Balkız, şöyle konuştu: “Cemevleriyle ilgili tanımlamada, onun işlevine ilişkin değerlendirmede fikri dikkate alınan taraf Aleviler değil, Alevi olmayanlardır. Yani iktidar, yani devlet, yani Sünni ulema haddini aşarak Alevilerin ibadet yeri cemevlerinin niteliğine karar verme hakkını kendilerinde bulmaktadırlar.”
Raporun Alevilerin taleplerinin tam aksi yönünde olduğunu vurgulayan Balkız, “Üzerinde ‘mutabakat’ olan raporda, Alevi köylerine cami yapma politikalarından vazgeçme ve dergahlarımızın biz gerçek sahiplerine geri iade edilmesi konularında ise hiçbir şey söylememiş” dedi.
Balkız sözlerini şöyle sürdürdü: “Alevi Çalıştayı ön raporunun dili, anlayışı ve mantığı sakattır. Yıllardır dillendirdiğimiz taleplerimizin muhatabı sanki devlet değil de Sünni kardeşlerimizmiş gibi algılanmakta, Alevilerle, Sünniler arasında bir pazarlık gibi sunulmakta, top taca atılmakta ve oyun orada sürdürülmek istenmektedir. Ön rapor, bir asimilasyon belgesidir. Bu belgeyi olumlu bulanlar bizden değildir.”

Okullar Kur’an kursuna çevriliyor

Federasyon olarak, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi gerektiğini savunduklarını” anlatan Balkız, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Laikliğe aykırı Diyanet İşleri Başkanlığı’na dokunulmamış, tam tersine sahte laiklik uygulamasına Aleviler de ortak edilmek istenmiştir. Hiç de olmayan bir uzlaşma varmış gibi gösterilmiş, hükümet, Sünni kesimi kamu olanaklarıyla finanse etme uygulamasını güya Alevileri de sisteme dahil ederek güvenceye almak istemiştir.”

İKİ KAT DİN DERSİ ÖNERİLİYOR
Raporda, zorunlu din dersleri konusunda yer alan önerilerin “mevcut uygulamanın sonuçlarını daha da ağırlaştıracak nitelikte olduğunu” belirten Balkız, “isteğe bağlı din eğitiminin verilmesi” fikri ile “Alevi çocukları için asimilasyon aracı ve sistematik işkenceye dönüşmüş olan uygulamanın artırılarak iki din dersi önerildiğini” savundu.
Balkız, “Bu çaba, ilköğretim okullarımız ile liselerimizin, imam hatip liselerine, Kur’an kurslarına dönüştürülmesinden başka bir anlam taşımamaktadır” dedi.

EĞİTİM SEN’DEN ALEVİLERE DESTEK

Ön raporla mevcut din dersi güçlendirildi
EĞİTİM Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, “Yargı kararlarına uyulmalı, zorunlu din dersi uygulaması kaldırılmalıdır” dedi. Kılıç, ön raporda zorunlu din dersine yönelik bölümü değerlendirdi: “Zorunlu din dersleriyle ilgili sunulan öneriler de mevcut uygulamanın sonuçlarını daha da ağırlaştıracak niteliktedir. Raporda, mevcut durumdaki ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ dersinin zorunlu olarak okutulmasına devam edileceği belirtilirken, bunun yanı sıra seçmeli olarak din eğitimi dersi getirilmektedir. Bu düzenleme ile mevcut durumdan daha ileri gidilmekte ve din eğitimi güçlendirilmektedir. Hükümet, yargı kararlarına uymak bir tarafa mevcut durumu daha da ağırlaştırmakta ve din dersi sayısını ikiye çıkararak tüm toplumla resmen dalga geçmektedir. Zorunlu din dersi uygulaması, din ve vicdan özgürlüğünün açıkça ihlal edilmesi demektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi zorunlu din dersinin, din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olduğuna karar vermiştir. Yargı kararlarına uyulmalı, zorunlu din dersi uygulaması kaldırılmalıdır.”

*http://www.birgun.net/*

6 Şubat 2010

Arif Sağ AKP'nin truva atı mı?

Arif Sağ AKP'nin truva atı mı?

Arif Sağ AKP'nin truva atı mı?

Arif Sağ'a sert eleştiriler


3 Şubat 2010 06:08

Alevi Bektaşi Federasyonu'nun protesto edip katılmadığı son Alevi Çalıştayı'nda Devlet Bakanı Faruk Çelik ve Ozan Arif Sağ arasında geçen fikir teatileri ve çalıştay sonrası basına yansıyan demeç ve haberler Alevi kesimde çeşitli tepkilere yol açtı.

Madımak Oteli'nin durumuyla ilgili yapılan özel konuşmada Arif Sağ'ın, "Madımak Oteli yıkılmalı. Buraya güller veya ağaçlar dikilmeli" önerisinde bulunduğu ileri sürüldü.

Peki eleştiriler hangi noktada yoğunlaşıyor?

Alevi dünyasının birçok akil ismi Madımak'ın 'utanç müzesi' olması konusunda hemfikir. Bunun yanında, Devlet Bakanı Faruk Çelik'in Çalıştaylar serisinde somut hiçbir adım atmamış olması CEM Vakfı dışındaki tüm Alevi örgütlerinin tepkisine yol açtı ve kurumlar Çalıştay'ı protesto ederek "Aldatma sürecine angaje olmayacağız" dedi.

Arif Sağ'ın söz konusu önerisi 'Yandaş Basın'da da büyük yankı buldu ve cemaatin gazetesi Zaman'ın yazarı Ali Bulaç şöyle yazdı: "Büyük ozan Arif Sağ katliamda hem Sünni, hem de Alevi kesimin, yani her iki kesimin de hatalı olduğunu söyledi. Bu çok doğru ve yerindeydi..."

PSAKD'nin etkili isimlerinden Erdal Yıldırım tepkisini şu sözlerle ifade ediyor: "Şeyh İzzetin Doğan Efendi ve Arif Sağ Hazretleri önderliğinde, asimilasyona hizmette kusur edilmiyor ve 2 Temmuz 1993 yılında yaklaşık 8 saat ve tüm Türkiye'nin televizyonlardan naklen canlı izlediği ve günün sonunda 35 canımızın yakılarak katledildiği katliamın katilleriyle, onların yıllarca savunmalarını yapanlarla "tam tanış edilmeye" çalışılıyor, ve yine Arif Sağ Efendi'nin akşam rakı kadehleri eşliğinde ortalığı kahkahadan kırıp geçiren fıkralarıyla Alevi asimilasyonu işi kolay ediliyor."

Madımak Katliamı'nda yaşamını yitirenlerin ailelerinden biri olan Serdar Doğan da, "Aralıksız yedi yıl devam eden; zaman aşımı davalarıyla yeniden görülen Sivas Katliamı davasına sayın "sağ" kaç defa katılmıştır? Yurt içi-dışı Sivas anma gecelerinden daha az olduğunu ben biliyorum. En gerekli anda, dostları ve kendisi için yapması gerekeni yapmayan; yıllarca süren davaya katılmayan, her sorulduğunda unutmak üzerine nutuk çeken Arif Sağ; mümkünse, Madımağın geleceği için fikir yürütmesin. Akp'nin ya da birilerinin Truva atı olmasın.

Gerçek Alevi kanaat önderleri, samimi ve ehliyetli dernek yöneticileri, madımağı yüreğinde bir kor gibi taşıyan herkes yeniden sesini yükseltip, "madımak utanç müzesi" olacak diyebilmeli... " sözleriyle ifade ediyor düşüncelerini.

Televizyoncu Şükrü Yıldız ise Aşık Mahzuni'ye sarılıyor ve ekliyor;
"Bir elinde kadeh var nerden gelirsin canım /
İçip de ağlamayı derman bilirsin canım /
Dünya fani bahçedir bir gün ölürsün canım /
Adam olamadın gittin zevzek /
Beni bilemedin gittin zevzek..."


RENKHABER - ÖZEL

İşte o eleştiriler:

***

Vah zavallı büyük (!) Ozan Arif Sağ, vahhh…

Erdal YILDIRIM

Bildiğimiz gibi 9 Kasım 2008 tarihinde Alevi Bektaşi Federasyonu ve bileşenleri tarafından Ankara Sıhhiye'deki Büyük Alevi Yürüyüşü ile ilgili olarak Fetullah Gülen Efendi'nin en büyük dostu İzzettin Efendi',tüm basın yayın organlarına "bu mitingin liderliğine soyunanların Alevilikle ilgisinin olmadıklarını biliyorum" ve "oraya Alevi yurttaşların itibar edeceğini katılacağını zannetmiyorum. 25 -30 milyon insandan kaç kişinin katılacağını göreceğiz" sözlerini sarfetmişti. Ama o mitinge 135 bin kişinin katılmış ve İzzettin Efendi o tarihten sonra sus pus olmuştu… Çünkü Aleviler, Bektaşiler, Kızılbaşlar Alevi asimilasyonuna hizmet eden bu zata itibar etmemişlerdi, etmeyecekler de.

Ve geçtiğimiz 8 Kasımda Istanbul'un ve Kadıköy'ün asla görmediği 500 binden fazla kitle "Eşit Yurttaşlık Hakkı Talebiyle" alanlara çıkmıştı. İzzettin Efendinin sahibi olduğu Cem TV bu mitingi yayınlamak yerine, aynı gün yapılan MHP kongresini canlı yayınlamıştı.

9 Kasım 2008 Sıhhiye mitinginden sonra AKP hükümeti 2009 Haziranından itibaren bir dizi "Alevi Çalıştay"ları düzenlemeye başladı.. İlk çalıştaya Alevi örgütlerinin nerdeyse tamamının katılması, bu örgütlerin sorunun tespiti ve çözümüne yönelik olarak :

- Cemevlerinin; Cami, Havra, Sinagog ve Kilise gibi yasal bir statüde olması

- Zorunlu Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkartılması, Dinler Kültürü Dersi adıyla seçmeli olması

- Madımak Oteli'nin Alevilerin talebine uygun bir şekilde Utanç Müzesi olması

- Alevi Köylerine Cami yapmaktan vazgeçilmesi ve köylerdeki Din görevlilerinin geri çekilmesi

- Alevi İnanç merkezlerinin Alevi kurumlarına teslimi

gibi tespitleri yapıp hükümete sunmuş olmasına rağmen, bu çalıştaylar dizisi ilgili – ilgisiz, Alevi asimilasyoncuları da dahil bir çok kişi, kurum ve kuruluşlar davet edilerek devam etti

Bu çalıştaylara davet edilen bir çok sanatçı Alevi – Kızılbaş öğretisine ve duruşuna denk düşen duruşlar sergiledi. Ama bu oturumlardan birisine katılmış olan Arif Sağ'ın, 2 Temmuz 1993 Madımak katliamında yitirdiğimiz Sivas Şehitlerini, ailelerini, sevenlerini ve kendisine insanım diyen herkesin kanının donduracak bir şekilde, saygısızca ve büyük bir pişkinlikle dile getirdiği, "Madımak Oteli'nin yıkılmasını, buraya güller veya ağaçlar dikilmesini" önermesi yukarıdaki başlığı yazmama neden oldu…

Yeni Şafak'tan Yasin Aktay 30 Ocak tarihli yazısında, Madımak'ın ne yapılacağı sorununu "rövanşist ve tepkili tutum" yerine Arif Sağ hazretlerinin buyurduğu gibi "makul bir çözüm" arayışı olarak tespit ve formüle edileceğini söylüyor ve Eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç ile Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan için "aynı konuda iyi anlaşıyorlar" diye yazısını sürdürüyor. Ve devamla durumu "toplantıların arka planı ile ilgili netleşen durum, tam bir tanış olma, işi kolay kılma ve yolu yakın kılma hali" diye tespit ediyor.

Şeyh İzzetin Doğan Efendi ve Arif Sağ Hazretleri önderliğinde, asimilasyona hizmette kusur edilmiyor ve 2 Temmuz 1993 yılında yaklaşık 8 saat ve tüm Türkiye'nin televizyonlardan naklen canlı izlediği ve günün sonunda 35 canımızın yakılarak katledildiği katliamın katilleriyle, onların yıllarca savunmalarını yapanlarla "tam tanış edilmeye" çalışılıyor, ve yine Arif Sağ Efendi'nin akşam rakı kadehleri eşliğinde ortalığı kahkahadan kırıp geçiren fıkralarıyla Alevi asimilasyonu işi kolay ediliyor.

Gerici, şeriatçı ve faşist çevreler birden bire, çok kısa bir süre öncesine kadar Aziz Nesin, Arif Sağ'ı ve PSAKD yöneticilerini Sivas katliamının tahrikçileri oldukları, katledilmelerinin vacip olduğu tespitlerini bir kenara bırakıyorlar; Fettullah Efendi ve İzzettin Efendi kardeşliklerini yeterli görmüyorlar ve yeni bir hazreti, yani Arif Sağ'ı keşfediyorlar.
Zaman Gazetesinin yazarlarından Ali Bulaç da dünkü yazısında "büyük ozan Arif Sağ'ın katliamda hem Sünni, hem de Alevi kesimin, yani heriki kesimin de hatalı olduğunu söylediği" tespitinde bulunuyor ve ekliyor "bu çok doğru ve yerindeydi" diyor.

Hem 9 Kasım 2008 Sıhhiye, hem de 8 Kasım 2009 Kadıköy mitingleri öncesi Demokratik Alevi Hareketini, Alevi kitlelerini ve örgütlerini açık açık tehdit eden Devlet Bakanı Faruk Çelik'ın bu son çalıştayda da "Madımak'ı kurcalamayın" tespitlerine paralel fikirler üreten İzzettin Doğan efendi ve Arif Sağ hazretlerine, mutlaka Alevi toplumunun da, tarihin de diyecek çok sözleri olacaktır..

Eşit Yurttaşlık Hakkı taleplerimizin görmezden, duymazdan gelindiği, yaklaşık 8 aydır, Brezilya dizilerini aratmayan sahte Alevi Çalıştaylarının sorunlara çözüm getirmek yerine boş birer iddia olmaktan öte geçmediği gün gibi aşikardır.. İzzettin Efendiye bugüne kadar çok şey söylendi..

Şimdilerde asimilasyon politikalarından ve AKP'den medet uman, çalıştay akşamlarında elinde kadehler, dilinde fıkralarla katkıda bulunan, Sivas Madımak katliamını unutmamızı isteyen ve bu değirmene su taşıyan Arif Sağ'a diyorum ki :

Vah zavallı büyük (!) Ozan Arif Sağ, vahhh….

* PSAKD IX. Dönem Kültür Sanat Sekreteri

***

İlle Dostun Gülü...

SERDAR DOĞAN

Ne güzel söylemişsin güzel pirim; "şu ellerin taşı hiç bana değmez, ille dostun gülü yareler beni"… Diye. Madımak katliamın üzerinde on yedi yıl geçti, 2 Temmuz 1993 günü madımak oteli içinde kıstırılmış, sekiz saat taşlandıktan sonra ateşe verilerek, sevinç naraları içinde yakılmıştık.
İslami-faşizmin, onun yedeğindeki siyasal erkin, kolluk güçlerinin geçen bu on yedi yılda tavrı hiç değişmedi; bizi taşlamaya ve yakmaya devam ettiler. Madımak, katliamdan hemen sonra tadilat edilerek ve altında bir kebapçı dükkânı açılarak tütmeye, bizi kanatmaya devam etti. Kardeşlerimizin, dostlarımızın, ustalarımızın yanık karanfil kokulu gülüşleri, kebap kokusuyla servis edildi yıllarca. O dükkânın açıldığı, ocağının yandığı her gün, ateşinin harlandığı her saat; tekrar tekrar taşlanıp, yakıldık.
Pirimiz Koca Haydar'ı astılar, yetmedi; darağacının yerine diktikleri madımak otelinde 33 canımızı yaktılar, kesmedi; salyalı ağızlarıyla "et" yediler yıllarca…
Madımak yanarken yaptıkları gibi, sadece seyrettiler bizi…
Çünkü bizi incittiklerinin çok farkındaydılar…


Yakanlardan, yaktıranlardan, seyredenlerden yıllarda geçmiş olsa, başka bir tavır beklemek, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Ama ya dost bildiklerimizden?
Madımak, geçen bu on yedi yıl içinde çok kişinin siyasetine, sazına, sözüne, partisine, rakı sofrasına meze oldu. Alevi Çalıştayı adı altında bir süredir devam eden saçmalıklar zirvesinden, yeni bir saçmalık daha yumurtlandı. Madımak Oteli yıkılmalı, yerine 37 ağaç ya da gül dikilmeli buyurdu bir bilen. Çok benimsendi masada oturan, Alevilikten, Madımakta yaşanan acıdan bi haber olanlar tarafından. Madımak yanarken alkışlayanlardan, kendilerini madımak katillerinin avukatı, savcısı, hamisi ilan edenlerden beklenebilecek bir davranıştı.
Bizi asıl yakan, bu teklifin Madımak mağduru, tanığı Arif Sağ'dan gelmesiydi.
Akp temsilcilerinin de mal bulmuş mağribi gibi sarıldıkları bir öneriydi. Katliamın 17. Yıldönümünün ilk günlerindeyiz ama geçen on altı yıl boyunca tek dileğimiz, en büyük mücadelemiz Madımak müze olsun diyeydi. Hatta bazı oportünist-tatlı su solcusu dernek yöneticisi ve yandaşlarının "madımak, barış ve kardeşlik müzesi olsun" dillendirmelerini bile önünü kesmiş, olacaksa madımağın bir "utanç" müzesi olması gerekliliğini kabul ettirmiş, duyarlı kamuoyununda desteğini almışken, üstelik madımak müze olsun bildirisinin altında sayın "sağ'ın" da imzası varken, hangi mantık, vicdan ya da muhasebeyle böyle bir teklifte bulunduğunun şokunu yaşamaktayız. Katliamın bilançosu 37, Madımak Otelinde öldürülenlerin sayısı 35 kişidir.

Öldürülenlerin 33'ü Pir Sultan dostu, torunu, sanatçısı, diğer iki insan ise; sahiplerinin bile kaçtığı oteli; bizden korumaya, kollamaya çalışmak için kalan iki genç, emekçi otel görevlisidir.
Oteli yıkıp, 37 gül dikelim dediğinde Arif Sağ; bizi yakmaya doyamamış, öfkesini boşaltamamış iki katilinde (nasıl öldüklerini devlet yetkilileri anlatmalı) dostlarımız, kardeşlerimiz, ustalarımızla birlikte anılacağı anlamını gelir... Hangi ortalama insan vicdanı; katille kurbanın mezar taşını ortaklaştırabilir? Üstelik o katillerin hedefi olmuş iken… Ben kendi adıma, sayın "sağ" dan daha tutarlı direngen bir tavır beklemiyordum, geçen bu 16 yıl içinde çokta farklı bir tutum içinde olmadı. Pek çok TV programında, gazete röportajında "unuttuğunu, unutmak gerektiğini" söylemiştir. Her sakala bir tarak "gazeteci" savaş ay'ın, akıllara zarar Sivas programında sayın "sağ"; "unutmanın" erdemini sıraladıktan hemen sonra; savaş ay, çıkarttığı dansöz ile, kısmen de olsa oluşan efkârı dağıtmıştı…
Geçen bu 16 yıl boyunca sayın "sağ"'ın Büyük Birlik Partisi Sivas il yönetimi için yaptığı aklama konuşmalarının da bir anlamı olmalı. Kendisi dışında, otelden büyük birlik partisine geçen 43 kişi; oteldeki ateş ve dumandan can havliyle kaçmaya çalışırken BBP yöneticileri tarafından nasıl tartaklandıklarını, hakarete uğradıklarını; şayet, saldırmak yerine, ilk anda içeriye alsalardı, belki otelde kimsenin ölmeyeceğini söylemişken. Aziz Nesin Hocanın koruması; komiser Mehmet' de, karşılaştığı zorbalık sonrası; kimlik kartı ve beylik tabancasıyla nasıl "ikna ettiğini" anlatmışken. Yıllar önce donarken kurtardığı bir faşistin, o yanarken de onu kurtardığını ve ödeştiklerini anlattığı onlarca konuşmasına şahit olmuşsunuzdur.
Öldürülen 33 dostumuzun tek suçları, yaşarken bir faşistle tanışmamış olmalarımıdır?
2008 Kasım ayında Ankara Sıhiye Meydanında yürüyen 150.000 insanın, 2009 yılı Kasım ayında Kadıköy'de toplanıp haykıran 500.000 kişinin taleplerinin en başında; madımak müze olacak gerçeği vardı.

Alevi Bektaşi Federasyonu; başkanı, madımak mağduru Ali Balkız; Kazım Genç ve Fevzi Gümüş liderliğinde Pir Sultan Dernekleri ' Yüz binleri toplayıp slogan olarak attırdıkları "madımak müze olacak" gerçekliğini; bir madımak mağduru, akp temsilcilerinin olduğu bir yerde; yerle bir ederken neden sustular, susmaya devam ediyorlar? Arif Sağ popülizmi her şeyin, her anlayışın önünde midir? Örgütün mü, kişilerin mi temsilcisisiniz!

Aralıksız yedi yıl devam eden; zaman aşımı davalarıyla yeniden görülen Sivas Katliamı davasına sayın "sağ" kaç defa katılmıştır? Yurt içi-dışı Sivas anma gecelerinden daha az olduğunu ben biliyorum. En gerekli anda, dostları ve kendisi için yapması gerekeni yapmayan; yıllarca süren davaya katılmayan, her sorulduğunda unutmak üzerine nutuk çeken Arif Sağ; mümkünse, Madımağın geleceği için fikir yürütmesin. Akp'nin ya da birilerinin Truva atı olmasın.

Gerçek Alevi kanaat önderleri, samimi ve ehliyetli dernek yöneticileri, madımağı yüreğinde bir kor gibi taşıyan herkes yeniden sesini yükseltip, "madımak utanç müzesi" olacak diyebilmeli...

Katliam üzerinden 17 yıl geçti ama acımız, öfkemiz, özlemişliğimiz dün gibi taze. Bilmeyenlere, yeni doğan çocuklarımıza, özellikle unutanlara inadına Madımağı anlatmaya devam edeceğiz. Bugüne kadar yapılanlar, bundan sonra yapılması gerekenler belliyken, son dönemdeki boş vermişliği son vermek zorundayız. Belki kurmayı düşledikleri parti yoğunluğundan, Sivas Davasına katılmayan Pir Sultan Genel Merkezi yöneticilerine; özellikle avukat olan genel başkanına ve her etkinlikte madımak üzerine söz söyleyip bir kez olsun davalara katılmayan kurum yöneticilerine neredesiniz demeliyiz. 23 Aralık 2009 tarihinde Viyana'da yapılan Maraş Paneli sonunda, "neyse, havayı dağıtıp biraz gülelim, son söz olarak bir fıkrayla konuşmamı bitireyim" diyerek, Sivas için fıkra anlatabilen Ozan Emekçi'ye; katillerimizin, yakarken ve bu geçen 17 yıl içinde ne kadar ciddi olduklarını hatırlatıp, en azından cellâtlarımız kadar ciddi olmaya davet edip; Üzerine Madımağın isi, 33 ölümsüzümüzün anıları sinmiş olan Arif Sağ'a; Madımak utanç müzesinden başka bir şey olmamalı, sözlerinle madımağı bir daha "yakma" diyebilmeliyiz…

Ruhi Su ustanın bir şiirinde söylediği gibi; "ağaç demiş ki baltaya; sen beni kesemezdin ama ne yapayım ki sapın benden; bak şu ağacın bilgeliğine sen; ölen ben, öldüren benden"… Sivas Madımak acısı için bir şey yapmayacaksanız, gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz…

(Madımak Ölümsüzleri Aileleri Adına)
SERDAR DOĞAN

***

Adam olamadın gittin zevzek!

Şükrü Yıldız

Biz Maraşlıların ruhiyatını en güzel Aşık Mahzuni dile getirmiştir.
Toprağımızın tozunu sevişimizi, gurbetteki direngenliğimizi, aşktaki çaresizliğimizi, siyaseti ve siyasetteki duruşumuzu hep o resmetmiştir.

Kimi zaman Elbistan"ın düzüne inmiş, göresi gelmiş Berçenek"i, kimi zaman "domdom kurşunu" yemiş binlerce gençle, "Amerikan katil" demiş.

Diyeceksiniz nereden çıktı bu muhabbet? Ozan olmanın, adam olmanın farkı belki, son günlerdeki Alevilerle ilgili haberlere bakınca adamın Mahzuni gibi hadi oradan "Adam olamadın gittin zevzek" diyesi geliyor.

Niye mi?

AK Parti tarafından organize edilen „Alevi Çalıştay"larının sonuncusunda, Alevi asimilasyonuna yönelik yapılacak düzenlemelerin üstü kapatılarak, güya Arif Sağ tarafından önerilmiş, devletlû ekip tarafından pişirilmiş Madımak Oteli tartışmaları damgasını vurmuşa benziyor. Habere bak hizaya gel; "Fikir birliği oluşan öneri Arif Sağ"ın. Buna göre, Madımak Oteli ve bitişiğindeki binalardan da pay alınarak bir alan yaratılacak. Buraya ilk etapta güllerle donatılmış bir park yapılacak Madımak"ın yeni bir kin ve nefret yerini çağrıştırmayacak şekilde yeniden dizayn edilmesi konusunda fikir birliği oluştu."

Demek Madımak müze olursa, yeni kin ve nefret tohumları ekilmiş olacak!
Öyle mi?
Almanya"nın Solingen kentindeki Nazi artıklarının yaktığı ev müze olunca, Alman devleti yeni kin ve nefret tohumları mı ekmiş oldu!
Orada her yıl yapılan anmalar kin ve nefreti mi geliştiriyor? Oradaki törenlere katılınca, bu söylediğinizi hatırlayıp utanmayacak mısınız?

Niyetinizi, amellerinizle örtemezsiniz.

Artık Alevilerin içindeki "Ergenekon", MİT, it ayağı tekrar masaya yatırılmalıdır.

Uzağı bir kenara bırakarak, Sivas"tan başlanmalıdır.

Gazi, basına bir çok yönleriyle yansıdı.

Önce küfredip, sonrada gece yarısı darbesiyle "hizaya gelin" denince, küfrettiklerinin kapısında el pence duran Alevi örgütlerinin yöneticilerinin ilişkileri gözden geçirilmelidir.

Eski başkanlarının MİT"le çalıştığını her yerde dile getirip bunla övünenlerin Alevi Dergahlarına yönetici olmasından utanılmalı, kaldıysa düşkünlük olayı hayata geçirilmelidir

Hiç tartışmasız Aleviler içindeki bu engerek"onları kusmalıdırlar.

Gocunmamalıdır…

Kendimizle yüzleşme zamanı geldi...

Bu utanç resmini haketmiyoruz.

Ayıptır, günahtır...

Sözü Mahzuni"ye verelim:

Bir elinde kadeh var nerden gelirsin canım
İçip de ağlamayı derman bilirsin canım
Dünya fani bahçedir bir gün ölürsün canım
Adam olamadın gittin zevzek
Beni bilemedin gittin zevzek

Yürü be yürü insan değilsin
Kendini bilmeyen canım eli ne bilsin
Halk"ı hak"ı ne bilsin

Hele bak şu aynaya yüzün yüze benzer mi
Ta sabahtan uyumuş gözün göze benzer mi
Vay o boyun devrilsin özün bize benzer mi
Adam olamadın gitti zevzek
Beni bilemedin gitti zevzek

Yürü be yürü insan değilsin
Kendini bilmeyen canım eli ne bilsin
Halk"ı Hakk"ı Ne Bilsin

Mahzuni bu halinle nereye vardın canım
Sen bu ele gelmeden nerde yatardın canım
Belinde barabellom kimi kurtardın canım
Adam olamadın gitti zevzek
Beni bilemedin gitti zevzek

Yürü be yürü insan değilsin
Kendini bilmeyen canım eli ne bilsin
Halk"ı Hakk"ı Ne Bilsin

AŞIK MAHZUNİ ŞERİF

http://www.renkhaber.com/
03.02.2010 06:08:46


EvcioğluHaber-16.12.2010

17 Aralık 2009

Nedeni yeterince açık değil mi!

Nedeni yeterince açık değil mi!


Nedeni yeterince açık değil mi!

http://1mayis.files.wordpress.com/2007/04/maras_katliami_3.jpg

Alevi Çalıştayı'nın moderatörü Necdet Subaşı Şendiller'e tepkiyi anlamadığını söyledi


15 Aralık 2009 13:15

Alevi Çalıştayı'nın moderatörü Necdet Subaşı, altıncı toplantılarına Kahramanmaraş katliamı sanığı Ökkeş Şendiller'in çağrılmasına Alevilerin neden tepki gösterdiğini anlamadığını söyledi.

Yakın tarihin en tartışmalı isimlerinden biri olan Ökkeş Şendiller, çalıştaya davet edilmesini değerlendirirken "Bir katkım olacaksa katılacağım. Gerçekten Türkiye'ye bir barış sağlayacaksa herkesin eteğindeki taşı dökmesi lazım. Kimin suçlu olduğuna mahkemeler karar verir. Bana göre Maraş'ta bir Alevi-Sünni meselesi yoktur. Maraş olaylarıyla ilgili yanlış bir tanıtım oldu, ben oraya aklandığım mahkeme kararıyla gideceğim" demişti.

Bunun üzerine Arif Sağ, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş gibi isimler, Şendiller'in davetli olduğu yere çalıştaya gitmeyi reddetmişlerdi.

Tartışmalar sürerken Radikal Gazetesi'nden Behzat MİSER'İN sorularını yanıtlayan çalıştay moderatörü Subaşı, şunları söyledi:

"Ökkeş bey Maraş olaylarıyla ilgili kamuoyunda bilinenin aksine kendisinin çok farklı yaklaşımı olduğunu iddia ediyor. Bu konuyla ilgili kitap yazmış. Mahkeme değiliz; geçmişte gerçekleşmiş olayı açmak, derinleştirmek, çözümlemek veya konuşmak istemiyoruz ama bu konularda yaygın bir ezber varsa bu ezberi deşecek her türlü açılıma da açık olduğumuzun bilinmesi gerek.
Madımak'ı konuşmayacağız, Gazi'yi konuşmayacağız,Çorum'u konuşmayacağız...
Peki ne konuşacağız? Kendimiz çalıp kendimiz mi oynayacağız? Bir dil tutturduk, bu dil üzerinden gidiyoruz. Ama bu dilin bu toplumun çok farklı cephelerinde nasıl algılandığını görmemiz lazım ki mesafe alalım. "


Alevi sorununun aşılmasını istediklerini belirten Subaşı şöyle devam etti: "Bu konuda herhangi bir aktörün, katılımcının yaklaşımını doğrudan herhangi bir şekilde onaylamış değiliz. Bu süreçte, tarafları konuşturup bir merhamet dili oluşturmaya çalışıyoruz. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil ama nasıl aşacağız bunları? Bu konudaki tepkiler alıyoruz. Maalesef çok olumsuz tepkiler bize kadar ulaşıyor. Zaman zaman ahlak sınırını aşan tepkiler de alıyoruz. Her yerden tepki geliyor. Alevi olmayan arkadaşlarımızdan da geliyor tepki, sosyal demokrat, insan hakları vurgusu yüksek arkadaşlardan de... Biz kimseyi bilgisine başvurmak, danışmak niyetiyle çağırmıyoruz. Arif Sağ'ı da, Fikri Sağlar'ı da bu konuda çok derin bilgileri olduğu için çağırıyor değiliz; biz onları söylem temsiline sahip oldukları için davet ediyoruz. Biz biliyoruz hangisini hangi konuda bilgisi olduğunu."

'Yahudiler için Hitler'i çağırmak gibi'

Alevi örgütleri Ökkeş Şendiller'in Alevi Çalıştayı'na çağırılmasına tepki göstermeyi sürdürdü:

Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız: Kendisi, milyonlarca Alevi ve Sünni'nin nazarında Kahramanmaraş katliamının sorumlusudur. O gün doğan çocukların ilk öğrendikleri adlardan biri Ökkeş Kenger'di; Şendiller olunca o bu ayıptan kurtulunmuyor. Ökkeş Kenger'e Aleviler nasıl, yeniden katledilebilir diye sorarlarsa doğru yanıtı alırlar belki.

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Ali Kenanoğlu: Yahudilerle ilgili konferansa Hitler'in çağrılması ne kadar doğruysa, Kenger'in de Alevi Çalıştayı'na çağırılması o kadar doğrudur.

Pir Sultan Abdal Kültür Vakfı Başkanı Murtaza Demir: Dileyelim ki, bu şahsın davet edilmesi kasıtlı tertip değil, gaf olsun!

Alevilik Araştırma Merkezi Başkanı Ali Yıldırım: Alevilerin sorunlarının siyasilerce konuşulacağı bir toplantıya Şendiler davet edilebiliyor ise artık kimse AKP'nin Alevi sorunlarını çözüm yönünde irade geliştireceğinden asla ve asla söz edemez.

http://www.renkhaber.com/

15.12.2009 13:15:24

http://i2.ytimg.com/vi/yqf0WHVuc88/default.jpg